Yıkım Döngüsü Serisi: Cesaret Çağı - Fantastik Kurgu - 1. Kitap Tamamlandı -

Katılım
12 Aralık 2019
Mesajlar
11.081
Makaleler
10
Çözümler
26
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
1627906936124.png


İlk Bölüm: 9 Mayıs 2018

Final Bölümü: 9 Nisan 2021




Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.



TANITIM


“Lekelenmiş Eski Tanrı’nın çağrısında bizlere katılın kardeşlerim. Bizlere uyumadan nöbet tuttuğumuz gölgelerde katılın. Tahammül edilemez acılarla yerine getirdiğimiz asla bitmeyecek görevimizde bize katılın. Şayet bu şanlı yolumuzda bizlere eşlik ederken düşerseniz, fedakarlığınızın asla unutulmayacağına ve bir gün Yaratıcı’nın yanındaki sizlerin arasına katılacağımızı emin olun. Daha büyük bir iyilik adına kendinizi karanlık lekenin kollarına bırakmaya hazır olun.”


Işığın yokluğunda gölgeler büyür…

Amaranthine adlı diyarın topraklarının eteklerinde küçük bir çiftlikte yaşayan, çok özel bir kızın etrafında şekillenecek destansı bir fantastik hikâye.

Ağabeyi ve babası tarafından hiç sevgi görmemiş, annesini ise doğar doğmaz kaybetmiş olan Bertha nefret dolu bir çocukluk geçirir.

Kendisini her zaman ailesinden daha farklı biri olduğunu hisseder. Bir gün büyük bir Gri Muhafız savaşçısı olup komutanın adamlarına katılmayı ve Derin Yollarda ki kara nesil ordularından Thedas’ı korumayı düşler.

Fakat babası tarafından Gri Muhafızlara katılması yasaklanıyor. Ama Bertha asla hayırı cevap olarak kabul eden bir insan değildir. Tek başına yollara koyuluyor. O şehirdeki büyük turnuvaya katılmaya ve ciddiye alınmaya kararlıydı.

Ancak çıktığı bu yolda onu hiç beklemediği şeyler bulacaktır. Soyluların aile dramları, iktidar savaşları, ihtirasları, aşk, entrika, kıskançlık, şiddet ve ihanetler ile uğraşmak zorunda kalacak. Ayrıca kendisinin de bilmediği gizemli özel bir kaderi olduğunu keşfedecek.

Bertha tehlikelere atılıp, tüm engellere rağmen olmak için can attığı Gri Muhafızlık için çabalarken öldü bildiği annesinden haber alıyor ve kendi hakkında bildiği her şeyin sadece bir yalandan ibaret olduğunu öğreniyor.

Sizleri güçlü bir kızın yaşayarak anlatacağı üzgün ama şanlı bir hikaye bekliyor...




1627906963245.png



BÖLÜM 1 - HAYALLERİM



“Savaşta, zafer. Barış içinde, tedbir. Ölüm de fedakârlık.”

-Gri Muhafız Sloganı​

Tarih: 9:33 Ejderha Yılı…

Thedas’ın güneydoğu krallığı olan Ferelden’in kuzeydoğusu kıyısı boyunca uzanan Amaranthine arlığı topraklarındaki yüksek bir tepenin üzerinde duruyordum. Bakışımı kuzeye çevirmiş ve yeni doğan güneşi izliyordum.

İnişli çıkışlı sanki bir Bronto’nun sırtını andıran vadiler ve tepeler, gözün alabildiğince uzanıyordu önümde. Bronto, çoğunlukla yer altında yaşayan devasa boynuzları olan güçlü hayvanlar. Cüceler tarafından yönetilirler.

Güneşin koyu turuncu ışınları sabah sisinin içinden parıldayarak, etrafa ruh halime uyum sağlayan büyülü bir hava veriyordu. Normalde ne bu kadar erken kalkarım, ne de babamın öfkesini üzerime çekeceği için evimden bu kadar uzaklaşıp, bunca yükseklere tırmanırdım.

Ancak bugün bunu içimden artık umursamak gelmiyordu. Özellikle bugün, beni yirmi bir yıldan beri baskı altında tutan onlarca kural ve görevi yok saymaya hazırdım. Sebebini bilmediğim bir şekilde bugün, diğerlerinden farklı hissediyordum. Sanki kaderimin çizileceği gün, bugün gibiydi.

Benim adım Bertha. İki çocuktan en küçüğü ve kız olanı, ayrıca babamın gözdesi arasında en son sırayı alan kişi, bugün nedense uzun yıllardır yaşamadığım kadar çok heyecanlıydım. Tüm gece gözüme uyku girmemişti.

Uykulu gözlerimle sürekli yatakta dönüp durmuş ve bir an önce güneşin doğmasını beklemiştim. Bugün özel bir şey yaşanacağını hissediyordum. Sanki elime hayatımı değiştirebilmem için geçecek ilk ve son fırsatım olacaktı.

Sonsuza dek bu çiftlikte mahsur kalarak ömrümün geri kalanı boyunca huysuz yaşlı babamla ve aptal ağabeyimle ilgilenmek zorunda kalmayı düşünmeye bile tahammül edemiyordum. Hayatım boyunca sadece tek bir şeyin hayalini kurmuştum o da: Gri Muhafızlara katılabilmek. Benim için yaşamın tek amacı buydu. Sizlere izin verirseniz hayranı olduğum bu savaşçılardan biraz bahsetmek istiyorum.

Gri Muhafızlar, Thedas’ın tümünde Yıkım’ın lideri olan Baş iblisleri ve onun kara nesil ordularıyla savaşmaya adanmış olağanüstü yeteneklere sahip savaşçılardan oluşan antik bir düzen. Ana karargâhları Anderfels’in güneyinde bulunan Weisshaupt Kalesi’dir, fakat diğer birçok ülkede de askeri varlıklarını sürdürmektedirler.

Beşinci Yıkım’ın bitiminde eski arlımız Rendon Howe’un hain olduğu ortaya çıkmış ve infaz edilmiştir. Ardından Amaranthine toprakları ise Ferelden Monarşisi tarafından büyük hizmetlerinden ötürü bir ödül olarak Gri Muhafızlara verilmiştir. Ayrıca tüm yönetim hakları hükümlerinden sıyrılmıştır.

Gri Muhafızlar, kişiyi karakter, yetenek veya beceri bakımından değerli bulursa, ırksal, sosyal, ulusal ve hatta suçlu bir geçmişi olsa bile göz ardı ettikleri herkesçe bilinen bir gerçektir. Küçük sayılarına rağmen, Gri Muhafızlar, şu ana kadar yenilen her bir Yıkım’da büyük etkileri olmuştur ve bu nedenle, yüzlerce yıl boyunca dünyanın bir bütün olarak ayakta kalması için yaptıkları faaliyetler insanlık için hayati önem taşımaya devam etti.

Gri Muhafızlar eyaletleri inceleyerek, seçkin ordularına halktan ya da soylular arasından bile katılmaya gönüllü olanları ya da büyük özenle kendi seçtikleri kişiler için gezerler. Bir Gri Muhafız komutanı statü gözetmeksizin istekleri dışındaki kişilerinde gruplarına katılmaya zorlayabilirler. Yine de bu olumsuz tepki çekeceğinden pek tercih etmezler.

Fakat bu olay, nadiren gerçekleşiyordu. Çünkü bir muhafız kolay seçilmiyordu. Buna layık görülenler kaliteli zırhlar ve iyi dövülmüş silahlarla donatılırlar. Ancak komutan tarafından katılımcılar onaylansa bile hala gerçek bir Gri Muhafız sayılmazlar.

Bunu Gri Muhafızlara katılmaya giden herkes maalesef bilmez. Öncelikle gizemli bir iştirak ayinine sokulur katılanlar. Bu sınav bir Gri Muhafız ve bir Gri Muhafız Komutanı gözetiminde yapılır. Seremoni sırasında kişi veya kişilere bir kâse dolusu kara nesil kanı içmesi gerektiği söylenir. Ancak bu genellikle ölümlerle sonuçlanır. İçen herkes hayatta kalmamaktadır. O ana kadar bu ödenecek bedel katılımcılardan gizlenir.

Hayatta kalanlar ise sonsuza kadar lekelenerek değişirler. Artık yaşlanmaları durur ve çevrelerindeki kara nesil hareketlerini görmeden uzun mesafelerden hissedebilirler. Yine de otuz ya da bilemedin kırk yıl içinde vücutları içlerindeki leke yüzünden zarar görür ve kaçınılmaz sonlarıyla yüzleşerek ölürler.

Bu efsanevi grup hakkında tüm bunları nasıl bildiğime aranızda şaşıranlar olabilir, sanırım hayatım boyunca yakaladığım her fırsatta bu konularla alakalı çok fazla kitap okuyup araştırma yaptığım içindi. Gri Muhafızları tanımak benim hayata olan bakış açımı değiştirdi ve belki de onlara olan sevgim sayesinde şu ana kadar hayata tutunabildim.

Onlar sanki benim gerçekten hiç tanışamadığım ama uzaktan bildiğim ailem gibiydiler. Öz babam ve ağabeyimden bana daha derinden olan bağlarla yakındılar. Bir gün Yüce Yaratıcı’nın beni onlara kavuşturacağını hissediyordum. Eğer gerçekten olur da bunu başarırsam; ömrümün geri kalanında, kalbimde Yaratıcı’ya ve Gelini Andraste’ye olan inancımın gücüyle ve Gri Muhafızlara olan adanmışlıkla beraber şanlı yolumda ilerleyecektim.



ghgd.jpg




BÖLÜM 2 - GERÇEKLERİM


“Yaratıcı, Gri Muhafızlara üzüntüyle gülümsüyor, bu yüzden Mabet diyor ki, hiçbir fedakârlık onlarınkinden daha büyük değildir.”


Ufku izliyordum, Gri Muhafızlardan gelecek bir hareketlilik görebilmeyi umuyordum. Çiftliğimize uzanan tek yol olan bu noktadan gelmek zorunda olduklarını biliyordum ve onları gören ilk kişi olmayı umuyordum.

Etrafa dağılmış vahşi Halla sürüleri isyan ediyor, otlakların daha lezzetli olduğu dağın aşağısına inmek için hep beraber homurdanarak ses çıkarıyorlardı. Halla: ormanlarda yaşayan boynuzlu büyük beyaz kürklü bir geyik türüdür.

Dalish Elfleri kültüründe zerafetin ve güzelliğin sembolü olan bu akıllı hayvanlar tarafından bile olsa, dikkatimin dağılmasını istemiyordum. Onları umursamamaya çalışıyordum. Yıllarca ev işleriyle ilgilenip, babamın ve ağabeyimin uşaklığını yapmamın dayanılabilir hale getiren tek şey, bir gün buradan ayrılacağıma dair beslediğim umuttu.

Bir gün, Gri Muhafızlar geldiğinde, beni küçümseyen herkesi şaşırtacak ve aralarına seçilen kişi ben olacaktım. Sonra hızlı bir hareketle Gri Muhafızlara ait at arabasına atlayarak, eski olan her şeye veda edecektim. Beni hiçbir zaman ciddiye almayan babam, tabii ki beni ne Gri Muhafızlara ne de herhangi bir iş için aday olarak görmüyordu.

Babam tüm sevgisini ve ilgisini ağabeyime ayırmıştı. Büyüğüm olan kardeşimle aramda sekiz yaş vardı. Hayatım oldukça zorlayıcı hale geldi ben daha doğar doğmaz. Ya yaşça birbirimize uzak olmamızdan ya da hiçbir ortak noktamız olmadığı için her zaman benden uzak dururdu kardeşim. Bir araya geldiğimizdeyse, küçük düşürücü sözleriyle ve hırpalayıcı hareketleriyle, bana hiç huzur vermezdi .

Babam ise çoğu zaman varlığımdan haberdar değilmiş gibi gözükürdü. Bunun hissettiğim bir diğer sebebi ise benim doğduğum gün annemin vefat etmesiydi. Onun ölümünden hep beni sorumlu tuttuklarını düşündüm.

Yüzüme karşı bunu itiraf etmeseler bile içlerindeki bana karşı olan nefretin kaynağının bu olduğuna neredeyse emindim. Bu yüzden hiçbir zaman doğum günü kutlamam yapılmadı. Çünkü o kötü günü hatırlatıyordu onlara.

İşleri daha kötü bir hale sokan ise ağabeyimin benden daha uzun ve güçlü olmasıydı. Her fırsatta bunu bana fark ettirirdi. Bende çok kısa sayılmazdım ama bacaklarım, ağabeyimin devasa gövdesi karşısında titrerdi.

Babamsa bu durumu düzeltmek bir yana, sanki bundan hoşlanıyormuş gibi görünüyordu. Ağabeyim dövüş eğitimi alırken, ben ev işleriyle ilgilenmek ve onun körelen kılıçlarını bilemem için yollanırdım.

Babam bundan sesli olarak bahsetmese bile, hayatımın sonuna kadar burada kalıp, büyük işler başaracak ağabeyimi izlemek zorunda kalarak geçirmemi planladığı belliydi. Babamla ağabeyimin benim için gerçekleşmesini istedikleri tek dilekleri, kaderimin ailemin ihtiyaçları için bu çiftlikte unutulup gitmekten başka bir şey olmamasıydı.

İşin garip tarafı ise, ağabeyimle babamın nedense bazen benden korktuğunu da hissediyordum. Bu durum, bana attıkları tüm bakışlarda, yaptıkları tüm hareketlerde belli oluyordu. Nedenini bilmesem bile, ağabeyim ve babamda kıskançlık veya tedirginlik gibi bir his uyandırdığımı fark etmiştim.

Belki bunun sebebinin onlardan daha farklı olmam, onlar gibi hareket etmeyip, konuşmuyor olmamdan kaynaklanıyor olabilirdi. Onlar gibi bile giyinmem yasaktı. Babam en güzel giyecekleri mor ve kızıl cüppeleri ve en gösterişli kılıçları ağabeyim için ayırırken, ben ise sadece en ucuzundan paçavraları giyerdim ya da bunlar genellikle ağabeyimin eskittiği kıyafetler olurdu.

Defalarca yıkamama rağmen üstlerindeki pis koku gitmezdi, yırtık pırtık delik içindeydiler. Sürekli iğneyle dikiyordum ve benim için fazla büyüktüler. O şeylerin içindeyken kendimi hiç kadın gibi hissetmiyordum. Uzun saçlarım olmasa neredeyse erkek gibiydim. Bana dayatılmış tüm bu zorluklara rağmen, elimdekilerle yapabileceğimin en iyisini yapmaktan geri durmazdım.

Üzerime oturmayan cübbemin etrafına bir kuşak sararak, onu giyilebilir hale getirirdim. Yaz da gelmiş olduğuna göre artık cübbemin kollarını kısaltarak, hafifçe esen rüzgârların bir kıza göre yapılı duran kollarımı serinletmesine izin verebilirdim.

Sahip olduğum tek pantolon kalitesiz keten kumaşından yapılmıştır ve ayaklarıma geçirdiğim en ucuz deriden imal edilmiş botların bağcıkları, kaval kemiğimin ardında birleşiyordu. Yani kısacası, tam bir dilenci gibi giyiniyordum.

Fakat fiziksel özelliklerim açısından hiç de bir dilenciye benzer halim yoktu. Uzun ve hayli çeviktim. Heybetli ve asil görünümlü çenem, yüksek elmacık kemiklerim, ela renkteki gözlerim ile yanlış işe verilmiş bir savaşçıya benziyordum.

Dalgalar halinde sırtımın hizasına inen düz kahverengi saçlarım, ışıkta parıldayan gözlerle birleşiyordu. Her gün ağabeyimin geç saatlere kadar uyumasına izin veriliyordu. Bense sabahın beşinde kaldırılarak çiftliğimizdeki hayvanlarla ilgilenmek zorunda bırakılıyorum.

Deliksiz uyku ardından doyurucu bir yemek ziyafeti çekiyordu. Diğer taraftan ben öğlene kadar aç çalıştırılıyorum. Özellikle bugün en iyi silahlarla donatılarak babamın desteğiyle Amaranthine Şehrinde efsanevi Gri Muhafız Komutanı Ireial’ın şerefine tertiplenen büyük bir turnuvaya seçmeler için gönderilecekti.

Haftalardır bunun için antrenmanlar yaparak hazırlanıyordu. Bana ise bunu izlemem için bile izin verilmeyecekti. Bir kere babamla bunun hakkında konuşmaya çalışmıştım. Fakat babam konuyu kesin bir dille kapattığı için, bir daha onunla böyle bir tartışmaya girmek istemedim.

Ancak bu durumu hiç de adil bulmuyordum. Âmâ ben babamın belirlediği yazgıya karşı çıkmakta kararlıydım. Babamla yüzleşecek ve onun cevabı ne olursa olsun, mücadeleye katılmak için gidecektim ve bunu kazanarak kendimi Gri Muhafızlara tanıtacaktım.

Babamın beni durdurmasına imkanı yoktu. Bunları düşünmek bile şimdiden midemde düğümlenmeye benzer bir his uyandırıyordu...
 
Son düzenleme:

Yeni konular

Geri
Yukarı