Schopenhauer ve Kadın Düşmanlığı

Kadın erkek eşitliği, medeni kanunlar, insan hakları, hayvan hakları hatta çocuk tanımının varlığı bile yakın zamanlara kadar yoktu. Sadece bilgi anlamında değil zaman geçtikçe medeni kavramlarımızda da gelişmeler ve değişiklikler oluyor. Bu dönemde bizim bildiğimiz, farkında olduğumuz ya da kültürel olarak kanıksadığımız bir sürü şey o dönemlerde geçerli değildi. Bu yüzden günümüze göre fazla radikal ya da ilkel gelen söylemlerle karşılaşmak normal. Bunu bu şekilde kabul etmek gerek, eskiden olan şeyleri günümüzdeki kavramlara göre düşünmek ya da yargılamak o dönemi ve kişileri anlamanın önüne geçiyor.

Özellikle kadınlarla ilgili olan eşitlik kavramının çıkışı çoğunuzun dedesinin babası zamanlarında düşünülmeye başlanmış şeyler. Yakın geçmiş zamana kadar fiziksel gereksinimlere ihtiyaç duyan iş gücü ve sanayi devriminin sonrasındaki dönemde 2. Dünya Savaşı öncesine kadar kadınların ekonomik pazardaki üretim ve tüketim konumu nedeniyle ataerkil düşünce ve özellikle kadınları aşağı görme çok daha yaygındı.


Sizler nasıl kadınlara denk geliyorsunuz bilmiyorum ama ben hayatım boyunca çevremdeki hiçbir kadında ve kadın çalışanlarımda böyle şeylere denk gelmedim. Benimki mi şans, sizinki mi şanssızlık yoksa her ikisi birlikte mi bilmiyorum.
"Kadın hareketleri" Aydınlanma Dönemi'nde, 18. yüzyılda başladı diyebiliriz. Kadının toplumda yükselmek için yaptığı çalışmalar aşırı yeni bir şey değil. Schopenhauer veya ondan da sonra yaşamış Nietzsche bu hareketlerden bi haber değillerdi, "kadın hakları meselesi" de bilinmeyen bir mevzu değildi. Charles Fourier mesela Schopenhauer'le hemen hemen aynı zamanlar yaşamış ancak bir kadın hakları savunucusu, feminizm kavramını da ortaya atan kişi. Mary Wollstonecraft, Schopenhauer'den daha önce yaşamış kadın hakları savunucusu bir filozof. Bunun haricinde John Locke, 17. yüzyılda yaşamış. Kadınlar hakkında ondan sonra yaşamış pek çok filozoftan daha ılımlı görüşleri var, ne kadar yine de ataerkil bir kafa yapısında olsa da.
 
Schopenhauer veya ondan da sonra yaşamış Nietzsche bu hareketlerden bi haber değillerdi, "kadın hakları meselesi" de bilinmeyen bir mevzu değildi.
Bu hareketin yarattığı kültürel etkilerin o dönemki yaratacağı farkı, o dönemin de üstünden yüzlerce yıl geçmiş haliyle bugüne bakarak yargılıyorsun yine. O dönem daha esnek hayat görüşüne sahip olanlar bu konuda öncesindeki yüzyılına göre daha az sert bir tutumla yaklaşmış olabilir ama bu tür değişimler herkese aynı sürede etki etmiyor ve herkesi aynı şekilde değişime adapte edemiyor.

21. yüzyıldayız mesela, bu konudaki bir üyeye bakarak bile bazı insanların görüş değişikliğine ne kadar zor geçiş yapabildiğini görebiliyoruz. 300-400 yıl önceki dönemde kadınlara karşı olan bu benzer düşünce oranının ne kadar yüksek olacağını tahmin etmek zor değil.

Tabii filozoflar başta olmak üzere başka bazı kişilerin daha az katı ve günümüze daha yakın bir dünya görüşüne sahip olması gerektiğini düşünebiliriz ama tarihe baktığımızda maalesef onlar arasında bile bu oran düşük kalıyor.
 
Filozofları çok ciddiye almıyorum açıkçası. Benim de beynim var ben de düşünebilirim, ben de yorum getirebilirim.
 
Bu hareketin yarattığı kültürel etkilerin o dönemki yaratacağı farkı, o dönemin de üstünden yüzlerce yıl geçmiş haliyle bugüne bakarak yargılıyorsun yine. O dönem daha esnek hayat görüşüne sahip olanlar bu konuda öncesindeki yüzyılına göre daha az sert bir tutumla yaklaşmış olabilir ama bu tür değişimler herkese aynı sürede etki etmiyor ve herkesi aynı şekilde değişime adapte edemiyor.

21. yüzyıldayız mesela, bu konudaki bir üyeye bakarak bile bazı insanların görüş değişikliğine ne kadar zor geçiş yapabildiğini görebiliyoruz. 300-400 yıl önceki dönemde kadınlara karşı olan bu benzer düşünce oranının ne kadar yüksek olacağını tahmin etmek zor değil.

Tabii filozoflar başta olmak üzere başka bazı kişilerin daha az katı ve günümüze daha yakın bir dünya görüşüne sahip olması gerektiğini düşünebiliriz ama tarihe baktığımızda maalesef onlar arasında bile bu oran düşük kalıyor.
Zaten konuda bu kişileri bu görüşlere götürdüğünü düşündüren etmenleri yazdım. Schopenhauer genel hayatında kadınlarla pek anlaşamamış bir insan, görüşlerinde kişisel hayatının önemli bir yer ettiği söylenir.

Tabii ki kültürün her düşünür üzerinde etkisi var ancak bu insanlar kültür değerlerini direkt benimseyen insanlar değil. Öyle olsa Nietzsche içerisinde bulunduğu kültür yüzünden Hristiyan olmalıydı. Bir de Orta Doğu gibi coğrafyanın bir ülkesinin en büyük forumlarından bir tanesi için fazla beklentiye girmeyin. Bu toplum böyle.

Filozofları çok ciddiye almıyorum açıkçası. Benim de beynim var ben de düşünebilirim, ben de yorum getirebilirim.
Düşünebildiğiniz ve yorum yapabildiğiniz için diğer düşünürlerin görüşlerini ciddiye almamanız garip bir açıklama olmuş. Tabii ciddiye almamak da serbestsiniz ancak açıklama biraz abest.
 
Her filozofun saçma ve iyi olduğu kısımlar var özellikle Schopenhauer "Eristik Diyalektik" isimli kitabı olsun veya mutluluk hakkında yazdığı yazılar olsun bunlar hakkında gayet haklı olduğunu düşünüyorum. Kadın düşmanlığı için küçüklükten geldiğini düşünüyorum kadınları sevmemesinin.
 
Kitabın okunmamış olmasını bir kenara birakıyorum ki "On Women" diye cevriminin bulunmadığıni zannettiğiniz kitap, şunun içinde mevcuttur;


Aynı kitapta farklı bir bölümde şu da mevcuttur;

"Bu bodur, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı ırka güzel cins adını verebilecek tek kişi, cinsel içgüdüsü tarafından aklı bulandırılmış olan erkektir; çünkü cinsin tüm güzelliği bu içgüdüye dayanır."

"Bodur, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı ırk" tasvirinin tüm kadınları kapsamadığı aşikârdır. Lakin erkeğin zihninin yönüne dair işaretler barındırmaktadır. Bu durumda biz erkek olarak ne yapalım? Schopenhauer'i topa mı tutalım? Yoksa, "bu adam acaba ne diyor?" diyerek, kitabı mı okuyalım?

Ayrıca, herhangi bir iş profesyonelleştiği vakit, erkeği geçebilen kadın mevcut mudur? En iyi aşçılar bile erkek ise, neyin tartışması sürdürülmektedir? "Cinsiyet sebebiyle üstünlük zırvadır" kısmı ayrı, "yapılabileceklerin en iyi şekilde yapılması" kısmı ayrı; çorbadan uzaklaşmak lazım.

Bir de konu içinde "kaynaksız tevatür" ya da halk ağzı ile "dedikodu" ve felsefenin aynı çatı altında işlenmesi mevzusu var ki ne desen boş.
 
Son düzenleme:
Kitabın okunmamış olmasını bir kenara birakıyorum ki "On Women" diye cevriminin bulunmadığıni zannettiğiniz kitap, şunun içinde mevcuttur;


Aynı kitapta farklı bir bölümde şu da mevcuttur;

"Bu bodur, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı ırka güzel cins adını verebilecek tek kişi, cinsel içgüdüsü tarafından aklı bulandırılmış olan erkektir; çünkü cinsin tüm güzelliği bu içgüdüye dayanır."

"Bodur, dar omuzlu, geniş kalçalı ve kısa bacaklı ırk" tasvirinin tüm kadınları kapsamadığı aşikârdır. Lakin erkeğin zihninin yönüne dair işaretler barındırmaktadır. Bu durumda biz erkek olarak ne yapalım? Schopenhauer'i topa mı tutalım? Yoksa, "bu adam acaba ne diyor?" diyerek, kitabı mı okuyalım?

Ayrıca, herhangi bir iş profesyonelleştiği vakit, erkeği geçebilen kadın mevcut mudur? En iyi aşçılar bile erkek ise, neyin tartışması sürdürülmektedir? "Cinsiyet sebebiyle üstünlük zırvadır" kısmı ayrı, "yapılabileceklerin en iyi şekilde yapılması" kısmı ayrı; çorbadan uzaklaşmak lazım.

Bir de konu içinde "kaynaksız tevatür" ya da halk ağzı ile "dedikodu" ve felsefenin aynı çatı altında işlenmesi mevzusu var ki ne desen boş.
Aşkın Metafiziği'ni ve On Women'ın bir kısmını İngilizce olarak okudum. İnternette "Kadınlar Üzerine" diye çevirisini aradığım için bulamamışım, o biraz benim salaklığım. Schopenhauer'i topa tutan birisi yok, görüşleri yüzünden yerden yere vuran birisi de. Konu sadece bu filozof yazarın spesifik bir konudaki görüşlerinden bahsediyor, herhangi bir yorumda bulunmuyorum.

Onun haricinde açtığım konuda felsefe yok. Felsefede de etkin olan bir yazarın kadınlar üzerine olan görüşleriyle alakalı kitap alıntıları var. Konuda felsefe olmadığı gibi, bir yazarı bu görüşlere ittiği düşünülen kesinliği olmayan düşünceleri de paylaşmak sıkıntı bir durum değil. Klasik bir Andar Han hikâyesi, yersiz bir üslupla ortaya çıkar. Birkaç mesaj sonra direkt cevaplardan oldukça uzaklaşıp süslü bir anlatımla hiçbir yere varmayan mesajlar yazarak konuyu bulandırabildiği kadar bulandırır, sonra da ortadan kaybolur.
 
Konu sadece bu filozof yazarın spesifik bir konudaki görüşlerinden bahsediyor, herhangi bir yorumda bulunmuyorum.

Alıntıladığınız kısımlar, sebepleri barındırmaması yüzünden bir anlam ifade etmemektedir ve körü körüne bir kadın karşıtlığını hissettirmektedir. Ayrıca mevzuya "Kadın Düşmanlığı" başlığı atmak da bir yorumdur. Anlamları ve çıkarımları önemsemek lazım.

Yine bahsi geçen kitaptan bir alıntı yaparsak;

"Bir erkek ya anlayarak ya da zorlayarak şeyler üzerinde doğrudan hakimiyet kurmaya çalışır. Ancak bir kadın her zaman ve her yerde dolaylı hakimiyete, yani bir erkek aracılığıyla hakimiyet kurmaya yönlendirilir; tüm doğrudan hakimiyeti yalnızca erkekle sınırlıdır. Bu nedenle kadının doğasında her şeye yalnızca erkeği kazanmak için bir araç olarak bakmak yatar ve başka her şeyle ilgilenmesi her zaman yapmacıktır, amaçlarına ulaşmak için dolambaçlı bir yoldur, cilve ve gösterişten ibarettir."

İfadesiyle mevzunun erkek egemenliğinin bir neticesi olduğu çikarımına ulaşmak mümkündür.

Klasik bir Andar Han hikâyesi, yersiz bir üslupla ortaya çıkar. Birkaç mesaj sonra direkt cevaplardan oldukça uzaklaşıp süslü bir anlatımla hiçbir yere varmayan mesajlar yazarak konuyu bulandırabildiği kadar bulandırır, sonra da ortadan kaybolur.

Ana noktayı kaçırıp da çıkmaz sokaklarda oyalanma hususuna ve anlamsız ayrımlara, istemsiz bir karşıtlığım mevcut. Rahatsızlık vermesi doğaldır.
 
Son düzenleme:

Geri
Yukarı