16. yüzyıldan önce "mülkiyet veya krallar ya da burjuvazi diye bir şey yoktu" diyorsunuz.
Avcı toplayıcı toplumlarda zaten sahiplik diye bir olgu olmadığını biliyoruz ki ihtiyaç da yoktu. Yerleşik hayata geçilmesi ve tarımın ya da üretimin başlaması ile kapitalizm de başlamaktadır.
Ayrıca Marx'tan çok hazetmem ve kolektivizmin de Marx'a indirgenmesini çok doğru bulmuyorum. Mülkiyetin kökleri üzerine; bir miktar Engels, Rousseau veya Proudhon okuyabilirsiniz.
Yazdığım şeyi iyi okursan, tam aksini söylediğimi görürsün. Feodalite önceden beri var. 16.yy dan önce kral olmadığını kim söyledi. Şuan bile bir çok demokraside kral seçiliyor hala. Seçim sadece kılıf.
Rousseau'yu falan da okudum ben. Eskiden o yollardan geçtim ben.
Oralara girersek asıl daha çok tartışırız. Rousseau toplumsal sorunları ahlak kavramıyla temellendirip de çözüm önerisi sunuyor.
Adama sorarlar, ahlaki neye göre temellendiriyorsun. Din mi? Kendi ahlaki değerin mi?
Buradaki ana kelime mülkiyet değil, toplumsal sorunların nasıl değerlendirilirdigi ve nasıl çözüm sunulduğu.