Konuyu açıklığa kavuşturalım.
Birincisi, 5 duyu organı ile algılamak yanlış anlaşılıyor sanırım. Mesela evrenin genişlemesi tabii ki 5 duyu organı ile algılanabilir ancak muhtemelen direkt algılamak için daha gelişmiş organlara ihtiyacımız olacak. Bizim 5 duyu organı bazlı bir tanımlama yapmamızın sebebi yalnızca bunlara sahip olmamız. Eğer bir başka duyu organı daha edinebiliyor olsaydık bunu da katardık içine. Peki daha gelişmiş bir duyu organımız olsaydı evrenin genişlemesini algılayabileceğimizi nereden biliyorum? Çünkü evrenin genişlediği bilgisine, duyu organlarımız ile edindiğimiz bilgileri rasyonel akıl ile bağdaştırarak varıyoruz(Tabii bu iki bilgi kaynağına güvendiğinizi varsayıyorum). Dolayısıyla evrenin genişlemesi biglisine ulaşırken zaten duyularımızı oldukça fazla kullanıyoruz. Bu yüzden bu yetilerin daha da gelişmiş hallerinin evrenin genişlemesini direkt algılayabileceğini tahmin ediyorum(Tabii bayağı büyük organlara ihtiyacımız olabilir).
İkincisi, asıl meseleyi açıklayayım: Biz insanların benlikleri yalnız beyin değil, tüm bedene tabidir. Yani sizin kişiliğiniz yalnız beyninizden ibaret değil, gövdeniz de kişiliğinizin mühim bir kısmını oluşturuyor. Zira bu gövde, sürekli beyni manipüle ediyor. Hatta bana sorarsanız tüm istençlerin kaynağı bu gövde ve genlerdir. Beyin özünde yalnızca bilgi işleyen bir makinedir, gelişmiş bir yapay zekadan farksızdır.
Yani şöyle bir tanımlama yapabilirim:
Beyin: Bilgi işleyen makine.
Bedenin beyin hariç geri kalanı: Beyni evrim doğrultusunda güdüleyen yapı. Hemen hemen tüm istençlerin, "özgür irade" yanılgısının kaynağı.
Not: Tabii beynin de kendini güdüleyen "öncül" bilgileri vardır. Yani misal, evrim sonucu genler.
Peki durum neden böyledir? Sebep tabii ki evrim.
Evrim gereği, rastgele vuku bulan özellikler hayatta kalmak ve üremek öncelikleri doğrultusunda seçilir. Biz, bu sürecin milyonlarca, milyarlarca yıllık bir sonucuyuz. Yalnızca kendi ile etkileşen cisimleri algılayıp yalnızca buna göre davranmaktansa, bilinci ve duyuları geliştirerek(en basit canlıdaki akıldan insandaki akla kadar olan spektrumun tamamı) çevredeki olayları algılayıp bağdaştırıp geleceği tahmin etme, planlama yetisine eriştik. Bu planlamaların amaçlarını ise hür irademiz değil, evrim belirledi ve bize beden aracılığı ile dayattı. Evrim bize dayattı, dedim az önce. Peki biz kimiz? Üst paragrafta dediğim gibi, biz zati tüm bedeniz. Yani benliğimiz, evrimin "dayatmasının" ta kendisi, tamamıyla evrimin bir yolağı. Özgür irademizin olmadığını düşünüyorum, tabii bundan emin değilim ancak kesin olarak "emin" olduğum şey şu ki özgür irademiz varsa dahi bunun çok ama çok küçük bir oranda kaldığı. Zira çevrenin ve tüm bedenin bilincimize olan devasa manipülasyonu barizce ortada.
Not: Şimdi diyeceksiniz ki, "İyi de ben çok karmaşık kararlar verebiliyorum, canım pek farklı şeyler isteyebiliyor ve bunlar arasında çok değişken, belirsiz seçimler yapabiliyorum. Bunun neresi otomatik?". Şöyle ki; siz bir anda böylece var olmadınız. Sizin atalarınız, kendisini gördüğünüzde çok büyük oranda otomatik yaşayan bir canlı olduğuna inanacağınız inanılmaz ilkel canlılardı. Sizler, yalnızca bu atalarınızın daha karmaşık versiyonlarısınız. İşte sizin otomatik yapınız, bu karmaşıklığa gizleniyor. İşler yeterince karmaşıklaştıkça, insan bilinci kendini çözümleyemeyecek hale geliyor; şuanda durum böyle. Bilinç, beden karmaşıklaştıkça evrim doğrultusunda gelişmiş özellikler de kendi kendini suistimal etmeye başlıyor. Yani misal, normalde evrimsel yolağında faydalı işler yaptıkça salgılanan hormonlar vardır. Bilinç, bilgi işleyen bir makine olarak bu iç salgıların hangi durumlarda aktifleşeceği bilgisine en azından kabaca sahiptir, ve sanıyorum ki daha faydalı istisnalar hariç(misal tüm türe olan faydalar) hayatta kalmak ön koşul olmak üzere bu hormonlar vesaireyi elde etmeye programlıdır. Fakat hem bilgi miktarı, hem işlem kapasitesi gelişmiş maymun bilincimiz bu hormonu elde etmenin bedeni kandırmaktam geçen başka yollarını da bulmuştur. Misal bilgisayar oyunları.
Konu dağıldı. Sonuç olarak: Tabii ki soyut diye bir şey olabilir ama olabildiğince objektif olmaya çalışırsak yüksek olasılıkla tabii ki soyut diye bir şey yoktur. Bilmem farkında mısınız, bir şeyin soyut olması muhtemelen o şeyin metafiziki olması mânâsına gelir. Zira esasen soyut kavramı; fiziksel varlığı bulunmayan anlamına gelir. Her türlü düşünce çok muhtemel tamamıyla elektrik bağlantılarından ibarettir. Duygular ise tüm bedenin görev üstlenebildiği, iç salgılar gibi işlevlerin büyük rol aldığı ve sonucunda yine elektrik bağlantıları olarak vuku bulan olgulardır. Hepsi fizikseldir; hepsi somuttur. Eğer Tanrı var ve fizikselse, o da somuttur.
Fakat somut kavramını, "fiziksel ancak insan bilinci, düşüncelerinin harici şeyler" olarak alırsak o vakit tabii ki düşünceler ve muhtemelen duygular soyuttur. Fakat Tanrı varsa bu tanımlamaya göre sanırım hala somut olabilir.