Gerçek denilenin, bilinçten ve bilinç sayesinde elde edilen çevresel veriden ötesi olduğu açıktır. Bireysel algısına saplanmış bir insanın ya da çevresel verileri veya diğer bilinçleri göz ardı eden herhangi bir bireyin ulaşması pek de mümkün değildir. Sürekli ve bilinçli bir hareket ile belki gerçeğe yaklaşmak mümkün olabilir de nedir bu hareket?
Öncelik içtedir tabii ki, töze ulaşabilmek için özden yola çıkmak gerekir. Elde edilebilecek en fazla veri öz hakkındadır. Kendini bilmeyen gerçeğe yönelemez demek pek de iddialı ve absürt olmayacaktır. Kendi bildiğini bilmeyen, diğer bilgileri anlamayan, elde ettiği verileri değerlendiremeyen bir zihin; yanılsamalar içinde, hâlden hâle geçiş yapacaktır. Bir de işin içine görmezden gelmek girerse o vakit; kendi bildiğini gerçek sanma yanılgısına bağlanıp, diğerlerinden farklılığına yönlenecek ve kendi gibiler ile birliğinden doğan güç ile kendi algıladığına hapsolacaktır.
Gerçeğin peşindeki kişinin derdi, bireysel olmamalıdır. Kendince ulaştığı kabullere bağlanıp, karşıtına gözünü kapatan insan; doğal olarak kendi fikrine destek argümanları önceleyecek ve onları, kabulüne destek olarak belleyip, içinden çıkılmaz bu döngüyü gerçek sanacaktır. Lakin insanın asıl dostu; ona, kendini hatırlatandır. İnsanın yatkınlıklarını, acizliklerini bilmeden, kabul ettikleri sebebiyle diğerleri üzerinde kurdukları baskı ile kendilerini yücelten insanları görmeden, bunların ortaklıklarını anlamadan, gerçek hakkında ahkam kesmenin usul yönünden hatalı olduğu açıktır.
O vakit maksat gerçeği anlamak ise herhangi bir sesin konuşabilmesi desteklenmelidir. Yok eğer aranan, kabullerin yüceltilmesi ise öncekilerin uyguladıklarına devam edilmeli, lakin farklı bir sonuç çıkacağını umut edecek kadar saf olunmamalıdır.
Gerçek, çok da karmaşık değildir lakin bunu karmaşıklaştıran insandır. Ve bizim gerçek zannettiğimiz de kendimiz kadardır.
Öncelik içtedir tabii ki, töze ulaşabilmek için özden yola çıkmak gerekir. Elde edilebilecek en fazla veri öz hakkındadır. Kendini bilmeyen gerçeğe yönelemez demek pek de iddialı ve absürt olmayacaktır. Kendi bildiğini bilmeyen, diğer bilgileri anlamayan, elde ettiği verileri değerlendiremeyen bir zihin; yanılsamalar içinde, hâlden hâle geçiş yapacaktır. Bir de işin içine görmezden gelmek girerse o vakit; kendi bildiğini gerçek sanma yanılgısına bağlanıp, diğerlerinden farklılığına yönlenecek ve kendi gibiler ile birliğinden doğan güç ile kendi algıladığına hapsolacaktır.
Gerçeğin peşindeki kişinin derdi, bireysel olmamalıdır. Kendince ulaştığı kabullere bağlanıp, karşıtına gözünü kapatan insan; doğal olarak kendi fikrine destek argümanları önceleyecek ve onları, kabulüne destek olarak belleyip, içinden çıkılmaz bu döngüyü gerçek sanacaktır. Lakin insanın asıl dostu; ona, kendini hatırlatandır. İnsanın yatkınlıklarını, acizliklerini bilmeden, kabul ettikleri sebebiyle diğerleri üzerinde kurdukları baskı ile kendilerini yücelten insanları görmeden, bunların ortaklıklarını anlamadan, gerçek hakkında ahkam kesmenin usul yönünden hatalı olduğu açıktır.
O vakit maksat gerçeği anlamak ise herhangi bir sesin konuşabilmesi desteklenmelidir. Yok eğer aranan, kabullerin yüceltilmesi ise öncekilerin uyguladıklarına devam edilmeli, lakin farklı bir sonuç çıkacağını umut edecek kadar saf olunmamalıdır.
Gerçek, çok da karmaşık değildir lakin bunu karmaşıklaştıran insandır. Ve bizim gerçek zannettiğimiz de kendimiz kadardır.