Tüm uluslar birleşmeli ve tek dünya devleti kurulmalı!

Yahu iyi hoş da elin Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde sabahtan akşama karın tokluğuna çalışan adam neyin riskini alabilir? Adam okuma yazma bilmiyor daha. Az vicdan lütfen.
Birkac nesil oncesine kadar Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne kadar gitmeye gerek yoktu cunku yeryuzundeki insanlarin cogunlugu dediginiz durumdaydi. Bunun giderek azalmasinin nedeni insanlarin daha merhametli olmasi ya da yapilan yardimlar degil gelisme ve ilerlemedir.

Bunu da gunde 10 saat bilgisayar basinda calisan ve kisisel gelisimi icin her turlu cabayi gosteren bir bilgisayar muhendisligi ogrencisine (bu ben oluyorum) "Ne kadar calisirsan calis herkesle esit sartlarda yasayacaksin ve senin mulkunu zorla alip Kongo'daki insanlara verecegiz." diyerek motive edemeyecegimiz icin gerceklestiremeyiz. Gonullu bir sekilde insanlara yardim etmekten her insan gibi haz duyarim tabi ki. Ancak gonullu olmayan eylemler iyi olsa bile verimli olamaz.

Pastadan benim lokmami zorla almak yerine pastayi o kadar buyutmeliyiz ki en ufak pay bile dusen kisiye "Tika basa doydum." dedirtebilmeli.

Vicdanli olabilmek tek bir fikirle mumkun degil bu soyleminiz bence hos olmamis. Herkes vicdanli ve insanligin bir adim daha atabilmesi icin ugrasiyor ama verimli oldugu dusunulen yontemler farkli.
 
Birkac nesil oncesine kadar Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne kadar gitmeye gerek yoktu cunku yeryuzundeki insanlarin cogunlugu dediginiz durumdaydi. Bunun giderek azalmasinin nedeni insanlarin daha merhametli olmasi ya da yapilan yardimlar degil gelisme ve ilerlemedir.

Bunu da gunde 10 saat bilgisayar basinda calisan ve kisisel gelisimi icin her turlu cabayi gosteren bir bilgisayar muhendisligi ogrencisine (bu ben oluyorum) "Ne kadar calisirsan calis herkesle esit sartlarda yasayacaksin ve senin mulkunu zorla alip Kongo'daki insanlara verecegiz." diyerek motive edemeyecegimiz icin gerceklestiremeyiz. Gonullu bir sekilde insanlara yardim etmekten her insan gibi haz duyarim tabi ki. Ancak gonullu olmayan eylemler iyi olsa bile verimli olamaz.

Pastadan benim lokmami zorla almak yerine pastayi o kadar buyutmeliyiz ki en ufak pay bile dusen kisiye "Tika basa doydum." dedirtebilmeli.

Vicdanli olabilmek tek bir fikirle mumkun degil bu soyleminiz bence hos olmamis. Herkes vicdanli ve insanligin bir adim daha atabilmesi icin ugrasiyor ama verimli oldugu dusunulen yontemler farkli.
Her zaman vicdansızlar ve benciller olacaktır. Birleşmiş bir dünya imkansızdır.
 
Hocam Esperanto bir yapay dil. Hiç bir ulusa ve kimseye ait değil.
Ama bugün anadili Esperanto olan 2 milyon insan var, onu ne yapacağız? Bu 2 milyona torpil geçip diğer tüm dilleri dışlamış olursunuz ve 8 milyar insana ulusal baskı uygularsınız, uyguladığınız baskı "etni" ya da "din"e dayalı olmaz o kadar. Onun dışında bugünkü ulus devletlerle benzer bir çalışma mantığı olur bu yeni devletin. İlla bir resmi dil olmasına gerek yok, dünya genelinde ve bölgesel olarak belirlenen Lingua Franca'lar (ortak dil) yeter de artar.
 
Ama bugün anadili Esperanto olan 2 milyon insan var, onu ne yapacağız? Bu 2 milyona torpil geçip diğer tüm dilleri dışlamış olursunuz ve 8 milyar insana ulusal baskı uygularsınız, uyguladığınız baskı "etni" ya da "din"e dayalı olmaz o kadar. Onun dışında bugünkü ulus devletlerle benzer bir çalışma mantığı olur bu yeni devletin. İlla bir resmi dil olmasına gerek yok, dünya genelinde ve bölgesel olarak belirlenen Lingua Franca'lar (ortak dil) yeter de artar.
Bu kez İngilizlere ayrıcalık oldu. Ayrıca Esperanto doğuştan itibaren ana dil olmuyor. Konuşmak isteyen öğrenip benim ana dilim bu diyor.
 
Buna katiliyorum. Ve calistiklarinin karsiligini almalarini da destekliyorum. Ama ben daha cok calisiyorsam ve bunun sonucunda da daha fazla kazanmak istiyorsam bunda yanlis bir sey yoktur.

Ve sunu da bilmek lazim ki 'emekci' diye bir sinif yoktur ve bir grubun sisirilmesi icin de bir neden yoktur. Parasini alip isine bakan kisi vardir ve tum insanlari kapsar. Herkes de sermayesi (fiziksel guc, para, akil) ve aldigi risk kadar kazanir. Kazanclari esitlemeye ve sinirlandirmaya calismak kimsenin risk almaya yanasmamasina ve sermayesinin tamamini kullanmamasina yol acar.
Gelirinizi elde etme biçiminiz, sınıfınızı belirler (yani mesele yapısal) aslında. Bugün dünyanın büyük bir kısmı ise geçimini kendi zihnini/bedenini satarak sağlıyor, sizin deyiminizle sermayesi sadece kendisi olan kesim, doğal olarak bu kesim de emekçi/işçi oluyor. Bir beyaz yakalının kendini işçiden saymaması onu işçi olmaktan çıkarmaz mesela, sadece işçiler arasında daha üst konumdadır o kadar.
Ama diyelim ki hem kendi bedeninizi hem de parayı kullanıyorsunuz, o zaman işçi değil, gelirini "kapital" sayesinde elde eden, yani kapitalist olursunuz. Yapı meselesi.

"Hak etme" mevzusuna da ahlaki yaklaşılmamalı. Madde varlığı belirler. Dünyanın büyük çoğunluğu işçi ve bu çoğunluk sermayedar olamıyor, elbette kendi çıkarı gereği sermayedarların elindekileri alıp dağıtmak isteyecek, bundan doğal bir şey yok. Aynısı sermayedarlar için de geçerli, elbette vermek istemeyecekler, elbette işçiyi daha çok sömürmek isteyecekler.
Ekonomi ve teknoloji zedelenir derseniz, insanlar ihtiyaçları gereği her şeyi yaparlar, sermaye yok olsa bile teknoloji gelişecektir, öyle olmazsa türlü türlü küresel felaketlere (iklim krizi, enerji sorunu vs) çözüm bulamadan yok olup gideriz zaten.
Bu kez İngilizlere ayrıcalık oldu. Ayrıca Esperanto doğuştan itibaren ana dil olmuyor. Konuşmak isteyen öğrenip benim ana dilim bu diyor.
İngiliz ve Amerikanların ayrıcalığı sömürgecilikten yadigar aslında. Aynı zamanda bugün dünya ekonomisi İngilizce üzerinden dönüyor, yüz milyonlarca insan hiç gereği yokken İngilizceyi bırakıp Esperanto konuşmazlar. Teknik bir zorunluluk yani. Ha bir de şu var, ortak dil İngilizce olunca siz İngilizce öğrenmek zorunda değilsiniz. Hayatınızı sadece kendi dilinizi konuşarak da geçirebilirsiniz ama zorlanırsınız bu konuda, işverenlerin önemli kısmı "İngilizce bilmeyen adamı ne yapayım ben." deyip sizi işe almayabilir örneğin. İngilizce'yi öğrenmek zorunda kalmazsınız ama öğrenirseniz avantaj elde edersiniz yani.

Evinde Esperanto konuşan ve çocuklarına da doğuştan itibaren bu dili öğreten bir kesim var, onlardan bahsediyordum. Esperanto yapılalı uzun süre olduğu için aradan nesiller geçti, bu nedenle evinde Esperanto konuşup dışarıda başka bir dille konuşan bir topluluk oluştu. Eğer bu dünya cumhuriyetinin de bir resmi dili olursa 1-2 nesil içinde birçok dil silinip gider zaten, örnek olsun bu.
 
Gelirinizi elde etme biçiminiz, sınıfınızı belirler (yani mesele yapısal) aslında. Bugün dünyanın büyük bir kısmı ise geçimini kendi zihnini/bedenini satarak sağlıyor, sizin deyiminizle sermayesi sadece kendisi olan kesim, doğal olarak bu kesim de emekçi/işçi oluyor. Bir beyaz yakalının kendini işçiden saymaması onu işçi olmaktan çıkarmaz mesela, sadece işçiler arasında daha üst konumdadır o kadar.
Ama diyelim ki hem kendi bedeninizi hem de parayı kullanıyorsunuz, o zaman işçi değil, gelirini "kapital" sayesinde elde eden, yani kapitalist olursunuz. Yapı meselesi.

"Hak etme" mevzusuna da ahlaki yaklaşılmamalı. Madde varlığı belirler. Dünyanın büyük çoğunluğu işçi ve bu çoğunluk sermayedar olamıyor, elbette kendi çıkarı gereği sermayedarların elindekileri alıp dağıtmak isteyecek, bundan doğal bir şey yok. Aynısı sermayedarlar için de geçerli, elbette vermek istemeyecekler, elbette işçiyi daha çok sömürmek isteyecekler.
Ekonomi ve teknoloji zedelenir derseniz, insanlar ihtiyaçları gereği her şeyi yaparlar, sermaye yok olsa bile teknoloji gelişecektir, öyle olmazsa türlü türlü küresel felaketlere (iklim krizi, enerji sorunu vs) çözüm bulamadan yok olup gideriz zaten.

İngiliz ve Amerikanların ayrıcalığı sömürgecilikten yadigar aslında. Aynı zamanda bugün dünya ekonomisi İngilizce üzerinden dönüyor, yüz milyonlarca insan hiç gereği yokken İngilizceyi bırakıp Esperanto konuşmazlar. Teknik bir zorunluluk yani. Ha bir de şu var, ortak dil İngilizce olunca siz İngilizce öğrenmek zorunda değilsiniz. Hayatınızı sadece kendi dilinizi konuşarak da geçirebilirsiniz ama zorlanırsınız bu konuda, işverenlerin önemli kısmı "İngilizce bilmeyen adamı ne yapayım ben." deyip sizi işe almayabilir örneğin. İngilizce'yi öğrenmek zorunda kalmazsınız ama öğrenirseniz avantaj elde edersiniz yani.

Evinde Esperanto konuşan ve çocuklarına da doğuştan itibaren bu dili öğreten bir kesim var, onlardan bahsediyordum. Esperanto yapılalı uzun süre olduğu için aradan nesiller geçti, bu nedenle evinde Esperanto konuşup dışarıda başka bir dille konuşan bir topluluk oluştu. Eğer bu dünya cumhuriyetinin de bir resmi dili olursa 1-2 nesil içinde birçok dil silinip gider zaten, örnek olsun bu.
Hocam o zaman Toki Pona kullanırdık.
 
Hocam o zaman Toki Pona kullanırdık.
Hocam anlatamadım, mesele o değil. Resmi dil (ne olduğu önemsiz isterse kimsenin konuşmadığı kabile dili olsun) ayrıcalık tanınan, öğrenmesi zorunlu olan ve devletin tanıdığı tek dil demektir. Eğer böyle bir dil olursa, hangi dile tanındığı önemsiz, bu dil öbür dilleri birkaç nesil içinde hiç konuşulmaz hale getirir. Bugün aktif konuşulan 500 dil varsa bu dilin resmi dil olmasından 2-3 nesil sonra 100 dil kalır, çok renkliliği yok eder. Zaten insanlar da bu yüzden bunu kabul etmezler. Ortak iletişimi sağlamak için resmi dil farz değil, Lingua Franca yeter de artar. Bu dili öğrenmek zorunlu olmaz, devlet işlerini genelde bu dil ile yürütür ancak vatandaşlar isterse belgeleri isteyen vatandaşın konuştuğu dile çevirir, okullarda insanlar istedikleri dilde eğitim görür vs. Lingua Franca sadece teknik zorlukları aşmak için kullanılır yani, devlet eliyle imtiyazlı bir dil haline getirilemez. Aradaki fark bu kısaca.
 
@Hoş gelişler ola.
Dünyada bir sürü ırk var. Bu yüzden dediğin şey mümkün değil. Dünyada tek ırk olsay dı bile dediğin şey mümkün olmazdı. Bu sefer de ideoloji kavgaları çıkardı örnek: Sosyalistler, Şeriatçılar.

Tek dünya devleti olduğumuzu varsayalım. Endonezya'daki biri buraya nasıl göç edecek?

Turizmde sorunlar yaşanırdı. Üstte yazdığım gibi.
 

Technopat Haberler

Geri
Yukarı