Kusura bakmayın da, çok taraflı bakıyorsunuz olaya. "Gönüllü çeviride deyim kullanılmış" diye resmi çeviriyi öne koyuyorsunuz ama olay burada cidden deyim kullanımı mı?
Peki ya resmi çeviride aşağıda geçen şeyler ne o halde? Bunlar deyim ya da Türkçe'ye has kullanımlar değil mi?
"Herkese emirler yağdırıyor. "
"Vay anasını. Gemi kazasına sıradan mı diyorsun sen?"
"Boğazında kalsın pis herif. "
"Eee, ne yapacaksın, kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş."
"Kurtlarını dökememiş olsa gerek."
"Sessiz ol canım, ağzından çıkanı kulağın duymuyor."
"Anandan doğduğuna pişman olacaksın!"
"Sık dişini, Leif!"
"Hıyarto!" Evet, var.
"Bu şampiyon, tam bir hıyar."
"Lambert, Lambert… Ne hıyar adamsın."
"O i**etorun buraya gelmediğinden emin olmalıyız." Recep İvedik diyordunuz bizim çeviriye
"Dünyada benden güzelleri olabilir ama sizinle öyle bir s***** ki bir daha Beauclair Dilberleri'ndeki a**ıklara dönmek istemezsiniz.<br>Griselda
"Büyüdüğü o çiftliği dünya gözüyle bir kez daha görmek istedi."
"Öyle paldır küldür yürümesen?" Bizim çeviride paldır küldürü görüp, bunun üzerinden on saat kafamı şişiren ve bu yüzden resmi çevirinin daha düzgün olduğunu iddia eden arkadaşa binaen (burada değil tabii ki)
Daha çoğaltabilirim. Ya da dur, overkill atayım;
"Şunlara bak, başımıza Karagöz ve Hacivat kesildiler."
Hadi bakalım bana açıkla, Witcher evreniyle Karagöz ve Hacivat'ın alakası ne? Ele avuca sığmamayı hiciv ettiğine göre eminim buna da bir açıklama bulacaksındır.
---
Neyse, son zamandan bu zamana çok zaman geçti, daha da biriktirdim "sözde" resmi çevirideki hataları.
Küçük bir derleme daha yapayım. Bu sefer karışıklık olmasın, üsttekiler onların, alttakiler bizim.
---
Resmi çeviriden hikayeyi tamamen yanlış anlamanıza sebep olacak türde iki hata:
https://www.youtube.com/watch?v=RDoon6-TEhQ&feature=youtu.be
43:54'de Geralt, "Ona epey inancım var" diyor halbuki Geralt kendisi için değil, o cümleyi Regis adına söylüyor. Olması gereken, "Ona epey inancın var."
44:28'de "hakkında yazılanları bir oku" diyor halbuki kendisinin okuduğundan bahsediyor. Olması gereken, "Hakkında yazılanları okumuştum"
Aynıları bizde ise şöyle (53:31 ve 54:02)
https://www.youtube.com/watch?v=8i2xqUJ9wKE
---
Rape and cruelty are details of no import to the war's course. Trinkets on the garment of conflict, one might say.
Savaşın seyrinde tecavüz ve acımasızlık önemi olmayan ayrıntılardır. Çatışma elbisesindeki incik boncuk da denilebilir.
Tecavüz ve zorbalık, savaşın gidişatına yön vermeyen detaylardır. Savaş bir elbise olsa, onlar da süslemeleri olurdu ancak.
---
At their camp. She rode in there - dark of night, black and white, gooseberries and… yes, I know. Had a terse exchange with the garrison commander and raced off.
Kamplarında. Atıyla oraya dalmış, gece gibi kara, siyah ve beyaz, bektaşi üzümü ve… Tamam, biliyorum. Garnizon komutanı ile kısa bir sohbet edip dört nala uzaklaşmış.
Dalmak mı? Hani düzgün ve üsturuplu çeviriydi
Kamplarında. Oraya atıyla gitmiş. Gecenin karanlığında, siyah ve beyaz içerisinde, bektaşi üzümü kokusuyla ve... evet, biliyorum. Karargâh komutanı ile kısa ve öz bir mübadele yapmış ve hızlıca uzaklaşmış.
---
Hım. Hep aynı terane. Bir profesyonel çağırmak yerine işi kendileri yapmaya çalışıyorlar, sonra durum iyice sarpa sarıyor.
Terane mi
Hani düzgün ve deyimsiz, saf ve düzgün bir çeviriydi
Terane
sarpa sarmak mı
Aa, deyim
Hep aynı hikâye. İşi uzmanına bırakmak yerine kendi başlarına yapmaya çalışıyorlar, sonuç olarak ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
---
Any color, as long as it's black?
Siyah olduğu sürece herhangi bir renk? (af buyur
)
Siyahtan başka renk yok mu?
---
Orjinal: How… what creature can do such things?
