Cep telefonunuz bozulmuştur, yeni bir telefon almak istersiniz, araşatırmaya başlarsınız ama fiyatları gördükçe içiniz kararır, sonra ikinci el bakayım dersiniz ancak 6-7 yıl önce çıkmış telefonların fiyatları bile bütçenizi aşmaktadır. Hem o telefonları alsanız bile en temel yedek parçaları olan pillerinin yeni üretim olanlarını bulmanız imkansızdır, alırsanız aldığınıza pişman olursunuz. Sonra düşünmeye başlarsınız ABD'de yaşayan bir insan asgari ücretle aylık gelirinin yarısına en üst sınıf bir iPhone alabiliyorken ben neden 50 milyon yıllık-kullanılmış-kullanım ömrünü tamamlamış bir ürün alabiliyorum. Sonra dersiniz ülkede pahalılık var. Hayır ülkede pahalılık yok, aksine ucuzluk var, insan ucuzluğu. Aslında sizin alabildiğiniz ürünün bir ekonomik değeri olacaksa ABD'de sizin bütçenize göre daha pahalı olacaktır, ancak orada insanlar sizin kadar ucuz olmadığı için bu ürünlrin ekonomik değeri bile yok. Siz bunlara muhtaçsınız çünkü size verilen değer ABD vatandaşına verilen değerden çok daha az. Üreticinin hiçbir şekilde değeri yok, ülke ekonomisinde yalnızca ticaret yapanlar kazançlı çıkıyor ki yaptıkları şey aslında ticaret değil komisyonculuk. Üretiminde hiçbir katkısı olmayan şeyi fahiş kar marjıyla satıp tekerini döndürüyor insanlar. Ticaret'in ingilizcesi ''Trade'' yani takastır. Ticaret denen şey ürün-hizmet ve değerlerin takasıdır yani. Ülke ekonomisinin batmadığını düşünenler bu vurgun ekonomisi içinde farkında olmadan tekerini döndürenler, ülke ekonomisinin battığının farkında olanlarsa üretmeye çalışıp da üretemeyenlerdir. Üretmediğiniz ya da üzerine emek harcamadığınız şeyin ticaretini yapamazsınız. Bu ithalat ekonomisinde ülkenin ticaret sektörü aslında ticaret yapmıyor, ülke dışı üretici kaynaklarla ülke içindeki tüketici arsında komisyonculuk yapıyor, hem de olmayacak kazançlar elde ederek. Ülke üreticisi ise bu yükün altında ezilerek her geçen gün üretim kapasitesini düşürmek zorunda kalıyor. Hatta o kadar ki, ülkenin yeterli tarım arazisi ve uygun iklimi olduğu halde, elverişsiz iklim şartları olan komşu ülkelere gıda ürünleri ihraç eden bir ülke olmamız gerektirken oralardan gıda ürünleri ithal ediyoruz. Borçla, yapay bir şekilde şişirilen bir ekonomi içinde ülke kendi kendini bir kanser gibi bitiriyor. Bu sahte ekonomi içinde tuzu kuru olanlar at gözlükleriyle keyiflerine bakıyorlar, hiçbir serzenişe kulak asmıyorlar, ''telefonunu çıkar'' diyorlar. Bizim şu anda yürüdüğümüz yolda daha önce yürümüş olan ülkelerin tuzu kuru-hali vakti yerinde vatandaşları, mallarını mülkelerini üç kuruşa bırakıp başka ülkelere iltica etti. Elde ettikleri gelir kısa süreliydi, pul oldu. Aklımızı başımıza devşirmezsek bize de olacak olan şey bu. Tabi ben bunları yazdım ama ne fayda? Dinlemek ve kendini eleştirmek yerine, laf kendisine dokunduğu için bana ''Vatan hayiniii'' diyerek kendini güvenli alana atacak insanlar çıkacaktır. İşte ülke böyle batar, ülke vatandaşları biribirini sömürerek. Ülkeye hiçbir katkısı olmayan insanlar, üretip toplumu kalkındırıcak insanların sırtında tepindikçe tepinir, sonra kendisi bir sülük değilmiş gibi binbir zorluklarla bir cep telefonu alabilmiş gariban vatandaşa ''çıkar telefonunu, vatan hayiniii, yüzüne gözüne dursun'' gibi şuursuz laflarla çıkışır. İşte böyle batar. Gece-gündüz çalışıp üç kuruş para kazanırken ''Ben de insanım, bilgisayar falan alamıyorum zaten, şu bilgi çağında en azından yıllarca kullanabileceğim bir telefon alayım...'' diye yola koyulup aylarca araştırma yaparsınız, alışveriş sitelerinin hepsine üye olup anlık indirimleri kovalarsınız, bütün çabanız ABD'de yaşayan birinin teknoloji mağazasında raflara bakarken o an karar verip tek parmağıyla alışveriş sepetine düşürdüğü bir telefon alabilmek içindir. Nihayet telefonu alıp kutusunu bile özenle saklarsınız. Birkaç gün sonra bütün bunları yaşamış halde sokaktan geçerken bir röportaj görüp içinizi dökmek, eleştiride bulunmak istersiniz. Sonra vatan haini olursunuz. Ülke böyle batar. Hiçbir halta yaramayan sülükler, sırf kanınızı emip şiştikleri için her şey yolunda diyerek sizi öldürürler, sonra sömürecek kimse kalmayınca dımdızlak ortada kalırlar. Böyle batar.