Bediüzzaman said Nursi'nin bu konuda güzel bir temsili hikayesi var:
Namaz, ne kadar kıymetli ve mühim, hem ne kadar ucuz ve az bir masraf ile kazanılır, hem namazsız adam ne kadar divane ve zararlı olduğunu (yani ne kadar zarara düştüğünü), iki kere iki dört eder derecesinde kat'î anlamak istersen; şu temsilî hikâyeciğe bak, gör:
Bir zaman bir büyük hâkim (padişah), iki hizmetkârını, -herbirisine yirmidört altın verip- iki ay uzaklıkta has(bakımlı) ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: "şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri tedarik ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba, hem gemi, hem tren, hem uçak bulunur. Sermayeye göre binilir."
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar (iyi birisi) idi ki, istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki; sermayesi birden bine çıkar.(yani yol boyunca harcadığı o 23 altınla güzel bir ticaret yaptığından güzel bir gelir elde etmiştir.) Öteki hizmetkâr bedbaht (kötü birisi), serseri olduğundan; istasyona kadar yirmiüç altınını sarfeder. Kumara-mumara verip israf eder (kötü ve faydasız şeylere harcar), bir tek altını kalır. Arkadaşı ona der: "yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ ki, bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerimdir (merhametlidir); belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de uçağa bindirirler. Bir günde ikamet edeceğimiz yere gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun." acaba şu adam inat edip, o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip, geçici bir lezzet için faydasız şeylere sarfetse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
İşte ey namazsız adam ve ey namazdan hoşlanmayan nefsim!
O hâkim (padişah); rabbimizdir. O iki hizmetkâr yolcu ise; biri dinine bağlı, namazını şevk ile kılar. Diğeri namazsız insanlardır. O yirmidört altın ise, yirmidört saat her gündeki ömürdür. O has çiftlik ise, cennet'tir. O istasyon ise, kabirdir. O seyahat ise kabre, âhirete gidecek şu hayat yolculuğudur. O bilet ise, namazdır. Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle yeterli gelir. (nitekim 5 vakit namaz toplam 40 rekattır, her rekat 1 dakika olsa en fazla 45 dakika sürer, abdestleriyle beraber 1 saat) acaba yirmiüç saatini şu kısacık hayatına sarfeden ve o uzun, sonsuz hayatına, ahiretine bir tek saatini sarfetmeyen; ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar akıl dışı hareket eder? Zira birçok kişinin katıldığı bir piyangoya yarı malını vermek (malının önemli bir kısmını yatırmak), akıl kabul ederse; kazanç ihtimali binde birdir. (yani bir piyangoya girildiği zaman çıkma ihtimali çok düşüktür) sonra yirmidörtten bir malını (yani 24 saattin 1 saatini), yüzde doksandokuz ihtimal ile (kazancı kesin bir mükafata.
) Vermemek; (nitekim namaz en başlıca ibadetimiz olduğu için cennetin bir anahtarı gibidir.) Ne kadar akıl dışı ve hikmet dışında hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü, kendini akıllı zanneden adam da anlamaz mı?
Halbuki namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem vücuda de o kadar ağır bir iş değildir.(tek yaptığımız eğilip kalkmaktan ibaret
) hem namaz kılanın dünyadaki işleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. (yani yaptığımız sıradan işler bile ibadette sayılır.) Bu şekilde bütün ömrünü, âhirete mal edebilir. Fâni ömrünü, bir yönde inşa eder.
Anlamadığınız yer olursa belirtebilirsiniz.