ogata97
Megapat
- Katılım
- 6 Eylül 2014
- Mesajlar
- 39
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
@acv Merakımdan dolayı sormak istiyorum. Bunun tabulaşmasını dinlere bağlıyorsunuz ancak 1987(84 de olabilir) yılına kadar Sovyetler Birliği'nde ve dağılmasıyla ayrılan ülke olan Rusya'da eşcinsellik yasa dışıydı ve eşcinseller genelde öldürülüyordu. Bu adamlar "ortodoks"(sözde) olsa da inanmayan büyük bir kısım vardı. Ayrıca Sovyetler Birliği Asya'daki ülkelerin neredeyse yarısını kaplayan bir oluşumdu.
Söyleminizin belli kısımlarına katılıyorum. Her şeyde olduğu gibi sosyal bilimlerde de olayların ve olguların tekil sebeplere indirgenmesi bizi yanıltacaktır. Ancak hiç şüphesiz din olgusu toplumların ahlaki normlarının şekillenmesinde büyük pay sahibidir, ancak tek unsur da değildir. Bunun yanı sıra ateizmin tek tanrılı dinler gibi organize bir yapı olmadığını ve en nihayetinde kişisel bir olgu olduğu unutulmamalı. Kaldı ki sorunun temeline inerken yaptığınız bir yanlışı da belirtmeliyim; Sovyetler birliği içerisindeki eşcinsel karşıtlığı bir ateist propaganda olarak ortaya çıkmadı. Yani elma ile armutu karıştırmamak gerek, eşcinselleri öldüren "ateist" bireylerin argümanı ateizmin eşcinselliği yasaklaması üzerinden değil, daha ziyade politik ve kültürel nedenlerden kaynaklanmaktaydı. Dolayısıyla tek tanrılı dinlerin emir ve yasaklamalarını içeren kutsal kitaplarının ve bunu uygulayan din adamlarının topluma yükledikleri görevler üzerinden kendini tanımlayan bireylerin aksine, ateist yöneticiler ve bireyler her zaman kendi hayatlarında gördükleri ve yaşadıkları tecrübelerin bir sonucu olarak oldukları kişiye dönüşmekteydi.
Kaynak gösterirseniz ve gerçekliğini kanıtlarsanız niye inanmayalım?
Padişahların eşcinsel olup olmadıklarını bilmek açıkçası çok mümkün değil, zira dönemin kaynakları bizzat devlet eliyle yazdırıldığı için bu tarz bilgilerin Osmanlı kaynaklarında bulunması çok zor. Fakat eşyanın tabiatı gereği, tarihteki neredeyse bütün toplumlarda rastlanan eşcinsellik olgusunun, tahmini 16. yüzyıl verileriyle, takribi 22-35 milyon arası nüfusu olan Osmanlı İmparatorluğu içerisinde bulunmadığını iddia etmek çok da mantıklı değil.
Bunun dışında dönemin şartlarını ele alırsak, savaşın getirdiği zorluklar kadınların muharebe alanlarına götürülmesini imkansız hale getiriyordu. Bu savaşların bir iki haftalık çarpışmalardan ibaret olmadığını tahmin etmek çok da zor değil, genelde bu savaşlar ortalama bir veya iki mevsim sürebilirdi. Hatta yer yer lojistik sıkıntıya girmek pahasına daha da uzayabiliyordu. Buradan hareketle askerler arasında ve hatta hiyerarşik olarak üst kademe görevliler arasında da bu iş için tahsis edilmiş "oğlanlar" bulunmaktaydı. Fakat bunlar "saray oğlanı" olarak adlandırılan, padişahın hizmetçileriyle karıştırılmamalı. Bunlar daha ziyade tek bir amaç için ayrılan ve bu hususta hizmet gören kimselerdi.