11. Yargı Paketi’nin hedefi LGBTİ+’lar: Hapis cezası geliyor, cinsiyet değişikliği yaşı 25’e çıkıyor

-Hapise giriyorsun?
-Neden?
-Karşı cinsi beğenmiyorsun diye.
Bu yasağı desteklemek sizi, zamanında kızıl saçlı oldukları için kadınları yakan Avrupalı zihniyetiyle aynı yere götürür.

Bu yasaklar sana dokunmuyor diye iyi mi zannediyorsun? Bugün eşcinsellerin yatak odasına ve sosyal hayatına karışan devlet yarın seninkine karışmaz mı zannediyorsun?

Bunlara ses çıkartmamak "aman nasılsa beni bağlamıyor" demek, daha cüretkar yasakların önünü açar.

Kime ne anlatıyorum ki. Böyle devam edin, hak ettiğinizi yaşıyorsunuz.
Eş cinselleri savunan sizleri görünce gerçekten hayrete düşüyorum. Bunu sadece insanların "yatak odasına karışma" olarak düşünmeniz inanılmaz sığ bir bakış açısı. Bu bireylerin toplumda oluşturacağı sonu gelmez sorunları tahmin etmemiz için illaki yaşamamız mı gerekiyor? "Kızıl saçlı oldukları için kadınları yakan Avrupa zihniyeti" durumundan o kadar farklı ki üzerine tez bile yazılır. Daha önceden bu durumu bir konuda tartışmıştık lakin o konuda tane tane açıkladığım kişilerin bile hala aynı fikirde olduklarını görüyorum.
 
Eş cinselleri savunan sizleri görünce gerçekten hayrete düşüyorum.

Söylediğime "sığ bir bakış açısı" diyen sizin, bahsettiğim asıl mevzunun eşcinsellik olmadığını anlayamamış olması da ironik.

Eş cinselliği savunmuyorum. Dizi, film izlerken eşcinsel ilişki sahnesi görünce atlayan, bundan da iğrenen biriyim. Konu eşcinsellik değil.

Asıl konu yasakçı zihniyetin savunulması. İnsanların, bugün eşcinsellerin başına gelen şeyin yarın kendilerinin başına geleceğini göremeyecek kadar kör olması.

Bunu sadece insanların "yatak odasına karışma" olarak düşünmeniz inanılmaz sığ bir bakış açısı.

Bunu "yatak odasına karışma" durumundan fazlası olarak görüyorum. Sınırlarınızı test ediyorlar ve belli ki milletimiz bu konuda bayağı esnek. Bu da bahsettiğim durumun önünü açıyor.

Bu bireylerin toplumda oluşturacağı sonu gelmez sorunları tahmin etmemiz için illaki yaşamamız mı gerekiyor?

İnsanların ne yaptığını kendinize dert ediniyor olmak sizin sorununuz. Ortada toplumsal bir sorun yok. Hatta asıl sorun, bunu sorun olarak gören zihniyetin varlığı.

Ayrıca siz kimsiniz de toplumda neyin "sorun" olup olmadığına karar veriyorsunuz. Sizin sorun dediğiniz şeyler kimilerine göre normal.
 
Söylediğime "sığ bir bakış açısı" diyen sizin, bahsettiğim asıl mevzunun eşcinsellik olmadığını anlayamamış olması da ironik.

Eş cinselliği savunmuyorum. Dizi, film izlerken eşcinsel ilişki sahnesi görünce atlayan, bundan da iğrenen biriyim. Konu eşcinsellik değil.

Asıl konu yasakçı zihniyetin savunulması. İnsanların, bugün eşcinsellerin başına gelen şeyin yarın kendilerinin başına geleceğini göremeyecek kadar kör olması.



Bunu "yatak odasına karışma" durumundan fazlası olarak görüyorum. Sınırlarınızı test ediyorlar ve belli ki milletimiz bu konuda bayağı esnek. Bu da bahsettiğim durumun önünü açıyor.



İnsanların ne yaptığını kendinize dert ediniyor olmak sizin sorununuz. Ortada toplumsal bir sorun yok. Hatta asıl sorun, bunu sorun olarak gören zihniyetin varlığı.

Ayrıca siz kimsiniz de toplumda neyin "sorun" olup olmadığına karar veriyorsunuz. Sizin sorun dediğiniz şeyler kimilerine göre normal.
Yasakçı zihniyetten ancak yasaklanmaması gerekenin yasaklandığı durumda söz edilebilir. Bu kişilerin toplumsal sorun olacağını anlamanız için kısaca örnekler vereceğim zira uzun uzun anlattığım konuda dahi anlattıklarım ,ortak paydada buluşmamıza rağmen, anlaşılmamış olunacak ki hala aynı düşüncedeler.

Şimdi bu kişilerin kabul gördüğü, her bireyle eşit görüldüğü bir toplumu hayal edelim. Bu bireyleri kabul ediyorsak ve eşit görüyorsak bu bireylerin kurduğu her ailenin de diğer ailelerle eşit haklara sahip olması gereklidir. Bir ailenin çocuğu olmuyorsa evlat edinme hakkı vardır. Bu aileler de diğer ailelerle eşitse evlat edinme hakkına sahip olmalıdır. O halde iki babanın bulunduğu bir "aile" de normal aileler gibi evlat edinebilmelidir. Evlat edinilen çocuğun bu rezil ortamda yaşayacağı ruhsal ve bedensel travmalar aşikardır. Bu çocukları bu "ailelerden" korumayı nasıl garanti edebilirsiniz? Bu rezil durumu geçerek bir tane daha örnek vereyim ki bir sayfa yazarım ama yazmamayı tercih ediyorum. Bu bireylerden kendini "kadın" olarak tanımlayan bir "erkeği" ele alalım. Bu erkek eğer kadın olarak kabul ediliyorsa kadınlarla eşit şartlarda yaşamalıdır. Fikirlerine karışılmamalı ve eylemlerinde özgür olmalıdır. Kendini "kadın" olarak tanımlayan bu "erkek" kadınlar gibi kadın tuvaletine gitmeli. Varsa kadınlar hamamına girmeli. Kadın soyunma kabininde giyinip soyunmalı. Kapalı yüzme havuzunda kadınlarla beraber yüzmelidir. Özet olarak kadınların özel alanı olarak tabir edilen her alana girme hakkına sahip olmalıdır. Kendini "kadın" olarak tanımlayan bu "erkeğin" cinsel yöneliminin kesin olduğunun testi mümkün olmadığından sizin kardeşinizin ya da annenizin de bulunduğu bir alanda kadınların rahat olması imkansızdır. Kaos kaçınılmazdır.

Kim olduğumu sormuşsunuz. Bir sorunu ,Allah nasip ettikçe, yaşamadan öngörebilen sıradan biri olarak düşünebilirsiniz. Bir sorun, gerçekten sorunsa sorunu öngöremeyenler için sorun olmaktan çıkarılamaz.
 
Bu bireyleri kabul ediyorsak.

Kimse bir şeyi kabul etmiyor. Öyle bir yetkiniz yok. Böyle insanlar isteseniz de istemeseniz de varlar ve toplumun içindeler. Hayatlarını yaşıyorlar ve kimsenin buna karışmaya hakkı yok.

O halde iki babanın bulunduğu bir "aile" de normal aileler gibi evlat edinebilmelidir. Evlat edinilen çocuğun bu rezil ortamda yaşayacağı ruhsal ve bedensel travmalar aşikardır.

Aşikar falan değildir. Kendi isteğiyle çocuk evlat edinen insanların, ortalama bir aileden daha iyi bakacağını düşünüyorum. Hayal dünyanızdaki ruhsal ve bedensel travmalardan bahsediyorsunuz.

Böyle muğlak bir konuda nasıl bu kadar net konuşabiliyorsunuz?

Bu çocukları bu "ailelerden" korumayı nasıl garanti edebilirsiniz?

Kimi neyden koruyorsunuz?

Burada katılabileceğim tek kural şu olabilir: Eşcinsel ailelere belirli yaşın altındaki çocuklar evlatlık verilmez, çocuk kendi kararıyla gider veya gitmez.

Bu bireylerden kendini "kadın" olarak tanımlayan bir "erkeği" ele alalım. Bu erkek eğer kadın olarak kabul ediliyorsa kadınlarla eşit şartlarda yaşamalıdır. Fikirlerine karışılmamalı ve eylemlerinde özgür olmalıdır. Kendini "kadın" olarak tanımlayan bu "erkek" kadınlar gibi kadın tuvaletine gitmeli. Varsa kadınlar hamamına girmeli. Kadın soyunma kabininde giyinip soyunmalı. Kapalı yüzme havuzunda kadınlarla beraber yüzmelidir. Özet olarak kadınların özel alanı olarak tabir edilen her alana girme hakkına sahip olmalıdır. Kendini "kadın" olarak tanımlayan bu "erkeğin" cinsel yöneliminin kesin olduğunun testi mümkün olmadığından sizin kardeşinizin ya da annenizin bulunduğu bir alanda kadınların rahat olması imkansızdır. Kaos kaçınılmazdır.

Siz her eşcinsel erkeği feminen mi zannediyorsunuz? Maskülen olup da eşcinsel olan erkekler, feminen olup da eşcinsel olan kadınlar da var. Bahsettiğiniz durumlar için "yok ben kadınlara özel havuzda yüzeceğim" diyen insan sayısı yok denecek kadar az.

Kişilerin fikirlerine karışılmamalı ve eylemlerinde özgür olmalıdır ancak gerçekler de göz ardı edilmemelidir.

Örneğin kendini "kadın" olarak tanımlayan bir "erkek" kadın sporlarında yarışamaz. Dolayısıyla eşit haklara da sahip olamaz. Tuvaletler, hamamlar, havuzlar için de aynısı geçerli.

Aynı şekilde kişi, kendini kadın olarak tanımlıyorsa bile erkekler tuvaletine girmelidir. Bunlar basitçe üstesinden gelinebilecek durumlar, konuşmaya bile değmeyecek şeyleri kompleks meselelermiş gibi öne sürüyorsunuz.

Yasakçı zihniyetten ancak yasaklanmaması gerekenin yasaklandığı durumda söz edilebilir. Bu kişilerin toplumsal sorun olacağını anlamanız için kısaca örnekler vereceğim zira uzun uzun anlattığım konuda dahi anlattıklarım, ortak paydada buluşmamıza rağmen, anlaşılmamış olunacak ki hala aynı düşüncedeler.

İkna edici değil, saçma konuşuyorsunuz. Dolayısıyla insanlar aynı düşüncede kalıyor. Şu ana kadar mantıklı bir argüman dahi sunmadınız.

İki mesajınızda da insanların aynı fikirde kalmasından bahsetmişsiniz. Size göre siz, kesin doğruları konuşuyorsunuz ve insanların bunları okuyunca fikri değişmeli; öyle mi?

Bir sorun, gerçekten sorunsa sorunu öngöremeyenler için sorun olmaktan çıkarılamaz.

Siz mutlak doğru değilsiniz, neyin "sorun" olduğuna karar verebilecek biri de değilsiniz. Diğer insanlar da değil.

Bırakın insanları ne yapıyorlarsa yapsınlar. Kimse başkasının hayatı üzerinde karar verebileceğini düşünecek kadar kibirli olmamalı.
 
Son düzenleme:
Yasakçı zihniyetten ancak yasaklanmaması gerekenin yasaklandığı durumda söz edilebilir. Bu kişilerin toplumsal sorun olacağını anlamanız için kısaca örnekler vereceğim zira uzun uzun anlattığım konuda dahi anlattıklarım ,ortak paydada buluşmamıza rağmen, anlaşılmamış olunacak ki hala aynı düşüncedeler.

Şimdi bu kişilerin kabul gördüğü, her bireyle eşit görüldüğü bir toplumu hayal edelim. Bu bireyleri kabul ediyorsak ve eşit görüyorsak bu bireylerin kurduğu her ailenin de diğer ailelerle eşit haklara sahip olması gereklidir. Bir ailenin çocuğu olmuyorsa evlat edinme hakkı vardır. Bu aileler de diğer ailelerle eşitse evlat edinme hakkına sahip olmalıdır. O halde iki babanın bulunduğu bir "aile" de normal aileler gibi evlat edinebilmelidir. Evlat edinilen çocuğun bu rezil ortamda yaşayacağı ruhsal ve bedensel travmalar aşikardır. Bu çocukları bu "ailelerden" korumayı nasıl garanti edebilirsiniz? Bu rezil durumu geçerek bir tane daha örnek vereyim ki bir sayfa yazarım ama yazmamayı tercih ediyorum. Bu bireylerden kendini "kadın" olarak tanımlayan bir "erkeği" ele alalım. Bu erkek eğer kadın olarak kabul ediliyorsa kadınlarla eşit şartlarda yaşamalıdır. Fikirlerine karışılmamalı ve eylemlerinde özgür olmalıdır. Kendini "kadın" olarak tanımlayan bu "erkek" kadınlar gibi kadın tuvaletine gitmeli. Varsa kadınlar hamamına girmeli. Kadın soyunma kabininde giyinip soyunmalı. Kapalı yüzme havuzunda kadınlarla beraber yüzmelidir. Özet olarak kadınların özel alanı olarak tabir edilen her alana girme hakkına sahip olmalıdır. Kendini "kadın" olarak tanımlayan bu "erkeğin" cinsel yöneliminin kesin olduğunun testi mümkün olmadığından sizin kardeşinizin ya da annenizin de bulunduğu bir alanda kadınların rahat olması imkansızdır. Kaos kaçınılmazdır.

Kim olduğumu sormuşsunuz. Bir sorunu ,Allah nasip ettikçe, yaşamadan öngörebilen sıradan biri olarak düşünebilirsiniz. Bir sorun, gerçekten sorunsa sorunu öngöremeyenler için sorun olmaktan çıkarılamaz.
Sana göre bu insanlar Türk Aile yapısını da bozuyorlar değil mi ? Konuyu bağlamından kopartıp nasıl buraya kadar getirdiniz enteresan. Mevzu bu insanların cezalandırılmalarından bahsediyoruz. Evlenmeleri veya hut aile kurumuna ait haklardan faydalanmaları zaten Türkiye gibi bir ülkede böyle bir şey olmayacağını herkes biliyor. Anlattığınız şeyler bunların serbest olduğu avrupa ülkelerinde bile yaşanmıyor. Bu insanlar zaten sosyal hayattan kendilerini soyutluyorlar ve bizim gibi 3.dünya ülkelerinde daha zor bir yaşam sürüyorlar yeterince bir de ceza getirirsen bunun “aile düzeniyle” felan açıklayamazsın.

HAHAHA kaos kaçınılmazmış. Çocuk istismarcılarının ve tecavüzcülerin elini kolunu sallaya salaya gezdiği, kadın katillerinin sırtının sıvazlandığı ülkede bunlara çıtını çıkarmayıp da bir kaç gün gündem yaptıktan sonra unutan toplumdan daha kaotik bir şey bilmiyorum.
 
Son düzenleme:
Zaten toplumdan dışlanıyordular. Şimdi devlet tarafından mı cezalandırılacaklar ekstradan? Arkadaş temel bir cinsiyet kalıbı yok. Bırak cinsiyeti insan yok. Her insan farklıdır. Tek çeşit değiliz biz. Bizi tek çeşit yapmak istiyorlar ama. Çünkü hepimiz 3 çocuk yapacaz ve ömrümüzün sonuna kadar işçi olacağız o çocuklara bakmak için. Bunu sonucunda da toplum ve devlet sadece sana iyi anne veya baba diyecek. Bunun dışına çıkanları cezalandırmaları da toplumu tek tip zevkleri olmayan sadece devlete çıkar sağlayan bir köleye dönüştürmek istediklerinin bir itirafıdır. Arkadaşlar bu zamana kadar kaç defa bir eşcinselden zarar gördünüz? Muhtemelen sıfırdır. Peki kaç defa devlet size zarar verdi? Hayatınızın her yerine karışıp sizi mutsuz etmesi bunun sayısız kere olduğunu gösterir.
 
Eş cinselleri savunan sizleri görünce gerçekten hayrete düşüyorum. Bunu sadece insanların "yatak odasına karışma" olarak düşünmeniz inanılmaz sığ bir bakış açısı. Bu bireylerin toplumda oluşturacağı sonu gelmez sorunları tahmin etmemiz için illaki yaşamamız mı gerekiyor? "Kızıl saçlı oldukları için kadınları yakan Avrupa zihniyeti" durumundan o kadar farklı ki üzerine tez bile yazılır. Daha önceden bu durumu bir konuda tartışmıştık lakin o konuda tane tane açıkladığım kişilerin bile hala aynı fikirde olduklarını görüyorum.
Elbette toplumun ezilen kesimlerini savunacağız, bunda esef duyulacak ne var ki? Kadın katillerini, çocuk istismarcılarını mı savunalım yani? Eşcinseller de bu toplumun bir parçası; onların da sosyal hayatta yeri var. Kimse kadın ya da erkek kimliğiyle ön plana çıkmamalı. Zaten ben toplumda böyle bir ihtiyaç da görmüyorum. Cinsel kimliğimiz değil, kim olduğumuz, ne ürettiğimiz, ne kattığımız önemlidir. Sen bu topluma bir mühendis, bir işçi, bir doktor olarak eşit şartlarda katkı sağlayabiliyor musun? Esas mesele budur.

Ama dönüp bakınca “erkek erkek gibi davransın, kadın kadın gibi” gibi cümlelerle kendini tanımlayan bir toplum görüyoruz. Bu anlayışla zeka, bilgi, üretkenlik gibi değerlerle ön plana çıkmak mümkün değil — çünkü bu kafa zaten buna izin vermiyor. Sonra da neden 3. dünya ülkesi olmaktan kurtulamadığımızı sorguluyoruz. İşte nedeni tam da bu zihniyet.

Bu yüzden size yakışan da budur: böyle yasaları alkışlamaya, bu zihniyeti desteklemeye devam edin. Ama unutmayın, bugün başkasının özgürlüğüne karışan o yönetim, yarın sizin dininize, yaşam biçiminize de karışacak. O zaman da alkışlamaya devam edersiniz herhalde.

Daha dün “terörist” ilan ettiklerini bugün “barış elçisi” yapıyorlar. Gerçekten mi sanıyorsunuz bu yönetim sizin iyiliğinizi düşünüyor? Bu yasalar elbette kötüye kullanılacak. Biz keriz değiliz.
 
Son düzenleme:
Elbette toplumun ezilen kesimlerini savunacağız, bunda esef duyulacak ne var ki? Kadın katillerini, çocuk istismarcılarını mı savunalım yani? Eşcinseller de bu toplumun bir parçası; onların da sosyal hayatta yeri var. Kimse kadın ya da erkek kimliğiyle ön plana çıkmamalı. Zaten ben toplumda böyle bir ihtiyaç da görmüyorum. Cinsel kimliğimiz değil, kim olduğumuz, ne ürettiğimiz, ne kattığımız önemlidir. Sen bu topluma bir mühendis, bir işçi, bir doktor olarak eşit şartlarda katkı sağlayabiliyor musun? Esas mesele budur.

Ama dönüp bakınca “erkek erkek gibi davransın, kadın kadın gibi” gibi cümlelerle kendini tanımlayan bir toplum görüyoruz. Bu anlayışla zeka, bilgi, üretkenlik gibi değerlerle ön plana çıkmak mümkün değil — çünkü bu kafa zaten buna izin vermiyor. Sonra da neden 3. dünya ülkesi olmaktan kurtulamadığımızı sorguluyoruz. İşte nedeni tam da bu zihniyet.

Bu yüzden size yakışan da budur: böyle yasaları alkışlamaya, bu zihniyeti desteklemeye devam edin. Ama unutmayın, bugün başkasının özgürlüğüne karışan o yönetim, yarın sizin dininize, yaşam biçiminize de karışacak. O zaman da alkışlamaya devam edersiniz herhalde.

Daha dün “terörist” ilan ettiklerini bugün “barış elçisi” yapıyorlar. Gerçekten mi sanıyorsunuz bu yönetim sizin iyiliğinizi düşünüyor? Bu yasalar elbette kötüye kullanılacak. Biz keriz değiliz.
Kadın katillerini, çocuk istismarcılarını da savunmayın. Onlar için de yasalar var. Uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu beni ilgilendirmez ama var. Bir sorunu, diğer bir sorunun varlığı ile yok sayamazsınız. Zira ikisi de sorundur. Kıyaslanamaz. Ayrı ayrı değerlendirilmeli ve çözülmelidir.

Kimse kadın veya erkek kimliği öne çıkmamalı. Doğru ama kimse de bu iki kimliğin dışına da çıkamamalı, çıkamaz da. Ben böyle hissediyorum, şöyle düşünüyorum gibi temelsiz hislerle cinsiyet kavramını baştan yazamazsınız.

Konudan iyice uzaklaşmanız yetmemiş üstüne toplumun bilimsel olarak da geçerli bakış açısını dahi eleştirmişsiniz. Bilgi ve üretkenlik, isteyen için ön planda. Siz bahaneler ardına sığınarak, iki tane cinsiyetini dahi bilmeyen için üretkenliğiniz kısıtlanıyorsa bu sizin sorununuz. Zira "3. dünya ülkesi" dediğiniz ülkemizde bilime katkısı olan onlarca bilim insanımız var.

Bakınız tekrarlıyorum. Yasakçı zihniyeti savunmuyorum. Yasaklanması gerekenin yasaklanması yasakçı zihniyet değildir. Bu durum ne dine benzer ne de yaşam biçimine. Çünkü bu bir yaşam biçimi olamaz. Toplumun temeli olan cinsiyet kavramını kaynağı belirsiz hislere göre biçimlendiremeyiz.

Yönetim beni ilgilendirmiyor. Terörist ilan ettikleri de ilgilendirmiyor. Yasaların kötüye kullanılması yasayı hatalı yapmaz. Yasanın doğruluğu kişilere göre belirlenemez.

Sana göre bu insanlar Türk Aile yapısını da bozuyorlar değil mi ? Konuyu bağlamından kopartıp nasıl buraya kadar getirdiniz enteresan. Mevzu bu insanların cezalandırılmalarından bahsediyoruz. Evlenmeleri veya hut aile kurumuna ait haklardan faydalanmaları zaten Türkiye gibi bir ülkede böyle bir şey olmayacağını herkes biliyor. Anlattığınız şeyler bunların serbest olduğu avrupa ülkelerinde bile yaşanmıyor. Bu insanlar zaten sosyal hayattan kendilerini soyutluyorlar ve bizim gibi 3.dünya ülkelerinde daha zor bir yaşam sürüyorlar yeterince bir de ceza getirirsen bunun “aile düzeniyle” felan açıklayamazsın.

HAHAHA kaos kaçınılmazmış. Çocuk istismarcılarının ve tecavüzcülerin elini kolunu sallaya salaya gezdiği, kadın katillerinin sırtının sıvazlandığı ülkede bunlara çıtını çıkarmayıp da bir kaç gün gündem yaptıktan sonra unutan toplumdan daha kaotik bir şey bilmiyorum.
Bu cevabınızı da kısaca ele almak istiyorum izninizle. Cevabınızın genelinde sadece günümüzü değerlendirerek konuyu yorumlamışsınız. Ben ise yanıtımda sadece günümüzü değil gelecekteki olası sorunları da ele alarak yorumlamışım. Olması gereken de bu olmalıdır. Siz kendi adınıza karar alırken sadece gününüzü değerlendirebilirsiniz. Kimse size karışamaz ancak devlet ve toplum meseleleri bu kadar sığ ele alınamaz. Geçmiş dahi göz ardı edilmemeli gereken dersler çıkarılıp gelecek de teminat altına alınmalıdır.

Koasun kaçınılmaz oluşuna karşı bir argüman sunmayıp tekrardan tecavüzcünün işlediği suçun arkasına sığınmışsınız. Başka suçları ortaya atmadan bu sorun özelinde yorum yapmanızı öneriyorum. Zira yazdıklarınız karşıt bir önerme sunmuyor.
 
Son düzenleme:
Eş cinselleri savunan sizleri görünce gerçekten hayrete düşüyorum. Bunu sadece insanların "yatak odasına karışma" olarak düşünmeniz inanılmaz sığ bir bakış açısı. Bu bireylerin toplumda oluşturacağı sonu gelmez sorunları tahmin etmemiz için illaki yaşamamız mı gerekiyor? "Kızıl saçlı oldukları için kadınları yakan Avrupa zihniyeti" durumundan o kadar farklı ki üzerine tez bile yazılır. Daha önceden bu durumu bir konuda tartışmıştık lakin o konuda tane tane açıkladığım kişilerin bile hala aynı fikirde olduklarını görüyorum.
Nedir hocam sorunlar?
 
Kadın katillerini, çocuk istismarcılarını da savunmayın. Onlar için de yasalar var. Uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu beni ilgilendirmez ama var. Bir sorunu, diğer bir sorunun varlığı ile yok sayamazsınız. Zira ikisi de sorundur. Kıyaslanamaz. Ayrı ayrı değerlendirilmeli ve çözülmelidir.

Kimse kadın veya erkek kimliği öne çıkmamalı. Doğru ama kimse de bu iki kimliğin dışına da çıkamamalı, çıkamaz da. Ben böyle hissediyorum, şöyle düşünüyorum gibi temelsiz hislerle cinsiyet kavramını baştan yazamazsınız.

Konudan iyice uzaklaşmanız yetmemiş üstüne toplumun bilimsel olarak da geçerli bakış açısını dahi eleştirmişsiniz. Bilgi ve üretkenlik, isteyen için ön planda. Siz bahaneler ardına sığınarak, iki tane cinsiyetini dahi bilmeyen için üretkenliğiniz kısıtlanıyorsa bu sizin sorununuz. Zira "3. dünya ülkesi" dediğiniz ülkemizde bilime katkısı olan onlarca bilim insanımız var.

Bakınız tekrarlıyorum. Yasakçı zihniyeti savunmuyorum. Yasaklanması gerekenin yasaklanması yasakçı zihniyet değildir. Bu durum ne dine benzer ne de yaşam biçimine. Çünkü bu bir yaşam biçimi olamaz. Toplumun temeli olan cinsiyet kavramını kaynağı belirsiz hislere göre biçimlendiremeyiz.

Yönetim beni ilgilendirmiyor. Terörist ilan ettikleri de ilgilendirmiyor. Yasaların kötüye kullanılması yasayı hatalı yapmaz. Yasanın doğruluğu kişilere göre belirlenemez.


Bu cevabınızı da kısaca ele almak istiyorum izninizle. Cevabınızın genelinde sadece günümüzü değerlendirerek konuyu yorumlamışsınız. Ben ise yanıtımda sadece günümüzü değil gelecekteki olası sorunları da ele alarak yorumlamışım. Olması gereken de bu olmalıdır. Siz kendi adınıza karar alırken sadece gününüzü değerlendirebilirsiniz. Kimse size karışamaz ancak devlet ve toplum meseleleri bu kadar sığ ele alınamaz. Geçmiş dahi göz ardı edilmemeli gereken dersler çıkarılıp gelecek de teminat altına alınmalıdır.

Koasun kaçınılmaz oluşuna karşı bir argüman sunmayıp tekrardan tecavüzcünün işlediği suçun arkasına sığınmışsınız. Başka suçları ortaya atmadan bu sorun özelinde yorum yapmanızı öneriyorum. Zira yazdıklarınız karşıt bir önerme sunmuyor.
Kadın katillerini, çocuk istismarcılarını da savunmayın. Onlar için de yasalar var. Uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu beni ilgilendirmez ama var. Bir sorunu, diğer bir sorunun varlığı ile yok sayamazsınız. Zira ikisi de sorundur. Kıyaslanamaz. Ayrı ayrı değerlendirilmeli ve çözülmelidir.

Kimse kadın veya erkek kimliği öne çıkmamalı. Doğru ama kimse de bu iki kimliğin dışına da çıkamamalı, çıkamaz da. Ben böyle hissediyorum, şöyle düşünüyorum gibi temelsiz hislerle cinsiyet kavramını baştan yazamazsınız.

Konudan iyice uzaklaşmanız yetmemiş üstüne toplumun bilimsel olarak da geçerli bakış açısını dahi eleştirmişsiniz. Bilgi ve üretkenlik, isteyen için ön planda. Siz bahaneler ardına sığınarak, iki tane cinsiyetini dahi bilmeyen için üretkenliğiniz kısıtlanıyorsa bu sizin sorununuz. Zira "3. dünya ülkesi" dediğiniz ülkemizde bilime katkısı olan onlarca bilim insanımız var.

Bakınız tekrarlıyorum. Yasakçı zihniyeti savunmuyorum. Yasaklanması gerekenin yasaklanması yasakçı zihniyet değildir. Bu durum ne dine benzer ne de yaşam biçimine. Çünkü bu bir yaşam biçimi olamaz. Toplumun temeli olan cinsiyet kavramını kaynağı belirsiz hislere göre biçimlendiremeyiz.

Yönetim beni ilgilendirmiyor. Terörist ilan ettikleri de ilgilendirmiyor. Yasaların kötüye kullanılması yasayı hatalı yapmaz. Yasanın doğruluğu kişilere göre belirlenemez.


Bu cevabınızı da kısaca ele almak istiyorum izninizle. Cevabınızın genelinde sadece günümüzü değerlendirerek konuyu yorumlamışsınız. Ben ise yanıtımda sadece günümüzü değil gelecekteki olası sorunları da ele alarak yorumlamışım. Olması gereken de bu olmalıdır. Siz kendi adınıza karar alırken sadece gününüzü değerlendirebilirsiniz. Kimse size karışamaz ancak devlet ve toplum meseleleri bu kadar sığ ele alınamaz. Geçmiş dahi göz ardı edilmemeli gereken dersler çıkarılıp gelecek de teminat altına alınmalıdır.

Koasun kaçınılmaz oluşuna karşı bir argüman sunmayıp tekrardan tecavüzcünün işlediği suçun arkasına sığınmışsınız. Başka suçları ortaya atmadan bu sorun özelinde yorum yapmanızı öneriyorum. Zira yazdıklarınız karşıt bir önerme sunmuyor.
“Yasalar var, uygulanıyor mu beni ilgilendirmez” diyorsunuz. İşte tam da sorun bu. Hukukun varlığıyla övünüp adaletin yokluğuna göz yummak, bir vicdan meselesidir. “Yasa var” demek, onun adil işlediği anlamına gelmez. Aksi olsaydı bugün kadın cinayetleri istatistik değil, istisna olurdu.

Ama dikkat edin: burada mesele bu suçların varlığıyla başka bir grubu karşılaştırmak değil — mesele toplumun asıl sorunlarıyla uğraşmak yerine, en kolay hedef olan farklı bireyleri “sorun” ilan etmesidir. Kadın cinayeti, istismar, tecavüz birer suçtur; cezalandırılmaları gerekir. Eşcinsellik ise bir “suç” değil, bir varoluş biçimidir. Bunları aynı terazide tartmak, ahlaki ve mantıksal açıdan ciddi bir yanılgıdır.

Cinsiyetin “bilimsel olarak iki tane” olduğuna dair iddianız ise bilimi değil, ideolojiyi savunuyor. Bilimsel olarak sizin bahsettiğiniz gibi geçerli bir çalışma yok sizin bahsettiğinz kendi yankı odanızdaki soyut temeli olmayan dogmalarla toplumu tepeden inme inşaa etme arzusu. Çünkü bilim bugün bile biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik arasındaki farkları açıkça tanımlıyor. Hormon farklılıklarından beyin gelişimine, kromozom varyasyonlarından genetik mozaizme kadar çok geniş bir spektrumdan söz ediyoruz. Bilim “iki kutup dışında hiçbir şey yoktur” demiyor, bunu sadece katı toplumsal roller söylüyor.

Diyorsunuz ki: “Kimse kadın veya erkek kimliğinin dışına çıkmamalı.” Ama sonra da “kimse bu kimlikleri öne çıkarmamalı” diyorsunuz. Yani hem cinsiyet kimliğini dayatıyorsunuz, hem kimliğin ön planda olmamasını istiyorsunuz. Bu mantık hatasının adı çelişkidir. Hem var diyorsunuz hem yok.

Eşcinselliği, trans kimliği “kaynağı belirsiz hisler” gibi indirgemeci bir dille tanımlamanız da bilimsel değil, duygusal bir yargıdır. Çünkü artık tıp bilimi bile bu kimlikleri “hastalık” kategorisinden çıkardı; Dünya Sağlık Örgütü bunu 1990’da resmen ilan etti. Yani siz “bilim” diyerek aslında bilimi değil, toplumsal önyargıyı savunuyorsunuz.

“Yasaklanması gerekenin yasaklanması yasakçı zihniyet değildir” diyorsunuz ya — peki o zaman kim karar veriyor neyin “yasaklanması gerektiğine”? Siz mi, ben mi, yoksa bugün kendi çıkarına göre toplumu şekillendiren siyasetçiler mi? Bugün başkasının “yaşam biçimi” diye gördüğünü yasaklayan devlet, yarın sizin “inancınızı” da aynı gerekçeyle kısıtlarsa, o zaman ne diyeceksiniz? “Uygulanıyor mu, beni ilgilendirmez” mi?

Benim bahsettiğim “kaos” zaten bu çelişkiden doğuyor: suçu, adaletsizliği, eşitsizliği görmezden gelen bir toplumun sonunda kendisi de bu baskının kurbanı olur. Bugün ezilene ses çıkarmayan, yarın kendi ezilişine de kimseyi bulamaz.
Bu cevabınızı da kısaca ele almak istiyorum izninizle. Cevabınızın genelinde sadece günümüzü değerlendirerek konuyu yorumlamışsınız. Ben ise yanıtımda sadece günümüzü değil gelecekteki olası sorunları da ele alarak yorumlamışım. Olması gereken de bu olmalıdır. Siz kendi adınıza karar alırken sadece gününüzü değerlendirebilirsiniz. Kimse size karışamaz ancak devlet ve toplum meseleleri bu kadar sığ ele alınamaz. Geçmiş dahi göz ardı edilmemeli gereken dersler çıkarılıp gelecek de teminat altına alınmalıdır.
Bir de “gelecekteki olası sorunları ön görüyorum” diyerek bunu ileri görüşlülük gibi sunuyorsunuz. İlginçtir, benzer bir “ileri görüşlülük” argümanını zamanında Naziler de kullanıyordu: toplumu “korumak”, “ahlakı ve düzeni” sağlamak adına eşcinselleri, engellileri, farklı düşünenleri sistematik olarak yok ettiler. Onlar da “toplumsal çürümenin önüne geçiyoruz” diyordu. Demek ki “geleceği düşünmek” her zaman erdem değil; bazen sadece zulmü meşrulaştıran bir bahanedir.
 
Son düzenleme:
  • Beğen
İfadeler: RPM

Technopat Haberler

Geri
Yukarı