Linux Mint makyajlanmış Ubuntu değil mi?

Pardus'un ETAP sürümü bence çok hoş, akıllı tahtalarda Windows'tan daha iyi çalışıyor bence. Bizim akıllı tahtalara ETAP kurmuşlardı şahlandı bence.
Buradan ETAP projesine bakabilirsiniz:Etap
10 yıllık akıllı tahta var bizim okulda sürekli arıza çıkarıyor, kasıyor. Etap yüklü ayrıca.
 
Çok basit, amacına hitap etsin.
Pardus, Türk halkındaki son kullanıcıları da düşündüğünü söyleyip oldukça büyük bir yanlışlık yapıyor.
Kurumsal amaçla kullanılmasının tek amacı devletin baskılaması.

Kısacası hitap etmesi gereken yerlere de hitap etmeyen bir arkadaştır kendisi, Debian kopyası gözüyle bakıyorum.
Kaçamak cevap verme amaç ne? Proje neden var? Nasıl çıktı? Ne aşamalardan geçti neden sekteye uğradı biraz tarihine bak.
 
Kaçamak cevap verme amaç ne? Proje neden var? Nasıl çıktı? Ne aşamalardan geçti neden sekteye uğradı biraz tarihine bak.

Kaçamak? Kaçamak cevap verdiğimi sanmıyorum.

Proje, Türk halkını sözde bilgisayarda dışa bağımlı olmama adına var.
Hatırladığım kadarıyla 2011 yılından sonra ekip dağılınca maintain etmesi daha basit bir tabana geçerek Debian bazlı bir dağıtıma dönüştürdüler.
Ve şu anda da amacına hitap edemiyor.
 
Kaçamak cevap verme amaç ne? Proje neden var? Nasıl çıktı? Ne aşamalardan geçti neden sekteye uğradı biraz tarihine bak.
Buyur sana hikayesi, gözlerim doldu distro için verdikleri emekten (!):
Şu sitede her şeyi çok güzel açıklamış. Şimdi söz makalenin.

Pardus dağıtımı bitti, yeni bir dağıtım başlıyor​

Önce uzuun yazıları okumayı sevmeyenler için sonucu yazayım. Çünkü detaylı ve uzun bir yazı olacağa benziyor (bunu ben diyorsam anlayın :)). Cuma günü Pardus Danışma (aslında Çalışma imiş) Kurulu’nun ilk toplantısındaydım. TÜBİTAK, Uludağ/Pardus Projesi kapsamında 2003 sonundan bugüne kadar yapılan çalışmaları “ismi” dışında bir kenara koyup; sıfırdan Debian’ı temel alarak bir dağıtım hazırlıyor.

Şimdi buraya nasıl geldik bir bakalım…

TÜBİTAK’taki yeniden yapılanma süreci içinde Ekim 2011′den itibaren, Pardus Projesi içinde çalışan personel teker teker ayrılmaya başladı. Bazıları nedenlerini yazdı, bazıları yazmadı, çoğu kendi isteğiyle ayrılırken, bazıları zorlandı. Pardus’un açık gelişimi hızla yavaşladı ve sonra da tamamen durdu. Aralık aylarında TÜBİTAK “napsam bu Pardus’u” düşünceleri içinde topluluktan insanları da içine alan bir toplantı yapmaya karar verdi, uygulamaya geçip bu “çalıştayı” yapması Mart sonunu buldu. O zamana kadar bir elin parmaklarını az geçer sayıda personel kaldı.
Çalıştayla ilgili ayrıntılı bir günlük yazmıştım, detaya girmeden özetlersem, toplantı sonunda projenin devredileceği öngörülen Ulakbim’i temsilen gelen, enstitünün başkanı Ahmet Kaplan iyi niyetinden şüphe ettirecek neredeyse hiçbir davranışta bulunmadığı için toplantıdan çıkan hemen herkesin fikri “dur bir bekleyelim, şans verelim” olmuştu. Çalıştayda TÜBİTAK’ın bünyesinde *resmi* bir “danışma kurulu” oluşturulması ve bu kurul üyelerinin çoğunluğunun topluluktan gelmesinde hemfikir olunmuştu. Çalıştay sırasında en yoğun tartışılan konulardan biri, “niye sıfırdan dağıtım yapılıyor, Debian temel alınsın, ooo onbinlerce paketi var zaten” idi. Katılan 35 kadar kişinin 5-6′sı bu Debian’ı savunurken, kalanlar ise 7. yılındaki bir projenin kendi ürettiklerini öncelikle değerlendirmesi gerektiğini belirtmişti.

