Öyle mi? Neden kendi bilim camiasında kuşku duyuluyor?
"Bilimsel ve kesin" denilen bir teoriye kendi camiasından binlerce bilim adamı tarafından kuşku duyulmasını açıklar mısınız? Eğer bilimsel ve gözlemlenebiliyorsa, bu bilimsel camia nasıl yer çekimi kanununa itiraz etmiyorsa aynı şekilde darwin'in teorisine de itiraz etmemeli değil mi?
Darwinizmden Bilimsel Ayrılış Bildirisi:
https://www.discovery.org/m/2019/10/Scientific-Dissent-from-Darwinism-List-09302019.pdf
Yanlış bir şey dememişler. "Şüpheleniyoruz, hakkında araştırma yapılmasına teşvik edilmeli." diyorlar. Her teoriye ve kanuna böyle yaklaşılmalıdır. Tabi, hala ellerinde evrimi çürütebilecek bir kanıt yok. 160 yıldır.
Kuşku, bilimin vazgeçilmezidir. Kuşkudan yoksun biri, bilim insanı olamaz. Her bilim insanı da şüphecidir. Tabi bu da
her şüphenin yerinde olduğu veya
her şüphecinin bilim insanı olacağı anlamına gelmez.
Bilim kendini yeniler ve günceller. Bu söylendiğinde gelen cevap genellikle "Madem kesin değil, neden güvenmeliyiz?" şeklinde oluyor. Şöyle izah edelim:
Evren'e dair düşüncelerimizin en temelindeki varsayım
gerçek denen bir şeyin olmasıdır ve bizim onu bilmemizden veya anlamamızdan bağımsız olarak gerçektir. Tabi bazı felsefe akımlarında bu temel varsayım da sorgulanıyor ancak deneyimlerimizden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, Evren içinde var olan olguların hiçbiri, bizlerin onu algılamasına veya keşfetmesine bağlı değildir. Dolayısıyla gerçekler, bizlerin algısından, keşfinden, kabulünden bağımsızdır. Peki o gerçeğe nasıl ulaşırız? İnsanlığı yıllardır meşgul eden soru da budur. İnsanlık, önce felsefe sayesinde kavramlar hakkında doğru ve sistemli düşünmeyi öğrenmiş, sonrasında sınanabilirlik (test edilebilirlik) ve yanlışlanabilirlik kavramları üzerine inşa edilmiş bilimi geliştirmeye başlayarak gerçeğe ulaşmanın en etkili, en objektif, en güçlü yolunu keşfetmiştir.
Bu durumda da "Madem bilim bu kadar güvenilir, neden sürekli yenileniyor ve kendini yanlışlıyor?" sorusu çıkıyor. Bilimin
sürekli değiştiği, büyük oranda bir algı yanılgısıdır. Bilimde değişen, çoğunlukla uygulamalı sahalardır (tıp, mühendislik vb.). Bu demek değil ki temel bilimlerde (fizik, kimya, biyoloji, jeoloji) hiçbir değişim yaşanmaz; elbette yaşanır. Örneğin temel bilimlerde bir teori, bir diğerinin yerini alabilir. Bunun en meşhur örneği, Einstein'ın Görelilik Teorisi'nin, evreni açıklama konusunda Newton'un Kütleçekim Teorisi'nin yerini almış olmasıdır. Sonrasındaysa Kuantum Teorisi, evreni daha başarıyla açıklamak konusunda Einstein'ın teorisini geçmeyi başarmıştır.
Ama bunun ne demek olduğuna az sonra döneceğiz. Öncelikle, bilimde gördüğümüz "karar değiştirme" olaylarını üç kategoriye ayıralım:
1. Uygulamadaki değişimler
Bizim manşetlerden duyduğumuz yenilenmeler, genellikle doğrudan bizim hayatlarımızı etkileyen keşiflerdir; çünkü bunlar, bilim sahalarının uygulamasına yönelik değişimlerdir. Örneğin eskiden karsinojen (kanser yapıcı) olmadığı düşünülen bir besin maddesinin, yeni araştırmalar sonucu karsinojen olduğu sonucuna varabiliriz. Bu, temel bilimsel gerçeklerin değişmesinden değil, önceki uygulamanın devam etmesi sonucunda toplanan yeni bilgiler ışığında uygulamanın değiştirilmesinden kaynaklanır.
2. Kategorik Değişimler
Bilimdeki bazı diğer meşhur yenilenmeler, kategorik değişimlerdir. Örneğin bilimsel araştırmalar sayesinde keşfedilen Plüton'un bir gök cismi olarak var olduğu gerçeği değişmez; ancak bu gök cisminin kategorik olarak bir gezegen olmadığı sonucuna varabiliriz.
3. Yeni Verilerden Gelen Değişimler
Son olarak, bilimdeki bazı diğer değişimler ise, yeni araştırmalar sonucunda elde ettiğimiz verilerin, eski verilerle birleşmesi sonucunda, gerçeğe çok daha yakın bir hikaye anlatmaya başlamasıdır. Bunlar da birinci maddede saydıklarımız gibidir; ancak uygulama açısından zıt yönde bir değişim olmaz; sadece kavrayışımızın değişmesine bağlı olarak bir değişim yaşanır. Örneğin DNA'mızın bütün fiziksel özelliklerimizi kodladığı gerçeği değişmez; ancak bu kodun nasıl okunduğu, epigenetik araştırmalar sayesinde yepyeni bir perspektiften görülmeye başlanmıştır.
Bilim algımız değişse de, temel gerçekler pek değişmiyor. Sanılanın aksine, bilimdeki temel kavramlar ve gerçekler durmaksızın değişmez; hatta oldukça sabit oldukları söylenebilir. Örneğin biyolojide evrimin gerçekliği, düşünsel olarak ilk keşfedildiği Antik Yunan zamanından beri veya ilk defa sistemli hale getirildiği Charles Darwin zamanından beri (1859'dan beri) değişmemiştir. Astronomide kızıla kayma kavramı, 1912 yılında Vesto Slipher tarafından ilk defa keşfedildiğinden beri değişmemiştir. Fizikte, cisimlerin birbirlerine doğru hareket etmeye meyilli oldukları gerçeği, 1687'de Isaac Newton tarafından ilk defa formülize edildiğinden beri değişmemiştir. Kimyada, John Dalton tarafından keşfedilen katlı oranlar yasası 1802'den beri değişmemiştir. Bu da bizi bilimdeki kanun ve teori arasındaki farka götürmektedir. Bu konudaki genel
yanlış algı da yozlaşmış eğitim sistemimizde (geçtiğimiz yıllarda kaldırıldı) "gözlem -> hipotez -> teori -> kanun" hiyerarşisi gösterilmiş olmasıdır. Ancak bu hiyerarşi, bilimsel camiada geçerliliğini asırlar önce yitirmiş, skolastik düşünceden kalma, kısıtlı ve hatalı bir yaklaşımdır. Kanunlar ve teoriler ayrı kategorilerde açıklama gücüne sahip olan olgulardır. Kanunlar bir olaya açıklama getiremezler; sadece ne olduğunu belirtirler. Teoriler ise o kanunları açıklama ve izah etme gücüne sahiptir. İlla bir hiyerarşi kurulacak olursa, modern bilimde teoriler kanunlardan daha kapsayıcı ve açıklayıcı olmaları bakımından, hiyerarşi basamaklarının daha üzerinde yer alacaktır. Daha detaylı:
Bilimde ''Hipotez-Teori-Kanun'' Hiyerarşisi Var Mıdır? - Evrim Ağacı
Sen "Allah yarattı, öyle oldu." dersin; bilim, nedenini, nedeninin nedenini sorgular ve hakkında araştırmalar yapar. Şeffaftır da. Sen de aynı adımları uygulayarak gözlemleyebilirsin sonucu. Hatta başka bir yol izleyip (bilimsel olması gerek, o kitapta böyle yazıyor, şu adam şöyle diyor diyerek değil) sonuca ulaşabiliyorsan, daha da iyi! Bilime bir katkın olmuş olur. Teoriler, yeni bulgular sonucunda değişebilir. Bir teori ne kadar uzun süredir zamanın ve bilim insanlarının aşındırıcı testlerine direnebiliyorsa ve yanlışlanmıyorsa, o kadar güçlenir. Darwin'in 1859 yılında çıkardığı Species of Origin kitabında yazdıklarının yanı sıra yaptığı çalışmalar ve yazdığı makaleler günümüzde yapılan araştırmalarla mükemmel uyuşuyor. Öngörüsü mükemmel bir adammış, yapılan her çalışmada saygım biraz daha artıyor.