Kur farkını geçelim, değersiz para birimine sahip olmak demek fakir olmak anlamına gelmiyor. Para birimi değersiz olsa da küresel alım gücüne denk alım gücünü vatandaşlarına sağlayan bir sürü ülke var. Bu kur farkının dışında bir de vatandaşlara reva görülen vergilere bakalım. Basit bir örnek;
C sınıfı bir SUV modelinin fiyatı. Bu arabayı fabrika üretiyor, fabrika kâr payı koyarak satıyor, bunun da üstüne nakliyatı ödeniyor ve bu araba gümrüğe 2 defa kâr konulmuş haliyle 263,134 TL'ye geliyor. Lüks araba değil, büyük hacimli motoru yok ama devlet bu arabadan önce bu fiyatın üstüne %80 ÖTV (1.5 litre motorlu) ekliyor, bu ÖTV'li fiyatı bindirdikten sonra bir de KDV bindiriyor. Tabii burada görmediğin bazı ufak tefek vergiler de var.
Sonuç olarak fabrika (marka) bu arabayı 800-900 € civarında kâr ederek satıyor,
devlet ise bu arabadan 29,225 € (arabayı üreten firmadan 32 kat fazla) kâr elde ederek vatandaşlarına gömüyor. Arabanın fiyatı 263,134 TL, bunu alırken ödediğimiz 2 ana verginin toplamı 295,762 TL.
Sonra da yıllık ithalat kalemlerinde %1.88'lik payı olan otomobil ithalatıyla bütçe açığı oluştuğunu ve bu yüzden bu vergileri bindirdiklerini söylüyorlar.
İşin diğer komik tarafı da sebze/meyve/hayvansal ürün ithalatı, otomobil (direkt arabanın kendisi) ithalatının 4 katı daha fazlayken bu deniyor üstelik.
2 litre ve üzeri motorlu "doğru düzgün" bir araba almaya geldiğinde iş daha da komik hale geliyor. Gümrükten 623,200 TL'ye geçen araç için devlet 1,730,003 TL vergi alıyor.