Biz bu danışma kurulunun kurulmasını beklerken, bir 3 ay daha geçti. İlk başta Nisan ortasında kurulur denmişti, Haziran sonunda ilk kez toplantıya çağrılıp toplantıya geldiğimizde ise kurulun halen resmen kurulmadığını, daha TÜBİTAK’ın Bilim Kurulu’na sunulacağını öğrendik. Kamudaki zaman akışı ile hayatımızdaki zaman akışı arasındaki o büyücek farkı tekrar hatırladık. Geçen zaman diliminde, Ahmet Kaplan projenin başına nihayet yeni bir yönetici atamıştı: Abdullah Erol (yanılmıyorsam 3-4 hafta kadar oldu).

Cuma günü yapılan toplantıya katılacak danışma kurulunun üyeleri şu şekilde belirlendi:

1) Ahmet Kaplan (TÜBİTAK): TÜBİTAK kendi atadı.

2) Abdullah Erol (TÜBİTAK Geliştirici Temsilcisi): TÜBİTAK kendi atadı.

3) Doruk Fişek (Göç ortağı temsilcisi / Özgür Yazılım A.Ş.): Pardus’un web sitesinde listeli, “bilinen” 8 göç ortağı ile bağlantıya geçildi, tek adaydı, 4 firma destekledi, kalan 4′ü oy vermedi/ulaşılamadı.

4) Sezai Yeniay (Topluluk Kullanıcı Temsilcisi): Pardus e-posta listeleri, ozgurlukicin forumları ve pardus-linux.org forumlarında yapılan çağrı sonucunda oylamayla seçildi.

5) Necdet Yücel (Üniversite Temsilcisi): Çalıştaya katılan üniversite temsilcileri ile bağlantıya geçildi, tüm üniversitelerin üye olduğu Ulak-y listesine çağrı yapıldı. Tek aday olarak otomatik seçildi.

6) Abdullah Arslan (Kamu Kurumları Temsilcisi / MSB): Nasıl seçildiği konusunda bilgim yok.

7) Mustafa Akgül (STK Temsilcisi): LKD, INETD, Pardus Kullanıcıları Derneği, Alternatif Bilişim Derneği, EMO ve TBD’nin desteği ile seçildi. İkinci bir aday yoktu.

8) Boş (Topluluktan Geliştirici Temsilcisi)

Aslen çalıştay sırasında tek bir geliştirici temsilcisi olması ve çalışan/gönüllü ayrımı yapılmadan ortak seçilmesi gündemdeyken, Necdet Yücel’in etinden et koparılırcasına çırpınışı ile ek bir topluluktan geliştirici temsilcisine de yer verilmesi kabul edilmişti. Ben kendi adıma efektif olarak TÜBİTAK’a 3 oy vermesi nedeniyle bunu tercih etmek istememiştim (eşitlik durumunda kararı TÜBİTAK veriyor).

Bu ek 8. koltuk için TÜBİTAK, Cahit Cavit Vural’ı çağırmış toplantıya. Kendisini Debian temelli Magma Linux projesinden ve K9 Ticari Paketi’nden hatırlayabilirsiniz. Haftabaşında da toplantı çağrısını aldığımızda, bu durumu TÜBİTAK’a sormuş, kendisinin TÜBİTAK’ın kendi geliştirici temsilcisi olabileceğini; ancak topluluğun kendi temsilcisini kendi seçmesi gerektiğini belirtmiştik (ben ve Sezai Yeniay). TÜBİTAK tarafından bu konuda bir yanıt gelmemişti.

Bu sırada pardus-linux.org forumlarda duyurarak alelacele bir geliştirici temsilcisi seçimi yaptı, 45 kişinin oyu ile Erdinç Gültekin seçildi. Seçim şeklini eleştirenler de oldu (açık açık yazmadıysam da, ben de eleştirilere paralel düşünmüştüm).

Toplantıya geldiğimizde ilk sorgulanan doğal olarak bu 8. koltuğun durumu oldu. Ahmet Kaplan, bu işi hobi olarak yapmayan, ekmeğini bu işten kazanan, deneyimli birisini orada görmek istediğini belirtti. Ben de bu tanımın bir “çözüm ortağı”na karşılık geldiğini, “topluluktan geliştirici” yerinin tam olarak da istemedikleri tanım olan, bu işi bir hobi olarak yapan kitlenin temsili olduğunu belirttim. Daha da önemlisi bu kişinin topluluk tarafından seçilmesinin zorunluluk olduğu, TÜBİTAK tarafından atanamayacağını söyledik. Ahmet Kaplan, Erdinç Gültekin’in seçiminin pek demokratik olmadığını belirtti. Haklı olabileceğini ancak bu durumda o koltuğun boş kalmasının gerektiğini belirttik. Bir alternatif olarak 9 kişiye çıkmamızı, Abdullah Erol’un “geliştirici” değil “proje yöneticisi” sıfatıyla masada yer almasını, Cahit Cavit Vural’ın “TÜBİTAK geliştiricisi” olarak toplantıda yer almasını önerdim. Ancak Ahmet Kaplan sonuçta o koltuğun boş kalmasına karar verdi. Cahit Cavit Vural masadan kalkarak, izleyici koltuklarına yerleşti. Toplantının izleyici koltuklarında tek o yoktu, 3 kişi daha vardı. Biri topluluk tarafından geliştirici olarak seçilen Erdinç Gültekin, diğeri TBD’yi temsilen gelen Türker Gülüm ve Pardus Kullanıcıları Derneği’ni temsilen gelen Nihad Karslı. Ancak tek bir STK temsilcisi olabildiği için onlar toplantıyı (çoğunlukla) izlemekle yetindiler.

Danışma kurulu katılımcıları netleştikten sonra, Ahmet Kaplan bize geçen 3 ayda TÜBİTAK tarafındaki gelişmeleri özetledi, sorularımızla daha net bilgi aldık:

1) Türkiye genelinde okullarda kullanılacak akıllı tahtaların ilk etap 85000 tanesine Windows’un yanına “Pardus” da yüklendi (toplam tahta sayısı 620000+). Bir-iki gün önce topluluğa da yayılan bilgileri doğruladı, aslında tahtalara kurulan Debian, yalnızca üzerindeki logolar Pardus olarak değişmiş durumda. Pardus’ta akıllı tahtaları çalıştıramadıklarını, Debian’da çalıştırabildikleri için, zaman da daraldığından “zorunlu olarak” Debian kurduklarını belirtti.

2) Milli Savunma Bakanlığı ile sözleşmelerini Perşembe günü itibarıyla imzalamışlar. 6 hafta içerisinde son halini verecekleri “Pardus Kurumsal 3″ü kurum geneline kurmuş olacaklar. Bu sürüm de üzerlerinde Pardus logoları olan Debian’lar olacak. Yine zaman darlığı ve zorunluluktan böyle yaptıklarını belirttiler. Kurum ihtiyacını karşılamak için anlaştıkları bir çözüm ortağına, merkezi yönetim aracı olan “Lider/Ahenk” ikilisini hazırlatıyorlar.

3) Çeşitli kamu kurumlarından somut talepler olduğunu (kurum adları verildi ancak aklımda tutamadım) da belirttiler.

Elbette bu gelişmeler, özellikle geçen 3 ayda hiçbir biçimde toplululuğa bilgi akışı ya da fikir sorulma olmadan gerçekleştiği için danışma (çalışma) kurulunun onlarca sorusuyla karşılaştı. Bu sırada Ahmet Kaplan, bakanın çağırması nedeniyle özür dileyerek toplantıdan ayrılmak zorunda kaldı. Soruların yanıtlarını Abdullah Erol tek başına vermek durumunda kaldı, kendisi için belki de büyük bir şanssızlık oldu.

Şartnameleri gereği, Vestel’in MEB’in tahtalarına hem Windows hem Pardus yüklemesi gerekiyordu. Ancak Vestel, Pardus’la tahtayı çalıştıramadığı için TÜBİTAK’a başvurarak yardım istemiş. TÜBİTAK da kendi elemanları ile çözemediği sorun için bir firmadan yardım istemiş (mevcut çözüm ortakları dışında bir firma). Firma da, Pardus’la çalıştıramadığını ancak Debian’la çalıştırabildiğini belirtmiş. Debian logoları Pardus olarak değiştirilerek tahtalara yüklenmiş. Abdullah Erol, MSB Projesi’nin de yine zaman kısıtından dolayı bu şekilde gerçekleştirileceğini, bu saatten sonra da Debian kararından vazgeçilmesinin fizibl olmayacağını belirtti. Ancak Pardus’tan işe yarar teknolojilerin yeni dağıtıma aktarılacağını söyledi.

Abdullah Erol’un Debian seçimi için öne sürdüğü iki neden daha vardı:

1) Ooo Debian’ın 30-40 bin paketi var. Pisi’nin 5 bin civarlarında.

2) Piyasada Debian’dan anlayan bir sürü firma var, destek bulabiliyoruz.

Şimdi bu noktada iki seçeneğim(iz) vardı. Ya söylenenleri doğru kabul edip hareket etmek ya da çeşitli bahaneler öne sürülerek kandırılmaya çalışıldığımızı düşünmek. Ben kendi adıma, bir insanın sözüne (aksi bir neden yoksa) öntanımlı olarak güvenmeyi tercih ederim. O nedenle yukarıda anlatılan öykünün doğru olduğunu düşünerek hareket ettim.

Topluluğun çeşitli yerlerinden gelen hepimiz güya çenemizi tutar bir halde konuşmamıza karşın, “çok” konuştuk. Özellikle TÜBİTAK tarafında (kasıtlı ya da değil) bir dağıtım ile paket yönetim sistemi arasında ciddi bir kavram kargaşası var. Ben aklımda kaldığı kadarıyla satır başlarını ileteyim:

1) Bu danışma kurulu niye var o zaman? 3 aydır bizi toplamanızı bekliyoruz. Çoğumuz bağımsız olarak birebir temaslarda da bulundu. TÜBİTAK bizlere danışmayacaksa, bizler Pardus’a yön vermeyeceksek, burada sadece yapılan işleri onamak için mi varız? Bu danışma kurulunun pas geçilemeyeceği kadar önemli bir karar.

2) Defalarca “zorunda kalınmak” neden olarak gösterilmesine karşın, ortada zorunda kalınan bir durum yok. Tahtalarda sorun yaşandığında, ne Pardus’un mevcut çözüm ortağı firmalara başvurulmuş, ne üniversitelerden destek istenmiş, ne de STK’lardan yardım istenmiş. Her birinden birçok kişi ile de çalıştay sırasında birebir tanışılmasına da karşın. Bu sorunu çözebilecek kişiler özellikle safdışı bırakılmış. “Zorunluluk” değil ortada yapılmış bilinçli “tercih”ler ve kararlar var.

3) Bir Linux dağıtımında çalışan bir donanım sürücüsünü, başka bir Linux dağıtımında çalıştıramayan bir firma Linux işletim sisteminin yapısı konusunda teknik açıdan yeterli değildir. Bunun yöntemi bellidir, teknik olarak yapılabilirdir. “Bir dağıtımda çalışmıyor, o zaman formatlayalım öteki dağıtımı kuralım” yöntemi, e-posta listeleri/forumlarda sık görülen, genellikle teknik detayları bilmeyen ya da onlarla uğraşmak istemeyen “kullanıcıların” (işi bu olan bir profesyonelin değil) tercih ettiği bir yöntemdir.

4) Debian’da çalışan bir sürücüyü Pardus’a aktaramayanlar, Pardus’un 7 yıl içerisinde oluşturduğu birikimi de Debian’a aktarma konusunda yetersiz kalacaklardır. Pratikte bu gerçekleşmeyecektir.

5) İki gün sonra bir işi Debian’da yapamayıp, Redhat’te yapabildiğiniz zaman, “hadi Debian’ı atalım, Redhat’i temel alalım” mı diyeceksiniz?

6) Pardus, “Linux masaüstü”nü hedefleyen bir projeydi, bugün “tamam budur” diyeceğimiz bir masaüstü dağıtımı yok ki ortada hazır bir dağıtımı birebir alıp kullanabilesiniz. Yapmanız gereken birçok yenilik olacak. Gerçekten işletim sisteminin temeline ilişkin değişiklikler yapmanız gerektiğinde de Debian’ın o onbinlerce paketini de kullanamayacaksınız. Çünkü bu paketler ancak temel sistem aynı olduğu takdirde birebir kullanılabilirler. Sonuçta yine elinizde uğraşmanız gereken birçok paket olacak. Debian’ın bir sürü paketi var diye yaklaşmak yanlış bir argüman.

7) Piyasada gerçek anlamda Pardus desteği veren firma sayısının az olmasının nedeni, TÜBİTAK’ın kararsız tutumu, bu firmaların çoğunu da zarar ettirmesi. Kamu, Türkiye’deki bilişim sektörünün %40′ını oluşturuyor. Tutarlı ve düzenli bir biçimde “Ben bu konuda destek istiyorum, parasını da veriyorum” dediği noktada, birçok firma o alana yönelecektir.

8) Debian’ın paket sistemini kullanmakla, tamamen Debian kullanmak arasında fark var. Tek dert Pisi ile ise ve Debian’ın paket yönetim sisteminin teknik olarak çok daha üstün olduğuna karar verilirse, sadece paket yönetim sistemini almak da mümkün.

9) Pisi’nin ve hatta Pardus teknolojilerinin genelinin birçok eksiği mutlaka var. Bu masadaki herkes birçoğunu ortaya dökebilir. Ancak ciddi bir teknik analiz / karşılaştırma yapılmadan böylesine önemli bir karar verilmesi ciddi olmayan bir yaklaşım. İleride benzer kararların da aynı şekilde verilmesi çok baş ağrıtacaktır.

10) “Madem Debian’ı temel alan çalışmalar yürütüyorsunuz, niye bunları açık bir biçimde yapmıyorsunuz? Sürüm takip sistemi, iş takip sistemi ve benzeri araçlar niye duruyor?” diye sorduğumda gelen yanıt trajikomikti — “sunucu sorunumuz oldu, yoksa bir-iki hafta içinde yayınlayacağız”. Ahmet Kaplan oysa çalıştayda binlerce CPU’muz var, donanım gibi ufak sorunlar dert olur mu hiç demişti…

Konuşmaların belirli bir noktasında ortaya çıkan bir başka konu da, yeni dağıtımının odağının masaüstü olmayabileceği. Abdullah Erol’un ağzından “masaüstü de istiyoruz tabii” cümlesi çıktı. Buradaki “de” ifadesi aslında, önceliğin farklı bir alanda (ör: sunucu) olabileceğini düşündürüyor. Eğer öncelik sunucu olacaksa, farklı bir dağıtımı temel almak daha anlamlı hale gelebiliyor.

* * *

Neden bu kadar sorguladım peki? Çünkü çalıştayda sözü verilen, Pardus’un geleceğine yön vereceği belirtilen (ama önemli bir kararda devre dışı bırakılan) bir danışma kurulunun üyesi idim.

İşin komik tarafı, belki doğru düzgün bir teknik analiz yapılarak, doğru gerekçelerle bu karar masaya yatırılsaydı, bu kuruldan “ya evet, Pardus teknolojilerine devam etmek anlamsız. Başka bir dağıtımı temel alarak sıfırdan başlayalım” kararı zaten çıkabilirdi.

Toplantı sırasında tekrar tekrar danışma kurulunun görev kapsamı sorulduğunda gelen yanıt “burada karar vereceğiz” oldu. Bu noktada talep doğal olarak “tüm kararlarda” oldu. Abdullah Erol “ama kararlar bizim sözleşmelerimizi zor duruma sokarsa olmaz ki, söz veriyoruz sonuçta” dediği noktada ise danışma kurulunun tanımı şu şekilde değiştirildi: “TÜBİTAK’ın mevcut sözleşmeleriyle aykırı düşmeyen konularda karar alır.”.

Bu cümlenin etrafında herhalde en az bir yarım saat dans etmişizdir. Abdullah Erol, önce “bu kurulun ilk kararı olarak oybirliği, olmadı oyçokluğu ile Debian geçişini görmek istiyorum” dedi, doğal olarak hiçbirimiz bunu kabul etmedik. Danışma kurulunun önceden alınmış kararları onama yeri değil, kararları alma yeri olduğunu belirttik. Daha sonra Abdullah Erol’dan “tamam, o zaman tüm kararları alalım ama pisi’den vazgeçilmesini değişmez madde olarak danışma kurulunun çerçevesine ekleyelim” isteği geldi. Doğal olarak irademizin kısıtlanmasını da kabul etmedik. Abdullah Erol, “pisi’den vazgeçmenin altına imza atmıyorsanız, o zaman sadece bireysel sürüme karar verelim burada, kurumsal sürüm kararlarını katmayalım” da dedi, bunu da kabul etmedik. Kendisi özel sektörden yeni gelen Abdullah Erol’un “TÜBİTAK’ın bilim kurulu kabul eder mi bilemiyorum tabii böyle bir şeyi” dediği noktada ise, Ahmet Kaplan’ın yokluğunda “bench”ten Türker Gülüm imdada yetişti. Kendisi de 10 sene kadar TÜBİTAK’ta çalışmış olarak, bunun mümkün olduğunu, bilim kurulunun işleyişini, buna benzer “yetki devir”i yapılan çeşitli kurullardan her yıl 3-4 adet kurulduğunu belirtti. Nelere dikkat edildiğini tek tek anlattı. Abdullah Erol da bu konuda kendisinin karar veremeyeceğini, Ahmet Kaplan’la da görüştükten sonra yön verebileceklerini belirtti.

Bu süreçte bizler de aslında danışma kurulunun halen resmen kurulmadığını öğrendik. Tabii bu durumda gündeme yine, “e niye o zaman bu kurul 3 aydır toplanmıyor da, önemli kararlar olup bittikten sonra toplanıyor” sorusu geldi.

Yaklaşık 2-2.5 saatlik toplantının sonunda, somut bir istek olarak “Davulu verip tokmağı vermeden olmaz, biz tokmağı da istiyoruz. danışma kurulunu sunduğumuz çerçevede resmen oluşturmalısınız. Bunlar netleşmeden kurulun bir anlamı yok, başka konuları tartışmanın da bir anlamı yok, çalıştayda olduğu gibi fikirlerimizi dinleyip aksini yapabilirsiniz” dedik. Bir haberleşme listesi oluşturacaklarını ve oradan iletişime devam edileceğini belirttiler.

* * *

Eeee… Ne oldu yani şimdi? Pardus adı altında nurtopu gibi bir Debian dağıtımımız oldu. Değişmez mi bu? Bence zor, yetki sahibi insanlar bu kararı bizler yerine almış durumdalar, bize de bununla yaşamak düşüyor. Bunun ne kadar Debian’ın üzerine Pardus logoları yapıştırılmış olacağı, ne kadar özelleşip Debian’dan ayrılacağını zaman gösterecek.

Aslında fiilen 2004-2011 arasında geliştirilen dağıtım çöpe atılarak baştan başlanıyor. Çünkü bir tahta sürücüsünü Debian’dan Pardus’a aktaramayan birilerinin, Pardus geliştiricilerinin onca yılda çeşitli yazılımlara yaptığı yamaları ve geliştirdiği teknolojileri inceleyip/ayıklayarak Debian’a aktarmasını beklemek gerçekçi değil. Kabul etmek gerekir ki, 2004′teki başlangıca geri dönüyoruz.

Aklınıza şu soru gelecektir, “Peki neden bunun adına Pardus diyoruz, tüm sistemi sıfırdan baştan oluşturulurken neden yeni bir isim değil?”. Bu soruyu TÜBİTAK’a sormak açıkçası toplantı sırasında benim aklıma gelmedi :). Ama ben yanıtı kendi çıkarımlara göre vereyim (hatalı olabilir):

1) Çeşitli kamu kurumlarının mevcut yürürlükteki ihaleler/anlaşmaların şartnamelerinde “Pardus” kurulması, hatta doğrudan “Lider/Ahenk” gibi isimler geçiyor. Bu şartnamelerin değiştirilmesi ciddi bir evrak işi, kayıplar, hatta belki arada projelerin başlamadan yeniden değerlendirilmesine yol açabilir.

2) Pardus markasının yavaş hareket eden kamuda bile bir bilinirliği var. Yeni bir adı aynı etkinliğe ulaştırmak için yıllar gerekecektir.

3) Adı “TÜBİTAK Pardus’u öldürdü” olacaktı, bunun yerine “TÜBİTAK Pardus’u devam ettiriyor” olacak.

Dağıtımın ilk yıllarını bilenler, “Uludağ” ismini anımsayacaktır. Aslında “Uludağ” projesinin “Pardus dağıtımı ürünü” şeklinde bir kurgu söz konusuydu orada. O kurgu korunsaydı, “Uludağ Projesi’nin Pardus ürününü sonlandırdık, yeni bir ürüne geçtik” denebilirdi.

* * *

Eee… durum çok mu kötü yani şimdi?

Olmayabilir.

Geçmişi sanki olmamış gibi silip, tamamen sıfır noktasında olaya bakarsanız, bir devlet kurumu var karşınızda; Debian’ı temel alarak çeşitli projeler yapmak istiyor. Bu iş için para ve emek harcamaya hazırlanıyor. LibreOffice için belge hazırlatıyor (birilerine). Debian temelli proje teklifleri için teşvik vermeye hazırlanıyor. Kamu kurumlarına gidip Debian kurmaya çalışıyor. Geçmişten bağımsız bakarsak, özgür yazılımın yaygınlaşması için çok iyi bir haber aslında.
Pardus’un ilk oluştuğu 2004 yılındaki fikir ayrılıklarını anımsayanlar, benim de o dönemki çoğunluk gibi “niye yeni bir dağıtım yapıyorsunuz, mevcut olanlardan birini özelleştirsenize” dediğimi hatırlayacaktır. Hatta TÜBİTAK’ın seçtiği Debian, temel alınabilecek özgürlük ve organizasyon yapısı sağlamlığını en iyi birleştiren dağıtım olması itibarıyla mutlu olunabilecek de bir seçim.

Zannetmeyin ki, Pardus’ta bu “yeniden yapılanma” öncesi her şey tozpembe idi. Proje yöneticisi Erkan Tekman sayısız yönetimsel hataya imza attı. Proje oradan oraya savrulup durdu. Balık baştan kokar, Tekman ile beraber TÜBİTAK çalışanı olan geliştiricilerin azımsanmayacak bir kısmı topluluğun ve kullanıcıları olan kurumların isteklerine ve önerilerine kulak asmadan bildiklerini okudu, kendileri dışında kimseye önem verdiklerini hissettirmedi. Kurumlar TÜBİTAK’ın Pardus’u sahiplendiğini hissetmediler, destek aradıklarında TÜBİTAK’ı arkalarında bulamadılar. Yapılan birçok öncülük, idari hatalardan dolayı bir ürün haline getirilip başarısının tadı çıkarılamadı.

Ancak 7 sene onlarca kişinin emek verdiği hiçbir yazılım projesinin sonunun bu kadar ucuz olmaması gerekir. Bir bilimsel araştırma kurumunun Pardus’a bir cihazı, üstelik de Linux’ta çalışan bir cihazı tanıtamadım diye koskoca yazılım bütününü kaldırıp atmaması gerekir.
Pardus teknolojileri artık ayakta kalabilirse sadece pardus-linux.org’un Anka Projesi ile yaşayacak görünüyor.

* * *

Peki bundan sonra ben ne yapacağım? Danışma kurulunun çerçevesine ait sözün TÜBİTAK tarafından net biçimde verilmesini ve daha sonra kendi verdikleri sözün arkasında durmalarını sağlamaya çalışacağım. Davulu verip tokmağı vermeme halinin devamı durumunda ise, danışma kurulundan ayrılarak diğer çözüm ortaklarına dönerek benim yerime yeni bir çözüm ortakları temsilcisi seçmelerini isteme yoluna gideceğim.

Bu kadar uzun bir yazının her satırını sonuna kadar okuduysanız, gerçekten Pardus’u önemsiyorsunuz demektir. Duygu yoğunluğu ve heyecan içinde herhangi bir çıkarımda bulunmadan, ağzımdan belirli cümleleri tekrar yorumlayarak “Doruk Fişek böyle böyle demiş” diye dillendirmeden önce lütfen yazdıklarımı dikkatle tekrar okumanızı rica ediyorum. Sözcüklerimi genellikle (elbette herkes insandır) dikkatle seçerim, bağımsız olarak tek başlarına değil, içinde bulunduğu yazının bütünü içinde değerlendirilmeleri de önemlidir.

Not: Toplantı sırasında sormayı akıl etmediğim için cevapsız sorulardan: Pardus Kurumsal 2 ne olacak peki? 14 Şubat 2011′de çıkarıldığında, TÜBİTAK halka bunu 3 yıl destekleyeceğini vaat etmişti (14 Şubat 2014′e kadar). Bu vaade güvenerek kendi sistemlerini Pardus Kurumsal 2 üzerine kuran kurumlar ve insanlar ne yapacak?
 
Bugüne kadar ElementaryOS kullandım, Arch kullandım, Ubuntu kullandım, Lubuntu kullandım, Kali kullandım, Mint, Manjaro, Fedora... Kısacası sayısız Linux dağıtımı kullandım. Hepsini kullanmamın bir sebebi vardı. Hiç Pardus indirme ihtiyacı duymadım. Kullanmam için Pardus bana ne sunuyor? Devletin kendi bilgisayarına indirmesi kurumsal anlamda bir şey ifade etmiyor.
 
Önceden de dediğim gibi Mint son derece kolay ve güçlü bir dağıtım. Ama Pardus'un da geri kalır yanı yok yani. Bakın millet niye Pardus kullanmıyor da Mint kullanıyor diye çemkirmiyorum. İsterse herkes Mint kullansın. Şunu diyorum. Pardus deyince millet "ııyyyy" diyor. Bu anlamsız. Yoksa Mint'i de seviyorum hatta abartısız aşık olmuştum.


Hocam tabi ki aynı değil. Aynılar demekten kastım ikisi de son kullanıcı için biçilmiş kaftan.
İkisini de son kullanıcı rahatça kullanabilir.
Yoksa birebir aynılıktan bahsetmiyorum. Mint daha gelişmiş evet buna katılıyorum ama Pardus da kullanılmaz "ıyy" denecek bir dağıtım değil.
Pardus'ta parlak bir gelecek goremiyorum, yeterince emek yok sirf yapilmak icin yapilmis bir dagitim. Mint'i de kullanacagim soylenemez tabiki. Ikiside cok basit son kullanicilar icin uretilmis, aptallastirilmis dagitimlar bence.
 
Mint'i laptopuma kurdum sonra sildim. Manjaro'yu geliştirme yaparken uygulama merkezi, topluluğu ve Arch tabanlı olduğu için kullanmıştım.
Yani özel bir amaç uğruna kullanmamışsınız. Ben de Pardus'u kullanırken Mint'e ihtiyaç duymuyorum. Bu Mint'in kötü olduğu anlamına mı gelir?
 
Herhangi bir Linux dağıtımının alıp değiştirip kendi adınızla yayınlayabilirsiniz. isterseniz tek bir satır kod yazmamış olun.

Yurt dışında çıkıpta kimse Ubuntu'ya çakma Debian demezken bizde böyle bir algı var. Bir dağıtımdan dallanmış meta türemiş olmak, yazılımın kopyası yapmaz.
Kaçamak? Kaçamak cevap verdiğimi sanmıyorum.

Proje, Türk halkını sözde bilgisayarda dışa bağımlı olmama adına var.
Hatırladığım kadarıyla 2011 yılından sonra ekip dağılınca maintain etmesi daha basit bir tabana geçerek Debian bazlı bir dağıtıma dönüştürdüler.
Ve şu anda da amacına hitap edemiyor.
Asıl ekip 2011'de değil 2008'de dağıldı. FETÖcüler gelmeye başladıktan sonra proje lideri arkadaşım olmak üzere tüm ekip bir bir uzaklaştırıldılar. Şimdi Kanada, Amerika, Avrupa'ya dağılmış durumdalar.

Yukarıda yazılan yazıda olanları bizzat kendi gözümle gördüm, şahit oldum. Pardus'un neler yaşadığını çok iyi biliyorum. En son nesil

Eğer siz kaynak kodlarını incelemeden bir yazılımı kamuya koyuyorsanız bir ajanı kendi içinize sokuyorsunuz demektir. Bu ister Windows olsun isterse Açık kaynak Linux olsun.
Pardus'un ilk yapmaya çalıştığı şey kamuda ihtiyacı karşılayacak bir işletim sistemi yazılımı sunmaktı. İlk ekibinde odak noktası son kullanıcı olmadı. 20 kişilik çekirdek ekip sadece kamu tarafındaki kullanılacak olan bilgisayarlardaki kernele yoğunlaştı. Daha sonraları ekip büyüdükçe GUI ve diğer isterler karşılanmaya başlandı.
 
Son düzenleyen: Moderatör:

Yeni konular

Geri
Yukarı