- Katılım
 - 10 Nisan 2016
 
- Mesajlar
 - 7.428
 
- Makaleler
 - 4
 
- Çözümler
 - 14
 
Daha fazla  
				
					
						
						
							
	
		
	
		
			
			
				
			
			
		
		
	- Cinsiyet
 - Erkek
 
Hiçbirimizin herhangi bir fikri yok. İnsanın varlığının ya da var olduğu yanılgısının, yanılgı da olsa bunun farkındalığının, neden var olduğu sorusundan çok daha ötede bir sorun var. Tanrı ya da madde, birinin ya da her ikisinin, sonsuz veya sonlu olmasından çok ötede bir sorun bu. İnsanlar neden bu hayat var diye soruyor. Dünya'da Tanrı'yı oynayanlar, onun ağzından cevaplar veriyor. Gerçek ya da yalan. Her şeye bir bahane, bir çözüm, bir cevap bulabiliriz belki. Binlerce yıldır bulmuşuz da, fakat bana öyle geliyor ki: Asıl cevap çok daha farklı bir yerde saklı. Henüz keşfedemediğimiz, üçüncü bir seçeneğin ardında gizli.
Bazen tesadüf ya da planlı bir şekilde var olmamın hiçbir işe yaramadığı anlar yaşıyorum. Sonrasında tüm cevapların değerini yitirdiği zamanları düşünüyorum. Böylesi durumlarda kimi zaman, aklımı kaçırma noktasına geldiğimi fark ediyorum. Ne büyük bir gizemin içerisindeyiz böyle!
Buna cevap bulmak, dahası bulduğumuz cevaptan tatmin olmak, akıl alır gibi değil. Asıl mesele ölümden sonra sonsuza dek var olmak ya da yok olmak değil. Bunun neden olduğudur. Hayatın anlamı nedir sorusundan çok daha önemlisi, anlama anlam katan şeyin ne olduğudur. İşte bunun tatmin edici cevabı yok. Ne yazık ki, insanların bu derinliklerde zevkle boğulduğu bir gün gelmeden göçüp gideceğim. Geride kalan sizler, kendi hayallerinize tapınmaya devam edeceksiniz. Her defasında saçmalığı kendinize tokat gibi çarpan, fakat yine de bir an olsun onlardan kendinizi arındıramadığınız, o içi boş kuruntularla hayatınızı yaşamaya devam edeceksiniz.
Bir gün herkesi ardımda bırakarak, sonu sisli uzun bir yolculuğa çıkacağım, ama onlar bensiz yaşamaya, nefes almaya ve gülmeye devam edecek. Demek ki bizler, her birimiz birbirimizden farklıyız. Bir gün öleceğim, ama Dünya dönmeye devam edecek. O halde belli ki, ben Dünya'nın da umurunda değilim. Ben yok olacağım ve Evren'de, milyarlarca ve milyarlarca yeni yıldızlar doğmaya devam edecek. Demek ki ben, Evren'in de umurunda değilim. Ben olmadan da her bir canlı ve nesne başının çaresine bakabilmekte. Dünya'nın, Evren'in ve Zaman'ın benimle işi yok.
Madem ki benim varlığım o kadar değersiz. O halde tüm bunlara ne gerek vardı, ya da tüm bu olanların farkında olmamın ne gereği vardı? Her defasında, sonsuz bilgi sahibi Tanrı'nın, ben gibi değersiz birinden istediği şeyin ne olduğunu soruyorum kendime. Daha sonra, Tanrı'nın gerçekten sonsuz bilgi sahibi olup olmadığını düşünüyorum. Çok geçmeden beynimden bir ses şöyle diyor, saçma! O bunu nereden bilebilir ki? İyi ama eğer Tanrı yoksa, tüm bu olan şeylerin ne gereği vardı? Neden başka bir zamanda değil de, şimdi oluyordu? Peki başka bir zaman var mıydı gerçekten? Hiç durmadan oradan oraya anlamsızca savrulmamız neden? Peki ya içinde zamanın olmadığı kara leke, neden ancak zamanla kendisini fark ettirebiliyor bizlere?
Bizler burada zamansızlığın kalbine doğru hızla ilerlerken, başka bir zamanın şimdisi içerisinde, tüm hayatımızı, en iyi soytarının kim olduğu kararını verebilmek için harcıyoruz. Tanrı'ya yaraşır iyi bir kul, inancına bağlı örnek bir mümin, krallara boyun eğen eşsiz bir köle, toplumun okşadığı hayırlı bir evlat. Sadece ölmek ve başka bir rüyada, bugünkünden daha da korkunç hayaletlere, tapınmak için adanmış bir ömür. Burada kendimizden başka her şeye yer var. Oysa kendini diğerinden farklı sanan yağmur damlalarının ırmağa, ırmakların denize, denizlerin de okyanusa kavuşması gibi. Zamanın zamansızlıkta buluştuğu yerde özümüze, varlık ve hiçliğin derin kuytularda gizlice buluştuğu, içi sır dolu o üçüncü seçenekte bir bütün olacağız. O gün geldiğinde orada Tanrı ile Şeytan'ı biz barıştıracağız.
İnkar edilemeyecek kadar ortada olan bir şey var. Evren! Bunun bir yanılsama veya gerçek olması bu noktada hiç önemli değil. Yanlış ya da doğru yorumlamakta öyle. Burada özgür değilsek ya da seçimlerimizde kararlarımız bize ait ise bu ne kazandırır? Hiçbir şey! Yine de, Tanrı'nın olmadığı ve hiçbir şeyin sebep olmadığı bir şey var işte. Ne kadar delice olsa da bu bir gerçek. Ve gerçek aslında yanılsamadan oluşsa da, yine de orada. Onu görüyor, varlığını algılayabiliyoruz. Çığlık çığlığa delirmek ve bu şahane bilinmez içerisinde boğulmak için daha neyi bekliyoruz!
Bir şeylerin herhangi bir şekilde var olması, hele ki bazı şeylerin sonsuz olması, hiç olmamasından daha büyük bir sorunmuş gibi görünüyor bana. Orada bir şey var, ne olduğunu tam bilemesek de. İster hayal ister gerçek ama bir şey var. Bizi de içerisine alan ve aldığının farkında olduğumuz bir şey.
Tanrı mı?
Onun oralarda var olması beni hiç heyecanlandırmıyor. Ama ya olmaması? İşte bu tam bir delilik! Ama ya gerçekten varsa? O zaman bu daha büyük bir delilik!
	
		
			
		
		
	
				
			Bazen tesadüf ya da planlı bir şekilde var olmamın hiçbir işe yaramadığı anlar yaşıyorum. Sonrasında tüm cevapların değerini yitirdiği zamanları düşünüyorum. Böylesi durumlarda kimi zaman, aklımı kaçırma noktasına geldiğimi fark ediyorum. Ne büyük bir gizemin içerisindeyiz böyle!
Buna cevap bulmak, dahası bulduğumuz cevaptan tatmin olmak, akıl alır gibi değil. Asıl mesele ölümden sonra sonsuza dek var olmak ya da yok olmak değil. Bunun neden olduğudur. Hayatın anlamı nedir sorusundan çok daha önemlisi, anlama anlam katan şeyin ne olduğudur. İşte bunun tatmin edici cevabı yok. Ne yazık ki, insanların bu derinliklerde zevkle boğulduğu bir gün gelmeden göçüp gideceğim. Geride kalan sizler, kendi hayallerinize tapınmaya devam edeceksiniz. Her defasında saçmalığı kendinize tokat gibi çarpan, fakat yine de bir an olsun onlardan kendinizi arındıramadığınız, o içi boş kuruntularla hayatınızı yaşamaya devam edeceksiniz.
Bir gün herkesi ardımda bırakarak, sonu sisli uzun bir yolculuğa çıkacağım, ama onlar bensiz yaşamaya, nefes almaya ve gülmeye devam edecek. Demek ki bizler, her birimiz birbirimizden farklıyız. Bir gün öleceğim, ama Dünya dönmeye devam edecek. O halde belli ki, ben Dünya'nın da umurunda değilim. Ben yok olacağım ve Evren'de, milyarlarca ve milyarlarca yeni yıldızlar doğmaya devam edecek. Demek ki ben, Evren'in de umurunda değilim. Ben olmadan da her bir canlı ve nesne başının çaresine bakabilmekte. Dünya'nın, Evren'in ve Zaman'ın benimle işi yok.
Madem ki benim varlığım o kadar değersiz. O halde tüm bunlara ne gerek vardı, ya da tüm bu olanların farkında olmamın ne gereği vardı? Her defasında, sonsuz bilgi sahibi Tanrı'nın, ben gibi değersiz birinden istediği şeyin ne olduğunu soruyorum kendime. Daha sonra, Tanrı'nın gerçekten sonsuz bilgi sahibi olup olmadığını düşünüyorum. Çok geçmeden beynimden bir ses şöyle diyor, saçma! O bunu nereden bilebilir ki? İyi ama eğer Tanrı yoksa, tüm bu olan şeylerin ne gereği vardı? Neden başka bir zamanda değil de, şimdi oluyordu? Peki başka bir zaman var mıydı gerçekten? Hiç durmadan oradan oraya anlamsızca savrulmamız neden? Peki ya içinde zamanın olmadığı kara leke, neden ancak zamanla kendisini fark ettirebiliyor bizlere?
Bizler burada zamansızlığın kalbine doğru hızla ilerlerken, başka bir zamanın şimdisi içerisinde, tüm hayatımızı, en iyi soytarının kim olduğu kararını verebilmek için harcıyoruz. Tanrı'ya yaraşır iyi bir kul, inancına bağlı örnek bir mümin, krallara boyun eğen eşsiz bir köle, toplumun okşadığı hayırlı bir evlat. Sadece ölmek ve başka bir rüyada, bugünkünden daha da korkunç hayaletlere, tapınmak için adanmış bir ömür. Burada kendimizden başka her şeye yer var. Oysa kendini diğerinden farklı sanan yağmur damlalarının ırmağa, ırmakların denize, denizlerin de okyanusa kavuşması gibi. Zamanın zamansızlıkta buluştuğu yerde özümüze, varlık ve hiçliğin derin kuytularda gizlice buluştuğu, içi sır dolu o üçüncü seçenekte bir bütün olacağız. O gün geldiğinde orada Tanrı ile Şeytan'ı biz barıştıracağız.
İnkar edilemeyecek kadar ortada olan bir şey var. Evren! Bunun bir yanılsama veya gerçek olması bu noktada hiç önemli değil. Yanlış ya da doğru yorumlamakta öyle. Burada özgür değilsek ya da seçimlerimizde kararlarımız bize ait ise bu ne kazandırır? Hiçbir şey! Yine de, Tanrı'nın olmadığı ve hiçbir şeyin sebep olmadığı bir şey var işte. Ne kadar delice olsa da bu bir gerçek. Ve gerçek aslında yanılsamadan oluşsa da, yine de orada. Onu görüyor, varlığını algılayabiliyoruz. Çığlık çığlığa delirmek ve bu şahane bilinmez içerisinde boğulmak için daha neyi bekliyoruz!
Bir şeylerin herhangi bir şekilde var olması, hele ki bazı şeylerin sonsuz olması, hiç olmamasından daha büyük bir sorunmuş gibi görünüyor bana. Orada bir şey var, ne olduğunu tam bilemesek de. İster hayal ister gerçek ama bir şey var. Bizi de içerisine alan ve aldığının farkında olduğumuz bir şey.
Tanrı mı?
Onun oralarda var olması beni hiç heyecanlandırmıyor. Ama ya olmaması? İşte bu tam bir delilik! Ama ya gerçekten varsa? O zaman bu daha büyük bir delilik!
			
				Son düzenleyen: Moderatör: