Diğer tarafa sürekli gidip gelen bu arkadaşı dinleyin.
Bu sitedeki dindarla tartışmanın bir anlamı yok, boşuna zaman kaybı. Kendi dinlerine hakim olmadıkları gibi, evrimden ve fizikten bir haber olan kesimler bunlar. Evrimi hâlâ tesadüfi sanan, bunca şeyin bir anda olduğunu sananlara bir şey anlatamazsınız. Bunların çoğu da daha kendi inandığı dinin kitabını bile okumamış insanlar. Diğer kitaplar hakkında en ufak bilgileri bile yok. Kendilerini kandırmaya devam etmekten hoşlanıyorlar, bırakın öyle olmaya devam etsinler.
21. yüzyılda insanlara hâlâ evrimin gerçek olduğunu savunmak, kanıtlamak utanç verici bir durum. Ülkenin acınası halinin göstergesi.
İslam'ın evrimle çelişmediği gerçeği. islamiyet evrimle çelişmez evrimin gerçek olması İslam'ı yalanlayan bir durum değildir.
İslam'ın evrimle çelişmediği gerçeği. islamiyet evrimle çelişmez evrimin gerçek olması İslam'ı yalanlayan bir durum değildir.
evrim teorisiyle İslam çelişmez. Felsefe-bilim ile dinin hiçbir yanı çelişmez. Evrim, İslam’da çok işlenmiştir ve pek bir tepki de çekmemiştir. 10-11 ve 12. yüzyıllarda, en başta İbn Miskeveyh evrim olayından bahseder. Hatta öyle şeyler söyler ki Darwin bile burada soluk kalır. Türlerin değişmesinden söz eder, hatta bitkiler ile hayvanlar arasında ve hayvan ile insan arasında geçiş türleri olduğundan bahseder.
İslam'ın evrimle çelişmediği gerçeği. islamiyet evrimle çelişmez evrimin gerçek olması İslam'ı yalanlayan bir durum değildir.
evrim teorisiyle İslam çelişmez. Felsefe-bilim ile dinin hiçbir yanı çelişmez. Evrim, İslam’da çok işlenmiştir ve pek bir tepki de çekmemiştir. 10-11 ve 12. yüzyıllarda, en başta İbn Miskeveyh evrim olayından bahseder. Hatta öyle şeyler söyler ki Darwin bile burada soluk kalır. Türlerin değişmesinden söz eder, hatta bitkiler ile hayvanlar arasında ve hayvan ile insan arasında geçiş türleri olduğundan bahseder.
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَليفَةً قَالُوا اَتَجْعَلُ فيهَا مَنْ يُفْسِدُ فيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ
Hani Rabbin, meleklere 'ben yeryüzünde bir halife atıyorum' demişti. Melekler 'Ya Rabbi, sen yeryüzünde kargaşa çıkarmakta olan, kan döken birini mi atıyorsun?...
(Bakara, 2/30)
Ayette Adem’in yaratılışı ile ilgili geçen kavram yukarıda da konu edindiğimiz
“Ceale” جعل kavramıyla anlatılmaktadır.
“Eskisinin yerine yenisini oluşturmak/atamak” anlamına gelen
ceale ile ifadelendirmiştir.
Peki,
“khalifa” (halife) ne demek?
Halife, Arapça ardı sıra gelen, eskisinin yerine geçirilen, benzeriyle yer değiştiren anlamlarına gelmektedir.
Dolayısıyla bir şeyin halife olabilmesi için selefinin, yani ardılının varolması gerekir. Selefsiz halef olmaz.
Ceale ve halife kelimelerinin kullanılmış olması Adem’den önce Adem’e benzeyen varlıkların varolduğu anlamına gelir.
Ayrıca ayette kullanılan zaman kipi hal sigasıyla (mudari/şimdiki zaman) ile gelmektedir.
Bu şu anlama gelir: “Adem”’in halife atanması onun yaratılmasından sonra ortaya çıkan bir süreçle gerçekleşmiştir.
Ayette geçen Adem’in ortaya çıkarılış sürecini şöyle de anlamlandırabiliriz:
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰئِكَةِ اِنّى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَليفَةً.
Hani Rabbin, meleklere 'Ben yeryüzünde benzerlerinin yerine geçireceğim bir varlık olarak eskisinin yerine yenisini var edeceğim' demişti.
Bu hüküm karşısında doğal olarak Melekler soru sordular:
قَالُوا اَتَجْعَلُ فيهَا مَنْ يُفْسِدُ فيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاءَ؟
Ya Rabbi, sen yeryüzünde kargaşa çıkarmakta olan, kan döken birini mi atayacaksın?
Bu soru doğaldır, çünkü Adem’deki önceki 'benzer'leri yeryüzünde kargaşa çıkarıp kan dökmüşlerdir.
Bu sebeple ellerindeki bilgiye dayanarak Adem’in de böyle bir tür olacağını zannetmişlerdir.
Oysa Allah onlara şu cevabı vermiştir:
قَالَ اِنّى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ
(Allah) 'Sizin bilmediğiniz (çok şey var, onları) Ben bilirim!' diye cevapladı.
(2/30)
Adem’in, meleklerin bilmediği özelliği ise, onun isimlendirebilme yeteneğidir:
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِٶُنى بِاَسْمَاءِ هٰـؤُلَاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقينَ
Ve O, Adem'e her şeyin ismini belletti (eşyayı isimlendirebilme yeteneği verdi), sonra onları meleklerin önüne koydu ve 'Dedikleriniz doğruysa haydi bu (şeylerin) isimlerini Bana söyleyin bakalım!'dedi.
(2/32)
قَالَ يَا اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَائِهِمْ فَلَمَّا اَنْبَاَهُمْ بِاَسْمَائِهِمْ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّى اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ
تَكْتُمُونَ
O: 'Ey Adem, bu (şeylerin) isimlerini onlara bildir!' buyurdu. (Adem) isimleri onlara bildirince (Allah): 'Size, 'göklerin ve yerin gizli gerçeğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim' dememiş miydim?' dedi.
Adem’in selef/önceki benzerlerinden farklı olarak bilinçli bir beşer olması onun yeryüzündeki halifeliğinin de kilit noktasıdır.
Bilindiği üzere bu teşbihi diyalog sonrasında meleklerin, Adem’in Önünde saygıyla eğilmeleri/onların Adem’in bilinci karşısında teslim olmaları istenmiştir.
Adem olarak karakterize edilen
“bilinçli insan”ın çoğul olduğu da Kur’an’da Adem’in çoğul zamirle de ifadelendirilmiş olduğununu öğrenmekteyiz: