Türkçe sözlük ve Atatürkün Türk Dünyası Öngörüsü

Yigit98

Hectopat
Katılım
4 Haziran 2020
Mesajlar
33
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Arı Duru Türkçe Sözlük
https://mega.nz/file/QsFFwSKI#YMa06CLzvZ8QmhoX2caHNV4UdZBe3zxJT9MV7Zya4Qo


1- Atatürk ve Türkçe (bağlantıya tıklayınız)
Atatürk ve Türkçe

Bazı mühim yerler alıntı

Alıntı metni:​

Atatürk, Türk kimliğini Türkçe ile tanımlıyordu.
"TÜRK demek, TÜRKÇE demektir. NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!" diyordu. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'ndan sonraki temel davası Türkçe'yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan kurtarma-koruma, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur.

Atatürk ayrıca, Türk dilini geliştirerek ve yayarak, bütün Türk dünyasının lehçe farklılıkları giderilerek müşterek bir dil bağı ile birleşmesini, kısaca bütün Türk dünyasında bir kültür birliği meydana getirmek istiyordu. Bu sebeple; "Türkiye dışında kalmış Türkler için, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenilmelidir. Nitekim biz Türklük davasını böyle müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihinde, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal Gölü ötesindeki Yakut Türkleri'nin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz" diyerek Türk dünyasındaki dil ve tarih birliği çalışmalarına ne kadar önem verdiğini gösterir. Ayrıca 1933 yılında, Sovyetler idaresinde kardeşlerimiz olduğunu, bir dağılmanın olacağını, buna hazırlanmamız gerektiğini, bunun için köprüleri sağlam tutmamız gerektiğini söylemiş, kültürün, dilin, tarihin birer köprü olduğunu işaret etmiştir.

Sovyetler Birliği
, Mustafa Kemal Paşa'nın yoğun bir Türkolog trafiği yaratmasını, Orta Asya Tarihi üzerinde çalışmasını ve Türkçe'yi , Asya Türkleri'nin kullanabileceği biçime sokmasını dikkatle ve tedirginlikle izliyorlardı. Bu sebeble Sovyetler Birliği, bu ilişki ayaklarından birini yok etmek için yani Türkiye Cumhuriyeti ile yazışmaları engellemek için, kullanılan Arap harflerini yasaklamış, fakat Sovyetler Birliği yönetiminin milliyetçi davrandığını gizlemek, göstermemek için Kirl harfleri ile değil, Latin harfleri ile okuyup yazmayı kanunlaştırmıştı.

Oysa M. Kemal Paşa, "Türkiyat Enstitüsü" nü kurmuş, Sovyetler Birliği'ni Türk ve yabancı Türkologların yağmuruna tutmuş, öte yandan da Türkiye'de basılan kitap ve gazeteleri bu giden, gelenlerin aracılığı ve posta ile göndererek ortak kültür hazırlığına girişmişti. Ama Sovyetler Birliği'nin, Latin harfleri ile okuyup- yazmayı zorunlu hale koyması, bu köprüleri yıkıyordu. Oysa dilde birlik kurulmadıkça, birliktelikten nasıl bahsedilebilirdi.


İki yıl beklendi.. Durumda herhangi bir değişiklik olmayınca Atatürk, Türkiye'nin Latin harfleri ile okuyup yazması fikrini ortaya attı. Orta Asya Türkleri ile bağların kopmaması gerekiyordu. Büyük bir hızla 1928 Harf İnkılabı gerçekleştirildi. Böylece Türkiye, Latin harflerini benimsedi.
Bu yeni gelişme, Sovyetler Birliği'nin gözünden kaçmamıştı. Aslında bekledikleri bir durumdu. Atatürk Türkiyesi, Azerbaycan ve Türkistan Türkleri ile dirsek temasını yitirmek niyetinde değildi. Ama Sovyetler Birliği de bu dirsek temasından kuşkulanıyordu.

Sovyetler Birliği'nde büyük bir gizlilik içinde, 1929 yılında "Bütün Sovyetler Birliği vatandaşları arasında yalnız Kiril harflerinin kullanılacağı" yasası çıkarıldı ve yeniden Türkiye'nin kurduğu köprüleri dinamitlediler. Artık Türkiye'nin "bu konuda" yapacak bir şeyi yoktu. Sovyetler Birliği'nin bu tür uygulamaları II. Dünya Savaşı yıllarında bile sürdü.

6 Eylül 1933'de Atatürk'ün isteği ile bütün yurt sathında "Dil Bayramı" kutlanmıştır. Yalnız, Türk dilinin temizlenmesini değil, eş anlam sözcüklerle dilin zenginleştirilmesi de gözleniyordu. Atatürk'e göre, dilin kaynağı millet idi, araştırmalar da milletten beslenmeliydi.

Atatürk, hem dilin zenginleşmesine, eş anlam sözcüklerle sanat ve bilim dili olacak köklere kavuşmasına önem veriyor; hem bunları işleyip bilimsel yapıyı oluşturacak kuruluşları kazandırmaya çalışıyordu.

Tarama kolları, önceleri çok başarılı çalışmalar yaptı. Fakat sonraları, bu kollarda çalışanların devlette itibar kazandığına dikkat edenler, halkın arasına girip sözcük derleyeceklerine 'uydurmayı' daha kolay buldular ve çalışmayı yıprattılar. "Dil Taramaları" göze girmenin, yükselmenin ilk basamağı gibi kullanılmaya başlandı.

2- Atatürk en büyük hayali:

"En büyük hayalim, Ankara'da basılan bir gazetenin, Türkiye'den Uygur'lara kadar tüm Türkler tarafından okunup anlaşılmasıdır.''

3- Atatürk'ün Türk Dünyası Öngörüsü

Bir önsezi, bir talimat...

Düşün bir kere, Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Dünyayı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı: Demek hiçbir şey sürekli değildir. Bugün ölümsüz gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az şey kalacaktır. Devletler ve Milletler, bu idrakin içinde olmalıdırlar. Bugün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.

Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprülerini sağlam tutarak!

Dil, bir köprüdür;

İnanç, bir köprüdür;

Tarih, bir köprüdür.
Bugün biz bu kitlelerden dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz. Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli… Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Tarih bağı kurmamız lazım, folklor bağı kurmamız lâzım… Bunları kim yapacak? Elbette biz!
Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz, dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor… Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya ve böylece birbirimizi daha kolay anlar hale gelmeye çalışıyoruz… Tarihimizi ona yaklaştırmaya çalışıyoruz, ortak bir mazi yaratmak peşindeyiz. Bunlar açıktan yapılmaz, adı konarak yapılmaz, bunlar devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.


"Nitekim biz Türklük dâvasını böyle bir müsbet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz. "
Mustafa Kemal ATATÜRK


Türk dili çalışmaları sebebi ile (dil zenginliği, benlik ve Türk dünyasına yakınlaşma...) kısaca yazıyor.

Bu sözlüğün başka sözlüklerden farkı şu; Anadolu'da olan - halk ağızlarında olan- ve Eski Anadolu'da var olmuş sözler, fiiller, açıklamalı ve örnek cümleli olarak sunuluyor. Ona göre Türkistan'daki -Orta Asya Türk dilleri- ile ortak ve yakın sözler oluyor. Aynı zamanda Anadolu'da unutulan fakat Türk dillerinde karşılığı olan sözler de derilip toplanmış durumda.


Yukarıda yazan dil zenginliğine misal olarak;

düşmek [Köken: Anlam genişlemesi] (yukarıdan): Düşmek, (yerde): Yıkılmak, Kulamak

ateş
[Köken: Farsça] Od, Ört, (Hastalık): Isıtma, Kızdırma

demek
[Köken: Yerli] Demek, Eytmek
[Köken: Yerli] (ki) (o halde) Demek, Demeli

- Aytmak fiili Anadoluda Eytmek olmuştur.
Hani "çiçek eydür derviş baba, annem babam topraktır" diye bir ilahi vardır, oradaki eydür eytmek fiilidir. Aytmak da denilebilir.


Öz Türkçe'den farkı ise Öz Türkçede hali hazırda Anadolu'da arı duru Türkçe sözler olsa dahi yenisini türetmeyi -Türk dili kaidelerine ters olsa dahi- yeğleyebiliyorlar. Bu da Türkçeye zarar olabilecek iken aynı zamanda Türk dilleri arası kopukluk artırmış olacaktır.

Misal olarak;
- "Lider" sözü için el yani halk ağzında "başçı, kösemen" Orta Asya'da "kösemen, başçı ile yolbaşçı" sözleri vardır
.

Türk dillerinde yol başlamak yani yolda baş olmak, kılavuz olmak, önderlik etmek manasında bir fiil vardır.
Yolbaşçı bu fiille bağlıdır.
Anadolu halk ağzında olan sözler olduğu gibi Türkistan Türkçelerinde de "başlık, başçı, yolbaşçı ve Kazak türkçesinde ortak "kösemen" sözleri vardır
Ancak Türkçeye uygun olmayan ve kaidesiz biçimde üretilen, lider sözündeki "-der" eki alınıp ön sözüne eklenip önder uydurulmuştur.


- Mesela zengin manasında olan "bay, bayan" sözleri.

Göktürkler günümüzde bütün Türk dillerinde olduğu gibi "Bay" derdi.
Türkiyede kullanılan Farsça kökenli zengin sözünün mutlak Türkçe karşılığı BAY'dır.
Türk dil tarihinin her döneminde (Osmanlıcanın Arapça ve Farsçadan çokça etkilendiği dönemlerinde dahi) ve günümüzde Azerbaycan ve Türkiye dışındaki bütün Türk lehçelerinde zengin sözünün birincil karşılığı olarak kullanılmaktadır.

"Bay" sözünün Moğolcadaki biçimi "bayan"dır.
Bu ikisi sonra Batı dillerindeki Mister/Mösyö ve Misus/Madmazel kalıplarını göçürmek için Cumhuriyet'in ilk yıllarında ünvanlar kaldırılırken dile alınmıştır.
"Türkçede ünvan ismin ardına eklenir, başına gelmez." Aybars Bey, Aysel Hanım gibi...


- -sal/-sel eklerinin nispet sıfatında kullanımının uydurmadır
-sal/-sellerin bu kullanımı İngilizce ve Fransızcadaki Latince -al ekinin Türkçeye yapıştırılması, Türk dilinin tarihinde olmayan bir özelliğin Avrupa dillerinden Türkçeye ithal edilmesidir.
-Her -sal/-sel yerine -lık/-lik getirilmez. Türkçe ad tamlamasını tercih eden bir dildir. Evsel atık yerine ev atığı diyebilirsiniz. Ya da -cıl/-cil eki getirilebilir.

Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini yerleştirmek için izninize ihtiyacımız olacak.
Daha detaylı bilgi için, çerezler sayfamıza bakınız.


Sözlük bağlantısı
1.69 MB file on MEGA

Sözlük, Arı Duru Türkçe'nin emeğidir, üstüne biraz yenilik edilmiştir.

Arı Duru Türkçe
Arı Duru Türkçeciliğin bildirisi - Arı Duru Türkçe
youtube.com/user/MrEfellion
Arı Duru Türkçe

 
Son düzenleme:
Türkiye gibi her medeniyeti kucaklayan bir coğrafyada arı ve duru Türkçe konuşmak imkansızdır. Mesela bunun için kurulan TDK'ye göre, otobüsün Türkçesi "Oturgaçlı götürgeç" olmalıdır. Bunu kim söyler günümüzde?
 
Türkiye gibi her medeniyeti kucaklayan bir coğrafyada arı ve duru Türkçe konuşmak imkansızdır. Mesela bunun için kurulan TDK'ye göre, otobüsün Türkçesi "Oturgaçlı götürgeç" olmalıdır. Bunu kim söyler günümüzde?
Bu yazdığınızın ana konu ile bir alakası yok. TDK söz türetmiş ise kabul görmemiştir. Yazılanları okusanız uydurulan ve kaidesiz kelimelerden de bahsediliyor zaten.

Ayrıca hiç kimse yüzde yüz arı duru söyleşsin de demiyor, bu dünyanın hiçbir yerinde mümkün değildir.

Dilimizde olan Arapça, Farsça sözler de dilin bir parçasıdır. Ama bu Türkçesini söylememek demek değildir. Dilin zenginliğinden faydalanmak ve başka dillere özenmemek, teslim olmamak için dili bilmek gerekiyor. Bunlar bambaşka şeyler...
 

Geri
Yukarı