Arduo
Kilopat
Daha fazla
- Meslek
- Öğretmen
Az kaldı, bu gidişle olayı simülasyon teorisine de bağlayacaksın. "Modern din."
Simulacra and Simulation konusundan bahsediyorsan, evet; temeli aynı şey, insanların düşünceleri kontrol ediliyor ve yönlendiriliyor. Jean Baudrillard'dan bahsediyorsan, Körfez Savaşı'nın (1990-1991) gerçekte, tam anlamıyla bir savaş olmadığını savunuyor. Bu savaş, televizyon kanallarında bombardıman edilmiştir ve yalan sahte bölgelerin ihlalinin sonucuyla savaşı çıkarlarına göre manipüle edildiğinin göstergesini taşıyor ve kullanılan method: TV.
Yani kısacası, benim karşı çıktığım şey: bilinçaltı var diyorlar, ondan sonra özgür irademiz de var diyorlar. Hangisi doğru? Bilinç altı tamamıyla özgür iradeye karşı, ikilem içinde kalanlar var farkında değiller. Ben genel yaklaşımların hemen hemen hepsine, klişelere, her an herşey olabilir sözlerine, öldürmeyen Allah öldürmez gibi laflara inanmıyorum çünkü ne birşeyi açıklıyor, ne de birşeyi kanıtlıyor. Ben şeytandaki gizli detayı arıyorum.
Demincek birşey daha öğrendim paylaşayım: temel ibadet namaz değil, okumakmış. Yaşar Nuri Öztürk'ün kitaplarında ve Ceviz Kabuğu'da yaptığı programlarda söylüyor. Çok çok ilginç bir yaklaşım.
Dış müdahaleden kastım bir yaratıcının falan özgür iradene müdahele etmediğidir. Ikisi farkli şeyler.
Çok güzel bir alıntı:
Dinle alakasi yok diyorsunuz ama deterministlere göre her şey belli bir düzende işliyor ve bir yaratıcı bunu düzenliyor anlayisindalar.
20. Yüzyılın gelmiş geçmiş en iyi eleştirmenlerinin münazarasına bakarsak, Fransız yazar Michel Foucault toplumun ve devletin baskısından dolayı, insanların özgür olmadığına inanıyordu; diğer taraftan Noam Chomsky, bu saçmalığın yanlış olduğunu düşünüyordu, en azından 1971 yılında düşünceleri öyleydi. Fakat 1928 - doğumlu Chomsky, son zamanlarda fikirlerini değiştirmiştir, ve en sonunda Michel Foucault'un dediğini veya en azından yaklaşımını kabul etmiştir.
Münazaranın önemli noktası: (1971, kabul etmiyordu)
FOUCAULT:
If you like, I will be a little bit Nietzschean about this; in other words, it seems to me that the idea of justice in itself is an idea which in effect has been invented and put to work in different types of societies as an instrument of a certain political and economic power or as a weapon against that power. But it seems to me that, in any case, the notion of justice itself functions within a society of classes as a claim made by the oppressed class and as justification for it.
CHOMSKY:
I don’t agree with that.
FOUCAULT:
And in a classless society, I am not sure that we would still use this notion of justice.
CHOMSKY:
Well, here I really disagree. I think there is some sort of an absolute basis–if you press me too hard I’ll be in trouble, because I can’t sketch it out-ultimately residing in fundamental human qualities, in terms of which a “real” notion of justice is grounded. I think it’s too hasty to characterize our existing systems of justice as merely systems of class oppression; I don’t think that they are that. I think that they embody systems of class oppression and elements of other kinds of oppression, but they also embody a kind of groping towards the true humanly, valuable concepts of justice and decency and love and kindness and sympathy, which I think are real.
Kaynak:
YouTube kaynak:
Son düzenleme: