Enver Paşa Ölüm Yıl Dönümü

Katılım
18 Ekim 2024
Mesajlar
921
Çözümler
6
NOT: Baştan sona kadar okumanızı tavsiye ederim, bir şey kaybetmezsiniz.

"Balçvan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa'ya, altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulâsa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Bir gün önce kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hâlâ tazedir.

İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin Dere-i Hâkiyan kısmı ile Çegan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.

İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğu Çegan tepesine yönelinir. Çegan, Abiderya Suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hâkiyan vadisi uzanır. Çegan, Balçevan'a (yahut Beli-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesince karşıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekiliş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.

Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askerî savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolunu son, son hamle ve beklenen son arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şehadettir...

Onun içindir ki bu saldırıda hesap, mantık ve nefsini koruma endişesi yoktur. Burada dile gelen, 1908 Haziranında Selânik'in Vardar kapısından tek başına Makedonya dağlarına çıkarken:

"Bir gün bana da bir kurşun isabet edecek ve cesedim, bir çukura atılacaktır."

diyebilen adamın, kaderiyle son ve toptan hesaplaşmasıdır. 1908 Haziranında açılan defterin, artık dürülüşüdür...

Çünkü şimdi, bütün yollar kapalıdır ve 1908'de Makedonya dağlarında başlayan serüven, artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.

Öyle de olur. Çegan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuş, huzmeleşir. Ama ateşi kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini en önde ilerleyenlerin üzerine yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, Ortaçağın ünlü silahı kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın atı bir Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da nefesini vermiştir.

Karşı tarafa gelince? Onlar, kendilerine kalan baskın sahasını dolaştılar. Ölüler yerlere serilmişlerdi. Ama bunların içinde biri, kıyafeti ile dikkat çekiyordu. Ayaklarında, bağlı Alman botları vardı. Külotu yerliler gibi değildi. Göğsünde dürbünü, başında yerlileri andırmayan kalpağı, Osmanlı Subaylarınınkini andıran göğüsten ilikli haki ceketi onları şüphelendirdi. Göğsünden bir Kur'an çıkmıştı. Kılıcı başka türlüydü ve cebinde, henüz tamamlanmamış bir mektupla, bazı evrak vardı.

Enver Paşanın cesedi soyuldu. Ama kanlı çamaşırları üstünde bırakıldı. Ve cesetlerle savaş alanı olduğu için terkedildi. Bolşevik müfrezesi çekildi. Böylece Enver Paşanın cesedi, iki gün, Dere-İ Hakiyan üzerinde, Çegan topraklarında kaldı. Fakat iki gün sonra, dağlardan inen bir köy imamı, Enver Paşanın cesedini tanıdı. Koşarak Abıderya'dakilere haber verdi. Enver Paşanın cesedinin bulunuşu ve düşman elinde kalıp götürülmeyişi de, çevrede bir nevi teselli uyandırdı. Hemen bir süvari grubu, oralara koştular, Enver Paşanın, Devletment Beyin ve diğer şehitlerin naşları Karargaha getirildi.

Enver Paşayı ve şehitleri, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömdüler.

Kaynak: Makedonyadan Ortaasyaya Enver Paşa 1914-1922 (Şevket Süreyya Aydemir)

Enver Paşa'nın ardından bazı Basmacı gruplarının başına geçen Sami Bey 1922 Ağustos'unun sonlarına doğru Çegan Tepesi'ne giderek Paşa'nın kabrini ziyaret etmiş ve orada yaptığı konuşmaya "Ey halk! Şu kabr-i şerifte yatan şehîd-i â'lâ gazi-i nâmdâr; İslâm'ın medâr-ı iftihârı ve beşerin muhterem tanıdığı Ulu Enver Paşa..." sözleri ile başlamıştı.

Çok sonraları unvan ile slogan arasında bir şekle dönen bu ifadelerin sahibi Kuşçubaşı Sami Bey, Enver Paşa'yı hiç bilmediği Orta Asya'ya sürükleyen ve ölümünden de sorumlu olan kişi idi!"
Kaynak: Murat Bardakçı Enver

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


1754331195858.png


Kaynak: Wikipedia
 
Son düzenleyen: Moderatör:
NOT: Baştan sona kadar okumanızı tavsiye ederim, bir şey kaybetmezsiniz.

"Balçvan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa'ya, altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulâsa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramı'nın havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Bir gün önce kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hâlâ tazedir.

İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin Dere-i Hâkiyan kısmı ile Çegan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.

İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğu Çegan tepesine yönelinir. Çegan, Abiderya Suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hâkiyan vadisi uzanır. Çegan, Balçevan'a (yahut Beli-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesince karşıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekiliş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.

Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askerî savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolunu son, son hamle ve beklenen son arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şehadettir...

Onun içindir ki bu saldırıda hesap, mantık ve nefsini koruma endişesi yoktur. Burada dile gelen, 1908 Haziranında Selanik'in Vardar kapısından tek başına Makedonya dağlarına çıkarken:

"Bir gün bana da bir kurşun isabet edecek ve cesedim, bir çukura atılacaktır."

Diyebilen adamın, kaderiyle son ve toptan hesaplaşmasıdır. 1908 Haziranında açılan defterin, artık dürülüşüdür...

Çünkü şimdi, bütün yollar kapalıdır ve 1908'de Makedonya dağlarında başlayan serüven, artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.

Öyle de olur. Çegan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuş, huzmeleşir. Ama ateşi kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini en önde ilerleyenlerin üzerine yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, Orta Çağ'ın ünlü silahı kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın atı bir Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da nefesini vermiştir.

Karşı tarafa gelince? Onlar, kendilerine kalan baskın sahasını dolaştılar. Ölüler yerlere serilmişlerdi. Ama bunların içinde biri, kıyafeti ile dikkat çekiyordu. Ayaklarında, bağlı Alman botları vardı. Külotu yerliler gibi değildi. Göğsünde dürbünü, başında yerlileri andırmayan kalpağı, Osmanlı Subaylarınınkini andıran göğüsten ilikli haki ceketi onları şüphelendirdi. Göğsünden bir Kur'an çıkmıştı. Kılıcı başka türlüydü ve cebinde, henüz tamamlanmamış bir mektupla, bazı evrak vardı.

Enver Paşa'nın cesedi soyuldu. Ama kanlı çamaşırları üstünde bırakıldı. Ve cesetlerle savaş alanı olduğu için terkedildi. Bolşevik müfrezesi çekildi. Böylece Enver Paşa'nın cesedi, iki gün, Dere-İ Hakiyan üzerinde, Çegan topraklarında kaldı. Fakat iki gün sonra, dağlardan inen bir köy imamı, Enver Paşa'nın cesedini tanıdı. Koşarak Abıderya'dakilere haber verdi. Enver Paşa'nın cesedinin bulunuşu ve düşman elinde kalıp götürülmeyişi de, çevrede bir nevi teselli uyandırdı. Hemen bir süvari grubu, oralara koştular, Enver Paşa'nın, Devletment Beyin ve diğer şehitlerin NAS'ları Karargaha getirildi.

Enver Paşa'yı ve şehitleri, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömdüler.

Kaynak: Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa 1914-1922 (Şevket Süreyya Aydemir)

Enver Paşa'nın ardından bazı Basmacı gruplarının başına geçen Sami Bey 1922 Ağustos'unun sonlarına doğru Çegan Tepesi'ne giderek Paşa'nın kabrini ziyaret etmiş ve orada yaptığı konuşmaya "Ey halk! Şu kabr-i şerifte yatan şehîd-i â'lâ gazi-i nâmdâr; İslam'ın medâr-ı iftihârı ve beşerin muhterem tanıdığı Ulu Enver Paşa..." sözleri ile başlamıştı.

Çok sonraları unvan ile slogan arasında bir şekle dönen bu ifadelerin sahibi Kuşçubaşı Sami Bey, Enver Paşa'yı hiç bilmediği Orta Asya'ya sürükleyen ve ölümünden de sorumlu olan kişi idi!"
Kaynak: Murat Bardakçı Enver

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


Eki Görüntüle 2549343

Kaynak: Wikipedia


Allah rahmet eylesin. 😓
 
NOT: Baştan sona kadar okumanızı tavsiye ederim, bir şey kaybetmezsiniz.

"Balçvan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa'ya, altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulâsa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Bir gün önce kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hâlâ tazedir.

İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin Dere-i Hâkiyan kısmı ile Çegan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.

İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğu Çegan tepesine yönelinir. Çegan, Abiderya Suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hâkiyan vadisi uzanır. Çegan, Balçevan'a (yahut Beli-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesince karşıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekiliş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.

Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askerî savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolunu son, son hamle ve beklenen son arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şehadettir...

Onun içindir ki bu saldırıda hesap, mantık ve nefsini koruma endişesi yoktur. Burada dile gelen, 1908 Haziranında Selânik'in Vardar kapısından tek başına Makedonya dağlarına çıkarken:

"Bir gün bana da bir kurşun isabet edecek ve cesedim, bir çukura atılacaktır."

diyebilen adamın, kaderiyle son ve toptan hesaplaşmasıdır. 1908 Haziranında açılan defterin, artık dürülüşüdür...

Çünkü şimdi, bütün yollar kapalıdır ve 1908'de Makedonya dağlarında başlayan serüven, artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.

Öyle de olur. Çegan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuş, huzmeleşir. Ama ateşi kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini en önde ilerleyenlerin üzerine yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, Ortaçağın ünlü silahı kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın atı bir Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da nefesini vermiştir.

Karşı tarafa gelince? Onlar, kendilerine kalan baskın sahasını dolaştılar. Ölüler yerlere serilmişlerdi. Ama bunların içinde biri, kıyafeti ile dikkat çekiyordu. Ayaklarında, bağlı Alman botları vardı. Külotu yerliler gibi değildi. Göğsünde dürbünü, başında yerlileri andırmayan kalpağı, Osmanlı Subaylarınınkini andıran göğüsten ilikli haki ceketi onları şüphelendirdi. Göğsünden bir Kur'an çıkmıştı. Kılıcı başka türlüydü ve cebinde, henüz tamamlanmamış bir mektupla, bazı evrak vardı.

Enver Paşanın cesedi soyuldu. Ama kanlı çamaşırları üstünde bırakıldı. Ve cesetlerle savaş alanı olduğu için terkedildi. Bolşevik müfrezesi çekildi. Böylece Enver Paşanın cesedi, iki gün, Dere-İ Hakiyan üzerinde, Çegan topraklarında kaldı. Fakat iki gün sonra, dağlardan inen bir köy imamı, Enver Paşanın cesedini tanıdı. Koşarak Abıderya'dakilere haber verdi. Enver Paşanın cesedinin bulunuşu ve düşman elinde kalıp götürülmeyişi de, çevrede bir nevi teselli uyandırdı. Hemen bir süvari grubu, oralara koştular, Enver Paşanın, Devletment Beyin ve diğer şehitlerin naşları Karargaha getirildi.

Enver Paşayı ve şehitleri, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömdüler.

Kaynak: Makedonyadan Ortaasyaya Enver Paşa 1914-1922 (Şevket Süreyya Aydemir)

Enver Paşa'nın ardından bazı Basmacı gruplarının başına geçen Sami Bey 1922 Ağustos'unun sonlarına doğru Çegan Tepesi'ne giderek Paşa'nın kabrini ziyaret etmiş ve orada yaptığı konuşmaya "Ey halk! Şu kabr-i şerifte yatan şehîd-i â'lâ gazi-i nâmdâr; İslâm'ın medâr-ı iftihârı ve beşerin muhterem tanıdığı Ulu Enver Paşa..." sözleri ile başlamıştı.

Çok sonraları unvan ile slogan arasında bir şekle dönen bu ifadelerin sahibi Kuşçubaşı Sami Bey, Enver Paşa'yı hiç bilmediği Orta Asya'ya sürükleyen ve ölümünden de sorumlu olan kişi idi!"
Kaynak: Murat Bardakçı Enver

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


Eki Görüntüle 2549343

Kaynak: Wikipedia

Vay be paşam mekanı cennet olsun.
 

Bu konuyu görüntüleyen kullanıcılar

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı