19. yüzyılda eş cinsellik tanımsal bir evrim geçirmeye başladı: Bu yüzyılda, öncelikle bir davranış olmaktan çıkarak bir "durum" olarak görülmeye başladı. Yani artık eşcinselliğe bir anlam yüklenmeye başladı. 1900'lü yılların başlarında uzmanlar eşcinselliği hormon tedavisi gerektiren bir "endokrin (hormon sistemiyle ilgili) bozukluk" olarak tanımladı. Ancak hiçbir hormon tedavisi bu durumu düzeltmiyor veya iyileştirmiyordu; tam tersine bireyin genel sağlık durumunu bozuyordu.
Bu nedenle 1900'lerin ortalarına yaklaşırken bu "durum", "doğal ve organik bir zihin bozukluğu" olarak tanımlanmaya başladı. Çünkü dediğimiz gibi hormon tedavisi işe yaramıyordu, belli ki sorun zihinde bitiyordu! O dönemin uzmanları bu "bozukluğu",
elektroşok ve kimi durumda sinir ameliyatları ile tedavi edebileceklerini ileri sürdüler.
Tek bir başarılı vakaya bile rastlanmadı. Tıpkı hormon tedavisi gibi, elektrik tedavisi ve ameliyatlar da durumu daha da karmaşıklaştırıyor, hiçbir "fayda" sağlamıyordu.
Sonunda genetik biliminin iyice gelişmesi, evrimsel biyoloji sayesinde türleri, doğayı ve akrabalarımızı daha iyi tanımamız, psikolojinin gelişerek zihnimizle genlerimiz arasındaki köprüyü daha net kurabilmeye başlaması sonucunda 1974 yılında Dünya'nın bu konuda en yetkili kurumu olan (ve önceki tanımlara da etki etmiş olan) Amerikan Psikiyatri Birliği eşcinselliği bir hastalık olmaktan çıkararak, normal bir durum olarak tanımlamaya başladı
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), eşcinselliği 1970'li yıllarda hastalıklar ve rahatsızlıklar kapsamından çıkartmıştır.