Ölümsüz olsaydık temel iç güdümüz ne olurdu?

Üreme dediğimiz şey, zaten bir içgüdü. Doğadaki her canlıda olan, türünün devam etmesini sağlamak için yaptığı bir şey. Biz insanlar tabii ki hayvanlar gibi içgüdümüz ön planda yaşamıyoruz. Ayrıca türümüzü tehdit edecek bir durum da yok, tehdit oluştuğu durumda daha çok üreme isteği olur bütün canlılarda.

Bana kalırsa en büyük tehlike tembellik olurdu. Tembel olurduk yani. Düşünün, bugün sizi hızlandıran bir olgu aslında ölüm. Mesela neden 7 yaşında okula başlıyorsun ki, 50 yaşında başla.

Ölüm ortadan kalkarsa eğer, elbette ki üreme çok daha kontrollü olacaktır. Yani olurdu.

Ama olayın iki tarafından bakalım. Ne tür ölümsüzlükten bahsediyoruz bu da önemli. İnsanın yaşlanmasını bitirecek bir şey gelişirse bunun adı tam olarak ölümsüzlük olmaz, zira fiziksel olarak yine ölebilirsiniz. Bu durumda üremenin ben sıfır olmasa da devam edeceğini düşünmekteyim zira dış etmenlere bağlı ölmeniz çok olası. Yani sonsuza kadar yaşamanız imkansız her halükarda. Uçak kazasında ölme olasılığınız bugün 11 milyonda 1 olabilir ama bütün ömrünüzde siz belki de 11 milyon defa uçağa bineecksiniz. Bu kadar karışık anlattığım için özür dilerim.

Ama son hücresine kadar yanan bir insan yine canlandırılabilirse, işte o zaman her şey tamamen değişir zira bütün medeniyet belirli bir dengenin üzerine kurulu. Yani bunu şöyle düşünün. Sizin sandalyeden 1 saniye önce veya sonra kalkmanız bile öngörülen geleceğinizi tamamen değiştirebiliyor. Ve düşünün ki ölüm denilen kavram ortada yok. Bu sadece burda değil, yukarıda anlattığım gibi yaşlanmanız dursa bile olabilir. Yani bütün dengeler her halükarda değişecektir. Bugün yaşadığımız dünya, insanlar, her şey.

O yüzden bunun kestirilebilmesi mümkün değil, açıkçası olabilirliği de yok. Ama üstteki yazdığımın olma ihtimali, sanılanın aksine hiç de az değil.
 
Peki ölümsüzlük olacak madem insanların hepsi belirli bir yaşta tıkanıp kalacak olmaz mıydı ? Düşünün 25 yaşından sonra hayatın hep 25 yaşında akıp gittiğini.40 sene sonra oğlunla aynı yaşta olduğunu.Çok karışıyor ortalık.
 
Peki ölümsüzlük olacak madem insanların hepsi belirli bir yaşta tıkanıp kalacak olmaz mıydı ? Düşünün 25 yaşından sonra hayatın hep 25 yaşında akıp gittiğini.40 sene sonra oğlunla aynı yaşta olduğunu.Çok karışıyor ortalık.
Hesaba katmadığımız bir çok şey yaşanır. :eek:
 
Çin'in ve Hindistan'ın nüfusunu düşünmek istemiyorum. Sürekli üreyen ülkeler. Bu iki ülke nüfusu toplamı sanırım dünyanın yarı nüfusuna yakındır.

Yaşam süremiz sınırsız olduğuna göre yaşlanma gibi bir sorunumuz da olmaz, erginliğe 350 yaşında girerdik. :D

Yaş 350 yolun yarısı...

İstediğimiz her eylemi yapacak vaktimiz olurdu, çok sayıda savaş ve tarihi olay görürdük. Tarihe tanıklık eden adam misali... Bilim için çok çalışıp daha hızlı ilerleyebilirdik. Deneyimimiz çok yüksek olurdu.

Hayat, tıpkı "Forever" dizisindeki gibi olurdu. Tavsiye ederim, özetle ölümsüz bir adamın baş rol olduğu bir aksiyon-polisiye dizisidir. Heyecanlıdır.

Ömrümü bilime ve öğrenmeye adardım ben olsam.

Ama bir yerden sonra insan belki de sıkılabilir ve kalabalık bir dünya olacağı için ölümün yollarını arayabilirdi.

Lokman Hekim'in zıttı yani. Ölümü bulmak...
 
Üreme dediğimiz şey, zaten bir içgüdü. Doğadaki her canlıda olan, türünün devam etmesini sağlamak için yaptığı bir şey. Biz insanlar tabii ki hayvanlar gibi içgüdümüz ön planda yaşamıyoruz. Ayrıca türümüzü tehdit edecek bir durum da yok, tehdit oluştuğu durumda daha çok üreme isteği olur bütün canlılarda.

Bana kalırsa en büyük tehlike tembellik olurdu. Tembel olurduk yani. Düşünün, bugün sizi hızlandıran bir olgu aslında ölüm. Mesela neden 7 yaşında okula başlıyorsun ki, 50 yaşında başla.

Ölüm ortadan kalkarsa eğer, elbette ki üreme çok daha kontrollü olacaktır. Yani olurdu.

Ama olayın iki tarafından bakalım. Ne tür ölümsüzlükten bahsediyoruz bu da önemli. İnsanın yaşlanmasını bitirecek bir şey gelişirse bunun adı tam olarak ölümsüzlük olmaz, zira fiziksel olarak yine ölebilirsiniz. Bu durumda üremenin ben sıfır olmasa da devam edeceğini düşünmekteyim zira dış etmenlere bağlı ölmeniz çok olası. Yani sonsuza kadar yaşamanız imkansız her halükarda. Uçak kazasında ölme olasılığınız bugün 11 milyonda 1 olabilir ama bütün ömrünüzde siz belki de 11 milyon defa uçağa bineecksiniz. Bu kadar karışık anlattığım için özür dilerim.

Ama son hücresine kadar yanan bir insan yine canlandırılabilirse, işte o zaman her şey tamamen değişir zira bütün medeniyet belirli bir dengenin üzerine kurulu. Yani bunu şöyle düşünün. Sizin sandalyeden 1 saniye önce veya sonra kalkmanız bile öngörülen geleceğinizi tamamen değiştirebiliyor. Ve düşünün ki ölüm denilen kavram ortada yok. Bu sadece burda değil, yukarıda anlattığım gibi yaşlanmanız dursa bile olabilir. Yani bütün dengeler her halükarda değişecektir. Bugün yaşadığımız dünya, insanlar, her şey.

O yüzden bunun kestirilebilmesi mümkün değil, açıkçası olabilirliği de yok. Ama üstteki yazdığımın olma ihtimali, sanılanın aksine hiç de az değil.
Üreme bir içgüdü, ama ölümlü olduğumuz için sahip olduğumuz bir içgüdü. En azından ben öyle düşünüyorum. İnsan bilgisini, tecrübelerini ve soyunun devamı için ürer. Ama eğer ölüm kavramı ortadan kalkmazsa üremek için bir nedeni olmaz. İnsanı insan yapan kavramlar değişirdi. Yaşama amacımız ortadan kalkar, ve tembel olurduk dediğin gibi. Buna dayanarak yaşama amacımız ölümdür diyebilir miyiz? Yoksa yaşamak mı?
 
Yaşarken acı çekmeyecek değiliz. Yaralandığımızda ne olacak? Kan kaybından ölmeyecek miyiz? İnsanın beynini ve kalbini alsalar ameliyat ile ölmeyecek mi? Hadi az beyin fırtınası yapalım. :D:D:D
 
Ölümsüzlükten kastınız yaşlanmama sanırım çünkü modern olarak bu anlamda duyuyorum daha çok. Kişi kendi kendine ölmüyor ama başkası tarafından öldürebiliyor, hücreler yaşlanmıyor kısaca. Lucy filminde hatırlarsanız hücreler büyür, uygun ortam bulduğunda ürer diyordu ancak bu ölümlüler için geçerli bir şey galiba. Hangi taraftan baktığında önemli, ölümsüzlük dediğin bu bahsettiğim şey mi?
 
Üreme bir içgüdü, ama ölümlü olduğumuz için sahip olduğumuz bir içgüdü. En azından ben öyle düşünüyorum. İnsan bilgisini, tecrübelerini ve soyunun devamı için ürer. Ama eğer ölüm kavramı ortadan kalkmazsa üremek için bir nedeni olmaz. İnsanı insan yapan kavramlar değişirdi. Yaşama amacımız ortadan kalkar, ve tembel olurduk dediğin gibi. Buna dayanarak yaşama amacımız ölümdür diyebilir miyiz? Yoksa yaşamak mı?

Çok kilit bir içgüdü dediğin gibi. Eğer ölüm olmasaydı bugün dünya o kadar farklı olurdu ki, belki bugünlere bile gelemeyebilirdik. Yaşama amacımız dinlere göre bir sınav, sosyal anlamda ise diğer insanlar. Çünkü şöyle düşünün. Ölüm, tek başında bir içgüdü değil. Yani tek içgüdümüz değil. Toplum kavramı çok önemli burada. Mesela bir birey, ahiretteki sınavı için yaşıyordur, ama başka bir birey, iz bırakmak ve hatırlanmak için yaşıyordur. Herkesin bu hayatta bir amacı oluyor bu şekilde. Yani ölümü çıkarmak, belki de yaşamın amacını tek başına yok etmeyecektir. Zira bizleri, insanları birbirine bağlayan çok şey var bugün.

Bugün dünya eğer farklıysa, bir hedefe doğru gidiyorsa bunu hayal gücümüze borçluyuz. Çünkü hepimiz hayaller kuruyor, bunları gerçeğe dönüştürmeye çalışıyoruz. Ve gariptir ki, bunları yaparken ölümü hiç düşünmüyoruz. Ölümü sadece yaşlanınca düşünüyor, zaman ne kadar da çabuk geçmiş diyoruz.

Doğada öleceğini bilen tek canlı insan fakat yine doğada ölümü en çok umursamayan canlı da insan. Aslında sadece bu durum bile ölmek için yaşamadığımızı kanıtlayabilir. Ben buna inanıyorum en azından. Yani her ne kadar öleceğimizi bilsek de öleceğiz diye yaşamaktan vazgeçmiyoruz.

Doğduğumuzdan itibaren kendimize ait sorumluluklar hissetmeye başlıyoruz. Hayaller kuruyoruz. Planlar yapıyoruz. Bir şey bizi sürüklüyor ve o şeyler de içgüdü. Her içgüdü bizi zamanı geldiğinde sürüklüyor. Bunu bence aklımız ile anlamamız çok kolay değil zira akıldan da öte bir şey bu. Ve her ne kadar akıllı ve kibirli olsak da içgüdülerimize yenik düştüğümüzü kabullenmeliyiz.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı