Kader çelişkisi


Bu, zaten şu andaki çelişkilere sebep olan hakim anlam. Onceki mesajlarımda belirttiğim hususlar, bu anlamdan başka bakışlar ya da yorumlar olabileceğini göstermek niyetiyleydi. Çünkü mânâ, ana koşul olan çelişkisizliğe aykırı bir hâl alıyor. Ortada bir sorun olduğu bariz, lakin bilgiyi arttırıp farklı görüşleri de dinlemek hakikati bulabilmek açısından daha iyidir.
 
Anladığım kadarıyla kaderi anlattığım mana dışında bir kavram olarak nitelendiriyorsunuz. Hakikat'ı bulmak oldukça zor çünkü belirsizlik mevcut yine de. Tavsiyeniz için de teşekkürler
 
Anladığım kadarıyla kaderi anlattığım mana dışında bir kavram olarak nitelendiriyorsunuz. Hakikat'ı bulmak oldukça zor çünkü belirsizlik mevcut yine de.

Henüz elimde kesin bir bilgi olmadığı için ne yazık ki nitelendiremiyorum. Sadece, iradeyi örtbas edecek bir manası olmadığını ya da olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yaratıcının kudreti hususundaki tahayyüller genelde eksik kalacağı için, bunlarda bir netlik oluşturabilmek pek mümkün değil gibi geliyor.
 
Sultan II. Abdülhamîd zamanında Üçüncü Devre Melâmîliği'nin pîrî olan Seyyid Muhammed Nûrul Arab'ın düşüncelerini kendilerine uygun bulmayan bazı kimseler kendisini Pâdişâha gammazlarlar. Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamîd, Seyyid'i İstanbul'a dâvet ederek bizzat kendisinin de dinleyebileceği bir ilmî toplantının Şeyhülislâmın konağında yapılmasını, fakat kendisinin orada bulunacağını Şeyhülislâmdan başka kimsenin bilmemesini irâde eder.
Gerçekten Pâdişah gelir ve toplantı salonuna açılan kapılardan birinin önüne konulan bir paravanın ardından toplantıyı izler. Bu toplantıya zamanın ileri gelen ulemâsı dâvetlidir. Söz Allah'ın sıfâtlarından başlar sırasıyla kudret, hayat ve ilim gibi sıfatlardan sonra irâde bahsine gelir.
Burada Seyyid Muhammed Nûru'l Arabi: “Allah'ın bütün kemâl sıfatları insâna cüzî de olsa yansımıştır. Böyle olunca cüz'î bir irâdenin de insânda bulunması lâzım gelir. Fakat huzûrda bulunanlar cüz'î irâdelerini izhâr edemezler” der. Dinleyenler bunu “Acaba bir örnekle açıklayamaz mısınız?” demeleri üzerine, Nûrü'l Arab bu sefer keşf ehli olduğunu da izhâr ederek:
“Bakınız, biz şimdi Pâdişahın huzûrunda bulunuyoruz. Onun huzûrunda bizim cüz'î irâdemizle her istediğimizi yapabilmemiz mümkün müdür? Onun huzûrunda irâde külliyyen onundur. Bize gel derler, kalkıp geliriz, çıkın gidin derler, çıkar gideriz. Ne zaman huzûr-i şâhâneden çıkarsak, o zaman cüz'î irâdemiz geçerlilik kazanır. Ehlullâh ise her an Allah'ın huzûrunda bulunduklarının idrâkini zinde tuttuklarından, dâima Allah'ın irâdesiyle hareket ederler. Huzûrdan ayrılmazlar ki irâdelerine sâhip olsunlar» der. Muhammed Nûru'l Arab'ın irâde konusundaki bu sözleri II. Abdülhamîd'i memnun etmiş, kendisinin rahat bırakılmasını ve İstanbul'daki ikameti esnâsında en iyi şekilde ağırlanmasını emretmiştir.
Hazreti Pir'in anlattığı 'huzurda olanın iradesi olmaz' sözü aslında bize idrak seviyesini anlatıyor. Hepimiz her an huzurdayız. Fakat farkında değiliz.
 
Hazreti Pir'in anlattığı 'huzurda olanın iradesi olmaz' sözü aslında bize idrak seviyesini anlatıyor. Hepimiz her an huzurdayız. Fakat farkında değiliz.

Sanirım mesele de burada zaten, nefsini terk etme eylemi irade ile oluşur. Fakat tercihin yönlendiriliyorsa, o vakit değerlendirme neye göre yapılmaktadır? İmam Ali'nin Nehcul Belaga'sında şöyle bir ifade mevcuttur;

"Kendi kaderini, derecesini bilmemek, bilgisizlik olarak adama yeter."

Burada "kader" ile ifade edilen yine "ölçü" veya "değer"dir. Zannımca insanın kendini bilmesi, ne olduğunu bilmesi hususu da iradenin tecellisidir.
 
Seçim iradeniz olmasaydı sorumluluğunuz da olmazdı. Ama Allah'ın da bu alemde bir düzeni var. Ona da tabisiniz.
Sizin insanca seçimler yapma yaşama sorumluluğunuz var.
 
Gördüğüm en iyi cevap bu olabilir.
Ben bu çelişkiyi allaha inanmayarak çözdüm. İyi forumlar.

Bu bir cevap değil. Herhangi bir yaratıcıya inanmasan bile determinizme göre inançta "KADER" denilen kavram, kader olarak adlandırılmasa bile vardır.

Pierre-Simon Laplace'ın yarattığı şeytan, her olasılık hesaplandığında her şeyi bilebiliyor.

Laplace şöyle der;

“Evrenin şimdiki halini, geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.”

İnançta var olan "KADER ÇELİŞKİSİ" kısmına da katılıyorum. Hem yüce yaratan yaptığımız her şeyi bilecek, hem de bizi seçimlerimizle baş başa bırakacak. Zaten biliyorsun. Bizi nasıl seçimlerimizle baş başa bırakabilirsin?
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için çerezleri kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…