Bir yandan zevkli ama bir yandan da azap dolu olabiliyor. Sözgelimi Schopenhauer'ın öğretisi gereği zihnin tadına varıyoruz ancak çoğu zaman da bu zihin/farkındalık bizlere bunalımlı saatler, günler, aylar geçirtebiliyor. Fazla gelişmiş beyni/bilinci, kontrollü bir biçimde yönetip dengeyi sağlamak en güzeli ama o dengeyi bulamıyoruz galiba.
Sıradan olmak mutluluk getirir ancak bazıları sıradan olmaktan korkar; bazılarının da aklına gelmez, hiç endişe duymaz. Burada insan yaşamını ele alacak olursak; "Fazla bilinçli olmanın ne yararı olur?" sorusu akla gelir. Ortalama 70 yıllık insan ömründe çoğunluğun sıradan, alelade olduğu bu dünyada bireyi diğer bireylerden uzaklaştırır; onu kendi içinde bir hesaplaşmaya yüz tutar. Bu hesaplaşma da yukarıda bahsettiğim bunalımı beraberinde getirir. O yüzden bir tarafımız hep Sokrates'in dediği gibi "Cehalet mutluluktur!" diye haykırır, isyan eder bu duruma. Ancak bir tarafımız da zihnin inceliklerine vararak hayatı kendisi için anlamlı, hoş, yaşanılabilir hale getirir. Schopenhauer gibiler mesela. İkisi arasında gidip geliriz.