Yaşama Sevincim Kalmadı

Ben başkaları dedi diye değil ki kendim için bunu düşünüyorum. Yoksa başkalarının ne dediği umrumda değil. Ben geçen seneden beri boyumu uzatmak için egzersizler falan yaptım. Program yaptım, iyi beslendim ama uzamadım. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de sanki uzamak benim elimdeymiş gibi konuşuyorlar. Ben o kadar uğraşayım uğraşayım hiç bir sonuç alamayım bir de dışardakiler dalga geçsin. Artık bıktım ya gerçekten bıktım. Ben zaten çok uzun olmak istemiyorum. Ortalama bir boyda olsam yeter bana. Doktora gittim bundan sonra fazla uzamazsın dedi. Tahlillerde temiz çıktı. Keşke hiç gelmeseydim de bu sorunları yaşamasaydım.
Uzun uzun yazmaya gerek yok. Ya elini taşın altına sokarsın bir şeyleri değiştirmek için. Yada oturduğun yerden bahane bulmaya devam edersin. Bu hayatta kimse mükemmel değil.
Boyumu uzatmak için elimi taşın altına mı koyacam? Üstelik ben bunun için çok çalıştım yani yapmadığımı nereden biliyorsun?
 

Boyunu takacak kafana ne var? Sonuçta Allah vergisi.
 
 
Hayatın tadını çıkar kardeşim fiziksel özelliklerimden dolayı demişin birgün dışarı çık sadece etrafına bakın uzuvları eksik onca insan göreceksin ki haline şükredeceksin
 
Merhaba.

16 yaşında küçük boy (Aslında ayarlanır) bir bisiklete binerken mahalledeki çocuklar: "Sırık! sırık!" şeklinde hep alay ederlerdi, boyum çok uzun değildi, 1.67 - 1.68 civarıydı, bunlara hep kulaklarımı tıkadım, duymazlıktan geldim..

Yine 16 yaşında evdeki şişman bir komşu evde fazla oturup biraz havasız kaldığımda "yüzün kireç gibi, sen hasta mısın çocuğum" demişti, hep duymazlıktan geldim, hiç de aldırmadım.

Babamın boyu 1.75 idi, oğlanın 1.80'i bulması lazım dedi , önce aldırmadım, ancak sınıf arkadaşlarımın boyunu geçebilmek için ayakkabı içine yükseltici kağıt, çorap, vb. koyuyordum. Askere gidinceye kadar bu devam etti, üniversitede de ayni şeye devam ettim, askerde akıllandım, bu huyumdan vazgeçtim.

Çünkü insanın boysuz, zayıf, çelimsiz olması şeklinde sadece dış görünüşüyle değil, mizacı, davranışı, insanı değerleri, insanlığı, kültürü, sanatı, kişiliği ve öz benliğiyle düşünüldüğünden fiziki görünüşünün sadece basit bir detay olduğunu anlamıştım. Ama kaç yaşına kadar ta ki 25- 26 yaşına kadar, yani okullar bitip askere gidecek yaşa geldiğimde.

İnsanlara aldırış etmemeyi veya onlara göre onların istediği gibi görünmeyi (Dış görünüşteki kıyafetin kötü olması şeklinde de değil elbette) bir kenara bırakmak lazım, 16- 17'de neler söylemediler ki, yok solgunsun, yok sırıksın, vb. akrabalarım da şaka yollu söylediler ama aldırmadım hiç.

Diğer üyelerin de bahsettiği gibi bu yaşlarda dış fiziksel görünüşe insan gereğinden fazla takıyor, yaş ilerledikçe somut kazanımlardan çok soyut kavramları daha çok öne alıp bunlara değer veriyor, normalde süreç bu şekilde çoğu insanda değişim gösteriyor.

Ama bugün dolar kuru tam tavan yapmış, bankada da TL. hesabımız varsa ölelim mi, başımızı duvarlara mı vuralım. Elbette hayır, bu spekülasyonlara aldırmayan, inancı ve ieriyi doğru görenler buradan iyimser pay çıkarıp bunların gelip geçici olduğunu, bu türden dalgalanmaların çoğu zaman olduğunu, bütün dünyada bankacılık sistemi zorlanıp batarken Türkiye'deki bankacılık sisteminin hayatta kalabildiğini çok sayıda insan görebilmiştir, şimdiye kadar. Bundan sonra da inançlı olanlar ama yalnızca buna tam inananlar görebilecektir. Bu memleket ne badireler atllattı ki bu yaşananların yanında daha kötülerini görüp bundan daha derin krizleri inancı ve kudretiyle etkilenmeden çıkabilmesini bilmiştir.

İşte ergenlik çağının bu zor dönmeleri de ayni, ayni ekonomimizdeki bu gelgitler gibi, bir batar, bir çıkar, bir gün çok kötü, bir gün çok iyi hissedebilir insan kendisini, çünkü vücutta büyük değişim, dimağda büyük değişim, psikolojide, somut ve soyut kavramlarda büyük değişim, çok yönlü büyük bir değişim var ergenlikteki herhangi bir gencin kendi bedeninde ve kendi ruhsal yapısında, çok kolay şeyler değildir, söylemesi kolay diyebilirsiniz belki, ama bu değişim olacak, bu kaçınılmaz, (Matrix'de Neo'nun ajan Smith'e de bahsettiği gibi, yapay zekaya meydan okuyup sununda onu yenebilmesi ve mat edebilmesindeki gibi, makineler hiçbir zaman dünyayı eline geçiremeyecek çünkü, Neo bunun olamayacağına gönülden inanmış biri, geleceği çok iyi görüyor ve bunu çok iyi de yorumlayabiliyordu, iyi bildiğiniz üzere.) buna direnmek karşı koymak için hiçbir şeye aldırmamak, görmezlikten gelmek veya kendi benliğiyle baş başa kalmak durumunda bu yaştaki insanlar. Çünkü başkalarının sizi etkileyebildiğinden çok daha siz kendi kendinizi etkileyebilir ve daha iyileştirip kendinizi süratle de ayağa kaldırabilirsiniz, bu o kadar da çok zor değildir.

Yarın yataktan kalkıyorsunuz ve kendi kendinize de şöyle diyorsunuz: " Ben artık hiç kimseye aldırış etmeyeceğim, dünya benim elimde olmasa bile, dünyayı da kurtarmasam da kimsenin yapmadığı işlerde başarı kazanmanın bu andan itibaren yolunu açacağım, bu durumda da boymuş, posmuş, kiloymuş, cılızlıkmış, vb. aklımı çeldiren bazı teferruatlara hiç takılıp bir takıntı da yapmayacağım ve herkes benim nasıl biri olduğumu yavaş yavaş anlamaya çalışacak, bu günler çok yakın olacak, evet evet, kendi kendime ve bu sabah buna söz veriyorum..

Bunları kendi kendine söyleyenlerin hemen hepsi de çok değerli ve çok ünlü oldular, hem de kendi kendilerini çok ama çok da aştılar..

Peki bunlar kimler mi, Naim SÜLEYMANOĞLU (Güreşçiydi= cep herkülü unvanını aldı, şampiyon oldu, halen içimizde kaybolmayan değerli benliğiyle de yaşıyor) kimler mi, "mini mini valimiz, ne olacak halimiz!" şeklinde tekerlemesi bile yapılan ünlü Bursa'daki sn. vali Haşim İŞCAN. Boyuyla değil ama boyundan çok büyük kendi yaptığı işlerle devleşen bir dev adamdı ve çok ünlü biri olmuştu. Bu örnekler çoğaltılabilir, şu anda bunlar aklıma geldi.

Filmlerden Almanlar'ın Yahudi soy kırımını anlatan "Yaşamak Güzeldir" filmini izlemenizi özellikle de tavsiye ederim. Yaşamak her şeye rağmen güzeldir çünkü. Filmde Hitler'in nazi subaylarıyla kurşuna dizilmek üzere saklandığı dolap içindeki oğluna bunun bir oyun olduğunu canlı hareketleriyle dans ederek adeta anlatan ve sonra Alman askerlerce taranarak öldürülen Yahudi fedakar bir babanın bu son anlarındaki neşesini görünce yaşamanın veya hayatta kalma ile hayatı kaybetmenin farkını çok daha iyi anlamak daha olasıdır.

Evet, yaşamak her şeye rağmen güzeldir, ayni film başlığındaki gibi. Kimselere aldırmadan (Kimseler söz vermeyin benim programımı dinleyin diyen rahmetli Mehmet Ali Birand gibi, her zaman inadına yaşamaya yine devam...Parolanız her zaman da bu olmalıdır. Yaşamak hayatta kalmak biraz da inat ister, bu o kadar çok zor bir şey değil.

Kolay gelsin. Başarılar dileğimle..
 
Son düzenleme:
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için çerezleri kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…