Dostum endişelerinde haklısın, çünkü var olman için senin iznin alınmadı. Alınsaydı belki var olmak istemeyecektin.Hiçbirimizin herhangi bir fikri yok. İnsanın varlığının ya da var olduğu yanılgısının, yanılgı da olsa bunun farkındalığının, neden var olduğu sorusundan çok daha ötede bir sorun var. Tanrı ya da madde, birinin ya da her ikisinin, sonsuz veya sonlu olmasından çok ötede bir sorun bu. İnsanlar neden bu hayat var diye soruyor. Dünya'da Tanrı'yı oynayanlar, onun ağzından cevaplar veriyor. Gerçek ya da yalan. Her şeye bir bahane, bir çözüm, bir cevap bulabiliriz belki. Binlerce yıldır bulmuşuz da, fakat bana öyle geliyor ki: Asıl cevap çok daha farklı bir yerde saklı. Henüz keşfedemediğimiz, üçüncü bir seçeneğin ardında gizli.
Bazen tesadüf ya da planlı bir şekilde var olmamın hiçbir işe yaramadığı anlar yaşıyorum. Sonrasında tüm cevapların değerini yitirdiği zamanları düşünüyorum. Böylesi durumlarda kimi zaman, aklımı kaçırma noktasına geldiğimi fark ediyorum. Ne büyük bir gizemin içerisindeyiz böyle!
Buna cevap bulmak, dahası bulduğumuz cevaptan tatmin olmak, akıl alır gibi değil. Asıl mesele ölümden sonra sonsuza dek var olmak ya da yok olmak değil. Bunun neden olduğudur. Hayatın anlamı nedir sorusundan çok daha önemlisi, anlama anlam katan şeyin ne olduğudur. İşte bunun tatmin edici cevabı yok. Ne yazık ki, insanların bu derinliklerde zevkle boğulduğu bir gün gelmeden göçüp gideceğim. Geride kalan sizler, kendi hayallerinize tapınmaya devam edeceksiniz. Her defasında saçmalığı kendinize tokat gibi çarpan, fakat yine de bir an olsun onlardan kendinizi arındıramadığınız, o içi boş kuruntularla hayatınızı yaşamaya devam edeceksiniz.
Bir gün herkesi ardımda bırakarak, sonu sisli uzun bir yolculuğa çıkacağım, ama onlar bensiz yaşamaya, nefes almaya ve gülmeye devam edecek. Demek ki bizler, her birimiz birbirimizden farklıyız. Bir gün öleceğim, ama Dünya dönmeye devam edecek. O halde belli ki, ben Dünya'nın da umurunda değilim. Ben yok olacağım ve Evren'de, milyarlarca ve milyarlarca yeni yıldızlar doğmaya devam edecek. Demek ki ben, Evren'in de umurunda değilim. Ben olmadan da her bir canlı ve nesne başının çaresine bakabilmekte. Dünya'nın, Evren'in ve Zaman'ın benimle işi yok.
Madem ki benim varlığım o kadar değersiz. O halde tüm bunlara ne gerek vardı, ya da tüm bu olanların farkında olmamın ne gereği vardı? Her defasında, sonsuz bilgi sahibi Tanrı'nın, ben gibi değersiz birinden istediği şeyin ne olduğunu soruyorum kendime. Daha sonra, Tanrı'nın gerçekten sonsuz bilgi sahibi olup olmadığını düşünüyorum. Çok geçmeden beynimden bir ses şöyle diyor, saçma! O bunu nereden bilebilir ki? İyi ama eğer Tanrı yoksa, tüm bu olan şeylerin ne gereği vardı? Neden başka bir zamanda değil de, şimdi oluyordu? Peki başka bir zaman var mıydı gerçekten? Hiç durmadan oradan oraya anlamsızca savrulmamız neden? Peki ya içinde zamanın olmadığı kara leke, neden ancak zamanla kendisini fark ettirebiliyor bizlere?
Bizler burada zamansızlığın kalbine doğru hızla ilerlerken, başka bir zamanın şimdisi içerisinde, tüm hayatımızı, en iyi soytarının kim olduğu kararını verebilmek için harcıyoruz. Tanrı'ya yaraşır iyi bir kul, inancına bağlı örnek bir mümin, krallara boyun eğen eşsiz bir köle, toplumun okşadığı hayırlı bir evlat. Sadece ölmek ve başka bir rüyada, bugünkünden daha da korkunç hayaletlere, tapınmak için adanmış bir ömür. Burada kendimizden başka her şeye yer var. Oysa kendini diğerinden farklı sanan yağmur damlalarının ırmağa, ırmakların denize, denizlerin de okyanusa kavuşması gibi. Zamanın zamansızlıkta buluştuğu yerde özümüze, varlık ve hiçliğin derin kuytularda gizlice buluştuğu, içi sır dolu o üçüncü seçenekte bir bütün olacağız. O gün geldiğinde orada Tanrı ile Şeytan'ı biz barıştıracağız.
İnkar edilemeyecek kadar ortada olan bir şey var. Evren! Bunun bir yanılsama veya gerçek olması bu noktada hiç önemli değil. Yanlış ya da doğru yorumlamakta öyle. Burada özgür değilsek ya da seçimlerimizde kararlarımız bize ait ise bu ne kazandırır? Hiçbir şey! Yine de, Tanrı'nın olmadığı ve hiçbir şeyin sebep olmadığı bir şey var işte. Ne kadar delice olsa da bu bir gerçek. Ve gerçek aslında yanılsamadan oluşsa da, yine de orada. Onu görüyor, varlığını algılayabiliyoruz. Çığlık çığlığa delirmek ve bu şahane bilinmez içerisinde boğulmak için daha neyi bekliyoruz!
Bir şeylerin herhangi bir şekilde var olması, hele ki bazı şeylerin sonsuz olması, hiç olmamasından daha büyük bir sorunmuş gibi görünüyor bana. Orada bir şey var, ne olduğunu tam bilemesek de. İster hayal ister gerçek ama bir şey var. Bizi de içerisine alan ve aldığının farkında olduğumuz bir şey.
Tanrı mı?
Onun oralarda var olması beni hiç heyecanlandırmıyor. Ama ya olmaması? İşte bu tam bir delilik! Ama ya gerçekten varsa? O zaman bu daha büyük bir delilik!
Okuduğundan hiçbir şey anlamamışsın.Dostum endişelerinde haklısın, çünkü var olman için senin iznin alınmadı. Alınsaydı belki var olmak istemeyecektin.
Fakat ilk olarak zaten sen var olmamışken senin izninin alınabilmesinin teknik olarak mümkün olmaması, ikinci olarak da eğer izninin alınabilmesi bilmediğimiz bir yöntemle mümkün olsaydı bile "Tamam, ben var olmak isterim." veya "Hayır, ben var olmak istemem." kararını verebilmek için geleceği bilmen gerekeceği ama henüz bilinemez olan geleceği bilmenin de aynı şekilde teknik olarak mümkün olmaması var olma problemini hepimiz için çözümsüz bırakıyor. Burada akla uyan bir çözüm bulunabilir mi sorusunun cevabı da yine bilinemez gibi duruyor. Akıllar burada derin bir sessizliğe gömülür, tıpkı seni yaşadığın gibi.
Bunlar, onlara "göre" gerçeğin cevabı. Beni gerçekten hiç ama hiç anlamamışsın.Fakat Kur'an kitabındaki Tanrı'nın var olduğuna inananlara göre çözüm çok basit: Tanrı sadece kendi istediği için bizi var etti, biz var olmak istediğimiz için değil, çünkü biz zaten var olmadığımız için bize var olmak isteyip istemediğimiz soramazdı. Onun bizi niye yarattığını sorgulamak faydasız, boş bir merak. Ona bizi niye yarattın diye sormamız ne mümkün ne de anlamlı, çünkü Ona hesap sorulamaz, O dilediğini yapan veya yapmayandır. Statümüz farklı, O yaratıcı, biz ise yaratılanız. Onun dilemesi ile var olduğumuza göre ve varlığımızı O devam ettirdiğine göre ve Onun var ettiği Evreni terkedip başka bir yere ne gidip ne de sığınamayacağımıza göre ki, zaten başka bir yer yok, O zaman yapılacak tek anlamlı eylem, Onun istediği gibi hayat sürmek olmalıdır. Nitekim bize Ona bizi niye yarattın diye somamız mümkün olmasa da O, kitabı ile bunu cevabını zaten vermiş. Bizi kendine ibadet etmemiz için yâni emir ve yasaklarına uyarak yaşamak için yaratmış. Bazılarının buna uymak istemeyeceğini bildiği için dinî bildirmiş ve ödül/ceza sistemini kurmuş, aksi halde âdil olamazdı. Çok şanslıyız ki, âdil olmayı seçen bir Tanrı'nın yarattığı varlıklarız. Aksi halde yapanın yanına kâr kalırdı ve bu da bizi sonsuz mutsuzluğa sürüklerdi.
Evet, bu doğru. Fakat benimle ve düşündüklerimle ilgili değil. Çünkü gerçeği bilmek, gerçeği bildiğine inanmak soru sormanı engeller. Dolayısıyla, hiçbir şey merak etmez ve bilinmezlik kuruntular ile kapatılmış olur.Dostum bu yazdıklarım boş bir teselli gibi gelebilir sana ama ister inan ister inanma, galibasenirahat ettirebilecek başka bir seçenek mümkün değil.
Herhangi bir endişe ya da umutsuzluğum yok, hiç olmadı. Bir dine inanan insanın, dine inanmayan insanda oluştuğunu sandığı şey bu. Çünkü din sana umut verir ve bilinmezi ortadan kaldırır. Başın derde girdiğinde sığınacak bir limandır. Edeceğin bir bedduan da silahındır.Umarım faydalı olur ve umutsuzluktan kurtulursun.
Senin kafanı karıştıran bölüm burası olmalı?Madem ki benim varlığım o kadar değersiz. O halde tüm bunlara ne gerek vardı, ya da tüm bu olanların farkında olmamın ne gereği vardı? Her defasında, sonsuz bilgi sahibi Tanrı'nın, ben gibi değersiz birinden istediği şeyin ne olduğunu soruyorum kendime. Daha sonra, Tanrı'nın gerçekten sonsuz bilgi sahibi olup olmadığını düşünüyorum. Çok geçmeden beynimden bir ses şöyle diyor, saçma! O bunu nereden bilebilir ki? İyi ama eğer Tanrı yoksa, tüm bu olan şeylerin ne gereği vardı?
@IBM 3090 VFDünya'da Tanrı'yı oynayanlar, onun ağzından cevaplar veriyor. Gerçek ya da yalan. Her şeye bir bahane, bir çözüm, bir cevap bulabiliriz belki. Binlerce yıldır bulmuşuz da, fakat bana öyle geliyor ki: Asıl cevap çok daha farklı bir yerde saklı. Henüz keşfedemediğimiz, üçüncü bir seçeneğin ardında gizli.
Çok güzel açıklama yapmışsın ama sıkıntı da tam da burada. Bende olduğunu düşündüğün şeyin kesinliğinden emin olmamana olamayacağına rağmen; söylediğin şeyi kendin yapıyorsun. Yani dini inancın sana neyi söylüyorsa, onu mutlak alıp onun üzerinden gidiyorsun. (Öznel bakış açısı.)Açtığınız konu için tekrar teşekkürler. Herkesin aklına gelmeyen bir konu açmışsınız ve bilinmezin şahane olabileceğini düşünmüşsünüz. Ayrı bir bakış açısı, saygı duyarım. Uyarılarınız yönünde tekrar değerlendirme yapmak için tekrar gözden geçirme yapmak için zaman bulmaya çalışacağım.
Lâkin gözden kaçırdığınız noktalardan birincisi, kendi kendinize var olmadığınızın ve sınırlı bir ömre sahip olduğunuzun kesin bilgi olduğunu bilmenize rağmen öğrenilmiş gerçeklik ve varlık algısının dışına çıkarak "Ben" zamiri ile işaret edilen kişilik veya bilincinizin aslında nasıl bir varlık olduğunu veya olmadığını çok muhtemelen henüz fark edememiş olmanızdır.
İkincisi ise, ölümden sonra ne olacağı ve sizin ne olacağınız hakkında muhtemelen peşin hüküm sahibi olarak, varlık ve bilincinizin kalıcı olarak devre dışı kalacağı şeklindeki bilinen varsayımı kabûlünüzdür.
Bu iki noktanın konuyla ilgisinin olmadığını düşünebilirsiniz belki ama, şahsen kesinlikle ilgisi olduğu görüşündeyim.
Bu iki nokta için yapılan karşı açıklamalar var ama, galiba siz onlara kapalı kalmayı tercih etmiş gözüküyorsunuz ve çıkışı olmayan bir fikirler labirentinde dolaşıyorsunuz ama çıkışın olmadığını bilmiyorsunuz.
(İpucu: mâdem bir çıkış yok, kendiniz veya rastladığınız kişiler varsa birlikte bir çıkış açmayı deneyin, zorlayın.
"Hayır, yanlış zannediyorsunuz bir labirent filan yok, lütfen bu konuyu takip etmeyin" diyebilirsiniz, sıkıntı yok)
İyi günler.
Cevaplar bulabiliriz ama bundan nasıl tatmin olunur? Yok artık, sen bunu nasıl başardın, bu cevaptan nasıl tatmin oldun, sen bir dahi olmalısın anlamında değil. (Tam tersi gibi bir şey.)Buna cevap bulmak, dahası bulduğumuz cevaptan tatmin olmak, akıl alır gibi değil. Asıl mesele ölümden sonra sonsuza dek var olmak ya da yok olmak değil.
Son mesajıma dikkat çekmek istiyorum. Dostum sence sakıncası varmı?Konuyu anlamak için bir tost makinesi olduğunuzu düşünmeniz yeterli aslında. Yazın için teşekkürler dostum
Dinin ilk öğretisi sorgulamamaktır. Bu inançla doğduğumuz için Kuranı Türkçe değil Arapça okuturlar. Türkçe okuduğumuzda bir hocaya sor derler. Günün sonunda aldığın cevaplar seni tatmin eder ve iyi bir mümin olarak yaşadığını sanırsın.Son mesajıma dikkat çekmek istiyorum. Dostum sence sakıncası varmı?