Loyalty571
Decapat
- Katılım
- 20 Ocak 2024
- Mesajlar
- 2.738
- Çözümler
- 12
Bunun bilimsel yönünü de uzunca tartıştığımız bir konu vardı. Birkaç tane makale ile görüşleri destekleyici yönde makaleler okunduğunda "hastalık" kategorisinden çıkarılması konunun incelenmesini durdurmuş, çok önemli bir konunun önü "hastalık" olmayışı öne sürülerek kesilmiştir. Yaptığınız bilimsel çalışmanın bu kadar net karşılığı olması için Kanun niteliğinde bir kanıt bulmalısınız. Aksi takdirde bu durum Dünya Sağlık Örgüt'ü gibi .... bir kurumun tekelinde olamazdı.“Yasalar var, uygulanıyor mu beni ilgilendirmez” diyorsunuz. İşte tam da sorun bu. Hukukun varlığıyla övünüp adaletin yokluğuna göz yummak, bir vicdan meselesidir. “Yasa var” demek, onun adil işlediği anlamına gelmez. Aksi olsaydı bugün kadın cinayetleri istatistik değil, istisna olurdu.
Cinsiyetin “bilimsel olarak iki tane” olduğuna dair iddianız ise bilimi değil, ideolojiyi savunuyor. Bilimsel çalışma yapılsın gibi dayanaksız, soyut temeli olmayan iddialarla toplumu tepeden inme inşaa edemezsin bir yerde geri teper. Çünkü bilim bugün bile biyolojik cinsiyet, toplumsal cinsiyet ve cinsel kimlik arasındaki farkları açıkça tanımlıyor. Hormon farklılıklarından beyin gelişimine, kromozom varyasyonlarından genetik mozaizme kadar çok geniş bir spektrumdan söz ediyoruz. Bilim “iki kutup dışında hiçbir şey yoktur” demiyor, bunu sadece katı toplumsal roller söylüyor.
Diyorsunuz ki: “Kimse kadın veya erkek kimliğinin dışına çıkmamalı.” Ama sonra da “kimse bu kimlikleri öne çıkarmamalı” diyorsunuz. Yani hem cinsiyet kimliğini dayatıyorsunuz, hem kimliğin ön planda olmamasını istiyorsunuz. Bu mantık hatasının adı çelişkidir. Hem var diyorsunuz hem yok.
Eşcinselliği, trans kimliği “kaynağı belirsiz hisler” gibi indirgemeci bir dille tanımlamanız da bilimsel değil, duygusal bir yargıdır. Çünkü artık tıp bilimi bile bu kimlikleri “hastalık” kategorisinden çıkardı; Dünya Sağlık Örgütü bunu 1990’da resmen ilan etti. Yani siz “bilim” diyerek aslında bilimi değil, toplumsal önyargıyı savunuyorsunuz.
“Yasaklanması gerekenin yasaklanması yasakçı zihniyet değildir” diyorsunuz ya — peki o zaman kim karar veriyor neyin “yasaklanması gerektiğine”? Siz mi, ben mi, yoksa bugün kendi çıkarına göre toplumu şekillendiren siyasetçiler mi? Bugün başkasının “yaşam biçimi” diye gördüğünü yasaklayan devlet, yarın sizin “inancınızı” da aynı gerekçeyle kısıtlarsa, o zaman ne diyeceksiniz? “Uygulanıyor mu, beni ilgilendirmez” mi?
Benim bahsettiğim “kaos” zaten bu çelişkiden doğuyor: suçu, adaletsizliği, eşitsizliği görmezden gelen bir toplumun sonunda kendisi de bu baskının kurbanı olur. Bugün ezilene ses çıkarmayan, yarın kendi ezilişine de kimseyi bulamaz.
Bir de “gelecekteki olası sorunları ön görüyorum” diyerek bunu ileri görüşlülük gibi sunuyorsunuz. İlginçtir, benzer bir “ileri görüşlülük” argümanını zamanında Naziler de kullanıyordu: toplumu “korumak”, “ahlakı ve düzeni” sağlamak adına eşcinselleri, engellileri, farklı düşünenleri sistematik olarak yok ettiler. Onlar da “toplumsal çürümenin önüne geçiyoruz” diyordu. Demek ki “geleceği düşünmek” her zaman erdem değil; bazen sadece zulmü meşrulaştıran bir bahanedir.
Bakınız sınır çizmek, sizi ön plana çıkartması beklenenin belirlenmesi değildir. Sizi ön plana çıkarmaması beklenenin sağlam temeller üzerine oturtulması demektir. Bu bir çelişki değil, sağlam bir toplumun inşası için gerekli malzemelerdir.
Cümlelerimi tekrara düşüyorum. Ben size yasanın kendi özelinde değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorum. Yasanın kötüye kullanılmasına elbette karşı çıkabilirsiniz ama bu yasanın doğrulanabilirliğini zedelemez. Zira yasa saf olarak, kendi içinde, kişilerden bağımsız olarak değerlendirilmelidir. Bu durumda duygusal yaklaşanın siz olduğunuz aşikardır.
Bir önceki tartıştığım arkadaş ile benzer noktaya gelmiş bulunuyoruz. Benim Müslüman olduğumu anlamışsınızdır. Bana bir önceki arkadaşın sorduğu üzere mutlak doğru benim için İslam'dır. Ben ise sizlere burada bir tane ayet, bir tane hadisten bahsettim mi? Hayır çünkü mesele o kadar temelsiz ve uydurma ki kendi mutlak gördüğüm düşüncelerime dahi başvurmama gerek kalmadan, azıcık genel bir bakış açısı ile sorun olduğunu anlatabiliyor, örnekleyebiliyorum.