Marcus Aurelius - Kendime Düşünceler'den seçmelerim

Selamlar, Kendime Düşünceler çok sevdiğim kitaplardan biridir. Basitçe bu konuda kitaptan seçtiğim güzel kısımları paylaşacağım. Uzun bir konu, tek oturuşta okuyacağınız ya da göz atıp geçeceğiniz bir konu değil. Zaman zaman gelinip okunacak, sabır gerektiren ve bitirildiğinde size bir şeyler katmış olacak bir konu. Ayrıca sizden bir ricam var. Foruma değer katacağını ve insanların yararlanmasını istediğim bir konu bu. Ama konunun ilk açıldıktan sonra geriye düşüp arada kaynama ihtimali yüksek. Bu yüzden ara ara konuya uğrayıp sevdiğiniz kısımları alıntılayıp üzerine biraz yorumunuzu da kattığınız mesajlar bırakmanızın çok faydası olur.


795bc28a-c9ed-4fd7-aabb-cd3a4fab461d.jpeg



Seçmelere Geçmeden Önce

Öncelikle yukarıdaki söze değinmek istiyorum. "Hayattaki mutluluğun düşüncelerinin kalitesine bağlıdır." gibi kaba bir çeviri yapabiliriz. Fikirsel dünyamızı geliştirmek hayatta bize en çok değer katan şeylerden biri. Felsefe ise bu fikirsel gelişim için başvuracağımız önemli kaynaklardan biri. Bu yüzden felsefe kaliteli, mutlu ve en önemlisi farkındalığı yüksek bir hayat için vazgeçilmez bir disiplin. Pek çoğumuz felsefenin öneminden bahsederiz. Maalesef sadece bahsederiz ama. Ağzımıza sakız olmuş diğer önemli şeylerden biridir. Lafı olan ama eylemi olman şeylerden biri. Bazılarımız bunu gösteriş için yapıyor bazılarımız ise eyleme geçmek istediği halde bazı nedenlerden dolayı geçemediği için yapıyor. Belki ikinci kitleyi eyleme geçirmeye ufak da olsa yardımı olur diye bu konuyu açtım.

Kendime Düşünceler, Aurelius'un MS 170-180 arasında kendisi için yazdığı bir kitap. Hatta fikir günlüğü diyebiliriz. 12 kitaptan oluşuyor. Her kitapta da numaralar halinde Auerelius'un düşünceleri yer alıyor. Konuyu okuyunca tam olarak nasıl olduğunu anlarsınız. Neden bu kitabı seçtiğime de değinip kitapla ilgili paragrafı bitireyim. Kendime Düşünceler'in yapısı itibariyle felsefeye giriş için en ideal kitaplardan olduğunu düşünüyorum. Okuması kolay, üzerine düşünebileceğiniz ama yormayan bir yapısı var. Anlatılmak isteneni anlıyorsunuz ve bu güzel hissettiriyor. Kitabın bir problemi var ama. O da tekrara düşmesi. Okuyucu kaygısıyla yazılmamış bir kitap. Yanlış bilmiyorsam kitapta kronolojik sıra bile yok. Aurelius açmış bir şeyler yazmış, biz de okuyoruz. Konuyu açmamdaki diğer sebep de bu tekrarlar. Seçmelerimle bunu aza indirmeye çalıştım. Ama benimkiler de alt metni anladığınız zaman tekrara düşecek. Yine de okuyun. Çünkü bu kitabın hayatınızda bir etkisi olacağına inanıyorum. Şimdi olmazsa ileride değerli göreceğinize ve belki başucu kitaplarınızdan biri olmasını isteyeceğinize de inanıyorum.

Aurelius'a ve felsefesine de hızlıca değinip seçmelere geçelim. Aurelius bir Roma İmparatoru. Stoacılığın başta gelen temsilcilerinden biri. Bu yüzden "Filozof İmparator" da denir kendisine. Seçmelerde kendisini tanıyacağınız için bu kadarı yeterlidir herhalde. Biyografisini merak eden araştırabilir. Stoacılık ise (Aurelius'un felsefesi) ismini Kıbrıslı Zenon'un kurduğu Stoa okulundan alan ve yine Zenon tarafından ortaya çıkarılan bir felsefe. Basitçe doğaya uygun yaşanması, duyguların kontrol altında tutulması gerektiği gibi şeyler içeriyor. Bu kitap Stoacılığı ve Stoacının nasıl düşündüğünü anlattığı için uzun uzun yazmayacağım. Seçmelerime biraz baksanız bile bu felsefenin genel hatlarını kavrarsınız hemen. Ayrıca köle olan Epikür'ün de İmparator Aurelius'un da Stoacı olmasına bakarsak belli bir zümreye değil herkese hitap ettiğini söyleyebiliriz. Tek bir doğru yoktur ve edindiğimiz birikimlerle kendi doğrumuzu, hayat görüşümüzü inşa ederiz. Stoacılığın herkesin bu öznel inşasında yeri olması gerektiğini düşünüyorum.

Kitap ve felsefe ile ilgili güzel bir kanaldan iki güzel video:
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.



I. Kitap

[15] ...Yardımseverliği, hoşgörülü olmayı ve dürüstlüğü; doğru yola yönelen birinden çok, doğru yoldan çıkarılamayan biri izlenimi vermeyi; günün birinde herhangi birinin, herhangi birine tepeden baktığını düşünmemesini ve herhangi birinin de kendisini benden daha üstün sanmamasını sağlamayı; hoş vakit geçirmeyi belli bir sınır içerisinde tutmayı öğrendim.



II. Kitap

[1] Şafakla birlikte, kendine şunları söyle: işgüzar, nankör, küstah, hilekar, haset, geçimsiz kişilerle karşılaşacağım. Bu kötü özelliklerin hepsi iyi ve kötü bilgisizliğinden bu kişilerin başına geldi. Fakat ben, iyinin doğasının güzel, kötünün doğasının çirkin olduğunu gördüm. Benimle aynı soydan gelen günahkar dağalı biriyle de sadece aynı kan ya da tohumdan geldiğimizden değil, aynı aklın ve Tanrı'nın kutsallığının bir parçası olduğumuzdan akrabayız; bu yüzden akrabaların hiçbirinden bana zarar gelmez. Çünkü ne soydaşlarımdan biri beni kötü bir şeyle çevreledi, ne ben soydaşım olan birine öfkelendim, ne de birisinden nefret ettim. Zira ayaklar; eller, gözkapakları, altlı üstlü sıralı dişler gibi birbirimize yardım için doğduk. Yani akrabaların birbirlerine aykırı davranması doğaya aykırıdır. Dolayısıyla birbirimize sinirlenmeyi ve birbirimize darılmayı engelledik.

[4] Bunları ne zamandır ertelediğini ve tanrılardan ne kadar çok onur verici görev almış olursan ol onlardan yararlanamadığını hatırla. Şimdiye kadar, nasıl bir düzenin parçası olduğunu ve düzeni muhafaza eden akışın ne olduğunu temellendirmediysen, bundan böyle bunları idrak etmeye ihtiyacın var; eğer zihnindeki sisleri aydınlatmak için kullanmazsan sana sınır çizen zamanın da belirlenmiş bir sınırı olduğundan o gidecek, sen gideceksin ve bu yaşamın tekrar mümkün olmayacak.

[5] ...Yaşamının son günüymüş gibi, işlerinde amaçsızlıktan, inandığın düşünceden heyecanla dönmekten, riyakarlıktan, kendini beğenmişlikten ve paylaşılmış şeylere karşı duyduğun hoşnutsuzluktan kurtulursan her işini gayretle yerine getireceksin...

[6] Aşağılıyorsun, bizzat kendini aşağılıyorsun ruhum! Kendini onurlandıracağın zaman gelip geçiyor. Çünkü herkesin tek bir yaşamı vardır ve seninki hemen hemen tamamlandı; kendine saygı duyan biri değil, diğer insanların ruhlarında kendi mutluluğunu arayan birisin.

[7] ...Hayatta yıpranmış, dürtüsünün ve düşüncesinin tamamını yönlendirecek bir amaca sahip olmayan kimseler, yaptıkları işlerde ahmakça davranır.

[8] Başka birinin ruhundakileri izleyip anlamadığı için bedbaht olana pek sık rastlanmaz; fakat kendi ruhunu yakından takip etmeyenlerin bedbaht olması kaçınılmazdır.

[10] Hataları oldukça geniş bir şekilde mukayese etmiş Theophrastos bilgelikle yaptığı değerlendirmesinde arzular yüzünden yapılan hataların, öfke yüzünden yapılanlardan daha ağır olduğunu söyler. Çünkü öfkelenen birisi üzüntüyle ve bilinçsiz bir vicdan azabıyla düşünceden sapmış görünür. Fakat arzular yüzünden yanlış yola sapan birisi, yaptığı hatalarda zevk ve tutkunun kölesi olmuş, daha iradesiz ve daha kadınsı biri gibi görünür...

[14] Üç bin yıl ya da bunun binlerce katı fazlasını yaşayacak olsan da hiç kimsenin halihazırda sürdürdüğü hayattan başka bir hayatı kaybetmediğini ve kaybetmekte olduğu hayattan başka bir hayat yaşamadığını unutma. Bu yüzden hayatın en kısası da en uzunu da aynı kapıya çıkar. Çünkü şimdiki zaman herkes için aynıdır, bu yüzden geçmiş zaman da aynıdır ve yitip giden sadece bir andır. Herhangi biri ne geçmişi ne de geleceği yitirmemiştir. Birinin sahip olmadığı şeyi, herhangi birisi nasıl söküp alabilir ondan? Bu yüzden şu iki şeyin unutulmaması gerekir: İlki, ezelden beri her şey aynıdır, hep aynı döngülerdir tekrarlanan ve hiçbiri farklı değildir; herhangi biri, yüz ya da iki yüzyılda, ya da sonsuzlukta hep aynı şeyleri görür. İkincisi, bir kişi çok uzun yaşasa da çok kısa yaşasa da aynı şeyi yitirir. Bu da şimdiki zamandır ve insan sadece bundan mahrum olabilir; nihayetinde insan yalnızca buna sahiptir ve hiç kimse sahip olmadığı şeyi yitiremez.

[17] İnsan yaşamı sınırlıdır, varlığı akışkandır, eğilimi belirsizdir, tüm bedeni çürümeye yatkındır, ruhu girdap gibidir, kaderi anlaşılmaz ve ünü muallaktır. Kısacası tüm beden bir nehir gibidir, ruh ise rüya ya da hülya gibidir: Hayat savaşa ve bir yolcunun geçici konaklamasına benzer, ölümden sonra ün de unutulur. Bu yüzden bizi ne koruyup gözetecek? Bizi koruyup gözetecek yegane şey felsefedir. Bu da ağırbaşlılığı ve masumluğu sunan, zevklerin ve acıların ustası olan, hiçbir şeyi amaçsızca ve ikiyüzlülükle yapmayan, bir başkasının yaptığı ya da yapmadığına hiç ihtiyaç duymayan ilahi zekayı koruyup gözetmektir. Kendisi neden yapmış olursa olsun, gerçekleşen ve payına düşen şeylerin kendisiyle aynı kaynaktan geldiğini kabul etmektir. Hepsinden öte diğerleri gibi değil, her canlının meydana geldiği evrenin öğelerinin serbest kalması gibi gördüğü ölümü, lütufmuşçasına beklemektir. Evrenin öğelerinden her birinin sürekli birbirine dönüşmesinde korkutucu hiçbir şey yoksa bütün bunların dönüşümüne ve ayrışımına kim kuşkuyla bakar? Bu doğaya uygundur. Doğaya uygun hiçbir şey kötü olamaz.




lll. Kitap

[1] ...Demek ki yalnızca ölüme her an yaklaştığımız için değil, anlama ve kavrama yeteneğimiz daha önce azaldığı için de acele etmeli.

[4] Kamu yararına değilse, hayatının kalan kısmını, başkaları hakkında düşüncelerle yıpratma... İçindeki her şeyi sadelik ve kibarlıkla, toplumsal bir varlığın doğasına uygun şekilde ortaya koymalısın; zevk, eğlence veya rekabet düşüncesiyle yanıp tutuşmadığın, kıskançlığı, kuşkuyu ya da buna benzer yüz kızartıcı şeyleri umursamadığın hemen anlaşılmalı...

[5] ...Başkalarının verdiği imkanla ışık saçan biri olma, başkalarının yardımıyla elde edilecek sükunete ihtiyaç duyma. Özetle bir adamın kendi başına dik durması gerekir, dik tutulması değil.

[10] Pek çok şeyden kesinlikle kurtul, yalnızca bunların pek azını aklında tut; ayrıca herkesin şimdide, sadece bir anlığına yaşadığını hatırla. Kalan günlerimiz ya geçip gitmiştir ya da bilinmezdedir. Yaşam gerçekten kısadır. Bu kısacık yaşamı yeryüzünün ufacık bir köşesinde sürdürür herkes. Uzun bir yaşamın ardından gelen şöhret bile kısadır. Uzun zaman önce ölmüş birisini, ya da bizzat kendilerini öğrenmemiş olanların hepsi, kendinden öncekiler gibi çok hızlı bir şekilde ölmüş olacak.

[14] ...Kesinlikle gerçekleştirmek istediğin şeyler için hızlan, boş umutları defet, eğer kendinle ilgiliysen, hala mümkünken kendi yardımına kendin koş.




IV. Kitap

İnsanlar kır evlerinde, deniz kenarlarında ve dağlarda inzivaya çekilecek yer arar; sen de buna şiddetli bir özlem duyuyorsun. Fakat bu özlem çok cahilcedir. Eğer inzivaya çekilme isteği duyuyorsan, gayet mümkün ve basittir bu: İnsan dilediği zaman kendi içinde inzivaya çekilebilir. Üstelik insan inzivaya çekilmek için kendi içinden, kendi ruhundan daha huzurlu, daha sakin hiçbir yer bulamaz, özellikle de kendinde inzivaya çekildiğinde ona huzur verecek şeylere sahipse. Huzur dediğim zarif bir düzendir aslında. Kendini sürekli böyle bir inzivaya çekilmeye ver ve kendini yenile: Ancak önermelerin çok kısa ve özlü olsun ki, tüm acılar bir anda silinsin ve oradan hiç yıpranmadan dönebilesin.

Seni rahatsız eden ne? İnsanların kötülükleri mi? Öyleyse, şunları hiç aklından çıkarma: Rasyonel canlılar birbirleri için yaratılmıştır, birbirini hoş görmek adaletin bir parçasıdır, kötülükler istemeden yapılır; birbirine düşman olan, birbirinden nefret eden, şüphelenen, savaşta birbirlerini öldüren onca insan sonunda ölüp küle dönüşmedi mi? Öyleyse sen de buna bir son ver. Bütünden yazgına düşenlerden mi rahatsızlık duyuyorsun? O zaman zihnini tazele: Ya İlahi Öngörü, ya Atomlar; ya da her şeyin evrenin bir şehre benzediğini kaç kez kanıtladığını hatırla. Yoksa bedeninle ilgili kaygıların mı var hala? Öyleyse fikrin kendisini tanıyıp özündeki gücü kavradığında, nefesin kaba ve sıradan hareketleriyle alakası kalmadığını, acı ve zevke dair duyduğun, benimsediğİn şeyleri düşün.

Belki de ün düşkünlüğüdür seni yıpratan. Fakat her şeyin ne kadar çabuk unutulduğunu, her yanını saran sonsuz zaman uçurumunda yok olup gittiğini görüyorsun işte; alkışların boşluğunu, sana ün bahşedenlerin öngörülemez kaypaklığını ve tüm bunların sınırlandığı daracık alanı. Bütün yeryüzü küçücük bir nokta değil midir; yaşadığın yer bu noktanın ufacık bir köşesi değil midir ve burada kaç tane, hangi türden insan seni över ki?

Bu yüzden şimdiden kendinin içindeki bu ufacık yerde inzivaya çekilmeyi unutma, hiçbir şey dikkatini dağıtmasın, sabırsızlanma, işlerini özgürce yürüt ve her şeyi bir adam, bir insan, bir yurttaş, ölümlü bir canlı olarak gör. Fakat elinin altındaki ilkelere şu ikisini de ekle: Birincisi, şeyler ruha temas etmez, daima onun dışında ve hareketsizdirler; bütün kaygılarımız içimizdeki düşünceden doğar. ikincisiyse gördüğün hemen hemen her şey kısa sürede değişecek, hatta artık var olmayacak. Böyle ne kadar çok değişikliğe bizzat şahit olduğunu hiç aklından çıkarma. Dünya değişimdir, yaşamsa kanaat.

[5] Ölüm de doğum gibi doğanın gizemlerinden biridir. Biri evrenin öğelerinin birleşmesi, diğeriyse ayrışmasıdır. Bunda da utanılacak, mantıklı bir canlıya uymayacak, ya da varoluş nedenine aykırı düşecek bir şey yoktur.

[6] ...Kısa bir süre sonra sen de o da öleceksiniz, bundan daha kısa bir süre sonraysa isminiz bile kalmayacak ardınızda.

[7] Kanaatini ortadan kaldırırsan, kötülüğe uğradım şikayeti ortadan kalkar: Kötülüğe uğradım şikayetini ortadan kaldırırsan, zarar ortadan kalkar.

[15] Aynı sunağın üzerinde bir sürü günlük parçası, kimi önce düşmüş, kimiyse daha sonra. Fakat hiç farkları yok.

[17] Yaşayacak on bin yılın varmış gibi davranma. Kaderin başının üstüne asılı. Yaşadığın sürece mümkün olduğunca iyi ol.

[19] ...Haydi hatıran ve hatıranı yaşatacaklar ölümsüz diyelim, bundan sana ne? Övgü ölünün ne işine yarar? Hatta bazı durumlar haricinde yaşayanların ne işine yarar? Öldüğünde başkalarının senin hakkında söyleyeceklerini dert etmekten, doğanın sana şimdi bahşettiklerini umursamıyorsun.

[20] Her şeyin kendine özgü bir güzelliği, bizzat kendisinden gelen ve eksiksiz bir güzelliği vardır; övgü bu güzelliğin bir parçası değildir. Övgü, övülen şeyi ne daha kötü, ne de muhteşem yapar. Bunu herkesin güzel saydığı şeyler için de, mesela maddi şeyler ve sanat için de söylüyorum. Güzel olan bir şeyin başka bir şeye ihtiyacı var mıdır? Yasa, gerçek, saygınlık, cömertlik gibi. Bunların hangisi övüldüğü için iyidir, ya da hangisi yerildiği için mahvolmuştur? Zümrüt çirkinleşir mi övgüler düzülmezse? Ya altın, fildişi, mor renk, lir, hançer, çiçekler, çalılar?

[24] "Huzur istiyorsan, pek az şey yap," diyor Demokritos. Toplumsal bir canlı olarak doğan birisinin aklının ihtiyaç duyduğu şeyleri ve taleplerini, onun istediği gibi yapmak daha iyi değil midir? Çünkü yalnızca daha iyi şeyler gerçekleştirmek huzuru sağlamaz, daha az şey yapmak da sağlar. Söylediğimiz ve yaptığımız şeylerin gereksiz olanlarından vazgeçersek, hem boş zamanımız hem huzurumuz artar. Bu yüzden her seferinde şunu hatırlamak gerek: Bu gereksiz bir şey mi? Fakat yalnızca yaptığımız gereksiz işleri değil, gereksiz düşüncelerimizi de azaltmamız gerekir, böylelikle bunları gereksiz işler izlemez.

[30] Tuniksiz, kitapsız ve yarı çıplak yaşayan filozoflar: "Ekmeğim yok, bilgidir besinim," derler; bense bilgiyle beslenmiyorum ama ona bağlıyım.

[37] Kısa süre sonra öleceksin ama hala sade bir hayat sürmüyorsun, sakin değilsin, dışarıda olan bitenin sana zarar vermesinden de, her şeye nazik davranmaktan da uzaksın, bilgeliğin sadece adil davranmakla geleceğine inanmıyorsun hala.


[41] Epiktetos'un dediği gibi, "Bir cesedi sırtlanmış ufacık bir ruhsun sen."

[48] ...Biri arkadaşını gömdü, sonra gömeni de bir diğeri, onu gömen üçüncüyü de birileri gömdü, hem de kısacık bir sürede oldu hepsi. Sözün özü, insani olan her şeyin önemsiz ve kısa ömürlü olduğunu idrak et, dün ufacık bir mukus olanlar, yarın bir mumya veya küle dönüşecekler. Zamanın bir anını bile doğaya uygun geçir ve memnuniyetle ayrıl yaşamdan; tıpkı onu yaratan toprağa ve yetiştiren ağaca şükranlarını sunmak için olgunlaşınca yere düşen bir zeytin tanesi gibi.

[49] ...Kalan günlerinde, sana acı veren şeyler için bundan faydalan: "Bu bir talihsizlik değil, aksine buna yiğitçe katlanmak bir talihtir."

[50] Yaşama inatla, sımsıkı bağlananları bir düşünmek, basmakalıp da olsa ölümü küçümsemek için etkili bir yöntemdir. Erken göçüp gidenlerden daha fazla ne kazanmış olabilirler? Caedicianus, Fabius, Iulianus, Lepidus ve bunlar gibi başka bir sürü insan önünde sonunda bir yerlerde yattılar işte; pek çok kişiyi mezarlarına götürdüler, ama sonunda onlar da mezarlarına götürüldü. Aslında aradaki mesafe kısadır; bu kısacık mesafeyi de nice sorunlar arasında, ne tür dostlarla, ne kadar zahmetle ve ne kadar cılız bedenler içinde katediyoruz! Bu yüzden onu önemseme. Ardında kalmış zamanın enginliğine ve önündeki zamanın sonsuzluğuna bak. Bu sonsuzlukta üç günlük bir bebeğin ve üç yüzyıllık Nestor'un yaşamları arasındaki fark ne kadardır?




V. Kitap

Sabahları kalkmayı canın istemedikçe şunu hatırla: "İnsanlık görevi için kalkıyorum. " Eğer bunun için doğduysam, bunun için dünyaya gönderildiysem neden huysuzlanıyorum? Çarşaflara örtülere sarılıp kendimi ısıtayım diye mi yaratıldım? "Fakat bu daha keyifli. " Öyleyse keyif çatmak için mi dünyaya geldin, eyleme geçmek, çaba harcamak için değil mi yani? Bitkilerin, küçücük kuşların, karıncaların, örümceklerin, arıların üstlerine düşen her şeyi yaptıklarını, ellerinden geldiğince dünyanın düzenine katkıda bulunduklarını görmüyor musun? Ve sen insanların görevlerini yerine getirmesini istemiyorsun öyle mi? Kendi doğanın sana buyurduklarını yapmakta acele etmeyeceksin öyle mi? "Fakat dinlenmem gerek." Tabii ki, benim de dinlenmem gerek. Yine de doğa yemek, içmek gibi bunun da ölçülerini ve sınırlarını belirlemiştir, oysa sen yararlı dinlenme ölçüsünü aşıyorsun. Fakat eyleme gelince gereğinden azını yapıyorsun, hatta payına düşen ölçünün altında kalıyorsun. Aslında sen kendini sevmiyorsun; sevseydin doğanı ve doğanın gereğini de severdin. İşlerini seven insanlar, çalışırken yemek yemeyi, yıkanmayı dahi unuturlar. Fakat sen kendi doğana, bir işlemecinin işlemesine, dansçının dansa, paragözün paraya, kendini beğenmiş birinin küçücük şöhretine verdiğinden daha az değer veriyorsun. Ve böyle insanlar ne olursa olsun işlerine karşı tutkulu bir sevgi beslerler; yemek yemeyi, uyumayı unuturlar ve zamanlarını harcadıkları işleri daha da ileri götürmek isterler. Toplum yararına olan işler sana daha değersiz ve daha itibarsız mı görünüyor?

[4] Doğaya uygun olan yolda yürüyeceğim, toprağa düşüp huzura kavuşuncaya kadar. Son nefesimi her gün soluduğum havaya emanet edip, babamın tohumunun, annemin kanının, sütannemin sütünün kaynağı olan, yıllardır beni besleyen, adımlarımın destekçisi, sayısız yolla sayısız faydasını gördüğüm toprağa düşeceğim.

[6] Herhangi birine iyilik yapan kimileri, karşılığında kendisine dönecek iyiliği hesap eder. Kimisi de önce hesap yapmaz, ama iyilik yaptığı kişiyi kendisine borçlanmış sayar, iyilik yaptığının bilincindedir. Kimisi de bir şekilde iyilik ettiğini bile bilmez, tıpkı kendine özgü meyvesini, üzümü verdikten sonra başka hiçbir şey istemeyen asma, koşusunu tamamlamış at, avının izini süren köpek, bal yapan arı gibi. Yaptığı iyiliği bağıra çağıra anlatmaz ve tıpkı mevsiminde üzüm veren asma gibi bir başka iyilik yapmaya geçer. "Öyleyse bizim de bir şekilde bilinçsizce iyilik yapan bu insanlar arasında yer almamız mı gerekir? " "Evet, fakat bilerek iyilik yapmamız gerekir, çünkü toplumun bir parçası olan insanın toplum yararına bir iş yaptığının bilincinde olması ve Zeus aşkına yemin ederim ki, arkadaşlarının da bunun bilincinde olmasını istemesi, insana has bir özelliktir," dedi. "Söylediğin kesinlikle doğru, fakat sözlerimi yanlış değerlendiriyorsun. Bu yüzden biraz evvel bahsettiğim, makul bir muhakemeyle yoldan çıkarılabilecek o insanlardan birisi olacaksın. Söylediklerimi tam olarak anlamak istersen: Herhangi bir toplumsal vazifeni ihmal edeceğinden hiç korkma."

[8] ...Bu yüzden, iki nedenden dolayı başına gelenlere katlanman gerekir: İlki, başına gelenler senin başına gelmiştir; senin için, sana uygun olarak düzenlenmiş, en başından beri yazgınla ve ilk nedenlerle birlikte örülmüştür. İkincisiyse, her bireyin başına gelenler, kendi refahına olduğu kadar evrenin refahına da hizmet eder ve Zeus adına yemin ederim ki, evreni ayakta tutan, dengesini sağlayan nedenlerden biri de budur. Çünkü yalnızca nedenlerin değil, evreni oluşturanların bağlantısının ve sürekliliğinin herhangi bir parçasını koparırsan, evrenin kusursuzluğu zedelenir. Yani şikayet etmek bu bağı koparmak, onu ortadan kaldırmaktır.

[9] Yaptığın her işte doğru düşüncelerden beklendiği gibi hareket edemezsen karamsarlığa, umutsuzluğa kapılma, mağlup edilmiş gibi hissetme; yaptıkların ters teperse yeniden başla, insana layık eylemlerin çoğunluktaysa bundan memnun ol. Döndüğün yolu sev ve felsefeye sert bir eğitmene gider gibi gitme, göz iltihabından muzdarip olanların merhem ve yumurtaya, hastaların yakıya gittiği gibi git. Böylelikle yalnızca akla itaat ettiğini göstermiş olmayacak, onunla huzur da bulacaksın. Sakın unutma: Felsefe yalnızca senin doğanın istediği şeyi ister; sıklıkla doğaya uygun olmayan şeylerin peşine düşen sensin. "Fakat bunlardan daha hoş bir şey olabilir mi? " Zaten zevk de bu yüzden yanıltmıyor mu bizleri? Yüce gönüllülüğün, özgürlüğün, sadeliğin, nezaketin, dindarlığın daha hoş olup olmadığını iyi düşün. Dikkatli bak: Kavrama ve bilme yetisi gerektiren tüm eylemlerde hiç tökezlemeyen, hep güvenilir ve keyif veren bilgelikten daha hoş ne var?

[13] Nedenden ve maddeden meydana geldim, fakat bunların hiçbiri, hiçlikten var olmadıkları gibi hiçliğe karışmayacaklardır. Bu yüzden tüm parçalarım değişerek evrenin bir parçasına dönüşecek ve o parça da değişip evrenin bir başka parçasına dönüşecek ve sonsuza dek böyle devam edecek. Ben, beni meydana getiren ebeveynlerim, onların ataları hepimiz bu değişimler sayesinde var olduk. Evren sonlu döngülere göre ayarlanmış olsa bile bu şekilde konuşmamızı hiçbir şey engelleyemez.

[16] Neyi sık sık düşünüyorsan, aklın da ona benzer bir şey olacaktır: Çünkü ruhu dolduran düşüncelerdir. Bu yüzden ruhunu şöyle şeylerle doldur: Yaşamını sürdürebileceğin herhangi bir yerde iyi yaşamak da mümkündür. "Fakat sarayda yaşamak mümkün müdür? " Evet, sarayda da iyi yaşamak mümkündür. Bir şey ne için yaratılmışsa ona doğru ilerler, vardığındaysa kendi sonuna ulaşır ama bu vardığı yer herkese fayda ve iyilik getirir. Demek ki düşünebilen canlının iyiliği toplumdadır: Biz insanların toplum için yaratıldığı uzun zaman önce ortaya kondu. Aşağı varlıkların daha üst varlıklar için, daha üst varlıkların da birbirleri için yaratıldığı açık değil mi? Yaşayan varlıklar cansızlardan, düşünebilen varlıklarsa sadece canlı olanlardan daha üstündür.

[20] Bir açıdan, iyi davranmakla yükümlü olduğumuz, bize en yakın varlık insandır. Fakat diğer açıdan, yükümlülüklerimize engel olduklarındaysa insanlar bana güneş, rüzgar, vahşi hayvanlar gibi kayıtsız kalacağım, daha aşağı varlıklar gibi görünür. Gerçi bu saydıklarım tarafından da engellenebilirim, ama ihtiyat ve uyum sağlama yetilerim sayesinde çabalarımı ve zihinsel durumumu engellemeyi başaramazlar. Çünkü akıl, eylemi engelleyen her nedeni dönüştürmeye, amacına yöneltmeye muktedirdir, eylem esnasındaki her engel yardımcıya dönüşür, yol üzerindeki her engel yolu kolaylaştırır.


[24] Ufacık bir parçası olduğun evrenin, sana sadece kısacık bir anı bahşedilmiş zamanın bütünlüğünü ve payına düşen yazgıdaki küçücük rolünü hiç unutma.

[30] Evrenin aklı toplumsaldır. Aşağıdakileri, yukarıdakiler için yarattı ve yukarıdakileri de birbirleriyle uyumlu kıldı. Hepsine nasıl hükmettiğine, nasıl kendine bağladığına, hepsini hak ettikleri gibi nasıl bir araya getirdiğine ve en iyileri nasıl uyumlu kıldığına bir bak.

[33] Çok yakında küle ya da iskelete dönüşeceksin, bir ihtimal ismin kalacak geriye, belki o bile kalmayacak. İsim dediğin sadece ses ve yankıdır. Hayatta onca onurlandırdığımız her şey boş, çürümüş ve önemsizdir; birbirlerini ısıran enikler, kavga eden çocuklar gibi önce gülüp sonra ağlarız. Fakat inanç, saygı, adalet, gerçek "dünyanın geniş yollarından Olympos'a uçup gittiler. " Algıladığın nesneler değişken ve istikrarsızsa, bizim duyu organlarımız güçsüz ve yanlış izlenimlerle kolayca kandırılabiliyorsa, zayıf ruhumuzun kendisi kandan bir nefesse ve böyle bir dünyada itibar beyhudeyse seni hala bu dünyada tutan ne? Peki ne yapmalı? İçtenlikle yeryüzünden silinmeyi ya da bu dünyadan göçmeyi beklemeli. Fakat o zaman gelene kadar neyle yetinmeli? Yetinmemiz gereken tanrıları onurlandırmak, onları methetmek, insanlara iyi davranmak, onlara katlanmak ve sabretmektir. Etin ve nefesin sınırlarının içindeki şeylerin sana ait olmadığını, senin kontrolünde olmadığını hatırlamaktır.




VI. Kitap

[2] Bir işi yaparken soğuktan titremeye ya da sıcaktan bunalmaya, uykulu olmaya ya da uykunu almış olmana, kötü laflar ya da övgüler duymaya, ölmeye ya da başka bir şeye hiç aldırış etme. Çünkü ölmek de yaşamdaki bir eylemdir. Bu yüzden de "şu andan en iyi şekilde yararlanmamız" yeterlidir.

[6] İntikam almanın en iyi yolu intikam alınacak kişiye benzememektir.

[10] Ya bir karışım, karmaşa, dağılma ya da birleşme, tertip ve tanrısal öngörü vardır. Eğer ilki doğruysa, neden böyle amaçsız bir karışıklıkta ve düzensizlikte gereksiz yere zaman harcamak isteyeyim? En sonunda "toprak olacağım" dan başka herhangi bir şeyi neden umursayayım? Hem neden endişeleneyim? Ne yaparsam yapayım dağılma kaçınılmaz. Oysa ikincisinde her şeyi yönetene, sarsılmaz bir güven duyarım.

[12] ...Sürekli felsefeye dön, onda huzur bulursun, onun sayesinde her yer sana katlanılır gelir ve sen de sarayları katlanılır görürsün.

[15] Bazı şeyler doğmak, bazıları da ölmek için acele etmekte ve doğmakta olanın bir kısmı çoktan ölmüş; akışlar ve değişimler, aralıksız akan zamanın sonsuzluğu daima yenilemesi misali, dünyayı sürekli yenilerler. Bir insan bu değişim nehrinde sürekli akıp giden şeylerin hangisini önemseyebilir ki? Tıpkı insanın ilk görüşte vurulduğu bir serçenin göz açıp kapayıncaya dek uçup gitmesi gibi. Aslında her insanın hayatının özü kandan nefes vermek ve havadan nefes almaktır. Havadan aldığın nefesi geri vermen gibi, dün ya da daha dünyaya ilk geldiğin an edindiğin bütün nefes alabilme gücünü, ilk nefes aldığın yere geri veriyorsun.

Değer verilmesi gereken şey ne bitkiler gibi terlemek, ne sığırlar ve vahşi hayvanlar gibi nefes almak, ne izlenimler vasıtasıyla etki altında kalmak, ne ipe bağlı kuklalar gibi çekiştirilmek, ne sürü halinde yaşamak, ne de besin ihtiyacıdır; bu sonuncunun, besin artıklarını boşaltmadan bir üstünlüğü de yoktur.

Öyleyse değer verilmesi gereken nedir? Alkışlar mı? Hayır. Kalabalığın alkışları dil şaklatmaktan farksızdır. Bu durumda, acınası ün olgusunu da değer verilecek bir şey olarak görmüyorsun. Peki değer verilecek ne kaldı geriye? Bence insanın kendine has yapısına, amacına uygun hareket etmek ve etmemek. Bütün işlerin ve sanatların hedefi de budur: Üretilen şey, üretildiği amaca uygun olmalıdır. Bir bağcının, seyisin veya köpek yetiştiricisinin hedefi gibi.

Peki eğitim ve öğretim neyi amaçlamalıdır? Kesinlikle değer verilmesi gereken şey işte budur ve bu konuda başarı sağlanırsa gelecekteki hiçbir şey için endişelenmeye gerek kalmaz. Peki diğer pek çok şeye değer vermekten vazgeçmezsen ne olur? Asla özgür, kendine yeten, kendinden memnun, soğukkanlı birisi olamazsın. Kıskanç, haset biri olursun, seni bazı şeylerden mahrum edebilecek insanlardan sürekli kuşkulanırsın, değer verdiğin şeylere sahip olanlara komplolar kurarsın. Sözün özü bu şeylerden birinden yoksun olan birisi, ister istemez huzursuzluğa kapılır, hatta pek çok durumda kusuru tanrılarda arar. Oysa kendi özgün düşüncelerine duyduğun saygı ve verdiğin değer, seni kendinden memnun birisi yapar ve toplumla, tanrılarla kusursuz bir ahenk içinde, tanrıların sana reva gördüğü yazgıyı ve nasip ettiklerini minnetle kabul ederek yaşayan bir insan yapacaktır.

[18] İnsanlar ne tuhaf şeyler yapıyor! Bir yandan kendileriyle birlikte ve aynı zamanda yaşayan insanları övmek istemezken, diğer yandan hiçbir zaman görmedikleri, göremeyecekleri gelecek nesiller tarafından övülmeyi istiyorlar. Senden önce doğanların sana övgüler düzmemiş olmasına üzülmekten farksız bir şey bu.

[21] Eğer biri benim düşündüklerimin veya yaptıklarımın doğru olmadığını ispatlarıyla ortaya koyarsa onları düzeltir ve o kişiye minnettar olurum. Çünkü hakikati arıyorum ben ve kendini kandırmada, cehalette ısrar edenler haricinde hakikatten hiç kimse zarar görmez.

[26] ...Öyleyse yaptığın işte her şeyin bir sırası olduğunu unutma, her şeyi sırasıyla, öfkeye öfkeyle karşılık vermeksizin uygun yöntemle yap.

[28] Ölüm, bizi duyguların yanılgısından, kukla gibi yönlendiren dürtülerden, düşüncenin aşırılığından ve bedene uşaklıktan arındırır.

[29] Bedenin bu hayatta direnirken, ruhunun pes etmesi yüz kızartıcıdır.


[31] Kendine gel, ayıl, uykudan uyan ve seni rahatsız eden şeylerin rüya olduğunun farkına var, yeniden uyanıksın, her şeyi önceki gibi gör artık.

[32] Aciz bir bedenden ve ruhtan ibaretim. Beden her şeyle ilgisizdir çünkü hiçbir şeyi idrak bile edemez. Akıl ise kendi eylemi olmayan her şeye ilgisizdir, ancak kendi eylemleri de kontrolündedir. Bunlarla da yalnızca şimdiki zaman için ilgilenir, çünkü geçmiş ve gelecekteki eylemleri onu artık ilgilendirmemektedir.

[39] İçinde bulunduğun koşulları sahiplen, yazgının sana layık gördüğü, aralarında yaşadığın insanları sev, ama gerçek anlamda sev!

[47] ...Dünyada çok değerli olan tek bir şey vardır, gerçeğe ve adalete uygun yaşamak ve yalancılara, merhametsizlere bile böyle yaklaşmak.

[48] Ne zaman içtenlikle mutlu olmak istersen, birlikte yaşadığın, tanıdığın insanların özelliklerini düşün; örneğin birinin enerjisini, diğerinin alçakgönüllülüğünü, bir başkasının cömertliğini, bir diğerininse başka bir özelliğini düşün. Çünkü hiçbir şey birlikte yaşadığımız insanların görünüşe yansıyan erdemlerinin imgeleri kadar mutluluk veremez, hele hepsi bir arada toplanmışsa. Bunu hep aklında tut.

[51] Şan şöhret peşindeki birisi kendi iyiliğinin başkalarında, zevk düşkünü kendi duygularında, basiretli birisiyse kendi eylemlerinde olduğunu düşünür.

[54] Kovana yararlı olmayan, arıya da yararlı değildir.




VII. Kitap

[1] Kötülük nedir? Pek çok kez gördüğün şeydir. Bu yüzden meydana gelen her şeyi "daha önce birçok kez gördüğünü" unutma. Yukarıda, aşağıda, her yerde aynı şeyleri bulacaksın; eski zamanların tarihi, daha sonralarının tarihi ve daha yakın tarih onlarla dolu. Şimdi de şehirlerimizi ve evlerimizi onlar dolduruyor. Güneşin altında yeni hiçbir şey yoktur; her şey aynı ve geçici.

[4] Konuşurken ağzından çıkan sözlere ve her hareketinin doğuracağı sonuçlara dikkat et. İkincisinde, hangi amacı taşıdığını baştan gör, ilkindeyse sözlerinin ne anlama geldiğini bil.

[7] Yardım aldığın için utanma. Sadece surları kuşatan bir asker gibi, görevini yerine getirmiş olursun yardım alırsan. Bir başkasının yardımı olmadan sipere çıkamayan bir topal olsan ne yapacaktın?

[9] Her şey birbirine bağlıdır ve bu bağ kutsaldır; neredeyse hiçbir şey bir diğerine yabancı değildir. Çünkü uyumla bir araya gelmişlerdir ve birlikte evreni oluştururlar. Yani evren herkes için bir ve aynıdır; tanrı da tektir ve herkese içkindir; düşünen tüm canlıların özü, yasası, gerçeği, ortak aklı da tektir; elbette aynı kökeni ve aynı aklı paylaşan bütün canlılar için tek bir mükemmellik vardır.

[18] Herhangi bir insan değişimden korkabilir mi? Değişim olmadan ne var olabilir? Evrenin doğasına bundan daha yakın, daha uygun ne olabilir? Odunlar değişime uğramasa yıkanabilir misin? Besinler değişime uğramasa beslenebilir misin? Diğer ihtiyaçlarının hangisini değişim olmaksızın giderebilirsin? O halde senin değişiminin de buna benzediğini, evrenin doğası için elzem olduğunu görmüyor musun?

[22] Hata yapan insanları sevmek insana has bir özelliktir. İnsanların akraban olduğunu, cehaletten ya da istemsizce hata yaptıklarını, kısa bir süre sonra herkesin öleceğini ve hepsinden önemlisi sana hiçbir zarar vermediklerini, çünkü yönetici ilkeni değersizleştirmediklerini ya da öncekinden daha kötü yapmadıklarını düşünürsen onları seveceksin.

[26] Birisi sana karşı bir hata yaptığında, hangi iyi ve kötü algılayışının ona bu hatayı yaptırdığını düşün. Bunu düşünürsen ona merhamet eder, şaşırmaz veya kızmazsın. Aslında sen de onunla ya aynı ya da benzer bir iyi ve kötü algılayışına sahipsin, bu yüzden onu anlayışla karşılamalısın. Fakat onunla aynı iyi ve kötü algılayışına sahip değilsen, sana hatalı görünen bu algılayışa sahip olan birini hoş görebilirsin.

[27] Olmayan şeyleri varmış gibi düşünme; elinin altındakilerden birini tercih et ve eğer onlar da olmasaydı, onları nasıl arayacağını düşün. Yine de seni memnun eden elindeki şeylere kendini fazla kaptırma, onlara fazla değer verirsen elinden kayıp gittiklerinde üzülürsün.

[31] Sadelik, alçakgönüllülük ve erdem ile kötülük arasında kalan şeylere ilgisiz kalmak ışıldatsın yüzünü. İnsanlığı sev. Tanrının izinden git. "Her şey yasaya göredir, fakat gerçeğin ta kendisi yalnızca atomlardadır," denir. "Her şey yasaya göredir," bunu hatırlamak yeterli; elbette çok az şey hariç.

[32] Ölüm üstüne: Eğer atomlardan meydana gelmişsek, ayrışmadır ölüm; bir bütünü oluşturuyorsak yok olma veya göç.

[33] Acı üstüne: Katlanılmaz olduğunda ölüme sürükler, sürekliliği varsa katlanılabilir. Akıl kendini bedenden soyutlayarak sakin kalır ve yönetici ilke zarar görmez. Acıdan zarar gören kısımlarsa şayet yapabiliyorlarsa bunu dile getirsinler.

[34] Ün üstüne: Ün peşinde koşanların akıllarını, hangi niteliklere sahip olduklarını, neleri tutkuyla istediklerini, nelerden korktuklarını, neyi takip ettiklerini düşün. Sonra kumların diğerlerinin üzerini örtüp öncekileri gizlenmesi gibi, yaşamdaki olayların da sonra gerçekleşen diğer olaylar tarafından hızla gizlendiğini düşün.

[36] "İyi şeyler yaparken bile kötü şöhret edinmek kralın kaderidir."

[38] "Olaylara öfkelenmenin yararı yok, çünkü onlar hiçbir şeyi umursamaz."

[40] "Hayatımız tıpkı bereketli başaklar gibi biçilir, biri var olurken, diğeri yok olur."


[49] Geçmişte yaşayanları ve onların çok sayıdaki yönetim biçimini ayrıntılarıyla incele. Böylelikle geleceği de önceden kestirmen mümkün olur. Çünkü gelecekte yaşanacaklar şu andakinden farksız olacaktır, doğaları mevcut düzenden uzaklaşamayacaktır. Dolayısıyla insan yaşamını kırk ya da on bin yıl da soruştursan fark etmez, hepsi aynıdır. Daha fazla ne görebilirsin ki?

[58] Başına gelen her şeyde, başlarına aynı şeyler geldikten sonra dertlenen, şaşkına dönen, yakınan insanları düşün. Şimdi neredeler? Hiçbir yerde! O halde? Onlara benzemek mi istiyorsun? Neden doğana yabancı olan bu eğilimleri, bunlarla yolundan sapanlara bırakmıyor ve başına gelenleri nasıl kendine yararlı kullanabileceğini düşünmüyorsun? Çünkü iyi ve yararlı bir şekilde kullanabileceğin bir malzeme olabilir bu. Yalnızca dikkatli olman ve her eyleminde iyi olmayı istemen gerek. Ayrıca kullandığın malzemenin eyleme tamamen kayıtsız olduğunu da unutmamalı.

[59] İçini kaz. İyinin kaynağı içindedir ve sen kazdıkça fışkırmaya hazırdır.

[61] Yaşama sanatı, bir dansçınınkinden çok bir güreşçinin sanatına benzer. Savunmaya dikkat etmeli, öngörülemeyen saldırılar karşısında bile sağlam durup devrilmemeli.

[64] ...En büyük acılarında Epikuros'un şu sözleri yardımcın olsun: "Eğer sınırlarını bilirsen ve düşünceyle o sınırları genişletmezsen, acı ne katlanılmazdır, ne de sonsuz." Şunu da aklında tut: Uyuklama, hararet, iştahsızlık gibi rahatsızlık veren pek çok şey, genelde dikkatlerden kaçsa bile acıyla aynı şeylerdir. Dolayısıyla bunlardan herhangi biri seni rahatsız ederse kendi kendine şunu söyle: "Kendini acıya teslim ediyorsun."

[65] İnsanlıktan uzak olanlara karşı, onların insanlara karşı hissettikleri duyguları asla hissetme.

[67] ...Mutlu bir yaşam sürmek için çok şeye ihtiyacın yok, diyalektikte ve doğabiliminde hünerli olma umudunu kaybetmiş olsan bile özgür, alçakgönüllü, toplumsal ve tanrıya boyun eğen birisi olman yeterlidir.

[73] İyi bir şey yaptığında ve bunun birisine yararı dokunduğunda, neden ahmaklar gibi üçüncü bir şey ararsın, neden yaptığın iyiliğin fark edilmesini ya da karşılığında sana iyilik yapılmasını istersin?




VIII. Kitap
[1] ...Peki, nerede bulunur mutlu bir yaşam? İnsanın doğasının talep ettiği şeyleri yapmakta bulunur. Öyleyse bunları nasıl yapacağım? Eğilimlerini ve eylemlerini yöneten ilkelere sahip olmakla. Bu ilkeler nedir? İyi ve kötü hakkındaki şeylerdir; insanın adil, ihtiyatlı, cesur, özgür olmasını sağlayan şeyler dışında hiçbir şeyin iyi olmadığını gösteren şeylerdir, bunların tam zıttı olanlar haricinde kötü bir şey de yoktur.

[8] Artık okuyamıyorsun. Fakat kibre, zevke ve acıya hakim gelebiliyor, ün denen değersiz şeyin üstesinden gelebiliyor, duygusuz ve kaba insanlara öfkelenmeyebiliyor, hatta onlara yardımcı olabiliyorsun.

[10] Pişmanlık, geçip giden bazı yararlı şeyleri ihmal ettiğin için kendine ettiğin bir çeşit sitemdir; iyi bir şeyin yararlı da olmalıdır ve iyi bir insan tarafından daima fark edilmelidir. Hiçbir iyi insan zevki ihmal ettiği için pişmanlık duymaz. Öyleyse zevk ne yararlı ne de iyidir.

[14] Kiminle karşılaşırsan karşılaş kendine, "Bu adam iyi ve kötü hakkında ne gibi düşüncelere sahiptir?" diye sor. Çünkü haz, acı ve bunların kaynakları hakkında, iyi ve kötü itibar hakkında, ölüm ve yaşam hakkında öyle ya da böyle bir fikre sahipse yaptığı hiçbir şey bana şaşırtıcı gelmez; böyle davranmak zorunda olduğunu anımsarım.

[16] Şunu unutma, fikrini değiştirmek ve seni doğruya yönlendirecek birine kulak vermek de özgürlük göstergesidir. Çünkü bu, kendi hareketlerine ve yargına, yani aklına uygun olarak seçtiğin bir eylemdir.

[17] Bu seçim sana bağlıysa bunu neden yapıyorsun? Bir başkasının seçimiyse kimdir suçlanacak olan? Atomlar mı, tanrılar mı? Her ikisini de suçlamak çılgınlık olur. Hiç kimseyi suçlamamalısın. Çünkü eğer yapabiliyorsan insanı düzelt. Bunu yapamıyorsan, sorunun kendisini düzelt. Eğer bunu da yapamıyorsan, birini suçlamanın ne yararı var? Hiçbir şey amaçsızca yapılmamalı.

[22] Karşıma çıkan bir eylem, düşünce ya da ifadeye dikkatini ver.
Bugün iyi olabilecekken, yarın iyi olmayı yeğlersen haklı olarak ızdırap çekersin.

[33] Böbürlenmeden al, kolay bırak.


[36] Yaşamını bir bütün olarak düşünüp endişelenme. İleride başına gelmesi muhtemel acı olayların hepsini de düşünme ve her durumda kendine şu soruyu sor: "Bunda katlanılmaz, dayanılmaz olan ne?" Verdiğin cevap yüzünü kızarttı. Öyleyse kendine canını sıkan şeyin gelecek ya da geçmiş değil, şimdiki zaman olduğunu hatırlat. Aklını böyle kısıtlayıp, buna katlanamayacağını düşündüğünde aklını azarlamak canını sıkan şeyi önemsiz kılar.

[39] Akıllı bir canlının karakterinde adaletle bağdaşmayan hiçbir erdem görmüyorum, ama hazla bağdaşmayan bir erdem görüyorum: İrade.

[47] Dışarıdan bir etkiyle başına bir şey geldiği için üzülüyorsan, aslında üzüldüğün şey o değil, ona dair yargındır ve bu yargıyı da ortadan kaldırabilirsin. Eğer seni üzen şey kendi karakterinden kaynaklanıyorsa, ona dair yargım düzeltmene ne mani olabilir? Benzer şekilde, eğer seni üzen, sana sağlıklı ve doğru gelen bir eylemi yapamamaksa, neden daha fazla çabalamak yerine üzülüyorsun? " Ama yolumda daha güçlü bir engel var." Öyleyse üzülme, çünkü bu eylemi yapamamanın kabahati sende değil. "Ama bu işi yapamazsam, yaşamaya değmez." Öyleyse aynı eylemi gerçekleştirdikten sonra ölen birisi gibi, sen de yoluna çıkan engelleri memnuniyetle karşıla ve memnun ayrıl yaşamdan.

[57] Güneş ışığı yukarıdan aşağıya dökülüp her yere dağılır gibidir, dökülür ama yok olmaz, çünkü ışığın dağılması genişlemedir aslında. Güneş ışınları yayıldıkça genişler. Güneş ışınlarının nasıl bir şey olduğunu dar bir aralıktan karanlık bir odaya giren güneş ışığını izleyerek anlayabilirsin. Dümdüz uzanır ve karşısına çıkan ilk katı nesneye vurunca durur; ne geriler ne de yok olur. Düşüncenin yayılıp genişlemesi de böyle olmalıdır: Dökülüp dağılmalı ama genişleyerek. Karşısına çıkan engellere karşı zor kullanmaz, üzerlerinde bir baskı oluşturmaz, sadece durup taviz vermeden bekler ve ulaştığı her şeyi aydınlatır. Çünkü yoluna çıkan bu engel bu ışığı iletmezse, kendini düşüncenin ışığından mahrum eder.


[59] İnsanlar birbirleri için yaratılmıştır. Ya eğit onları ya da onlara katlan.



IX. Kitap
[1] ...Evrensel doğa bunlardan birini diğerinden üstün tutsaydı her ikisini de yaratmazdı. Bu yüzden, evrensel doğanın taraf tutmadığı, eşit bir mesafede durduğu acıya ve zevke, ölüme ve yaşama, onura ve onursuzluğa karşı eşit mesafede durmayan biri, açıkça tanrılara karşı saygısızlık etmektedir...

[2] Şüphesiz bir insan için yalanı, ikiyüzlülüğü, gösterişi ve kibri tatmadan bu dünyadan ayrılmak son derece mutluluk verici olurdu. En azından bunlardan bıkmış olarak son nefesini vermek "sonraki en güzel yolculuk" için iyi bir başlangıç olurdu. Yoksa bile isteye kötü kalmayı mı seçiyorsun, tecrübelerin seni bu vebadan uzak durmaya ikna edemedi mi hala? Aklın bozulması, bizi saran, soluduğumuz havanın bozulup kirlenmesinden çok daha tehlikeli bir vebadır. İkinci veba sadece canlıların yaşamlarını tehdit eder, diğeriyse insanlığımıza saldırır.

[3] ...Eşinin karnındaki bebeğinin çıkmasını nasıl bekliyorsan, aciz ruhunun beden denen zardan kurtulacağı anı da öyle bekle. Eğer kaba ama içine işleyecek basit bir kural istersen, uzak kalacağın maddi şeyleri ve artık ruhunu karıştırmayacak alışkanlıklardan kurtulacağını düşünmek seni ölümle uzlaştırır. Ayrıca o insanlardan, iğrenmeyip aksine nazik bir ilgi göstermen gereken insanlardan da ayrılacaksın. Yine de ölümün seni, aynı fikri paylaştığın insanlardan ayırmayacağını unutma.


[5] Yalnızca bir şeyi yapmak değil, yapmamak da çoğu zaman adaletsizliktir.

[11] Eğer imkan varsa, hata yapanları düzelt. Eğer imkan yoksa hoşgörünün sana bu durumlar için verildiğini unutma. Tanrılar da bu kişilere karşı hoşgörülüdür, hatta onların sağlığa, zenginliğe, üne erişmelerine yardım ederler, yani merhametlidirler. Senin de yapman mümkün. Nedir seni engelleyen?

[13] Bugün tüm dertlerimden kurtuldum, hatta her türlü belayı defettim. Çünkü benim dışımda değil, içimde, kendi düşüncelerimdeydiler.

[16] Erdem ve erdemsizliğin kişinin hissettiklerinde değil eylemlerinde olması gibi, akıl sahibi toplumsal bir canlının iyiliği ve kötülüğü de hislerde değil, eylemlerindedir.

[17] Havaya atılmış bir taş için ne yere düşmek kötüdür, ne de havaya atılmak.

[27] Birileri seni suçladığında, senden nefret ettiğinde ya da sana bağırdığında, onların ruhlarına yönel, içlerine gir ve ne tür insanlar olduklarını gör. Utanman gerekmediğini, senin hakkında ne tür fikirlere sahip olduklarını göreceksin. Yine de onlara karşı hoşgörülü olmalısın. Çünkü doğa onları sana dost olarak yaratmıştır, tanrılar da isteklerini yerine getirmeleri için rüyalar, kehanetler vasıtasıyla onlara her tür yardımda bulunurlar.

[30] ...
Nice insan adını dahi bilmiyor, bir o kadarı da adını çarçabuk unutacak, nicesi seni övüyor ve aynı şekilde nicesi kısa süre sonra sana lanetler yağdıracak. Hatıranın, ününün ve diğer meziyetlerinin hiçbiri değerli değil.

[33] ...Yaşlı ölen, zamansız ölenle aynı yerde olacak.


Utanmaz birisi seni rencide ettiğinde kendine şunu sor: "Dünyada utanmazların bulunmaması mümkün mü?" Mümkün değil. O halde mümkün olmayan bir şeyi isteme. Çünkü bu adam dünyada bulunması gerekli olan utanmazlardan birisi . Güvenilmez bir düzenbaz ya da yanlış yapan herhangi birisi için de aynı tavrı takın. Böyle insanların var olmamasının mümkün olmadığını hatırlamak, seni onlara karşı daha merhametli kılar. Bir başka soru üzerine düşünmek de yararlıdır: "Doğa, bu kötülüğe karşı insana hangi erdemi bahşetmiştir?" Çünkü doğa duygusuz birisine karşı nezaketi verdiği gibi, başka durumlar için de başka çözümleri panzehir olarak vermiştir.

Doğru yoldan ayrılmış birine doğruyu göstermek mümkündür. Çünkü hata yapan herkes kendisi için belirlenmiş işareti kaçırdığından doğru yoldan ayrılır. Bunlardan ne tür bir zarar gördün? Zihnine zarar verecek bir şey yaptığı için sinirlendiğin tek bir insan bile bulamazsın aslında, çünkü başına gelen kötü şeyler zihninin dışından gelmez. Bütün kötülükler ve zararlı şeyler orada, zihninin içindedir.

Eğitimsiz birisinin eğitimsiz birisi gibi davranmasında ne gibi bir kötülük ya da tuhaflık olabilir ki? O insanın bir hata yapmamasını umduğun için aslında kendini suçlaman gerek. Çünkü başlangıçta bu kişinin bir hata yapacağını anlama yetisine sahiptin. Bunu unutan sen, onun hata yapmasına şaşırıyorsun.

Hepsinden öte, birini güvenilmezlik ya da nankörlükle suçlayacak olursan, düşüncelerini önce kendine çevir. Çünkü böyle bir kişiye güvenme veya güvenini boşa çıkarmayacağı fikrine sahipsen, bir kişiye bir lütufta bulunduysan ama bunu karşılıksız yapmadıysan, yaptığın tüm iyilikleri bütün meyveleri edinmek için yaptıysan, açık bir şekilde hata senden kaynaklanmaktadır.

Bir insana iyilik yaptığında daha fazla ne isteyebilirsin ki? Kendi doğanla uyumlu bir şey yapmış olmak sana yetmiyor mu? Bir mükafat mı bekliyorsun? Eğer öyleyse bunun, gözün gördüğü için, ayakların da yürüdüğü için mükafat talep etmelerinden farkı yok. Bu uzuvlar, kendilerine özgü olan bu işleri yapmak için yaratılmıştır; iyilik yapmak için dünyaya gelen insan da, herhangi bir iyilik yaptığında ya da ortak çıkara faydalı olduğunda sadece kendi payına düşeni yapmış olur ve bunun sonucunda alacağı mükafat da budur.



X. Kitap
[1] Ey ruhum, günün birinde gerçekten de iyi, sade, yalnız başına, tüm çıplaklığınla seni kuşatan bedenden daha görünür olacak mısın? Günün birinde sevme zevkini ve aşık olmanın doğasını tadacak mısın? Günün birinde tatmin olmuş, hiçbir şeye gereksinim duymayan, hiçbir şeyi istemeyen ve zevk bulacağın canlı veya cansız hiçbir şeyi arzulamayan biri olacak mısın? Hiçbir zaman bu eğlenceler için herhangi bir yerde daha uzun zaman, daha uygun bir yer, ülke, ılıman bir iklim ya da sana daha yakın olan insanlar istemeyen birisi olacak mısın? Şu anki durumdan hoşnut olacak mısın, sahip olduğun her şeyden haz duyacak mısın? Tanrıların sana verdiği her şeye razı olacak, senin için iyi olan her şeyin onlar için de iyi olduğuna ve olacağına İnanacak mısın? Tanrıların kendisiyle aynı doğaya sahip olan başkalarını yaratmak için çözülüp ayrışan her şeyi yaratan, bir araya toplayan, kucaklayan o harika, iyi, adil varlığı korumak için gereken her şeyi vereceğine ikna edecek misin kendini? Günün birinde tanrılar ve insanlarla onları hiç suçlamadan, hiç kusur aramadan birlik olacak mısın?

İyi, mütevazı, dürüst, ihtiyatlı, ılımlı, yüce gibi sıfatlar edindiysen, bunlara sahip çık ve asla yeni bir isimle çağrılma. Bu sıfatlardan uzaktaşıysan da hemen onlara geri dön. ihtiyatlı sıfatının her nesne için derinlemesine bir kanıya ve düşünce bütünlüğüne sahip olma; ılımlı sıfatının evrensel doğadan payına düşenleri uysallıkla kabul etme; yüce sıfatınınsa zihinsel yanını, bedeninin şiddetli ya da sakin hareketlerinin, kaba yönelimlerinin, geçici üne düşkünlüğün, ölümün ve benzeri şeylerin üstünde tutmak anlamına geldiğini aklından çıkarma. Bu sıfatların başkalaı tarafından sana verilmesini ummadan, onlara layık olup korumayı başarırsan, yeni bir insan olur, yeni bir yaşama adım atarsın. Çünkü şimdiye kadar yaptığın gibi yaşamının pislikleriyle hırpalanmayı sürdürmek son derece manasızdır ve yaşamaya aşırı düşkün korkak bir insan olmaktır; arenada her yanları parçalanmış, kan revan içinde yabani hayvanlarla dövüşenlerin, yarın da aynı pençe ve dişierin arasına atılmak için hayatta kalmayı istemesine benzer.

Öyleyse bu birkaç sıfat kılavuzun olsun, onlara sahip olmaya yönlendir kendini, bunu başarabilirsen, Mutlular Adalan'ndan birine yerleşmiş biri gibi kal orada. Eğer akıntıya kapıldığını, bocaladığını ve üstün gelemeyeceğini hissedersen, üstünlük sağlayabileceğin bir köşeye çekil, ya da hiç öfkelenmeden, sadelikle, özgürce, alçakgönüllülükle, nihayet doğru bir iş yapmanın bilinciyle ayrıl yaşamdan. Bu sıfatları aklında tutmak için tanrıları hatırlamanın sana büyük faydası dokunur; tanrıların istedikleri şeyin dalkavukluk değil, bütün akıllı canlıların onlara benzemeye çalışması olduğunu, incir ağacının incir ağaçlığı, köpeğin köpeklik, arının anlık, insanın insanlık yapması gerektiğini unutma.

[12] Herhangi bir konuda ne yapılması gerektiğini görürken kuşkuya ne gerek var? Eğer doğru yolu görebiliyorsan, bu yolda sapmadan ilerlemek senin elindedir. Ancak doğru yolu göremiyorsan, kendini geri çek ve en iyi danışmanlara başvur. Başka engellerle karşılaşırsan da adil olanı düşünerek ilerle, mevcut durumunun müsaade ettiği kadar. Çünkü bu konuda muvaffak olmak en iyi şeydir, daha doğrusu bundan geri çekilme tek gerçek hatadır. Her konuda mantığa göre hareket eden kişi, telaşsız ama faal, neşeli ama vakurdur.

[16] Nasıl iyi bir insan olunacağı hakkında daha fazla konuşma, öyle biri ol.


[22] Ya alıştığın yerde yaşarsın, ya da kendi isteğinle alıştığın yerin dışına çıkarsın; ya da ölürsün ve hizmetin tamamlanır. Bunlardan başka seçenek yok. Bu yüzden cesur ol.

[29] Her işe başladığında kendine şunu sor: " Ölüm seni bu işten mahrum bırakacağı için mi korkutucu?"

[32] Hiç kimse haklı olarak senin samimiyetten yoksun ya da kötü olduğunu söyleyemesin; bunları söyleyen birisi yalan söylesin. Bunu mümkün kılmak senin elinde; iyi ve samimi biri olmanı ne engelleyebilir? Böyle birisi alamıyorsan da yaşamını sonlandırmaya karar vermelisin. Çünkü akıl da bu şekilde yaşamanı kabul etmez.

[34] İçine gerçeğin ilkeleri işlemiş birini acı ve korkuya karşı uyarmak için şu kısa ve açık cümle yetecektir:
"Rüzgarın yere savurduğu yapraklar gibidir insan soyu. " Çocukların da küçük yapraklar gibidir. Seni samimiyet ve coşkuyla öven ya da tam aksine lanetler yağdıran, alay edenler de yapraklara benzer. Ölümünden sonra ününü sürdürecekler de yapraklar gibidir. Çünkü hepsi, "Baharda yeniden filizlenir." Sonra rüzgar yerlere savurur, ardından da "orman başkalarını yeşertir." Kısa bir ömür pek çok şeyin ortak kaderidir, fakat sen ebediyen var olacakmış gibi ya her şeyden kaçıyorsun ya da her şeyi kovalıyorsun. Kısa bir süre sonra gözlerini kapatacaksın, sonra bir başkası da seni mezara taşıyan için ağlayacak.

[36] Ölüm döşeğinin başında durup, bu hüzünlü durumu nezaketle karşılayacak birilerine sahip olacak kadar talihli hiç kimse yoktur. Saygın ve bilge birisiyse, kendi kendine şunu söyleyen çıkacaktır kesinlikle: "Artık rahat bir soluk alabiliriz, sonunda bu ihtiyar öğretmenden kurtuluyoruz, hiçbirimize kötülük etmedi ama bizi suçladığını hissetmiştim." Saygın birisi için bunları derlerdi. Ama bizim durumumuzdakiler için, bizden kurtulduklarına sevinecek pek çok nedenleri var! Dolayısıyla şunu düşünecek ve söyleyecek olursan, ölümün daha kolay olur: "Bu yaşamdan ayrılıyorum, yakınlarım için öyle çok çaba sarf ettiğim, yakardığım, düşündüğüm yaşamımdan ayrılıyorum, belki yakınlarım bile ardımdan daha dingin olacaklarını umarak gitmemi istiyor." Böyle bir yerde daha uzun kalmanın ne yararı var ki? Yine de bundan dolayı onlara daha az nezaket gösterme, kendine özgü alışkanlığına bağlı kal, sevgiyi, dostluğu ve nezaketi sürdür. Sürüklenen birisi gibi değil, asilce ölen birisi gibi ruhun bedeninden rahatlıkla, dikkat çekmeden süzülüp gitsin olması gerektiği gibi. Seni yakınlarınla buluşturup kaynaştıran doğaydı, şimdi de ayırıyor. Akrabalarımdan ayrılıyorum belki ama buna karşı kaymadan. Çünkü doğaya uygun olan budur.




XI. Kitap
Akıl sahibi bir ruhun kendine has özellikleri şunlardır: Kendini görür, kendini inceler, kendine dilediği şekli verir. Bitkilerin meyveleri ve akılsız hayvanların ürünleri başkaları tarafından toplanırken, akıl sahibi ruh kendi ürününü kendisi toplar, hayatının sınırları nerede belirlenmiş olursa olsun kendi hedefine erişir. Dansta, tiyatro oyununda ya da buna benzer bir şeydeki gibi işini yarım bırakmaz, nerede olursa olsun karşısına herhangi bir engel çıkarsa, iş tamamlanana dek önceden tasarladığı eylemini tamamlar, böylelikle kendisine, "Ben, bana ait olanla yetiniyorum," diyebilir.

Evren boyunca, evreni çevreleyen boşluk boyunca ilerler, bunların biçimini izler, zamanın sonsuzluğuna uzanır, her şeyin yenilendiğini anlar, enine boyuna bu durumu değerlendirir ve bizden önce gelenlerin yeni bir şey görmediğini, bizden sonra geleceklerin de yeni bir şey görmeyeceğini kavrar. Kırk yaşında bir insan, biraz olsun akıllıysa, olup biten her şeyi ve olup bitecek her şeyi görmüştür, zira hepsi aynıdır. Akıl sahibi bir ruhun kendine has diğer özellikleri ise şunlardır: Yakınlarını sevmek, doğruluk, saygınlık, aynı zamanda yasanın da bir özelliği olan kendisinden daha üstün bir şeye değer vermemek. Buradan da doğru akılla adil akıl arasında fark olmadığı sonucu çıkar.

[8] Bitişiğindeki daldan kesilmiş bir dal olamaz, ancak ağacın bütününden kesilmiş bir dal olur. Benzer bir şekilde bir insan, sadece başka bir insandan ayrılmaz, bütün toplumdan ayrılır. Dalı bir başkası keser, ama insan yakınından nefret ederek, ona sırtını dönerek kendini ayırır ve kendisini aynı zamanda bütün toplumdan ayırdığını idrak edemez. Yine de Zeus'un bize bahşettiği hediye sayesinde, yakınlanınızla tekrar birleşmemiz, tekrar bütünün parçası olmamız mümkündür. Ancak sürekli yinelenen ayrılıklar, ayrılan taraf için birleşmeyi zora sokar ve tekrar birleşmeyi güçleştirir. En başından beri ağaçla birlikte büyüyen ve onunla birlikte soluk alıp veren dalla, kesildikten sonra tekrar aşılanan dal bahçıvanların dediğinin aksine aynı değildir. Ağaçla birlikte büyü, ancak aynı kanıda olma.

[13] Biri beni hor mu görecek? Varsın görsün. Ben hor görülecek herhangi bir eylemim ve sözümün bulunmaması için çaba gösteririm. Ya benden nefret ederse? Varsın etsin. Ben herkese nazik ve dostane davranacağım; benden nefret edene bile açıkça görünen bir hatasını göstermeye hazır olacağım; ama bunu sitemle ya da sebatkarlığımla gösteriş yaparak değil, tıpkı ünlü Phokion gibi samimi ve kibar bir şekilde yapacağım, elbette rol yapmıyorsa. Çünkü tanrılara öfkelenmeye, yakınmaya meyilli birisi gibi görünmemek için insan kendi içinde böyle olmalıdır. Şu an kendi doğana uygun bir şey yapıyorsan ve her şeyi evrensel doğanın toplumsal çıkara uygun gördüğü bir şeyin öyle veya böyle gerçekleşmesi için çabalayan bir insan gibi memnuniyetle karşılıyorsan, başına kötü bir şey gelebilir mi?

[14] Birbirlerini hakir görenler, birbirlerine dalkavukluk ediyor ve birbirlerinden üstün olmak isteyenler, birbirlerinin ayaklarına kapanıyor.

[15] "Sana dürüst davranmak istiyorum," diyen birisi nasıl çürümüş ve sahtekardır. Ey insan, sen ne yapıyorsun? Bunu söylemene gerek yok. Dürüstlük kendiliğinden anlaşılmalı. Yüzünde yazmalı, sesinde çınlamalı. Tıpkı sevgilinin, sevgilisinin bir bakışında her şeyi anlayabilmesi gibi dürüstlük baktığın an gözlerinden taşmalıdır. Kötü kokan bir insanın yanından geçerken fark edilmesi gibi hemen anlaşılmalıdır sade ve dürüst bir insan. Çalışılmış sadelik bir kılıçtır. Kurdun kuzuya dostluğundan daha çirkin bir şey yoktur. En çok bundan kaçın. İyi, nazik ve samimi birisi, bu nitelikleri gözlerinde barındırır ve dikkatten kaçmaz.


Birincisi, başkalarına karşı ne durumda olduğunu değerlendir ve birbirimiz için yaratıldığımızı düşün; başka bir açıdan bakacak olursak, koçun ya da boğanın sürüsünü kollaması gibi ben de insanları kollamak için yaratıldım. Buradan ilk ilkelere yönel, her şeyi yöneten atomlar değilse doğadır. Bu doğruysa, daha aşağı şeyler, yüce şeyler için yaratılmıştır, daha yüce şeylerse birbirleri için.

İkincisi, sofrada, yatakta ve başka yerlerde nasıl insanlar olduklarını, kendi düşüncelerinin onları nelere zorladığını ve zorlanarak yaptıkları eylemlerle nasıl gururlandıklarını değerlendir.

Üçüncüsü, eğer yaptıkları işi doğru yapıyorlarsa onlara sinirlenmemeli. Eğer doğru yapmıyorlarsa, ellerinde olmadan ve bilgisizlikten böyle yaptıkları açıktır. Çünkü hiçbir ruh, kendini hakikatten ve herkese hak ettiği gibi davranma yeteneğinden kasten mahrum etmez. Her halükarda adaletsiz, duygusuz, açgözlü ve yakınlarına hatalı davranan biri olarak anılmak herkesi sinirlendirir.

Dördüncüsü, sen de diğerleri gibi pek çok yanlış yapıyorsun. Yanlışların bazılarından kaçınsan da hata yapmaya meyillisin hala. Korkaklıktan, başkalarının ağzına düşmekten ya da bunun gibi bir şey yüzünden hata yapmaktan çekiniyorsun sadece.

Beşincisi, insanların hata yaptığından emin olamazsın. Çünkü pek çok şeyi belli bir plana göre yaparlar. Herhangi birinin eylemlerine dair yargıda bulunmak için yeterli bilgiyi edinmek gerekir.

Altıncısı, çok öfkelendiğinde ya da sabrın tükendiğinde, insan yaşamının bir an olduğunu ve kısa sürede hepimizin yan yana cansız uzanacağını düşün.

Yedincisi, bizi rahatsız eden insanların eylemleri değildir, çünkü bu onların yönetici ilkeleriyle ilgilidir; bizi rahatsız eden bu eylemlere dair yargılarımızdır. Öyleyse düşünceni değiştir yargını defet ki öfkeden kurtulabilesin. Peki nasıl olacak bu? Başkalarının sana zarar veren davranışlarının ahlaksızca olmadığını farz ederek. Çünkü zarar veren davranışlar kötü olsaydı, sen de pek çok suçtan sorumlu tutulur, haydut ya da benzeri bir şey olurdun.

Sekizincisi, bizi üzen ve öfkelendiren şeylerden ziyade, üzüntü ve öfkedir bize daha çok zarar veren.

Dokuzuncusu, iyilik sahiciyse, yapmacıklıktan ve ikiyüzlülükten uzaksa yenilmezdir. Çünkü en küstah insan sana bir kötülük yapsa bile, ona karşı iyi davranmayı sürdür; sana kötülük yapmaya çalıştığında hatasını sakince göster, bunun kötü olduğunu öğret: "Hayır evlat, başka bir amaçla geldik dünyaya. Ben zarar görmüyorum, sen kendine zarar veriyorsun." Arıların, sürü halinde yaşayan diğer hiçbir canlının böyle davranmadığını incelikle göster. Fakat bunu okuldaymış gibi, sizi izleyenleri etkilemek ister gibi samimiyetsiz, sitemkar, alaylı değil, yalnız olmasanız bile öyleymiş gibi sevecenlikle yapmak gerekir.

Bu dokuz kuralı Musalardan bir hediye gibi kabul et ve hiç unutma; hala hayattayken bir an evvel insan olmaya başla. İnsanlara öfkelenmemek kadar onlara dalkavukluk etmemeye de özen göster. Çünkü her ikisi de toplumsal çıkara aykırıdır ve zarar verir. Öfkelendiğinde bunun erkekçe bir şey olmadığını, sevecenlik ve kibarlık gibi özelliklerin insana ve haliyle bir erkeğe daha çok yaraştığını düşün. Öfkelenmeye ve hoşnutsuzluğa mahal vermeyen bir adam içinde gücü, sağlam sinirleri ve yürekliliği barındırır. Çünkü zihin hislerden bağımsız olmaya ne kadar yakınsa, güçlü olmaya da o kadar yakındır. Öfke de üzüntü gibi zayıflıktır. Çünkü her ikisi de yaralanmaya ve teslimiyete neden olur.

Eğer istersen, şu onuncu kuralı da Musaların liderinden bir hediye olarak kabul et: Kötülerin hata yapmamalarını ummak deliliktir. Çünkü bu imkansızı istemektir. Fakat başkalarına kötülük yapmalarına razı olmak, sana yapmamalarını ummak da zalimliktir ve bir tirana yaraşır ancak.

[21] "Yaşam amacı daima tek ve aynı olmayan biri, yaşamı boyunca tek ve aynı kalamaz." Bu sözlerde amacın ne olduğunu açıkça ortaya koymak gerek, aksi halde bu açıklama yetersiz kalır. Çünkü insanların öyle ya da böyle iyi dedikleri şeylere dair yargıları birbirinden farklıdır, sadece belli başlı şeylerde, mesela toplumsal çıkara yönelik şeylerde pek çok kişi için benzerdir amaç; bu yüzden kendi yaşam amacımızı toplumsal amaca uydurmamız gerekir. Bütün çabasını bu amaca yönlendiren birinin bütün eylemleri tutarlı olur ve hep aynı kalır.

[29] Okumada ve yazmada, öğrenmeden öğretemezsin. Yaşamda da böyledir.



XII. Kitap
[1] ...Bu yüzden dünyadan ayrılma vaktin geldiğinde, her şeyi bir kenara bırakıp yalnızca yönetici ilkene ve tanrıya saygı gösterirsen, yaşamının sona ermesinden değil, asla doğaya uygun bir şekilde yaşamaya başlayamayacağından korkarsan seni yaratan evrene layık bir insan olursun. Artık yurdunda bir yabancı olmayacaksın, beklenmedik şekilde meydana gelen olaylara her gün şaşıran, bir ona bir buna bağımlı yaşayan birisi olmayacaksın.

[3] Üç şeyden oluşuyorsun: Beden, soluk ve zihin. Bunların ilk ikisi onlarla ilgilendiğin sürece senindir, fakat üçüncüsü yalnızca senin yönetimindedir. Eğer başka insanların yaptıklarını ve söylediklerini, senin geçmişte yaptığın ve söylediğin her şeyi, gelecekte rahatsız olabileceğin her şeyi, seni saran bedeninle istemsizce, doğuştan birleşen soluğunu, dışında dönüp duran girdabı zihninden uzaklaştırırsan, yazgının elinden kurtulan zihnin arınmış ve bağımsız bir şekilde yaşamını sürdürecek güce sahip olur. Adil olanı yaparak, başımıza gelenleri kabullenerek, doğruları söyleyerek, yönetici ilkeni kendinden, yani bedenin ve onun duygularından, gelecek veya geçmişteki şeylerden ayırabilirsen ve Empedokles'in dediği gibi, "Yalnızlığından keyif alan, dairesel bir küre" olabilirsen, yalnızca sana ait olan hayatı, yani şimdiki zamanı yaşamayı alışkanlık edinirsen, en azından kalan günlerini dingin, asil ve tanrısal parçanla barışık geçirebilirsin.

[4] İnsanın kendini diğer insanlardan daha çok sevmesine rağmen kendi hakkındaki yargısına, diğerlerinin düşüncesinden daha az önem vermesine hep şaşarım. Şüphesiz karşısına çıkan bir tanrı veya zeki bir öğretmen, insana derinlemesine düşünmemesini veya hemen dile getiremeyeceği bir şey tasavvur etmesini yasaklasaydı, buna bir gün bile sabırla katlanamazdı. Bu yüzden yakınlarımızın bizim hakkımızda fikirlerine, kendimizinkinden daha çok saygı duyuyoruz.


[6] Sana imkansız görünen şeyleri de yap. Çünkü sol el, yeterince alıştırma yapmadığı için çoğu işte yararsız görünür; oysa birazcık alıştırmayla dizginleri sağ elden daha sağlam kavrar.

[9] İlkelerini kullanırken gladyatöre değil, boksöre benzemelisin. Çünkü gladyatör kılıcını kullanır ve bırakır, fakat boksörün eli hep hazırdır ve onu yumruk yapmak dışında başka bir şeye gerek duymaz.

[12] Doğaya uygun olarak gerçekleşen şeyler yüzünden tanrıları suçlamamalı, çünkü onlar bilerek veya bilmeyerek hiçbir yanlış yapmaz. Ama insanları da suçlamamalı, çünkü onlar da sadece bilmeyerek yanlış yapar. O halde hiç kimseyi suçlamamalı.


[15] Lambanın ışığı sönünceye kadar etrafını aydınlatır ve parlaklığını yitirmez. İçindeki adalet, gerçek ve ihtiyat sen ölmeden evvel neden sönsün?

[23] Bir iş zamanında biterse, bitmekten dolayı hiçbir zarara uğramaz. İşi yapan da zarara uğramaz. Var olan bütün eylemlerimizin toplamı diyebileceğimiz yaşam da buna benzer, zamanı geldiğinde tamamlanmaktan dolayı hiçbir zarar görmez. Bu eylemler silsilesini uygun bir zamanda sonlandıran birisi de zarar görmez. Uygun zamanı ve sınırı doğa belirler, bazen de kendimize özgü doğamız, mesela yaşlandığımızda; fakat uygun zamanı ve sınırı kesin olarak belirleyen, bütün evreni daima genç ve dinç tutmak için parçalarını sürekli değiştiren evrensel doğadır. Bütüne yararlı olan her şey daima yararlı ve güzeldir. Bu yüzden yaşamın sona ermesi herhangi biri için kötü, aşağılayıcı bir şey değildir ve hür iradene veya toplumsal çıkara da bağlı değildir; tam aksine bütün için zamanında olmuşsa yararlıdır, eylemi gerçekleştirene yararlı olduğu gibi. Tanrıyla aynı şeylere ve aynı yargılara yönelen birisi, tanrıdan ilham almıştır.

[27] ...
Çünkü kibirden yoksun olmakla böbürlenen kibir, en katlanılmaz olanıdır.

[36] Ey insan, bu büyük kentte yurttaştın. Üç yıl veya beş yıl fark eder mi? Çünkü onun yasalarına göre herkes eşittir. Seni kentten gönderen bir tiran ya da adaletsiz bir yargıç değildir, seni kentten gönderen ve buraya getiren doğadır, o halde bunda tuhaf olan ne? Bir oyuncunun, onu işe alan yönetici tarafından sahneden alınmasına benzer bu. "Ama ben yalnızca üç perdede oynadım, beşinde değil!" Doğru söylüyorsun, ama yaşamda üç perde bütün oyun anlamına gelebilir. Çünkü her şeyin sonunu belirleyen, seni vaktiyle bir araya getiren ve şimdi de çözülmenden sorumlu olan şeydir. Her ikisinden de sen sorumlu değilsin. Bu yüzden zarafetle ayrıl sahneden, zira seni sahneden alanda da var aynı zarafet.

 
Son düzenleyen: Moderatör:
Buraya çok fazla döneceğiz galiba.

"Eğer biri benim düşündüklerimin veya yaptıklarımın doğru olmadığını ispatlarıyla ortaya koyarsa onları düzeltir ve o kişiye minnettar olurum. Çünkü hakikati arıyorum ben ve kendini kandırmada, cehalette ısrar edenler haricinde hakikatten hiç kimse zarar görmez."

Gerçeği, gerçekten arayan insanın ilk şüphe duyacağı yer kendisidir. Enteresan bir döngü; kendini bilmek, unutmak, hatırlamak, tekrar aynı hatalara savrulmak. İlginçtir ki; eğitim sürecinde, öğretilerin içinde en az değinilen nokta da budur. Kişisel gelişim zırvalarında da en fazla göz ardı edilen budur.

Hatta daha yeni yaşıyoruz ya, "sigma" saçmalığı; "egoistliğin", "ben bilirimciliğin" meşrulaştırılması.
 
Son düzenleme:
Kişisel gelişim zırvalarında da en fazla göz ardı edilen budur.

Hatta daha yeni yaşıyoruz ya, "sigma" saçmalığı; "egoistliğin", "ben bilirimciliğin" meşrulaştırılması.
Kesinlikle. Gençlere yazık oluyor gerçekten bu kişisel gelişim saçmalığıyla. Mesela Matrix'ten kaçtığını sanan, isminin sonuna "Tate" yazan, sanki ortak bir fabikadan çıkmış gibi insanlar... Hayatlarının bir dönemi heba oluyor.
 
Kesinlikle. Gençlere yazık oluyor gerçekten bu kişisel gelişim saçmalığıyla. Mesela Matrix'ten kaçtığını sanan, isminin sonuna "Tate" yazan, sanki ortak bir fabikadan çıkmış gibi insanlar... Hayatlarının bir dönemi heba oluyor.

Ticari kaygılı insanlar. Biraz ondan, biraz bundan, biraz da şundan alalım, hepsini çorba edip satalım, keyfimize bakalım.
 
Bu adamı anlamak mümkün değil, döneminin en güçlü insanı ama stoacılığa bağlı birisi. İstese günlerini kadınlar, içki vs. gibi zevk içerisinde geçirebilirdi. Gladiator filminde güzel canlandırılmış, sakin, düşünceli, çoğu zaman yalnız ve halk için en iyisini isteyen bir imparator.
 
Ben de dahil bu sabah çoğumuz pek mutlu bir güne uyanmadı. Ne yalan söyleyeyim, kitabı açıp bazı bölümleri okuyunca kendime geldim. Bu konuyu açtığıma daha önce hiç bu kadar memnun olmamıştım. Umarım başkalarına da iyi gelir. Ve unutmadan:
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.
 

Geri
Yukarı