Hz. Muhammed ve William Shakespeare ile ilgisi

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

oases

Femtopat
Katılım
14 Eylül 2022
Mesajlar
179
1663519333607.png


Umberto Eco, Foucault Sarkacı kitabında, Shakespeare'in arkasındaki ismin Francis Bacon olduğunu yazar. Bu iddiaya göre Bacon, İngiliz tapınakçıların üyesi ve bu metinleri teşkilatın planları doğrultusunda Shakespeare adı ile kaleme alır. Shakespeare adıyla yazan bir tek isim yoktu diye iddiada bulunur. Büyük bir iddia! Edward de Vere, Christopher Marlowe ve Francis Bacon, Shakespeare'in adını kullanarak metinler üretiyorlardı. Shakespeare'in sözleri nesilden nesile geçti ve Dünya'ya yayıldı.
"Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu." Ya da, "Dünya bir sahne, bizler de oyuncularız." Bu sözler birçok kişi tarafından farklı yorumlanır. Ancak kimileri, Shakespeare karakterinin uydurma olduğunu anlatmak için şifrelenmiş cümleler olduğunu iddia ediyor. İşte arap yarım adasındaki muhammed de benzer biçimde kullanılan bir figür. "Kitleleri metinler ile programlama basit bir iş değildir ve bu avamdan birine bırakılmaz."

Şimdi size örnek olması için alegorik bir metin yazacağım. Bu metin, yakın tarih ve günümüzle ilgili. Durumu anlatabilmek için bu metnin yardımcı olacağını düşünüyorum.

Başkan bugün işçi haklarıyla ilgili kararnameyi imzaladı. / Başkan bu sene işçi haklarıyla ilgili kararnamenin saçmalığından bahsederek işverenlerin taleplerini kabul ettiğini duyurdu.
Başkan, mecliste geçerse eşcinsel evlilikleri onaylayacağını söylüyor. / Başkan eşcinselliğin sapkınlık olduğunu düşünüyor.
Başkanın daha önce Kanada'ya gitmediğini biliyoruz. / Başkan, üniversite yıllarında Kanada'da çalışıyordu.
Başkan öldüğünde 3.eşi ile evliydi. / Başkan hayatı boyunca sadece bir evlilik yaptı.

Bu cümlelerde başkan öznesine ait bilgiler okuduk. Fark ettiğiniz gibi burada sanki bir başkandan bahsediliyor ancak bir tane başkan yok. Bu cümleler, yönetici olan birkaç başkanın değişik zamanlarda yaptıkları ya da özellikleri ile ilgili metinler. İşte İslam dinindeki anlatılan muhammed karakteri de böyle bir karakter. Ne zaman yaşadığı, nerede yaşadığı, çok daha sonraları hadislerle desteklenmiş. Tabiri caizse, kişiliği, yaşadığı iddia edilen tarihten seneler sonra sabitlenmiş ve belli ki birçok karakterin özellikleri ve başından geçen olaylar büyük bir ustalıkla tek bir karakterde toplanmış.

İslam tarihinde anlatılan Muhammedin davranışlarıyla ilgili mezhepler arasında farklı görüşler var. Bugün bu farklılıkları görüyoruz. Basit örnek olarak abdestleri bile farklıdır. Sunniler kollarını parmaktan dirseğe doğru yıkarken, şiiler dirsekten parmağa doğru yıkarlar. Bu farklılığın sebebini sorduğumuz zaman cevaplar aynıdır. Peygamber o şekilde de yıkardı, bu şekilde de yıkardı. Bu inandırıcı bir cevap olmasa da taraflar abdest biçiminde ısrarcıdır. Madem sunniler gibi de yıkadıysa neden diğer biçime karşı çıkarlar anlamak mümkün değil.

En önemli mesele ise Mekke'de okunan ayetler ile Medine'de okunan ayetler arasındaki farklar. Turan Dursun, İlhan Arsel gibi yazarlar kitaplarında Muhammed'in Mekke'de güçsüzken, Medine'de artık güçlenmiş olduğunu ve ayetler arasındaki farklılığın bundan kaynaklandığını söylerler. Bazı yazarlar ise güç zehirlenmesine dikkat çeker. Ancak metni dikkatli okursanız, bunun nedeninin bu kadar basit olamayacağını anlayabilirsiniz.

Bugün birçok dini tartışma kanalında, Muhammed'in bazı uygulamalarının Kuran ayetlerine uymadığı iddia edildiğinde; yeni bir islam modelini savunan kesim (Caner Taslaman..vb) hadislerin çoğunun uydurma olduğunu iddia ediyor. Metin konusunda radikaller ise hadisleri reddedenlerin müslüman sayılamayacağını söylüyor. Karşı kesim ise anlatılan hadislerin ayetler ile uyuşmaması durumunda rivayetlerin çöp olduğunu ve tek kaynağın ayetler olması gerektiğini iddia ediyor. Aslında bakarsanız ne kadar inkar etmeye çalışsalar da ayetler ve hadisler aynı kaynaktan geliyor. Birbirini tamamlamak üzere yazıldıkları ortada. Örneğin anlatılanların birinde adem ve havvadan bahsedilir. Kuran'da havva ismi geçmez. Ademin eşinin adının havva olduğunu o dönemli tevratı bilen yahudi dönmelerin yazdırdığı hadislerden biliyoruz. Yunus kıssasında, yunusun nerede yaşadığı Kuran'da geçmez. Ninova yaşadığı tevrat bilen yahudi dönmeler tarafından hadisler aracılığı ile yorumlanır. Bize böyle bir kitabın vahiy olarak geldiğini, Muhammed aracılığı ile geldiğini, 40 yaşındayken geldiğini, hangi şartlardayken geldiğini, anlatılan hadislerden öğreniyoruz. Hikayeyi öğrenebilmemiz için hem Kuran'ı hem de hadisleri dikkatlice okumamız gerekir. Bunların hepsi belli dönemlerde koltuğa oturan arap iktidarların halkı bir arada tutmak için, saraylarında yazdırdığı metinlerden başka bir şey değil.

Muhammed karakteri ile ilgili yazılan ilk yazıların abbasi saraylarında İmam İbn İshak tarafından yazıldığını biliyoruz. İmam İbn İshak'ın üstadı olan kişi de İbn Şihab Zuhrî'dir. Peki Zuhri kimdir? MS 671'de Medine'de doğduğu rivayet edilen birisi Zuhri. Bedir ve uhudda müşrik denilen orduda yer alan dedesinin babası Abdullah bin Şihab, uhudda Muhammedi öldürmek için yemin eden, hatta onu alnından yaralayan, daha sonraları da müslüman olan kişidir. Babası Muslim ve diğer akrabaları Emevi yönetimine karşı ayaklanan Abdullah bin Zübeyr'e destek verdiler. Bu arada islam tarihine göre Beni Zühre kabilesinin büyüğü Vehb bin aht Menaf, Muhammedin annesi olan Aminenin babasıdır. Yani anlatılan Muhammedin anne tarafından dedesi. Zuhri için Şam'da görüştüğü Enes bin Malik'in rivayetlerini en güvenilir şekilde nakleden öğrencisi sayılır derler. Zuhri'nin hocası olan Enes bin Malik'in oğlu olan ve Maliki Meshebinin imamı kabul edilen Malik bin Enes ile birbirlerini Yemenli mevali olduklarını iddia etmişler. Ancak bu karşılıklı suçlamaların artması ve bunun üzerine İmam İbn İshak'ın Irak'a gitmeye karar vermesi sebebiyle barıştıkları söylenir. Aslında Malik bin Enes, onu hadis rivayeti yüzünden eleştirmiyormuş, Muhammedin Hayber, Kurayza gibi gazvelerine dair bilgileri yahudi asıllı müslümanlardan uygun bulmadığını söylüyormuş.

Türkiye diyanet vakfı islam ansiklopedisinden bir pasajla Zuhri'ye devam edelim. Emevilere karşı giriştiği mücadelede yenilerek hayatını kaybeden Abdullah bin Zübeyr'i destekledikleri için divandan çıkarılan ve maddi açıdan sıkıntıya düşen bir aileden gelen Zuhri'nin adı, İbnül eş as fitnesinin devam ettiği günlerde otuzlu yaşlarının başında, bir öğrenci olarak geçim sıkıntısına çözüm bulmak için gittiği Şam'da duyulmaya başlandı. O günlerde halife Abdülmelik fıkhi bir meselede 3.halife olan Ömerin verdiği kararla ilgili bilgisini yenilemek amacıyla Şam ulemasına bir haber gönderir. Ancak beklediği cevabı bulamaz. Halifenin yakın adamlarından Kabisa bin Züeyb ile camide tanışan Zuhri, istenen bilginin kendisinde bulunduğunu söyleyince, Kabisa onu saraya götürüp Abdülmelik'e taktim etti, yani onunla tanıştırdı. Halife, onun bilgisini taktir etti ve kendisini yakın çevresine aldı. Yeniden divana kaydedilen Zuhri'ye en yüksek maaş bağlandı. Daha sonra Abdülmelik'in ordusuna katıldı, zekat memuru ve zabıta görevlisi olarak çalıştığına dair bilgiler de var. Sonraki yıllarda Zuhri'nin halifeler nezdindeki itibarı giderek arttı ve daha önemli görevler üstlendi. Böylece maddi açıdan rahata kavuşan Zuhri, Şam'a yerleşti ve halifenin emri üzerine ilmi faaliyetlerine devam etti. Kendisi de gençliğinde ilim tahsil eden Abdülmelik ile yaptıkları müzakereler sırasında Zuhri, Medine'de sadece Kureyş asıllı alimlerden ders aldığını söyleyince; halife ona ensara mensup alimlerden de faydalanması gerektiğini söyledi. Zuhri sonraki 45 yıl boyunca Şam ile Hijaz arasında gidip geldi ve her iki bölgede rivayet edilen hadisleri diğerine taşıdı.

Şimdi de aynı kaynaktan Zuhri'nin öğrencisi sayılan İmam İbn İshak'a bakalım. Zuhri'nin aksine Emevi hanedanı mensuplarıyla münasebet kurmayan İshak, Abbasilerin iktidarı ele almasından sonra Medine'den ayrılarak halife Mansur'un kardeşi Al Jazeera valisi Abbas'ın yanına gitti ve orada 5 yıl kadar hadis rivayetiyle meşgul oldu. Ardından Kufe'ye, oradan da Hire'ye geçti. Kufe'deyken aralarında Ebu Yusuf'unda bulunduğu birçok kişi ondan megazi dersleri aldı. Halife Mansur'un yanına gittiğinde, kendisini Abbasilerin iktidara gelmesinden önce tanıyan Mansur, İmam İbn İshak'ı, oğlu Muhammede hoca tayin etti ve ayrıca onun için başlangıçtan o güne kadar gelen bir tarih kitabı yazmasını istedi. İmam İbn İshak daha önce Medine'de toparladığı zengin malzemeye dayanarak istenen kitabı yazdı. Ancak daha sonra onu çok geniş bulan halifenin isteği üzerine özetlemek zorunda kaldı. MS 763 yılında Bağdat'ın kurulması üzerine halifenin mahiyetinde yer alması sebebi ile oraya yerleşti.

İlk hadislerin nasıl ortaya çıktığını, saraylarda yazdırıldığını ve kimler tarafından yazıldığını gördük. Mantıklı olursak tarih boyunca birbirine düşman olan Emevilerin ve Abbasilerin anlattığı muhammedlerin aynı olduğu düşünülemez. Aynı olduğunu düşündürmek için o öldükten sonra mezhep ayrılıkları ile ilgili hikayeler uydurulmuş. Muhammed ünvanı bölgede ilk defa, daha önce Sanhedrşn meclisi tarafından sapkınlıkla suçlanan ve kendi kitaplarındaki bir takım emareleri kendilerince yorumlayarak bir mesih bekleyen ve bu yüzden Yesrib denilen bölgeye yerleşen yahudi kabileleri tarafından kullanıldı. Yesrib'i bir şehir devletine çevirerek adını Medine olarak değiştirdikten sonra, bir de devlet başkanına ihtiyaç duydular.

 
Son düzenleme:
"Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu." Ya da, "Dünya bir sahne, bizler de oyuncularız." Bu sözler birçok kişi tarafından farklı yorumlanır. Ancak kimileri, Shakespeare karakterinin uydurma olduğunu anlatmak için şifrelenmiş cümleler olduğunu iddia ediyor. İşte Arap yarım adasındaki Muhammed de benzer biçimde kullanılan bir figür. "Kitleleri metinler ile programlama basit bir iş değildir ve bu avamdan birine bırakılmaz."
Hiç bu açıdan düşünmedim. Gerçi hatalıyım bu konuda. Shakespeare'in hayali bir karakter olduğu iddiasını duymuştum. Ama ardını araştırma fikri gelmemişti.

Bir aydınlanma geldi. Resmen gözlerim parladı. Tüyler diken.

Anlık ben:
12as.jpg


Bu konunun üzerine gidesim geldi. Gideceğim de. Vay arkadaş... Bunlar nasıl yazılar? Buraya Sokrates'i savunmaya geldim lan ben.. 🤣 😂

Bu yazıları okumak benim için o kadar heyecan verici ki. Sevdiği oyuncağı eline almış çocuk gibiyim şu an. Bu zamana kadar öğretilenin aksinin olma iddiaları. Mükemmel. Atatürk'ün hayatı hakkında okulda öğretilenlerin dışında, aslında ne kadar radikal olduğunu, onun hakkında yeni şeyler öğrendiğimde bu kadar heyecanlanmıştım. Tek kelimeyle mükemmel.
 

Dosya Ekleri

  • 12as.jpg
    12as.jpg
    180,4 KB · Görüntüleme: 22
Son düzenleme:
@Ayhan the Great Engin bilginize sığınıyorum. Gülünç bulduğunuza göre okuduğum kaynakların çin malı replikalar olduğunu düşünmeye başladım. Hatalarımı düzeltir misiniz?
 
Selam naber. Saraylarda yazılmış metinler demi ?

Madem inen vahyin Allah kelamı olduğuna inanmıyor, insan sözü diyorsunuz, bir insanın yaptığını başka insanlar da yapabilir...

Haydi, ona bir nazire yapın, yani onun bir dengini, mislini, benzerini söyleyin!

Bunu ilk defa gördüm ben konuyu yanlış anlamadım demi sen Hz Muhammed sav yok diyorsun. Aslında tamamen uydurma saraylarda yazılma vs. Bu yeni.
 
@Criesley Sizin için yeterli olur mu? Yoksa sırf bu konuya özel makale de yazabilirim.

Gerçek bir mucize: Georges Perec'in Kayboluş(La Disparition) kitabı Fransızcada en çok kullanılan sesli harf kullanılmadan yazılmış. "E" harfi içermiyor. Bu kitabı okuduğunuzda kendinizi cahil hissedersiniz. Kitap yayınlanana kadar ve bu özelliği açıklanana kadar hiçbir eleştirmen bu durumu fark etmiyor. Kitabın Türkçe çevirisinde de "E" harfi yok. Çevirmen yazara bağlı kalarak "E" harfini hiç kullanmadan ve anlama bağlı kalarak kitabı Türkçeye çevirdi. Aynı kitap İngilizceye, Almancaya, İtalyancaya, İspanyolcaya, İsveççeye, Rusçaya, Japoncaya, Felemenkçeye, Hırvatçaya, Portekizceye ve Katalancaya da çevrildi. Tüm bu dillere çevrilirken orijinal kitabın fikrine sadık kalarak o dile ait alfabenin en çok kullanılan harflerinden kaçınarak bu çeviriler yapıldı.

Eeee, hadi bir benzerini getirsenize?
 
Son düzenleme:
Selam naber. Saraylarda yazılmış metinler demi ?

Madem inen vahyin Allah kelamı olduğuna inanmıyor, insan sözü diyorsunuz, bir insanın yaptığını başka insanlar da yapabilir...

Haydi, ona bir nazire yapın, yani onun bir dengini, mislini, benzerini söyleyin!

Bunu ilk defa gördüm ben konuyu yanlış anlamadım demi sen Hz Muhammed sav yok diyorsun. Aslında tamamen uydurma saraylarda yazılma vs. Bu yeni.
Bu yeni falan değil aslında. Sadece biz yeni öğreniyoruz. Mesela yukarıda Turan Dursun ismi geçiyor. Turan Dursun denilen kişi, yazdığı yazılar için öldürülen biri. Yazdığı yazıları az çok okudum. Ortada küfür veya hakarette yok.

Senin iddia ettiğin bir şeye ben başka bir argümanla karşılık versem beni öldürür müsün? -Genel cevap olarak hayır. Şimdi peki bu adam niye öldürüldü? Bazıları çıkıp katli vaciptir dediği için. O bazıları neden bundan rahatsız oldu? Bir düşün istersen.
 
O bazıları neden bundan rahatsız oldu?
...maliki yevmiddiiiiiiiiiiin... (Dünya'nın malikleri de yasaları oluşturur ve Dünya'yı taşırlar. Hatta kimileri onları göklerden bir kuvvetin gönderdiğine inanır.)

@Criesley Hemen gardınızı alıp öfkelenmeden önce daha fazla bilgi edinmek için bu konuyu da okumanızı rica ederim.
 
...maliki yevmiddiiiiiiiiiiin...
...maliki yevmiddin.. Allah için geçerli. Demek ki onlar kendilerini Allah, bu dünyayı da mahşer sanıyor ki ceza veriyor. En azından ben öyle anladım.

Ben olsam Allah'a şirk koşmam. Neyse... Konu sapacak. Yine ceza alacağım.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Yeni konular

Geri
Yukarı