@acv Güncel hayattan, duygulardan, düşüncelerden, paradokslardan, kişisel durumlardan kaynaklanan konularda insan; sorular sormak, cevaplar almak ister. Doyurucu bir metin olması adına, biraz önce destan yazdım. Ancak yorumlarını okuduğumda şunları da es geçmemek gerektiğini hissettim. Sonuçta burası bir platform ve konuyu çözümsüz bırakmamak gerek.
Kur'an aslında akıl sağlığı yerinde her bireyin okuyabileceği ve anlayabileceği bir kitap. Yalnız, normal Arapça'ya benzese de, kendine has bir dili vardır. Büyük bir edebiyat ve felsefe içerir. Durup dururken, Arapça bilen ya da benzer tecrübesi olab kişiler çeviri yapınca sorun çıkıyor. Bu işi, anlatılmak istenenin ne olduğunu kavrayabilen ve bunu, sıradan okuyucunun anlayacağı şekilde aktaran uzmanlar yapmalıdır. Küçük ayrıntılar, nüanslar olayı farklı boyutlara taşıyabilir. Çünkü bu sadece bir "translate" değil. Hele hele bazen; İslam hukuku, yaşayış biçimleri gibi konularda öylesine karanlık tablolar çizilir ki, şaşkına çevirir. Bu çarpıtmalara birçok örnek var. O kadar ilahiyat profesörü ya da geleneksel din eğitimi safhalarından geçmiş din adamları öylesine ters düşmüşlerdir ki; doğrusunu bulmak, samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Yukarıda belirtilenlerle genellikle, dinin yasakladığı konularda karşılaşılır. Metin çok başlıklı, ayrıntıya girmek isterim ancak sorulmayan bir şeyi uzatmayalım.
Konuyu açma sebebin; "Doğru dine inandığını düşünenlerin, onları inanmaya iten sebep ve düşünceleri."
Mantık doğuştan gelen bir özellik. Ancak onu kullanmak, istediğimiz doğrultuda çalıştırmak ve yönlendirmek; zamanla, çevresel etkiler ve uyaranlarla şekillenir. Hangi ortamda yetiştiğimiz, dünyayı algılama safhalarında hangi kitapları okuduğumuz ya da hislerimizi yönlendiren değişkenler çok önemli. Bunlar bizim ana bilgilerimiz oluyor, bir sürü değişime uğrasa da, kendisini bir yerlerde hep hissettiriyor. Bunun için böyle bir sürece gireceksen, bazı şeylerden soyutlanman gerekir. Bu her alanda böyledir. Çok dramatik bir olay yaşamadığın sürece, inanmaya iten sebepler bu aşamadan sonra kendini gösterebilir.
Bazı şeyleri hazmetmiş, algıları açık biri olarak, benim inanmama yeten birçok sebep var. Bunlardan bazıları;
1) "Olmak", bana göre Allah'tan geliyor. Yani bir şeyin olması için, onu destekleyen ikinci bir etkene ihtiyaç yok. Onlar sadece vesile. Vesileleri de Allah yaratır. Biz bu vesileleri istiyorsak dua ediyoruz. Önce çalışıp, takdiri Allah'a bırakıyoruz. Bazen, karmaşık görünen şeylere çok uzaktan bakmak gerekir.
2) Dünyada var olan sorunların temeline inildiğinde karşılaştıklarım,
Örneğin zekat; Allah, dilediği kullarına zenginlik verir. Çalışarak kazanılıyor elbette. Ancak kul, sadece bunun yeterli olduğunu düşünebilir. Bir sabah kalktığında felç olarak uyandığını düşün ya da her şey güzel giderken bir anda soyulduğunu düşün. İşte bu iyilik ve zenginlik bahşedilen müslüman kullara zekat farz kılınmıştır. Malının 40'ta birini verecektir. Milyar dolarlık müslümanları hesap edersek çok şey değişmiş oluyor. Ama biz ne yapıyoruz. Şu 50 lirayı verelim, gönlümden koptu. Senin gönlüne kalmamış, aslında 1000 TL vermen gerekiyordu. Bu örneği 100'le çarpacak örnekler mevcut.
3) Bir din var ama kulun hiçbir şey yapmasına gerek yok, takılsın öyle mantığının saçma olması,
4) Yaşamda tanıklık ettiğim bazı şeylerin, beni daha fazla yönlendirmesi,
5) İnanmanın, inanmamaktan daha onurlu olduğunu düşünmek,
6) Bir huzursuzluk ya da pişmanlık hissettiğimde, yanlış yaptığımı biliyor olmak ve bunun default olarak gelmesinin, öylesine gelişen bir süreç olamayacağını düşünmek,
7) Hiçbir şeyin kendi kendine olamayacağını düşünmek, (O teoriler de yalanıp yutuldu, merak edilmesin)
8) Kimse bilemez ama; ortalama ömür 80 yıl diyelim. Bir şeye inanmayarak yaşamak, inanarak yaşamaya göre, bir şeyleri kaçırmak gibi geliyor ki kaçıracak vakit yok. Nitekim, Kur'an'da da söz edilir. İnanmanın erken olanı makbuldur. Adam 75 yaşına iman ediyor 2 sene sonra ölüyor. Kendine yaptığın bir haksızlık resmen.
İşte bu şekilde..