Eğitimci olarak herşeyi diyemem, memurluk yasasına tabiyim sonuçta.
İlkokul, ortaokuk, lise, ön lisans ve lisans zincirin halkaları gibi olmalı.
Eğitimde az ders saatiyle de çok başarılı ülke var, çok ders saatiyle de başarılı olan ülke var. Bir ülke başarılı diye her yaptığını ezbere yapmak pek yararlı bir yöntem değil. Kendi toplum yapısı, kültürel durum ve nüfus yoğunluğu gibi kriterleri iyi ve objektif analiz etmeliyiz. Ama bu yapıyı destekleyip devam ettiren bir sistem kurulmamalı. Zaten kötü olan durumu desteklemek olur yaptığımız icraatlar. Bu analizi evrensel gelecek projeksiyonuna köprü olmak, başlangıç ve ortak dil kurmak için kullanmalıyız. Eğitim vizyonu ve sistemi demokratik oylama ile belirlenmez, o zaman herkes tüccar olup al-sat yapmak isterse ne yapacağız teknik ve bilimi. Dünyayı ve gelecek vizyonunu doğru okuyup, o vizyona doğru atılım yapılmalı. Şu anki ülkeleri ezbere hedeflemek de yanlış. Şu ana göre oluşturacağın sistemin ürünlerini yıllar sonra alacaksın. O zaman geldiğinde oluşturduğun anlayış demode olursa ne olacak?
O yüzden geleceğin vizyonuna göre planlama yapılmalı.
Liseler elden geçirilmeli. Teknik ve mesleki liseler yüksekokul standardında olmalı ve düz liseler azaltılmalı. Fen liseleri elit olmalı. Her ilçede filan olmamalı. Fen liseleri pozitif bilimlere atılan adımdır. Teknik liselerde yetişen insanlar ticari hayata katkıları bol iken pozitif bilimlerde yeni şeyler bulan toplumlar lider ülke olur, bilimde çağ atlatma potansiyeli yüksektir.
Mesleki ve teknik liseler şu yönüyle önemlidir. Bilgisayar bölümü üniversite 1. sınıfında 40 öğrencimiz var. Bunların çoğunluğu düz liseden gelmişse o sınıfa derse giren hocalar 4 yıl boyunca temel konuları işlerler. Ama sınıfın çoğunluğu meslek lisesinde iyi bir bilgisayar eğitimi almışsa üniversitedeki hocalar üst seviye konular işler, alanında patent getirecek çalışmalar yaparlar öğrencilerle birlikte. Bu hususu tıp, öğretmenlik gibi birçok alanda geçerli.
Üniversite 1. sınıfta bir arkadaşımız vardı. Öğretmen lisesi mezunu. O pek ders çalışmazdı. Bizim üniversitede gördüğümüz eğitim bilimlerini lisede görmüştü çünkü. Sınıfın çoğunluğu öğretmen lisesi mezunu olsa üniversitedeki dersler de daha üst seviyede konulardan oluşur veya 4. sınıfta komple staj yaparak mesleğe başladığımızda daha donanımlı oluruz.
Oy için her yere üniversite yapılması da ayrı bir şey. Yerel halk seviniyor öğrenci gelecek para gelecek diye şehre. Devlet planlama teşkilatı gibi kurumlar var ya da vardı. Önümüzdeki yıllarda kamunun ve az çok piyasanın personel ihtiyacı belli. YÖK buna bakarak bölümlere öğrenci alsa sıkıntı kalmaz.
Şehrine öğrenci geldi diye sevinen adam bilmiyor ki kendi çocuğu da başka bir yerde çocuğu okurken o kazandığı para oraya gidecek. Olan gençlere ve boş bölüm açıldığı için düşen üniversite kalitesine olacak.
Gelelim üniversitelerdeki akademik yapıya. Tam bir rezalet. Haberlerde çıkmıştı parayla tez yazan şirketler var. Herkes akrabasını üniversiteye akademik pozisyonlara çekiyor. Benim zamanımda bir söylenti vardı. Batıdaki bir üniversitedeki akademisyen ile doğudaki bir akademisyen anlaşıyor. Birbirlerinin tanıdıklarını veya oğullarını karşılıklı olarak üniversitelerine alıyorlar. Böylece totpil aynı üniversite içinde olmayınca göze batmıyor. Bunlar söylenti tabi ki. Doğru olduğunu iddia eden kişinin ispatı yoksa mahkemede iftiradan ceza alabilir.
Ülkemizin topluca şu torpil illetinden kurtulması lazım ama zor. Çoğu kişi bir şekilde başkasının desteği ile belirli bir pozisyona yükseliyor malesef.
Gençlerin unuttuğu bir şey var. Önceden KPSS ile girilirdi işe. Şimdi mülakat illetini koydular. Hadi güvenlik soruşturmasını anlarım da mülakat niye? Yok efendim herkes mülakatta KPSS'de aldığı aynı puanı alıyor deniyor. O zaman niye var? Çok hatırlı birileri için lazım olur diye mi?
Modern toplumlarda mülakat uygulanabiliyor ama mülakatı yapan o mesleki alanda uzman psikiyatrist filan oluyor. Gidip kuradan soru seçip yarışma sorusu sormuyor.