Bir şeyin olmasını bekleriz, o işte hayır var zannederiz, şer çıkar. Şer var zannederiz, hayır çıkar.
"Hayırda şer, şerde hayır olması" insanın kısıtlı bakış açısıyla, olayların gerçek mahiyetini ve sonuçlarını tam olarak kestirememesinden kaynaklanan bir durum.
Biz insanlar "an"a hapsolmuş durumdayız. Bir şeyin olmasını veya olmamasını isterken, sadece o andaki arzularımıza, korkularımıza ve o anki bilgimize göre karar veririz. Oysa hayat, birbiriyle bağlantılı sonsuz ihtimalin iç içe geçtiği bir ağ gibidir.
Örnek olarak çok istediğiniz bir işe kabul edildiğinizi düşünün. Bu sizin için mutlak bir "hayır"dır. Fakat o iş yüzünden şehir değiştirir, trafikte geçirdiğiniz süre uzar ve bir trafik kazası geçirirsiniz. İstediğiniz "hayır", sizin için bir "şer"e dönüşmüştür.
Yada çok sevdiğiniz bir ilişkinin sona erdiğini düşünün. O an için dünyanız yıkılır, bu sizin için en büyük "şer"dir. Ancak bu ayrılık sayesinde kendinizi geliştirme fırsatı bulur, daha sonra hayatınıza giren ve sizi gerçekten anlayan birini tanırsınız. Yaşadığınız "şer", aslında daha büyük bir "hayrın" kapısını aralamıştır.
Bu bir imtihandır, terbiye aracıdır.
Görünürdeki "Hayır"lar (Nimetler) kişiyi şımartabilir, bencilleştirebilir, aslında manen gerilemesine sebep olabilir. Bu, "hayır"ın içindeki "şer"dir.
Görünürdeki "Şer"ler (Musibetler) insanı olgunlaştırır, sabrı öğretir, gücünü artırır, ona tevazuyu hatırlatır. Kişiyi daha derin, daha anlayışlı ve daha güçlü bir insan haline getirir. Bu da "şer"in içindeki "hayır"dır.
Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin şu sözü bu durumu en güzel şekilde özetler:
"Şu derdin var ya, derdin, o senin gizli bir hazinen. Derdin, sana verilmiş bir hediyedir, başkalarına verilmemiş."
Biz sadece bir resmin parçasını görürken, Allah bütün resmi görür. Bizim için "şer" gibi görünen bir olay, daha büyük bir planın, daha büyük bir hayrın parçası olabilir. Bu, insan aklının kavramakta zorlandığı bir "hikmet"tir.
Kur'an-ı Kerim'de Bakara Suresi 216. ayette bu duruma işaret edilir.