11. Yargı Paketi’nin hedefi LGBTİ+’lar: Hapis cezası geliyor, cinsiyet değişikliği yaşı 25’e çıkıyor

“Yasalar var, uygulanıyor mu beni ilgilendirmez” diyorsunuz. İşte tam da sorun bu. Hukukun varlığıyla övünüp adaletin yokluğuna göz yummak, bir vicdan meselesidir. “Yasa var” demek, onun adil işlediği anlamına gelmez. Aksi olsaydı bugün kadın cinayetleri istatistik değil, istisna olurdu.

Cinsiyetin “bilimsel olarak iki tane” olduğuna dair iddianız ise bilimi değil, ideolojiyi savunuyor. Bilimsel çalışma yapılsın gibi dayanaksız, soyut temeli olmayan iddialarla toplumu tepeden inme inşaa edemezsin bir yerde geri teper. Çünkü bilim bugün bile biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik arasındaki farkları açıkça tanımlıyor. Hormon farklılıklarından beyin gelişimine, kromozom varyasyonlarından genetik mozaizme kadar çok geniş bir spektrumdan söz ediyoruz. Bilim “iki kutup dışında hiçbir şey yoktur” demiyor, bunu sadece katı toplumsal roller söylüyor.

Diyorsunuz ki: “Kimse kadın veya erkek kimliğinin dışına çıkmamalı.” Ama sonra da “kimse bu kimlikleri öne çıkarmamalı” diyorsunuz. Yani hem cinsiyet kimliğini dayatıyorsunuz, hem kimliğin ön planda olmamasını istiyorsunuz. Bu mantık hatasının adı çelişkidir. Hem var diyorsunuz hem yok.

Eşcinselliği, trans kimliği “kaynağı belirsiz hisler” gibi indirgemeci bir dille tanımlamanız da bilimsel değil, duygusal bir yargıdır. Çünkü artık tıp bilimi bile bu kimlikleri “hastalık” kategorisinden çıkardı; Dünya Sağlık Örgütü bunu 1990’da resmen ilan etti. Yani siz “bilim” diyerek aslında bilimi değil, toplumsal önyargıyı savunuyorsunuz.

“Yasaklanması gerekenin yasaklanması yasakçı zihniyet değildir” diyorsunuz ya — peki o zaman kim karar veriyor neyin “yasaklanması gerektiğine”? Siz mi, ben mi, yoksa bugün kendi çıkarına göre toplumu şekillendiren siyasetçiler mi? Bugün başkasının “yaşam biçimi” diye gördüğünü yasaklayan devlet, yarın sizin “inancınızı” da aynı gerekçeyle kısıtlarsa, o zaman ne diyeceksiniz? “Uygulanıyor mu, beni ilgilendirmez” mi?

Benim bahsettiğim “kaos” zaten bu çelişkiden doğuyor: suçu, adaletsizliği, eşitsizliği görmezden gelen bir toplumun sonunda kendisi de bu baskının kurbanı olur. Bugün ezilene ses çıkarmayan, yarın kendi ezilişine de kimseyi bulamaz.




Bir de “gelecekteki olası sorunları ön görüyorum” diyerek bunu ileri görüşlülük gibi sunuyorsunuz. İlginçtir, benzer bir “ileri görüşlülük” argümanını zamanında Naziler de kullanıyordu: toplumu “korumak”, “ahlakı ve düzeni” sağlamak adına eşcinselleri, engellileri, farklı düşünenleri sistematik olarak yok ettiler. Onlar da “toplumsal çürümenin önüne geçiyoruz” diyordu. Demek ki “geleceği düşünmek” her zaman erdem değil; bazen sadece zulmü meşrulaştıran bir bahanedir.
Bunun bilimsel yönünü de uzunca tartıştığımız bir konu vardı. Birkaç tane makale ile görüşleri destekleyici yönde makaleler okunduğunda "hastalık" kategorisinden çıkarılması konunun incelenmesini durdurmuş, çok önemli bir konunun önü "hastalık" olmayışı öne sürülerek kesilmiştir. Yaptığınız bilimsel çalışmanın bu kadar net karşılığı olması için Kanun niteliğinde bir kanıt bulmalısınız. Aksi takdirde bu durum Dünya Sağlık Örgüt'ü gibi .... bir kurumun tekelinde olamazdı.

Bakınız sınır çizmek, sizi ön plana çıkartması beklenenin belirlenmesi değildir. Sizi ön plana çıkarmaması beklenenin sağlam temeller üzerine oturtulması demektir. Bu bir çelişki değil, sağlam bir toplumun inşası için gerekli malzemelerdir.

Cümlelerimi tekrara düşüyorum. Ben size yasanın kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorum. Yasanın kötüye kullanılmasına elbette karşı çıkabilirsiniz ama bu yasanın doğrulanabilirliğini zedelemez. Zira yasa saf olarak, kendi içinde, kişilerden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda duygusal yaklaşanın siz olduğunuz aşikardır.

Bir önceki tartıştığım arkadaş ile benzer noktaya gelmiş bulunuyoruz. Benim Müslüman olduğumu anlamışsınızdır. Bana bir önceki arkadaşın sorduğu üzere mutlak doğru benim için İslam'dır. Ben ise sizlere burada bir tane ayet, bir tane hadisten bahsettim mi? Hayır çünkü mesele o kadar temelsiz ve uydurma ki kendi mutlak gördüğüm düşüncelerime dahi başvurmama gerek kalmadan, azıcık genel bir bakış açısı ile sorun olduğunu anlatabiliyor, örnekleyebiliyorum.
 
Bunun bilimsel yönünü de uzunca tartıştığımız bir konu vardı. Birkaç tane makale ile görüşleri destekleyici yönde makaleler okunduğunda "hastalık" kategorisinden çıkarılması konunun incelenmesini durdurmuş, çok önemli bir konunun önü "hastalık" olmayışı öne sürülerek kesilmiştir. Yaptığınız bilimsel çalışmanın bu kadar net karşılığı olması için Kanun niteliğinde bir kanıt bulmalısınız. Aksi takdirde bu durum Dünya Sağlık Örgüt'ü gibi .... bir kurumun tekelinde olamazdı.

Bakınız sınır çizmek, sizi ön plana çıkartması beklenenin belirlenmesi değildir. Sizi ön plana çıkarmaması beklenenin sağlam temeller üzerine oturtulması demektir. Bu bir çelişki değil, sağlam bir toplumun inşası için gerekli malzemelerdir.

Cümlelerimi tekrara düşüyorum. Ben size yasanın kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorum. Yasanın kötüye kullanılmasına elbette karşı çıkabilirsiniz ama bu yasanın doğrulanabilirliğini zedelemez. Zira yasa saf olarak, kendi içinde, kişilerden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda duygusal yaklaşanın siz olduğunuz aşikardır.

Bir önceki tartıştığım arkadaş ile benzer noktaya gelmiş bulunuyoruz. Benim Müslüman olduğumu anlamışsınızdır. Bana bir önceki arkadaşın sorduğu üzere mutlak doğru benim için İslam'dır. Ben ise sizlere burada bir tane ayet, bir tane hadisten bahsettim mi? Hayır çünkü mesele o kadar temelsiz ve uydurma ki kendi mutlak gördüğüm düşüncelerime dahi başvurmama gerek kalmadan, azıcık genel bir bakış açısı ile sorun olduğunu anlatabiliyor, örnekleyebiliyorum.
Belirsiz bir konuda insanların cezalandırılmasını savunuyorsunuz ve bunun farkında bile değilsiniz. “Azıcık genel bir bakış açısıyla sorun olduğunu anlatabiliyorum” diyorsunuz ama ortada ne bilimsel bir gerekçe, ne de hukuken tanımlı bir suç unsuru var. “Sorun olduğunu anlatabiliyorum” demek, “kanıtlayabiliyorum” demek değildir; sadece kendi önyargınızı evrensel bir ilke gibi sunmaktır.

“Bilimsel çalışmanın kanun niteliğinde bir kanıtı olmalı” diyorsunuz, ama bilimi hukukla karıştırıyorsunuz. Bilim, kanunlarla değil, verilerle, gözlemlerle, tekrarlanabilir sonuçlarla ilerler. Bilimsel doğrular, bir yasa maddesine yazılınca değil, tutarlılıkla ve delillerle desteklenince oluşur. Ayrıca “hastalık” kategorisinden çıkarılması konunun incelenmesini durdurmuş iddianız, tarihsel olarak da yanlış. Aksine, eşcinselliğin patolojileştirilmesi son bulunca, araştırmalar damgalama ve önyargı baskısından kurtularak daha etik ve kapsamlı hale geldi. Bu alandaki psikolojik, biyolojik ve sosyolojik çalışmalar son 40 yılda hiç olmadığı kadar arttı.

“Yasanın kötüye kullanılmasına karşı çıkabilirsiniz ama bu, yasanın doğrulanabilirliğini zedelemez” diyorsunuz ama işte tam da burada yanılıyorsunuz. Bir yasa, kötüye kullanılmaya bu kadar açık, belirsiz ve sübjektif tanımlara dayanıyorsa, o yasa zaten adil değildir. Yasaların, “niyeti iyi” olduğu varsayılarak değil, toplumsal hayatta doğuracağı sonuçlar üzerinden değerlendirilmesi gerekir. Çünkü tarihte nice yasa, “toplumu korumak” bahanesiyle milyonlarca insanın özgürlüğünü, onurunu ve yaşam hakkını elinden aldı. Naziler de “ileriyi gören”, “toplumun sağlam temellerini korumak isteyen” bir anlayışla hareket ediyordu. “Ahlak”, “düzen” ve “toplum sağlığı” gibi süslü kavramlar ardına sığınarak eşcinselleri, engellileri, farklı düşünenleri toplama kamplarında yaktılar. “İleri görüşlülük” dediğiniz şey, çoğu zaman sadece zulmü erken planlamaktan ibarettir.

Üstelik “ben Müslüman’ım ama size bir ayet ya da hadisle gelmiyorum” diyorsunuz — bu durumda savunduğunuz düşünce tamamen seküler bir temele dayanıyor olmalı. O halde size sormak gerekir: seküler temelde, rasyonel bir argümanla, eşcinselliğin “sorun” olduğuna dair hangi bilimsel veri var? Yok. Çünkü bilim insanları, konuya önyargıdan değil, gözlemden bakar. Siz ise “doğrulanabilirlik”ten bahsederken, aslında hiçbir doğrulama sunamıyorsunuz.

Sonuçta mesele çok basit: bir konuda yasa çıkaracaksanız, o yasa somut bir zararı, somut bir zararın engellenmesini hedef almalı. İnsanların kim oldukları, kimi sevdikleri, hangi kimliğe sahip oldukları kimseye zarar vermez. Gerçek zarar, o insanları “sorun” ilan edip cezalandırmaktır. Siz “duygusal” dediğiniz insanlara akıl veriyorsunuz ama asıl duygusal olan, korkusunu hukuk haline getirmeye çalışan zihniyettir.

Bir önceki tartıştığım arkadaş ile benzer noktaya gelmiş bulunuyoruz. Benim Müslüman olduğumu anlamışsınızdır. Bana bir önceki arkadaşın sorduğu üzere mutlak doğru benim için İslam'dır. Ben ise sizlere burada bir tane ayet, bir tane hadisten bahsettim mi? Hayır çünkü mesele o kadar temelsiz ve uydurma ki kendi mutlak gördüğüm düşüncelerime dahi başvurmama gerek kalmadan, azıcık genel bir bakış açısı ile sorun olduğunu anlatabiliyor, örnekleyebiliyorum.
Bu bakış açınız, dini temelli bir doğruluk anlayışının seküler tartışmalara sızmasıyla açıklanabilir. İnanç, bireyin vicdan alanıdır; fakat yasa, herkesin ortak yaşam alanını belirler. Bu iki alan birbirine karıştığında, hukuk adalet olmaktan çıkar, dogma haline gelir.
 
Son düzenleme:
Belirsiz bir konuda insanların cezalandırılmasını savunuyorsunuz ve bunun farkında bile değilsiniz. “Azıcık genel bir bakış açısıyla sorun olduğunu anlatabiliyorum” diyorsunuz ama ortada ne bilimsel bir gerekçe, ne de hukuken tanımlı bir suç unsuru var. “Sorun olduğunu anlatabiliyorum” demek, “kanıtlayabiliyorum” demek değildir; sadece kendi önyargınızı evrensel bir ilke gibi sunmaktır.

“Bilimsel çalışmanın kanun niteliğinde bir kanıtı olmalı” diyorsunuz, ama bilimi hukukla karıştırıyorsunuz. Bilim, kanunlarla değil, verilerle, gözlemlerle, tekrarlanabilir sonuçlarla ilerler. Bilimsel doğrular, bir yasa maddesine yazılınca değil, tutarlılıkla ve delillerle desteklenince oluşur. Ayrıca “hastalık” kategorisinden çıkarılması konunun incelenmesini durdurmuş iddianız, tarihsel olarak da yanlış. Aksine, eşcinselliğin patolojileştirilmesi son bulunca, araştırmalar damgalama ve önyargı baskısından kurtularak daha etik ve kapsamlı hale geldi. Bu alandaki psikolojik, biyolojik ve sosyolojik çalışmalar son 40 yılda hiç olmadığı kadar arttı.

“Yasanın kötüye kullanılmasına karşı çıkabilirsiniz ama bu, yasanın doğrulanabilirliğini zedelemez” diyorsunuz ama işte tam da burada yanılıyorsunuz. Bir yasa, kötüye kullanılmaya bu kadar açık, belirsiz ve sübjektif tanımlara dayanıyorsa, o yasa zaten adil değildir. Yasaların, “niyeti iyi” olduğu varsayılarak değil, toplumsal hayatta doğuracağı sonuçlar üzerinden değerlendirilmesi gerekir. Çünkü tarihte nice yasa, “toplumu korumak” bahanesiyle milyonlarca insanın özgürlüğünü, onurunu ve yaşam hakkını elinden aldı. Naziler de “ileriyi gören”, “toplumun sağlam temellerini korumak isteyen” bir anlayışla hareket ediyordu. “Ahlak”, “düzen” ve “toplum sağlığı” gibi süslü kavramlar ardına sığınarak eşcinselleri, engellileri, farklı düşünenleri toplama kamplarında yaktılar. “İleri görüşlülük” dediğiniz şey, çoğu zaman sadece zulmü erken planlamaktan ibarettir.

Üstelik “ben Müslüman’ım ama size bir ayet ya da hadisle gelmiyorum” diyorsunuz — bu durumda savunduğunuz düşünce tamamen seküler bir temele dayanıyor olmalı. O halde size sormak gerekir: seküler temelde, rasyonel bir argümanla, eşcinselliğin “sorun” olduğuna dair hangi bilimsel veri var? Yok. Çünkü bilim insanları, konuya önyargıdan değil, gözlemden bakar. Siz ise “doğrulanabilirlik”ten bahsederken, aslında hiçbir doğrulama sunamıyorsunuz.

Sonuçta mesele çok basit: bir konuda yasa çıkaracaksanız, o yasa somut bir zararı, somut bir mağdurun korunmasını hedef almalı. İnsanların kim oldukları, kimi sevdikleri, hangi kimliğe sahip oldukları kimseye zarar vermez. Gerçek zarar, o insanları “sorun” ilan edip cezalandırmaktır. Siz “duygusal” dediğiniz insanlara akıl veriyorsunuz ama asıl duygusal olan, korkusunu hukuk haline getirmeye çalışan zihniyettir.
Yahu ben size vaktimi harcayarak birkaç mesaj öncesinde örnekler sunmuşum. Bu örnekleri de hayal dünyasından veya duygularla bezenmiş bir ütopik evrenden değil hayatın içinden sunmuşum. Hatta bu örnekleri dilediğiniz kadar artırabileceğinizi, bunların sonu olmadığını açıkça dile getirmişim lakin tartışmanın sonunda duygusal olan ben ilan ediliyorum. Konuyu katillerden tecavüzcüye kadar götüren ardından toplumu işin içine katıp neredeyse insanlara cahil diyerek kendinizi savunmaya çalışan siz ise nesnel, somut kanıtlar sunan kişi oluyorsunuz.

"Hastalık" olmaktan çıkarıldı yani hastalık olmadığı kabul edileni hastalık olarak araştırmanın önü kesildi diyorum. Bu düzlemde ilerleyince nereye varılacağını zaten kestirebiliyorum. Bahsettiğim gibi bu konu bir sürü makale öne sürülerek tartışıldı. Buradan kendi düşüncenizi kanıtlar nitelikte bir yere varamayacağınızı belirtmek isterim.

Nazi'yi de işin içine katarak artık duygusallığın zirve noktalarına ulaşıyoruz. Bu kadar basit bir konuyu, çürütemeyeceğiniz örnekler sunarak açıklamışım. Siz ise Nazi, katil, tecavüzcü, terörist, hükûmet her yere dallayıp budaklandırarak iyice karmaşık hale getiriyorsunuz.
 
Yahu ben size vaktimi harcayarak birkaç mesaj öncesinde örnekler sunmuşum. Bu örnekleri de hayal dünyasından veya duygularla bezenmiş bir ütopik evrenden değil hayatın içinden sunmuşum. Hatta bu örnekleri dilediğiniz kadar artırabileceğinizi, bunların sonu olmadığını açıkça dile getirmişim lakin tartışmanın sonunda duygusal olan ben ilan ediliyorum. Konuyu katillerden tecavüzcüye kadar götüren ardından toplumu işin içine katıp neredeyse insanlara cahil diyerek kendinizi savunmaya çalışan siz ise nesnel, somut kanıtlar sunan kişi oluyorsunuz.

"Hastalık" olmaktan çıkarıldı yani hastalık olmadığı kabul edileni hastalık olarak araştırmanın önü kesildi diyorum. Bu düzlemde ilerleyince nereye varılacağını zaten kestirebiliyorum. Bahsettiğim gibi bu konu bir sürü makale öne sürülerek tartışıldı. Buradan kendi düşüncenizi kanıtlar nitelikte bir yere varamayacağınızı belirtmek isterim.

Nazi'yi de işin içine katarak artık duygusallığın zirve noktalarına ulaşıyoruz. Bu kadar basit bir konuyu, çürütemeyeceğiniz örnekler sunarak açıklamışım. Siz ise Nazi, katil, tecavüzcü, terörist, hükûmet her yere dallayıp budaklandırarak iyice karmaşık hale getiriyorsunuz.
Sizin “duygusallık” ithamınız oldukça ironik, çünkü ben tam tersine tarihsel ve toplumsal bir bağlamla konuşuyorum. Nazi örneği, kendi düşüncelerinizin tarihte nasıl benzer biçimde “toplumu koruma” bahanesiyle meşrulaştırıldığını hatırlatmak içindi. Bu, duygusallığın değil, tarihsel farkındalığın göstergesidir. Geçmişte “ahlakı, düzeni, toplumu koruma” gerekçesiyle yapılan zulümler, bugün aynı retorikle yeniden üretiliyor. Bu bir “gelecek planlaması” değil, geçmişin tekrarından ibaret.

“Gelecekte olası sorunlar” diyerek soyut bir korku senaryosu çiziyorsunuz; ben ise tarihte bu korkuların nelere dönüştüğünü somut biçimde gözünüzün önüne seriyorum. Yani bunları ilk düşünen ileri görüşlü(!) kişi sen değilmişsin demek ki. Aramızdaki fark, sizin varsayım üzerinden konuşmanız, benim ise tecrübeler üzerinden konuşmam.

Ayrıca sizin “duygusal örnekler” diye küçümsediğiniz tecavüz, kadın cinayeti, çocuk istismarı gibi olaylar tam da konunun bağlamını oluşturuyor. Çünkü toplum asıl bu gerçek suçlara karşı sessiz kalıyor. Adaletin, vicdanın ve yasa uygulamasının eksik kaldığı yerde, suçu olmayan bir kesimi hedef almak kolaylaşıyor. İşte ben bu çelişkiyi gösterdim. Gerçek mağdurların yaşadığı adaletsizlik devam ederken, kimseye zarar vermeyen insanların “toplum için tehlike” ilan edilmesi, asıl ahlaki bozulmanın kendisidir.
 
Bu yasağı desteklemek sizi, zamanında kızıl saçlı oldukları için kadınları yakan Avrupalı zihniyetiyle aynı yere götürür.

Bu yasaklar sana dokunmuyor diye iyi mi zannediyorsun? Bugün eşcinsellerin yatak odasına ve sosyal hayatına karışan devlet yarın seninkine karışmaz mı zannediyorsun?

Bunlara ses çıkartmamak "aman nasılsa beni bağlamıyor" demek, daha cüretkar yasakların önünü açar.

Kime ne anlatıyorum ki. Böyle devam edin, hak ettiğinizi yaşıyorsunuz.
Alakası yok Bunu desteklemem Orta çağ veya Orta Doğu zihniyetine sahip değilim. Ben şahsen "bana dokunmayan yılan 1000 yaşasın" Prensibine inanıyorum, bana olumsuz getirisi yoksa bir şeye karşı çıkmam. Öte yandan LGBTQ dediğimiz yapı beyin yıkama aracı olduğunu düşünüyorum. Obeziteyi normalleştiren beden olumlucuları ile aynı hedefe sahipler.
 
Alakası yok bunu desteklemem Orta Çağ veya orta doğu zihniyetine sahip değilim.

Pek de farklı bir zihniyete sahip değilsiniz maalesef.

Ben şahsen "bana dokunmayan yılan 1000 yaşasın" prensibine inanıyorum, bana olumsuz getirisi yoksa bir şeye karşı çıkmam. Öte yandan lgbtq dediğimiz yapı beyin yıkama aracı olduğunu düşünüyorum.

Kendinizle çelişiyorsunuz. "beyin yıkama" amacı güden bu yapı sizin beyninizi yıkayamadıysa yasaklanıp yasaklanmamasının sizin açınızdan ne önemi var.

Kaldı ki bu yasa önerisi sadece LGBT propagandasını değil, tüm eş cinsellerin yaşam şeklini kısıtlamaya yönelik.
 
Son düzenleme:
2026 yılı reform yılı olacak demişler ama Orta Çağ hamlesi atılıyor sanırım.

Bugüne kadar bu forumda benim konum da dahil LGBT başlığı altında açılan her konu kilitlendi. Ben orada çok net bir soru sordum. Bu durum psikolojik mi, biyolojik mi diye.
Biyolojikse, bu yapılan insanlık suçu olur.
Yok psikolojikse, devletin görevi tedavi yöntemi aramaktır, hapse atmak yanlış olur.

Ama kimse bana iki duruma dair bir kanıt sunmadı. Herkes kendine göre konuştu. Bu konuya olan merakım devam ediyor, kanıtla bilen birileri varsa anlatmasını ricâ ediyorum.

-Hapise giriyorsun?
-Neden?
-Karşı cinsi beğenmiyorsun diye.
Yalnız böyle düşününce olayın ne kadar saçma olduğunu daha iyi anladım. Bence çok iyi örnek.
 
Son düzenleme:
Ama kimse bana iki duruma dair bir kanıt sunmadı. Herkes kendine göre konuştu. Bu konuya olan merakım devam ediyor, kanıtla bilen birileri varsa anlatmasını ricâ ediyorum.

Net bir kanıt yok. Hem psikolojik hem biyolojik temellere dayandığına dair bulgular var. İnsanın en yakın kuzenlerinden bonobo maymunlarında çiftleşme dönemi dışında eşcinsellik görülmüş, çiftleşme döneminde ise tekrar heteroseksüel ilişkiler gözlemlenmiş. Bu da bu durumun tercih olabileceğine dair bir bulgu ancak söylediğim gibi kanıtlanmış bir şey yok.



Emil Kirkegaard'ın yayımladığı bu makalede eşcinselliğin birçok mental rahatsızlık ile ilişkilendirildiği görülüyor. Kendisi radikal bir sağcıdır, dolayısıyla tarafsızlığını sorgulayabilirsiniz ancak araştırma araştırmadır, buraya bırakıyorum.
 
@Loyalty571 Hangi suçla hapse girecek bu insanlar? Suçu nedir bu kişinin? Aile kurumuna zarar gelir diye korkarsanız, o haklardan mahrum edersiniz.
Ama hapse atmak için bir suç olmalı. Burada bir suç yok ki. Kaç yıl yiyecekler? 10 yıl sonra çıktığında artık gay olmayacak mı kişi? Dersini almış mı olacak?
Müebbet mi yatacakalar mesela? Niçin.? Ne uğruna bu adam cezaevine girecek ki? "Senin varlığın nesillerin devamlılığına ve kültürümüze bir tehdit, keşke hiç olmasaydın kahrol pislik" diyerek sonsuza kadar içeride mi tutalım? Ben anlamadım bu işi.

@RPM Hocam ben başka konularda da sordum ama cevap alamadım. Utanacak bir şey söylüyormuşum gibi algılıyorlar ama bence alakası yok.

Şimdi bir insan, gay olduğunda çıplak kız gördüğünde hiçbir şekilde erekte olmuyor mu? Hiç mi arzulamıyor, yoksa cinsel organı duruma hazırken kendisi mi bunu iğrenç bulup reddediyor?
Bence hiçbir şekilde erekte olamıyorsa, biyolojiktir zaten. Oluyorsa, sorun orada ne oluyor onu ben anlayamıyorum. O zaman neden reddediyor?
Boş mu yapıyorum bilmiyorum ama merak ettiğim bir durum ve kimse de cevap vermiyor.
 
Son düzenleme:
  • Beğen
İfadeler: RPM
@RPM Hocam ben başka konularda da sordum ama cevap alamadım. Utanacak bir şey söylüyormuşum gibi algılıyorlar ama bence alakası yok.

Türk insanı bu tür konularda çok kapalı zaten. Gencinden yaşlısına.

Şimdi bir insan, gay olduğunda çıplak kız gördüğünde hiçbir şekilde erekte olmuyor mu? Hiç mi arzulamıyor, yoksa cinsel organı duruma hazırken kendisi mi bunu iğrenç bulup reddediyor?
Bence hiçbir şekilde erekte olamıyorsa, biyolojiktir zaten. Oluyorsa, sorun orada ne oluyor onu ben anlayamıyorum. O zaman neden reddediyor?

Boş mu yapıyorum bilmiyorum ama merak ettiğim bir durum ve kimse de cevap vermiyor.

Hocam sorduğunuz sorunun cevabı çok değişken. "Şudur" denebilecek bir konu değil.

Yani muhakkak dediğiniz gibi karşı cinsi hiç arzulamayan insanlar da vardır, vücudu reaksiyon gösterdiği hâlde bunu reddeden de. Travmatik sebepleri olabiliyor.

Kesin konuşabilmek isterdim ama maalesef. 😐
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı