Olası İstanbul Depremi

Katılım
25 Nisan 2018
Mesajlar
877
Makaleler
1
Çözümler
7
Son zamanlarda bu konu hakkında forumda çok fazla konu gördüm. Kendimce birazcık bildiklerimi size aktarmak istiyorum.

İstanbul'da önümüzde ki 30 yıl içersinde 7-8 şiddeti arasında bir deprem bekleniyor. Peki sonuçları ne olacak ve tarz önemler alabiliriz veya alınması gerekiyor?

Deprem öncesinde:
Depremden zarar almadan kurtulmanın en kolay yolu binanızın hasar almaması. Peki binanız ne kadar sağlam? Bir çoğumuzun oturduğu binanlar çelik ve betonun karışımı yani betornarme olarak tabir edilen binalardan oluşuyor. Bu binalar yapılırken 3 farklı şartname ile yapıldığını söyleyebiliriz. Bunlar: 1999 öncesi, 1999-2018 arası ve 2018 sonrası.
1999 öncesi: Açıkcasını söylemek gerekirse Gölcük depremi öncesinde ki betonarme yapıların neredeyse tamamı risk altındadır. Çünkü bu dönemde yapılan binalarda mühendisler şartnamelere uymuyordu. Çünkü şartnameler sadece kağıt üzerindeydi, denetleyen yoktu. Aslında binalar yapılırken pek de fazla mühendis kullanıldığı söylemek de zor. Müteahhitin inisiyatifiyle yapıldığı söylebiliriz. Ne olacağı belli değil.
1999-2018: Gölcük depreminden sonra Türkiye şartnamelerinde çok ciddi bir değişikliğe gitti. Projelerin çiziminde ve yapımında mühendisler aktif rol almaya başladı. Ayrıca projeler belediyeler tarafından onaylanması zorunlu hale getirildi. Bunula birlikte yapımında ki her aşamada denetim firmaları tarafından denetlenmeye başlandı. tabii ki burada da ufak bir boşluk var. O da denetim firmalarının işini doğru yapmaması veya rüşvet yemesi gibi. Ama böyle bir şeyin ihtimali oldukça düşük.
2018: Geçen yıl yeniden şartnamede değişkliğe gidildi. Bu değişlik ile birlikte hiçbir açıklık bırakılmadığını söyleyebiliriz. Önceki şartname yeterli olmasına rağmen tedbirler çok daha fazla artırıldı. En önemlisi ise denetim firmlarının işini doğru yapmıyor olması ihtimaline karşı Aselsan tarafından geliştirilen bir sistem ile bina yapılırken binadan alınan örneklerin labaratuvarda test edildiğini takip eden bir GPRS sistemi geliştirildi.
Binanızı mutlaka tanımanız lazım. Türkiye'de ki en büyük hata binanın dış görünüşüne bakılarak binanın sağlam olduğuna karar verilmesi. Dıştan bakılarak tek görübilecek şey sıvalar ve boyadır. Binanın taşıyıcı sistemlerini kolon, kiriş ve temel oluşuturur. Mühendis bile binaya dıştan bakarak beton kalitesini ve cinsini, çelik kalitesi ve cinsini ve en önemlisi çeliğin oksitlenme miktarını görmesi mümkün değildir. Bir binanın üzerinde ki yüklerin tamamını kusursuzca taşıyor olması extradan gelecek olan deprem yükünü de taşıyacağı anlamına gelmez. Eğer ki binanız ile ilgili şüpheniz var ise mutlaka gerekli testleri yaptırın.

Belki birazcık çocukca gelebilir ama aileniz ile mutlaka deprem anının tatbikatını yapın. Her yerde söylenen ama hiçbir evde bulunmayan o deprem çantası gerçekten işe yarıyor. Onu mutlaka hazırlayın.

Deprem anında:
Sarsıntı bitene kadar bir şeyler yapmaktan vazgeçin. Evinizde bulunan yatak, koltuk gibi yerden yüksekliği çok fazla olmayan ve sağlam olduğunu düşündüğünüz bir eşyanın yanında hayat üçgeni denilen pozisyona geçin. Kolonlardan ve kirişlerden uzak durun. Deprem sırasında bir şeyler aramakla vakit geçirirseniz, unutmayın ki deprem bitmeden binadan çıkmanız için yeterli süre olmayacak, Bu yüzden deprem sırasında tek önceliğiniz hayat üçgeni pozisyonuna geçebilmek olsun. Deprem bittikten sonra binayı merdivenlerden boşaltın. Camdan atlayarak veya asansör ile değil.

Deprem sonrası:
İş gücü: Deprem sonrasında ki zararı en aza indirmek için belki de en önemli faktörü iş gücü oluşturuyor. Çünkü enkaz altında kalan bir insanı ilk 24 saat içersinde çıkartırsanız %90 ilk 72 saat içerisinde çıkartırsanız %10 yaşama şansı vardır. Bir insanın ölmesi için iki temel sebep gerekir. Bunlardan ilki hayati organlara gelen darbe veya atardamarlardan bir tanesine gelecek güçlü bir darbedir. İkincisi ise çok basit bir yaralanma olsa bile gerekli tibbi destek sağlanmadığı için kan kaybından kişinin hayatını kaybetmesidir. Enkaz altında kalan bir kişi çok yüksek ihtimalle ufakta olsa bir yara alacaktır. Bu konuda yapılacak en etkili yöntem askerlerdir. Çünkü deprem sırasında insani olarak itfaiye, AKUT, polis ve sağlık personelleri önceliği kendi ailesine verecektir. Fakat askerlerin çoğunu er ve erbaşlar oluşturuyor. Bunların ailesi deprem bölgesinin dışında kalacaklar. Rütbeli personelin çoğu ise lojmalarda oturuyor. Gölcük depreminde olduğu gibi fay hattı Donanma Komutanlığı'nın içinden geçmesine rağmen, fay hattının tam altında patladığı orduevi dışında başka bina yıkılmamıştır. Hala 1000'ne yakın bina deprem görmesine rağmen faal olarak kullanılmaktadır. Bu yüzden şehir merkezine yakın yerlerde askeri birliklerin bulunması çok önem teşkil ediyor.

Enerji: Türkiye'nin en fazla enerji tüketen şehri İstanbul. Depremle birlikte enerji üretim santralleri veya enerjiyi transfer eden sistemler zarar görecektir. Bu durumda elektrik kesintisinin yaşanmasına, daha kötüsü yangılara ve en kötüsü baz istasyonlarının çalışmaması ile birlikte, iletişimin tamamiyle çökmesine sebep olacaktır. Bu yüzden ailenizle buluşabilmeniz için önceden bazı yerleri ayarlanmanız gerekiyor. En önemlisi ise gelen destekleri alabilmeniz için toplanma yerlerinin önceden bilmeniz gerekiyor. Unutmayın ki depremden sonra telefonunuz ile toplanma yerlerini öğrenme imkanınız kalmayacak.

Yiyecek, giyecek ve içecek: Depremden sağ kurtulsanız bile soğuktan veya açlıktan ölmemek için bunlara ihtiyacınız olacak. İstanbul içinden bunların karşılanması pek mümkün gözükmüyor. Bu yüzden de bunlar başka şehirlerden ve ülkelerden karşılanmak zorunda kalacak. Kara ulaşımının çökmesine rağmen Gölcük'de ki 100 civarında ki savaş gemisi ve İstanbul 'da ki feribot ve vapurlar ulaşım konusunda ki problemleri halletmeye çalışacaktır. Tamamen çözümü konusunda ülkenin bir planı olduğunu düşünmüyorum.

İstanbul depremi olduktan sonra 10 milyondan fazla insanın doğrudan etkilenmesi, geri dönüşü olmayan sakatlıkların ve ölümlerin sayısının 1 milyonu geçmesi bekleniyor. İstanbul her şehrin eksiğini kapatabilir ve yardımına koşabilir. Ama İstanbul'un yardımına koşabilecek büyüklükte bir şehir bulunmuyor. Bu yüzden iş size düşüyor. Unutmayın deprem sadece bir sarsıntıdır. Depremde zarara yol açan şeyler yine insan eliyle olmaktadır. Deprem, eğer ki gerekli tedbirleri alırsanız lunaparkda ki bir oyuncaktan daha az korkunç olacaktır. Unutmayın ki yarın çok geç olabilir.
 
İstanbul giderse Türkiye'nin yarısı çöker. Bütün ülkenin yarısından fazlasını sırtlayan şehir. İstanbul'da yaşamayanlar depremden yırtıyor ama sonuçlarını Hakkari'deki adam bile dibinde yaşamış gibi çekecek.

Açıkçası bir hazırlığım yok. Ne olacaksa olsun. Böyle şeyleri doğaçlama yaşamayı sevdiğimden olabilir.
 
Son zamanlarda bu konu hakkında forumda çok fazla konu gördüm. Kendimce birazcık bildiklerimi size aktarmak istiyorum.

İstanbul'da önümüzde ki 30 yıl içersinde 7-8 şiddeti arasında bir deprem bekleniyor. Peki sonuçları ne olacak ve tarz önemler alabiliriz veya alınması gerekiyor?

Deprem öncesinde:
Depremden zarar almadan kurtulmanın en kolay yolu binanızın hasar almaması. Peki binanız ne kadar sağlam? Bir çoğumuzun oturduğu binanlar çelik ve betonun karışımı yani betornarme olarak tabir edilen binalardan oluşuyor. Bu binalar yapılırken 3 farklı şartname ile yapıldığını söyleyebiliriz. Bunlar: 1999 öncesi, 1999-2018 arası ve 2018 sonrası.
1999 öncesi: Açıkcasını söylemek gerekirse Gölcük depremi öncesinde ki betonarme yapıların neredeyse tamamı risk altındadır. Çünkü bu dönemde yapılan binalarda mühendisler şartnamelere uymuyordu. Çünkü şartnameler sadece kağıt üzerindeydi, denetleyen yoktu. Aslında binalar yapılırken pek de fazla mühendis kullanıldığı söylemek de zor. Müteahhitin inisiyatifiyle yapıldığı söylebiliriz. Ne olacağı belli değil.
1999-2018: Gölcük depreminden sonra Türkiye şartnamelerinde çok ciddi bir değişikliğe gitti. Projelerin çiziminde ve yapımında mühendisler aktif rol almaya başladı. Ayrıca projeler belediyeler tarafından onaylanması zorunlu hale getirildi. Bunula birlikte yapımında ki her aşamada denetim firmaları tarafından denetlenmeye başlandı. tabii ki burada da ufak bir boşluk var. O da denetim firmalarının işini doğru yapmaması veya rüşvet yemesi gibi. Ama böyle bir şeyin ihtimali oldukça düşük.
2018: Geçen yıl yeniden şartnamede değişkliğe gidildi. Bu değişlik ile birlikte hiçbir açıklık bırakılmadığını söyleyebiliriz. Önceki şartname yeterli olmasına rağmen tedbirler çok daha fazla artırıldı. En önemlisi ise denetim firmlarının işini doğru yapmıyor olması ihtimaline karşı Aselsan tarafından geliştirilen bir sistem ile bina yapılırken binadan alınan örneklerin labaratuvarda test edildiğini takip eden bir GPRS sistemi geliştirildi.
Binanızı mutlaka tanımanız lazım. Türkiye'de ki en büyük hata binanın dış görünüşüne bakılarak binanın sağlam olduğuna karar verilmesi. Dıştan bakılarak tek görübilecek şey sıvalar ve boyadır. Binanın taşıyıcı sistemlerini kolon, kiriş ve temel oluşuturur. Mühendis bile binaya dıştan bakarak beton kalitesini ve cinsini, çelik kalitesi ve cinsini ve en önemlisi çeliğin oksitlenme miktarını görmesi mümkün değildir. Bir binanın üzerinde ki yüklerin tamamını kusursuzca taşıyor olması extradan gelecek olan deprem yükünü de taşıyacağı anlamına gelmez. Eğer ki binanız ile ilgili şüpheniz var ise mutlaka gerekli testleri yaptırın.

Belki birazcık çocukca gelebilir ama aileniz ile mutlaka deprem anının tatbikatını yapın. Her yerde söylenen ama hiçbir evde bulunmayan o deprem çantası gerçekten işe yarıyor. Onu mutlaka hazırlayın.

Deprem anında:
Sarsıntı bitene kadar bir şeyler yapmaktan vazgeçin. Evinizde bulunan yatak, koltuk gibi yerden yüksekliği çok fazla olmayan ve sağlam olduğunu düşündüğünüz bir eşyanın yanında hayat üçgeni denilen pozisyona geçin. Kolonlardan ve kirişlerden uzak durun. Deprem sırasında bir şeyler aramakla vakit geçirirseniz, unutmayın ki deprem bitmeden binadan çıkmanız için yeterli süre olmayacak, Bu yüzden deprem sırasında tek önceliğiniz hayat üçgeni pozisyonuna geçebilmek olsun. Deprem bittikten sonra binayı merdivenlerden boşaltın. Camdan atlayarak veya asansör ile değil.

Deprem sonrası:
İş gücü: Deprem sonrasında ki zararı en aza indirmek için belki de en önemli faktörü iş gücü oluşturuyor. Çünkü enkaz altında kalan bir insanı ilk 24 saat içersinde çıkartırsanız %90 ilk 72 saat içerisinde çıkartırsanız %10 yaşama şansı vardır. Bir insanın ölmesi için iki temel sebep gerekir. Bunlardan ilki hayati organlara gelen darbe veya atardamarlardan bir tanesine gelecek güçlü bir darbedir. İkincisi ise çok basit bir yaralanma olsa bile gerekli tibbi destek sağlanmadığı için kan kaybından kişinin hayatını kaybetmesidir. Enkaz altında kalan bir kişi çok yüksek ihtimalle ufakta olsa bir yara alacaktır. Bu konuda yapılacak en etkili yöntem askerlerdir. Çünkü deprem sırasında insani olarak itfaiye, AKUT, polis ve sağlık personelleri önceliği kendi ailesine verecektir. Fakat askerlerin çoğunu er ve erbaşlar oluşturuyor. Bunların ailesi deprem bölgesinin dışında kalacaklar. Rütbeli personelin çoğu ise lojmalarda oturuyor. Gölcük depreminde olduğu gibi fay hattı Donanma Komutanlığı'nın içinden geçmesine rağmen, fay hattının tam altında patladığı orduevi dışında başka bina yıkılmamıştır. Hala 1000'ne yakın bina deprem görmesine rağmen faal olarak kullanılmaktadır. Bu yüzden şehir merkezine yakın yerlerde askeri birliklerin bulunması çok önem teşkil ediyor.

Enerji: Türkiye'nin en fazla enerji tüketen şehri İstanbul. Depremle birlikte enerji üretim santralleri veya enerjiyi transfer eden sistemler zarar görecektir. Bu durumda elektrik kesintisinin yaşanmasına, daha kötüsü yangılara ve en kötüsü baz istasyonlarının çalışmaması ile birlikte, iletişimin tamamiyle çökmesine sebep olacaktır. Bu yüzden ailenizle buluşabilmeniz için önceden bazı yerleri ayarlanmanız gerekiyor. En önemlisi ise gelen destekleri alabilmeniz için toplanma yerlerinin önceden bilmeniz gerekiyor. Unutmayın ki depremden sonra telefonunuz ile toplanma yerlerini öğrenme imkanınız kalmayacak.

Yiyecek, giyecek ve içecek: Depremden sağ kurtulsanız bile soğuktan veya açlıktan ölmemek için bunlara ihtiyacınız olacak. İstanbul içinden bunların karşılanması pek mümkün gözükmüyor. Bu yüzden de bunlar başka şehirlerden ve ülkelerden karşılanmak zorunda kalacak. Kara ulaşımının çökmesine rağmen Gölcük'de ki 100 civarında ki savaş gemisi ve İstanbul 'da ki feribot ve vapurlar ulaşım konusunda ki problemleri halletmeye çalışacaktır. Tamamen çözümü konusunda ülkenin bir planı olduğunu düşünmüyorum.

İstanbul depremi olduktan sonra 10 milyondan fazla insanın doğrudan etkilenmesi, geri dönüşü olmayan sakatlıkların ve ölümlerin sayısının 1 milyonu geçmesi bekleniyor. İstanbul her şehrin eksiğini kapatabilir ve yardımına koşabilir. Ama İstanbul'un yardımına koşabilecek büyüklükte bir şehir bulunmuyor. Bu yüzden iş size düşüyor. Unutmayın deprem sadece bir sarsıntıdır. Depremde zarara yol açan şeyler yine insan eliyle olmaktadır. Deprem, eğer ki gerekli tedbirleri alırsanız lunaparkda ki bir oyuncaktan daha az korkunç olacaktır. Unutmayın ki yarın çok geç olabilir.
Çok gerildim ve bunu okuduktan sonra bişiy demek istiyorum ama diyemiyorum. Bana göre kapitalizim ve rant sadece bir çöplükten ibarettir
 
99 depreminin İstanbulda nasıl şiddetli hissedildiği düşünülürse, 7'den büyük bir İstanbul depreminde ayakta zor durucaz demektir. 99 daki depremde odadan antreye doğru yürürken yalpalamıştım sağa sola.
 
99 depreminde bu kadar insan yoktu.
99 depreminde bu kadar çarpık yapılaşma yoktu.
99 depreminde millet bu kadar kutuplaşmamıştı.
99 depreminde dışa bu kadar bağımlı değildik. Şimdi tarımdan, hayvancılığa her şeyde dışa bağımlıyız.
99 depreminde çevremizde ve başımızda bu kadar savaş, bela yoktu. Şimdi ''Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, Suriler''.

Millet zaten patlama noktasında bir de Türkiye'nin kalbi İstanbul durursa ekonomik kriz ve açlık kaçınılmaz olacak. Suriyelilerden başlamak üzere bir iç savaş olabilir. Şaka gibi gelebilir ama artık millet eskisi kadar bağlı değil birbirine. Hatta biri diğerinin açlığına, ölümüne sevinebiliyor bile. Suriyelilerden herkes nefret ediyor. Bence bu atmosferde bir deprem Türkiye'yi bitirir. ''Siyasal İslam'' yüzünden ne eski devlet aklı ve geleneği ne de milleti birbirine bağlayan değerlerin anlamı kaldı.
 
6-7 yıl önce olan 4 şiddetindeki depremde nasıl korktuğumu hatırlıyorum. "Büyük" bir depremi hayal bile etmek istemem. Depremden sağ çıksak bile sonrasındaki kaos ortamı, hastalıklar, kıtlık vb. beni çok korkutuyor. Derhal bir planlama yapılmalı. Derhal...
 
6-7 yıl önce olan 4 şiddetindeki depremde nasıl korktuğumu hatırlıyorum. "Büyük" bir depremi hayal bile etmek istemem. Depremden sağ çıksak bile sonrasındaki kaos ortamı, hastalıklar, kıtlık vb. beni çok korkutuyor. Derhal bir planlama yapılmalı. Derhal...
Aynen öyle.
6-7 yıl önce olan 4 şiddetindeki depremde nasıl korktuğumu hatırlıyorum. "Büyük" bir depremi hayal bile etmek istemem. Depremden sağ çıksak bile sonrasındaki kaos ortamı, hastalıklar, kıtlık vb. beni çok korkutuyor. Derhal bir planlama yapılmalı. Derhal...
Osmanlı'nın son zamanları gibi olmayız inşallah.
99 depreminde bu kadar insan yoktu.
99 depreminde bu kadar çarpık yapılaşma yoktu.
99 depreminde millet bu kadar kutuplaşmamıştı.
99 depreminde dışa bu kadar bağımlı değildik. Şimdi tarımdan, hayvancılığa her şeyde dışa bağımlıyız.
99 depreminde çevremizde ve başımızda bu kadar savaş, bela yoktu. Şimdi ''Doğu Akdeniz, Suriye, Irak, Suriler''.

Millet zaten patlama noktasında bir de Türkiye'nin kalbi İstanbul durursa ekonomik kriz ve açlık kaçınılmaz olacak. Suriyelilerden başlamak üzere bir iç savaş olabilir. Şaka gibi gelebilir ama artık millet eskisi kadar bağlı değil birbirine. Hatta biri diğerinin açlığına, ölümüne sevinebiliyor bile. Suriyelilerden herkes nefret ediyor. Bence bu atmosferde bir deprem Türkiye'yi bitirir. ''Siyasal İslam'' yüzünden ne eski devlet aklı ve geleneği ne de milleti birbirine bağlayan değerlerin anlamı kaldı.
Etraf karaktersiz doldu desene.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Uyarı! Bu konu 5 yıl önce açıldı.
Muhtemelen daha fazla tartışma gerekli değildir ki bu durumda yeni bir konu başlatmayı öneririz. Eğer yine de cevabınızın gerekli olduğunu düşünüyorsanız buna rağmen cevap verebilirsiniz.

Yeni konular

Geri
Yukarı