Resmi: Nasıl… O yaratık böyle şeyler yapabiliyor mu? (ölümcül çeviri hatası)
Gönüllü: Nasıl... Ne tür bir yaratık öyle şeyler yapabilir ki?
---
I even understand our parents. I'd always sensed the problem - they simply feared me! For I dared to be free! That fabricated curse, it fell into their laps, a gift from above that brought relief. But you?!
Anne babamı da anlarım. Sıkıntıyı hep biliyordum zaten, benden korkuyorlardı! Özgür olmaya kalkıştığım için! Uydurma lanetleri ellerinde kaldı, göklerin hediyesi esenlik getirdi. (af buyur?) Ama sen?!
Anne babamı bile anlarım. Onların sıkıntısını biliyordum, benden korkuyorlardı! Başıma buyruk hareket edeceğimden! O uydurma lanet onlar için bir fırsattı, yaptıklarını meşrulaştıracak bir hediye. Ama sen?!
---
I cannot say. He can be unpredictable when fury consumes him.
Bilemiyorum. Sinirlendiği zaman ne yapacağını kestirmek güçleşebiliyor. (consumed fury kalıbının "sinirlenmek" diye çevrilmesi yanlıştır, o kalıp öfkeye yenik düşmek anlamında kullanılır; sinirlenmek ile öfkeye düşmek aynı şey değildir)
Bilemiyorum. Öfkesine yenik düştüğünde sağı solu belli olmuyor.
---
Are you well and whole? I feared--
Sapasağlam mısın? Bir an korktum…
İyi misin, bir şeyin var mı? Bir an için korktum--
Sapasağlam mıyız beyler? Beyinler henüz yandı mı?
---
Apologies, mate, but I only ever play any bloke oncee. Vah file, as them pointy-ears say.
Kusura bakma dostum ama bir adamla sadece bir defa oynarım. Sivri kulaklıların dediği gibi, vah file. ("bir adamla sadece bir defa oynarım" ,, düz çeviri)
Kusura bakma ahbap ama ben bir oynadığımla bir daha oynamam. Kısacası sivri kulaklıların deyişiyle, vah hâline.
---
Err… A boy. A hermit. Lives in the swamp. Came around here from time to time. He mighta seen something.
Eee… Bir çocuk. Bir münzevi. Bataklıkta yaşıyor. Zaman zaman buralara geliyordu. Bir şeyler görmüş olabilir.
Şey... Bir çocuk. İçine kapanık biri. Bataklıklarda yaşıyor. Buraya arada sırada uğrardı. Bir şeyler görmüş olabilir.
münvezi bir çocuk, tabii
---
Ugly word! What're you sayin'? To the hut. You'll stand in a corner, I'll make sure you do.
Ne çirkin bir kelime! Ne diyorsun sen? Doğru kulübeye. Bir köşede dikileceksin, bundan emin ol. (son kısım yanlış çevrilmiş, i'll make sure you do diyor, yani kadın çocuğu azarlıyor)
O ne çirkin laf öyle! Ne diyorsun sen? Doğruca kulübeye. Bir köşede duracaksın, kontrol etmeye geleceğim.
---
Next dozen years, pretty much the same. Father would drink, disappear for days, then come home in a rage and send furniture flying. Thank the gods for war. I was glad every time they sent him off.
Sonraki yıllarda da üç aşağı beş yukarı aynıydı. Babam içer, günlerce ortadan yok olur, sonra eve öfkeyle gelir mobilyalar havada uçuşurdu. Savaş tanrılarına şükürler olsun. (çeviren arkadaş "god of war"dan yola çıkarak çevirmiş ama god of war değil, 'thanks god for war' deniliyor, yani iyi ki savaş var anlamında) Ne zaman onu uzağa yollasalar memnun olurdum.
Takip eden yıllarda da hep aynı terane. Babam içer, günlerce ortalıkta gözükmez, sonra eve büyük bir öfkeyle gelir ve eşyaları sağa sola fırlatırdı. Tanrılara şükür ki savaş diye bir şey vardı. Ne zaman göreve çağrılsa bayram ederdim.
---
Who pranced in right before they attacked. Coincidence? Why do I doubt it?
Onlar saldırmadan önce kim kasıla kasıla içeri daldı. [kim daldı? soru işareti nerede, soru işaretine sahip çıkalım] Tesadüf mü bu? Neden şüpheliyim acaba?
Saldırıdan önce buraya hoplaya zıplaya gelen misafiri mi diyorsun? Tesadüf mü acaba? Bana öyle gibi gelmedi ama?
---
Bundan bahsetmiş miydim?
https://s28.postimg.org/ffyaw78vx/drm.png
---
Birkaç ince detay daha;
""
Oyunun hikayesi sırasında kaçırılmış olan Dudu adlı arkadaşımız arkasında bir mektup bırakıyor. Mektubun sonunda,
Çevirimizde "Beni bulmaya çalışma. Ama olur da niyetlenirsen, Melitele ona inananlara muhafızlık eder." diye bir cümle geçiyor.
Resmi çeviride ise "Melitele ona inananları korur." diyerek düz çevrilmiş.
İngilizcesi ise "Melite guards those who believes in her"
Bakın, protect demiyor, guard diyor. "korur" diye çevirerek tüm espriyi, göndermeyi ve adamın vermek istediği mesajı katletmiş oluyorsunuz.
Burada Dudu arkadaşımız özellikle "guard" kelimesine gönderme yapıyor ki kendisinin bir "muhafız" kılığında saklandığına işaret etmek için. Ki kendisinin sonradan gerçekten de bir muhafızın kılığına girdiğini görüyoruz.
""
"Kitapta Essi Daven adlı bir kadın şair var, Dandelion'un yakın bir dostu olur kendisi. Lakabı da "little eye" yani Türkçesi ile "küçük göz". Lehçesinden İngilizcesi'ne çevrilirken yanlışlıkla "Blackjack" diye çevirmiş CDPR. Kitap çevirilerinde ise olması gerektiği gibi Little Eye olarak geçiyor. Fakat oyunda Blackjack olarak geçiyor ki bu kız narin bir şair ve kitabı da okumuş biri olarak kumarla, pokerle ya da blackjack'in sopa anlamıyla hiçbir alakası yok. Kısacası bu bir hata, sonrasında reddit üzerinden yapılan tartışmada oyun yapımcılarından biri de zaten typo hatası olmuş diye açıklama yaptı.
Hasbelkader, diğer tüm dillerden aynı cümleyi Türkçe ve İngilizce'ye çevirdiğimizde gerçekten de "küçük göz", "little eye" anlamlarıyla çevirdiklerini görüyoruz. Elbette biz de evreni bilen ve takip eden çevirmenler olarak Essi Daven'in yanına koyulmuş olan Blackjack lakabını garipseyip araştırdık ve kitapta olan haliyle Küçük Göz olarak yerelleştirdik.
Elbette böyle detayları geç, bariz detayların bile atlandığı resmi çeviride, bu lakap da düz çevrilerek, bu şair hanım kızımızın lakabı bir kumar oyunu olan "Yirmi bir" olmuş.
"
---
Bu arada, oyunda Roach'ı heryerde Kızılgöz diye çevirip, kendi karakter sayfasında (evet, blood and wine ile eklenen), Roach diye bırakmış olmaları da çok manidar. Kendi çevirmenleri bile o kadar saçma bulmuş olmalı ki aklından uçup gitmiş demek ki.
---
"
Özgür Şehir Novigrad neredeyse iki yüz yıldır hiçbir kralın hâkimiyeti altına girmemişti. Francis Bedlam, bir yandan taçlı kafaların cafcaflığıyla dalga geçerken bir yandan da biraz çalımla kendine Dilenciler Kralı demeye başladığında kesinlikle bunun farkındaydı.
"
Biraz çalım, cafcaflık falan filan ne anlatıyor yahu bu paragraf? Anlayabilen varsa beri gelsin. Neyse, olması gerekeni de atalım;
"
Hür Şehir Novigrad, yaklaşık iki yüzyıl boyunca hiçbir kralın yönetimi altına girmemesiyle tanınırdı, muhtemelen Francis Bedlam da bu durumu göz önünde bulundurarak kendini Dilenciler Kralı ilan etmişti. Kendine bu unvanı koyarak hem kralların gösterişleriyle dalga geçmiş hem de o gösterişten biraz da kendine pay çıkarmıştı.
"
Ne yazıktır, bir üniversite öğrencisi çevirebilirken sözde boğaziçinde ihtisas yapan, kendine "çevirmen" diyebilen kişilerin böyle çeviriler çıkartması.
---
It did not take long for King Radovid of Redania to prove himself a hard and ruthless ruler, one fully deserving to be styled "the Stern." His father, King Vizimir, was murdered when Radovid was quite young, and his mother, Hedwig of Malleore, and a Regency Council ruled in his stead.
Redanyalı Kral Radovid'in sert ve zalim bir hükümdar olduğunu kanıtlaması ve "Acımasız" lakabını tam olarak hak etmesi çok sürmedi. Babası Kral Vizimir, Radovid olukça gençken öldürüldü ve annesi Malleorelu Hedwig, Naip olarak onun adına ülkeyi yönetti. (ölümcül hata, Regency Council yok sayılmış, unutulmuş, yanıltıcı ve eksik çeviri)
Redanya Kralı Radovid'in sert ve merhametsiz bir hükümdar olarak kendini ispatlaması uzun sürmedi, buna yaraşır bir şekilde de "Yavuz" lakabını aldı. Radovid daha çok gençken babası Kral Vizimir öldürüldü ve onun yerine ülkeyi annesi Malleore Hedwig ve Kraliyet Meclisi yönetti.
---
Aman neyse sıralamaya kalksam sabahı bulacak şimdilik bu kadar atayım.