Akademisyenlik için üniversite önemli mi?

oreoorucc

Femtopat
Katılım
3 Kasım 2023
Mesajlar
24
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Arkadaşlar selamlar. Akademisyenlik için üniversite önemli mi? Akademisyenlik için not ortalaması, ALES ve YDS'nin önemli olduğunu biliyorum. Mezun olunan üniversitenin ismi de önemli midir? Ne derece fark eder. Ell veya elt bölümlerinde akademisyenlik yapan birisi varsa bana ulaşırsa sevinirim.
 
Hangi ülkede olursanız olun, kaliteli eğitim veren, kaliteli çıktıları olan bir üniversiteden mezun olmak tabi ki önemli bir tercih nedenidir. Ben yüksek lisans ve doktora öğrencileri alırken mezun oldukları okullara, hocalarına, akademik geçmişlerine bakmadan almıyorum. Çoğu yer de öyle yapar.
Ülkemizde o kadar çok sayıda, gereksiz üniversite açıldı ki maalesef sizin sorduğunuz gereksiz soruyu sorulabilir kıldı bu durum.
Eskiden üniversite size bir konuda akademik yetkinlik kazandıran bir kurumdu. Şu anda ülkemizdeki üniversitelerin %80'inden fazlası sadece lise süresini uzatmaktan başka bir şeye yaramıyor. Dolayısıyla onlardan mezun olan öğrenciler de üniversite diplomasına sahip olmasına rağmen iş bulamıyorlar çünkü tercih edilmiyorlar. Bu durumda istisnalar mevcut ama %1-2'yi geçmez.
 
Üniversitenin eski cazibesi yok artık üst düzey bölümler hariç sadece hayatın tokadı çarpmadan oturulan bir durak gibi oldu o yüzden önemli ama sizin başarınız daha önemli malum ülkemizin hali ortada isim ve marka değeriniz olmadan bir hiçsiniz.. keşke böyle olmasa siz çabalayın gerisi takdiri ilahi :)
 
Hangi ülkede olursanız olun, kaliteli eğitim veren, kaliteli çıktıları olan bir üniversiteden mezun olmak tabi ki önemli bir tercih nedenidir. Ben yüksek lisans ve doktora öğrencileri alırken mezun oldukları okullara, hocalarına, akademik geçmişlerine bakmadan almıyorum. Çoğu yer de öyle yapar.
Ülkemizde o kadar çok sayıda, gereksiz üniversite açıldı ki maalesef sizin sorduğunuz gereksiz soruyu sorulabilir kıldı bu durum.
Eskiden üniversite size bir konuda akademik yetkinlik kazandıran bir kurumdu. Şu anda ülkemizdeki üniversitelerin %80'inden fazlası sadece lise süresini uzatmaktan başka bir şeye yaramıyor. Dolayısıyla onlardan mezun olan öğrenciler de üniversite diplomasına sahip olmasına rağmen iş bulamıyorlar çünkü tercih edilmiyorlar. Bu durumda istisnalar mevcut ama %1-2'yi geçmez.
Doğru söylüyorsunuz, Türkiye'deki üniversitelerin büyük bir kısmının liseyi uzatmaktan öteye gitmediği ortada. Ancak bence bu rakam %80'in çok üzerinde çünkü ben bu ülkede İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi, Koç gibi bir elin parmağını geçmeyecek sayıda üniversitenin "iyi" eğitim verdiğini düşünüyorum. Seçmeyi düşündüğüm üniversiteler Ege ve Ankara Üniversitesi - DTCF. Öğrenci yorumları bu okulların iyi olduğunu söylüyor ve bunlar köklü okullar da. Ancak kendi araştırmalarım ve tecrübelerime dayanarak, bu okullar ile ÇOMÜ, PAÜ, Celal Bayar gibi okullar arasında büyük farklar görmüyorum.

Akademik paper bakımından her iki okulun hocaları da kötü durumda. Hocaların öğreticiliği övülüyor fakat bu tamamen kişiden kişiye değişen bir şey. Köklü sayılan okullarda çeşitli seviyelerde eğitim kalitesiyle karşılaştım. Bazı hocaların eğitim tarzını beğenirken, bazılarını beğenmedim. Aynı şekilde taşra üniversitelerinde, köklü üniversitelerde gördüklerimden daha iyi hocalar da gördüm, daha kötü olan hocalar da. Kısaca kendi araştırma ve tecrübelerime dayanarak ben köklü ve iyi atfedilen üniversiteler ile taşra üniversiteleri arasında çok ufak farklar tespit ettim. Bu tabii bahsettiğim bölümler için geçerli, her bölüm için bahsetmiyorum. Hatta taşra üniversitelerine + puan yazacak bir konu gördüm ve bu da hocalara erişimin çok daha kolay olmasıydı. Hocalarla birebir iletişim kurmak ve doğrudan destek almak bu "yeni" kurulan üniversitelerde, küçük okullar olmalarından ötürü, çok daha kolaydı. Ayrıca bir diğer avantaj ise bu okulların çok daha ucuz şehirlerde bulunmaları.

O nedenle sorduğum sorunun gereksiz değil aksine çok mantıklı bir soru olduğunu düşünüyorum çünkü Türkiye şartlarında "marka değeri olan üniversiteler" sadece kuru isimden ibaret. Başka hiçbir ekstra cezbedici özellikleri yok. Topluluklar ve Erasmus imkanları konusunda bahsettiğim bölümlerde Ege ve Ankara Üniversitesinden fazla Erasmus'a gönderen taşra üniversiteleri vardı. Bu üniversiteler kadar olmasa da hatırı sayılır topluluğa sahip okullar vardı. Dolayısıyla ilk başta sorduğum soru biraz eksik kalmış. Şu şekilde sorsam daha doğru olur: Türkiye'nin ilk 3 üniversitesi hariç kalan üniversitelerde okumak mantıklı mı? Dediğim gibi İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlere gitmek büyük bir ekonomik külfet, özellikle bu şartlar altında.

Kaliteli çıktı konusunda ise ben bunun üniversitenin başarısı olduğunu düşünmüyorum. Zaten yüksek sıralamaları olan başarılı insanlar giriyor o iyi sayılan üniversitelere. O üniversite olsun ya da olmasın, başarılı olma potansiyeli yüksek insanlar bu kişiler zaten. Mesela Türkiye'de sayısalda ilk 1000'e girmiş bir kişi bir taşra üniversitesinde okusaydı da başarılı olabilirdi. Bu şekilde düşünüyorum çünkü kendim "iyi" üniversitelerin eğitimlerini gördüm ve varsayılanın aksine kötüydüler. Bu şartlar altında isim gerçekten de dediğiniz kadar önemli mi yoksa bu isim algısı, üniversitelerin marka değeri mi, yoksa insanların yıkamadıkları bir önyargı ve eleme sisteminden mi ibaret?
 
Doğru söylüyorsunuz, Türkiye'deki üniversitelerin büyük bir kısmının liseyi uzatmaktan öteye gitmediği ortada. Ancak bence bu rakam %80'in çok üzerinde çünkü ben bu ülkede İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi, Koç gibi bir elin parmağını geçmeyecek sayıda üniversitenin "iyi" eğitim verdiğini düşünüyorum. Seçmeyi düşündüğüm üniversiteler Ege ve Ankara Üniversitesi - DTCF. Öğrenci yorumları bu okulların iyi olduğunu söylüyor ve bunlar köklü okullar da. Ancak kendi araştırmalarım ve tecrübelerime dayanarak, bu okullar ile ÇOMÜ, PAÜ, Celal Bayar gibi okullar arasında büyük farklar görmüyorum.

Akademik paper bakımından her iki okulun hocaları da kötü durumda. Hocaların öğreticiliği övülüyor fakat bu tamamen kişiden kişiye değişen bir şey. Köklü sayılan okullarda çeşitli seviyelerde eğitim kalitesiyle karşılaştım. Bazı hocaların eğitim tarzını beğenirken, bazılarını beğenmedim. Aynı şekilde taşra üniversitelerinde, köklü üniversitelerde gördüklerimden daha iyi hocalar da gördüm, daha kötü olan hocalar da. Kısaca kendi araştırma ve tecrübelerime dayanarak ben köklü ve iyi atfedilen üniversiteler ile taşra üniversiteleri arasında çok ufak farklar tespit ettim. Bu tabii bahsettiğim bölümler için geçerli, her bölüm için bahsetmiyorum. Hatta taşra üniversitelerine + puan yazacak bir konu gördüm ve bu da hocalara erişimin çok daha kolay olmasıydı. Hocalarla birebir iletişim kurmak ve doğrudan destek almak bu "yeni" kurulan üniversitelerde, küçük okullar olmalarından ötürü, çok daha kolaydı. Ayrıca bir diğer avantaj ise bu okulların çok daha ucuz şehirlerde bulunmaları.

O nedenle sorduğum sorunun gereksiz değil aksine çok mantıklı bir soru olduğunu düşünüyorum çünkü Türkiye şartlarında "marka değeri olan üniversiteler" sadece kuru isimden ibaret. Başka hiçbir ekstra cezbedici özellikleri yok. Topluluklar ve Erasmus imkanları konusunda bahsettiğim bölümlerde Ege ve Ankara Üniversitesinden fazla Erasmus'a gönderen taşra üniversiteleri vardı. Bu üniversiteler kadar olmasa da hatırı sayılır topluluğa sahip okullar vardı. Dolayısıyla ilk başta sorduğum soru biraz eksik kalmış. Şu şekilde sorsam daha doğru olur: Türkiye'nin ilk 3 üniversitesi hariç kalan üniversitelerde okumak mantıklı mı? Dediğim gibi İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlere gitmek büyük bir ekonomik külfet, özellikle bu şartlar altında.

Kaliteli çıktı konusunda ise ben bunun üniversitenin başarısı olduğunu düşünmüyorum. Zaten yüksek sıralamaları olan başarılı insanlar giriyor o iyi sayılan üniversitelere. O üniversite olsun ya da olmasın, başarılı olma potansiyeli yüksek insanlar bu kişiler zaten. Mesela Türkiye'de sayısalda ilk 1000'e girmiş bir kişi bir taşra üniversitesinde okusaydı da başarılı olabilirdi. Bu şekilde düşünüyorum çünkü kendim "iyi" üniversitelerin eğitimlerini gördüm ve varsayılanın aksine kötüydüler. Bu şartlar altında isim gerçekten de dediğiniz kadar önemli mi yoksa bu isim algısı, üniversitelerin marka değeri mi, yoksa insanların yıkamadıkları bir önyargı ve eleme sisteminden mi ibaret?
Uzun ve güzel bir cevap yazmışsınız. Aslında önceki mesajımda söylemek istediğim, saldırgan anlaşılabilecek bir serzenişi de doğru anlamışsınız. Keza yazdıklarınızı da okuduktan sonra ilk mesajınızdaki yüzeysellikten ayrılıp, mantık çerçevesinde konuyu tartışabilip, fikir alışverişi yapabileceğim bir gencin karşımda olmasına mutlu oldum.

Bugün itibariyle 19 yıldır akademik camianın içindeyim, aile içi akademik şartları saymıyorum.

Düz hesap 20 yıl dersek size tecrübelerimden yola çıkarak ve Türkiye'deki pek çok üniversitede çeşitli şekillerde (kendi alanımda olmak üzere) ilişkiler kurmuş biri olarak yorumlarımı ve önerilerimi paylaşmak istiyorum.

Eğer akademiye yönelik bir hayat istiyorsanız, okuyacağınız bölüm ne olursa olsun mutlaka yurtdışı imkanlarını göz önünde bulundurmalısınız.

Maalesef sizin de önceki mesajınızda belirttiğiniz gibi iyi hoca kavramı burada yanlış yorumlanıyor. Kitabi bilgiyi ezberden sunabilen hocaya iyi hoca diyorlar. Aslında iyi hoca problemleri tespit edebilen ve onlara çözüm yolu aramayı bilen, geliştiren ve bunu size öğretebilen hocadır. Rakamlar her zaman doğruyu söylemez. Arka planının bomboş olduğunu bizzat bildiğim bir Prof. Dr. hocamızın uluslararası dergilerde 200den fazla SCI yayını var. Baktığınızda hocamızı TÜBİTAK ya da YÖK başkanı yapmalı ki ülkede yüksek öğrenim ilerlesin. Ama detaya girdiğinizde hocamızın tanıdık ilişkileriyle makalelere girdiği, sadece yabancı dil çeviri yapmak şeklinde katkıda bulunduğu, bugüne kadar çeşitli odaklarla olan ilişkilerince korunup yükseltildiğini görüyoruz. Bu durumu, sayılara güvenerek hocamıza iş veren rektörüne de açıkça söyledim. İlk başta bana inanamadı, sonra hocamızdan bir hazırlık istediğinde hocamız sunuma bile gelmeye cesaret edemedi. Sonrasında da bana dayatılan proje ortaklığından alındı hocamız. Ders anlatmaya devam ediyor.

Hangi alanda bir kariyer planladığınızı bilmiyorum. Ama ne yaparsanız yapın aşağıdaki şartları göz önünde bulundurun.

- Ekonomik durumunuz, gerektirdiği koşullarda başka şehirde yaşamanızı sürdürmeye müsait mi? Eğer değil ise sadece üniversite diplomasına sahip olmak adına liseden farkı olmayan devlet ya da özel üniversitelere gidip yıllarınızı harcamayın. Eğer puanlarınız yüksek ise mutlaka büyük vakıfların burslarına da başvurmayı ihmal etmeyin.

- Eğitim almak istediğiniz alanlarda önce marka üniversitelere (OTDÜ, BOUN, İTÜ, İÜ, Marmara, GTÜ gibi devlet ya da Koç, Sabancı, Yeditepe gibi vakıf ) sonra da yükselen diğer üniversitelere bir bakın. Bölümlerde yer alan hocaların uluslararası yayınlarına bakın. Impact faktörü 3 ve üzeri yayınlar çıkartan, uluslararası ortaklıkları olan (Pakistan, İran, Hindistan değil) hocalara bakın. Bu hocalarımız eğer son 10 yılda 2 ya da 3 proje yürütmüş (BAP, 1002, 1005 değil; en az 1001, 1003, 1007 gibi ya da uluslararası ortaklıklar olmalı) ise aktif ve alanında önde giden hocalardır. Bu hocalar marka değeridir. Bu hocalardan eğitim alırsanız yola 1,2-0 önde başlarsınız. Burada küçük üniversiteleri 2. plana bırakıyorum. Çünkü her yerde açıldılar. Ama altyapıdan, tecrübeden yoksunlar. Laboratuvar ya da diğer altyapıyı hiç görmeden mezun olan fen ve mühendislik öğrencileri her yıl yanıma staja geliyor.

- Yurtdışına gitmek Erasmus değil. Erasmus, her üniversitenin belli aidatlarla katılarak kontenjan aldığı, bana sorarsanız gereksiz, öğrencilere 6-12 ay tatil yaptıran ve okullarını uzatan bir uygulama. Neden derseniz hiçbir araştırma projesi o sürede tamamlanmaz. Erasmus'a giden öğrencilerimizin %90'ından fazlası da gittikleri ülkede karşılaştıkları yeni sosyal çevrenin etkisiyle eğitimi 3-4. planlara atıyor. Yurtdışına öğrenci değişimi ya da doğrudan karşı üniversitenin bursuyla ya da M. Curie gibi daha kapsamlı burslarla öğrenci gönderebilen hocalara bakın. Bu özel bursları kazanan öğrencilerimizin çoğu daha sonra gittikleri okullarda kalıcı oluyor. Diğerleri ise anlatmakla bitiremedikleri tatil anılarıyla dönüyor.

- Büyük üniversitelerde çok daha iyi eğitim alabilirsiniz ama orada yükselmek daha zordur. Değişmeyen kemik bir zihniyet mevcuttur.

- Akademide hayatınızı ve başarınızı belirleyecek olan sizsiniz. Yolda size hocanız sadece harita tutmayı öğretecektir (şanslıysanız). Harita okumayı ve yeni harita çizmeyi siz öğrenmek zorundasınız.

- Türkiye'deki sınav sisteminde ilk 1000'e giren kişi ile 10000 arasındaki fark aslında ezber yapabilme yeteneği. Sınavlarımız maalesef analitik düşünmekten ziyade formül ezberleyenin geçmesini sağlayabilecek şekilde evrildi son 40 senede. Dolayısıyla ilk 1000'in benim gözümdeki farkı lisede derslerine çok çalışıp bütün müfredatı ve test sistemini öğrenmiş olmasıdır. Ama akademik hayatta bu tarz ezber sistemi maalesef okula girdikten sonra yükselmede işe yaramıyor.

- Kişi kendini geliştiremez mi? Kesinlikle geliştirebilir. Önceki maddelerden birinde de söylediğim gibi burada kilit faktör öğrencidir. Lise'de okul birincisi olan, deli gibi ezber yapabilen bir arkadaşım yine müthiş denebilecek bir skor almasına karşın hatalı tercih nedeniyle üniversiteye kayıt yaptıramadı. Daha sonra sınava tekrar girip ortalama bir puan ile ortalama bir üniversiteye yerleşti. Bu sürede kendisini o kadar iyi yetiştirerek alanında analitik düşünme özelliğini de edindi ve sonuçta alanında ders veren hocalardan daha iyi bir birikimle üniversiteden mezun oldu. Takip eden 15 yılda ise çok kritik projelerde yer aldı ve alanında aranan bir kişi oldu. Ama bu işi başarabilmek için hayatından en az 8-10 seneyi feda etti ki boşluklarını kapatsın. Aynı öğrenci ilgili bölümü İTÜ ya da Koç gibi bir yerde okusaydı şu anda dünyada ön sıralarda oldurdu ve bu arada zaman kaybı da olmazdı. Okul bu nedenle önemli.

- Üniversitelerdeki hocalar, kadro vereceğim vaadiyle öğrencileri sömürür. Kendinizi sömürtmeyin. Hocalarınızı amaç değil, araç olarak görün. Neticede sizleri yetiştirmek için para alan kişilerdir. Onlardan alabildiğiniz en fazla faydayı almayı hedefleyin. Sosyalde iyi anlaşmanıza gerek yok. Hocalarınızdan korkmanıza da gerek yok. Lise'den sonra üniversite bambaşka bir dünyadır. Hocaların karşısında el pence durunca yapılan tek şey öğrencinin kendisini korkuturken hocasının egosunu yükseltmesidir. Rahat olun ama bu durum saygısızlıkla karışmasın.

Mesajı toplantı aralarında yazdım, konularda bölünmeler olabilir. Yine konuşmak, tartışmak istediğiniz bir şey olursa etiketlemekten çekinmeyin.
 
Üniversite mezunu olmak her türlü avantaj diğerlerinin önünde olursun.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Merhaba @oreoorucc. Akademisyenlikte mezun olunan üniversitenin pek önemli olmadığını düşünüyorum, yüksek ortalamayla mezun olan biri düşük taban sıralamalı bir yeri bitirmiş olsa da Akademik Kariyer şansı yüksek olabilir.

Ege Üniversitesi (İngilizce) İngiliz Dili ve Edebiyatı, ve Ankara Üniversitesi (İngilizce) İngiliz Dili ve Edebiyatı diploması sizin önünüzü açabilir diye düşünüyorum, düşük ortalamayla bitirseniz bile diploma gücü sizi kurtarabilir. Pamukkale Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde ise bahsettiğim diploma gücünün pek olmadığını düşünüyorum.

Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği bölümündeydiniz diye hatırlıyorum. Bu sizin ilk üniversiteniz mi yoksa başka yerde okurken mi Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği bölümünü kazandınız?
 
Merhaba @oreoorucc. Akademisyenlikte mezun olunan üniversitenin pek önemli olmadığını düşünüyorum, yüksek ortalamayla mezun olan biri düşük taban sıralamalı bir yeri bitirmiş olsa da Akademik Kariyer şansı yüksek olabilir.

Ege Üniversitesi (İngilizce) İngiliz Dili ve Edebiyatı, ve Ankara Üniversitesi (İngilizce) İngiliz Dili ve Edebiyatı diploması sizin önünüzü açabilir diye düşünüyorum, düşük ortalamayla bitirseniz bile diploma gücü sizi kurtarabilir. Pamukkale Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde ise bahsettiğim diploma gücünün pek olmadığını düşünüyorum.

Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği bölümündeydiniz diye hatırlıyorum. Bu sizin ilk üniversiteniz mi yoksa başka yerde okurken mi Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği bölümünü kazandınız?
Evet doğru hatırlıyorsunuz. Bu benim girdiğim ilk üniversite fakat bölümü lise yıllarındaki herhangi bir cahil öğrenci gibi "mühendislikte iş daha çok" zihniyetiyle girdim. Ancak bölümü hiç sevemedim ve her zaman edebiyata ve dile yatkındım bu nedenle daha çok sevdiğim ve daha iyi olduğum bir alana geçiş yapacağım.

İlk başta hem makineye devam edip hem de İngiliz dili ve edebiyatı okusam olur diye düşünerek Ankara Üniversitesi İngiliz dili ve edebiyatı bölümünün uzaktan eğitim olanını yazdım fakat tatmin edici gelmedi. Bu bölüm benim gözümde tartışmayı, fikir üretmeyi, konuşulmayanı konuşmayı gerektiren bir bölüm bu nedenle uzaktan eğitimi oldukça tatsız buldum. Aynı anda 2 örgün bölüm okunamadığı için makineyi bırakıp tamamen istediğim alana odaklanma kararı aldım.

Biraz narsistik bi yaklaşım gibi gelebilir fakat yanlış anlamayın düşük ortalama gibi bir korkum yok. Bölüme odaklandığım sürece en az 3 ortalama ile mezun olabileceğime eminim. Benim durumumdaki sıkıntılı çelişki ise odaklanma konusunda. Gördüğüm kadarıyla daha önce açtığım bir konuyu okumuşsunuz. Orada da bahsettiğim gibi Ankara veya Ege Üniversitesini yazmam halinde hem çalışıp hem okumak zorunda olacağımdan bölüme yeterince odaklanamamaktan korkuyorum. Genellikle yaptığı işe tamamıyla odaklanmayı seven ve o işle günlerce başından kalkmadan uğraşabilen biriyim. Fakat dikkatim başka konular tarafından dağıtıldığında kopuş yaşayabiliyorum.

Bu nedenle arada kaldığım ikilem diploma vs kendini geliştirme ikilemi. Ekonomik zorluk yaşamayacağım bir yerde henüz lisans sırasındayken kendi makalelerimi yazmaya başlayıp her türlü etkinlikte görev alıp aynı zamanda 3 üstü bir ortalama yapabileceğime güveniyorum fakat kendimi geliştirsem dahi diplomanın adı önümde bir engel oluşturur mu bu konuda şüpheliyim. Aynı zamanda Ege veya Ankarada üniversitenin zorluğundan ötürü değil de maddi zorluktan ve hayat şartlarından ötürü akademik performansımın orada çok daha düşük olacağını da öngörüyorum.

Benim sıralamam bahsettiğim iki üniversite için de yeterli ancak dediğim gibi bu koşullar altında sıralamayı heba ederek kendimi geliştirmeye odaklanmak mı daha mantıklı yoksa iyi bir diploma alıp kalanına sonra bakmak mı bundan emin değilim.

Uzun ve güzel bir cevap yazmışsınız. Aslında önceki mesajımda söylemek istediğim, saldırgan anlaşılabilecek bir serzenişi de doğru anlamışsınız. Keza yazdıklarınızı da okuduktan sonra ilk mesajınızdaki yüzeysellikten ayrılıp, mantık çerçevesinde konuyu tartışabilip, fikir alışverişi yapabileceğim bir gencin karşımda olmasına mutlu oldum.

Bugün itibariyle 19 yıldır akademik camianın içindeyim, aile içi akademik şartları saymıyorum.

Düz hesap 20 yıl dersek size tecrübelerimden yola çıkarak ve Türkiye'deki pek çok üniversitede çeşitli şekillerde (kendi alanımda olmak üzere) ilişkiler kurmuş biri olarak yorumlarımı ve önerilerimi paylaşmak istiyorum.

Eğer akademiye yönelik bir hayat istiyorsanız, okuyacağınız bölüm ne olursa olsun mutlaka yurtdışı imkanlarını göz önünde bulundurmalısınız.

Maalesef sizin de önceki mesajınızda belirttiğiniz gibi iyi hoca kavramı burada yanlış yorumlanıyor. Kitabi bilgiyi ezberden sunabilen hocaya iyi hoca diyorlar. Aslında iyi hoca problemleri tespit edebilen ve onlara çözüm yolu aramayı bilen, geliştiren ve bunu size öğretebilen hocadır. Rakamlar her zaman doğruyu söylemez. Arka planının bomboş olduğunu bizzat bildiğim bir Prof. Dr. hocamızın uluslararası dergilerde 200den fazla SCI yayını var. Baktığınızda hocamızı TÜBİTAK ya da YÖK başkanı yapmalı ki ülkede yüksek öğrenim ilerlesin. Ama detaya girdiğinizde hocamızın tanıdık ilişkileriyle makalelere girdiği, sadece yabancı dil çeviri yapmak şeklinde katkıda bulunduğu, bugüne kadar çeşitli odaklarla olan ilişkilerince korunup yükseltildiğini görüyoruz. Bu durumu, sayılara güvenerek hocamıza iş veren rektörüne de açıkça söyledim. İlk başta bana inanamadı, sonra hocamızdan bir hazırlık istediğinde hocamız sunuma bile gelmeye cesaret edemedi. Sonrasında da bana dayatılan proje ortaklığından alındı hocamız. Ders anlatmaya devam ediyor.

Hangi alanda bir kariyer planladığınızı bilmiyorum. Ama ne yaparsanız yapın aşağıdaki şartları göz önünde bulundurun.

- Ekonomik durumunuz, gerektirdiği koşullarda başka şehirde yaşamanızı sürdürmeye müsait mi? Eğer değil ise sadece üniversite diplomasına sahip olmak adına liseden farkı olmayan devlet ya da özel üniversitelere gidip yıllarınızı harcamayın. Eğer puanlarınız yüksek ise mutlaka büyük vakıfların burslarına da başvurmayı ihmal etmeyin.

- Eğitim almak istediğiniz alanlarda önce marka üniversitelere (OTDÜ, BOUN, İTÜ, İÜ, Marmara, GTÜ gibi devlet ya da Koç, Sabancı, Yeditepe gibi vakıf ) sonra da yükselen diğer üniversitelere bir bakın. Bölümlerde yer alan hocaların uluslararası yayınlarına bakın. Impact faktörü 3 ve üzeri yayınlar çıkartan, uluslararası ortaklıkları olan (Pakistan, İran, Hindistan değil) hocalara bakın. Bu hocalarımız eğer son 10 yılda 2 ya da 3 proje yürütmüş (BAP, 1002, 1005 değil; en az 1001, 1003, 1007 gibi ya da uluslararası ortaklıklar olmalı) ise aktif ve alanında önde giden hocalardır. Bu hocalar marka değeridir. Bu hocalardan eğitim alırsanız yola 1,2-0 önde başlarsınız. Burada küçük üniversiteleri 2. plana bırakıyorum. Çünkü her yerde açıldılar. Ama altyapıdan, tecrübeden yoksunlar. Laboratuvar ya da diğer altyapıyı hiç görmeden mezun olan fen ve mühendislik öğrencileri her yıl yanıma staja geliyor.

- Yurtdışına gitmek Erasmus değil. Erasmus, her üniversitenin belli aidatlarla katılarak kontenjan aldığı, bana sorarsanız gereksiz, öğrencilere 6-12 ay tatil yaptıran ve okullarını uzatan bir uygulama. Neden derseniz hiçbir araştırma projesi o sürede tamamlanmaz. Erasmus'a giden öğrencilerimizin %90'ından fazlası da gittikleri ülkede karşılaştıkları yeni sosyal çevrenin etkisiyle eğitimi 3-4. planlara atıyor. Yurtdışına öğrenci değişimi ya da doğrudan karşı üniversitenin bursuyla ya da M. Curie gibi daha kapsamlı burslarla öğrenci gönderebilen hocalara bakın. Bu özel bursları kazanan öğrencilerimizin çoğu daha sonra gittikleri okullarda kalıcı oluyor. Diğerleri ise anlatmakla bitiremedikleri tatil anılarıyla dönüyor.

- Büyük üniversitelerde çok daha iyi eğitim alabilirsiniz ama orada yükselmek daha zordur. Değişmeyen kemik bir zihniyet mevcuttur.

- Akademide hayatınızı ve başarınızı belirleyecek olan sizsiniz. Yolda size hocanız sadece harita tutmayı öğretecektir (şanslıysanız). Harita okumayı ve yeni harita çizmeyi siz öğrenmek zorundasınız.

- Türkiye'deki sınav sisteminde ilk 1000'e giren kişi ile 10000 arasındaki fark aslında ezber yapabilme yeteneği. Sınavlarımız maalesef analitik düşünmekten ziyade formül ezberleyenin geçmesini sağlayabilecek şekilde evrildi son 40 senede. Dolayısıyla ilk 1000'in benim gözümdeki farkı lisede derslerine çok çalışıp bütün müfredatı ve test sistemini öğrenmiş olmasıdır. Ama akademik hayatta bu tarz ezber sistemi maalesef okula girdikten sonra yükselmede işe yaramıyor.

- Kişi kendini geliştiremez mi? Kesinlikle geliştirebilir. Önceki maddelerden birinde de söylediğim gibi burada kilit faktör öğrencidir. Lise'de okul birincisi olan, deli gibi ezber yapabilen bir arkadaşım yine müthiş denebilecek bir skor almasına karşın hatalı tercih nedeniyle üniversiteye kayıt yaptıramadı. Daha sonra sınava tekrar girip ortalama bir puan ile ortalama bir üniversiteye yerleşti. Bu sürede kendisini o kadar iyi yetiştirerek alanında analitik düşünme özelliğini de edindi ve sonuçta alanında ders veren hocalardan daha iyi bir birikimle üniversiteden mezun oldu. Takip eden 15 yılda ise çok kritik projelerde yer aldı ve alanında aranan bir kişi oldu. Ama bu işi başarabilmek için hayatından en az 8-10 seneyi feda etti ki boşluklarını kapatsın. Aynı öğrenci ilgili bölümü İTÜ ya da Koç gibi bir yerde okusaydı şu anda dünyada ön sıralarda oldurdu ve bu arada zaman kaybı da olmazdı. Okul bu nedenle önemli.

- Üniversitelerdeki hocalar, kadro vereceğim vaadiyle öğrencileri sömürür. Kendinizi sömürtmeyin. Hocalarınızı amaç değil, araç olarak görün. Neticede sizleri yetiştirmek için para alan kişilerdir. Onlardan alabildiğiniz en fazla faydayı almayı hedefleyin. Sosyalde iyi anlaşmanıza gerek yok. Hocalarınızdan korkmanıza da gerek yok. Lise'den sonra üniversite bambaşka bir dünyadır. Hocaların karşısında el pence durunca yapılan tek şey öğrencinin kendisini korkuturken hocasının egosunu yükseltmesidir. Rahat olun ama bu durum saygısızlıkla karışmasın.

Mesajı toplantı aralarında yazdım, konularda bölünmeler olabilir. Yine konuşmak, tartışmak istediğiniz bir şey olursa etiketlemekten çekinmeyin.
Öncelikle teşekkür ederim @Dr. Bıyık! , ben de sizinle tartışma fırsatı elde ettiğim için mutlu oldum. Maalesef günümüzde mantıklı değerlendirmeler yapabilen ve bir tartışma kültürü olan insan bulmak samanlıkta iğne aramaya benziyor.

Söylediklerinizin hemen hemen hepsine katılıyorum. Farklı düşündüğüm bazı noktalar da var ancak bunlar benim içinde bulunduğum durumdan kaynaklanan tamamen kişisel sebepler.

Özellikle arkadaşınızdan bahsettiğiniz kısım benim gittiğim yola oldukça benziyor. Dediğiniz gibi o kişi KOÇ, İTÜ gibi bir yerde okusaydı çok daha iyi yerlere gelmesi mümkündü. Bir başka yoruma cevap olarak kendi hikayemden bahsettim. Orada da bahsetttiğim nedenlerden ötürü sizin önerinizden farklı olarak daha iyi üniversiteleri ön plana koymamamın kendimce mantıklı bulduğum sebepleri var. Bunlardan en büyüğü bahsettiğiniz üniversitelerin sadece büyük şehirlerde bulunmaları. Eğer fırsatını bulursanız diğer yorumumu okuyup o konu hakkındaki görüşlerinizi de belirtmenizi isterim.

İyi üniversitelerde olmasa dahi bir üniversiteden mezun olmak istememin sebebi akademik alanda kendime güvenmem. Küçük üniversitelerden çıksam bile aradaki farkı kendi çalışmamla kapatabileceğimi düşünüyorum. Ancak gördüğüm kadarıyla akademide en zor noktalardan biri bu alana ilk giriş anı. Diploma kalitesi bu konuda fazla sıkıntı çıkarır mı bu konu aklımı oldukça kurcalıyor.

Sonuçta insanlar başkalarının başarılarını sadece onlara bakarak anlayamazlar. Her ne kadar bilgili olursanız olun eğer bunu kimse görmüyorsa işler zorlaşır. Bu bağlamda yüksek lisansta olsun, doktorada olsun insanların göreceği ilk şeylerden biri üniversite tarafından alnımızın ortasına yapıştırılan etiket oluyor haliyle. Ben üniversiteden kötü eğitim alacağımdan korkmuyorum çünkü zaten fazla bir beklentim yok. Kalan tüm açığı da kendim kapatmaya hazırım ancak bu etiket alana atılmama engel olur mu merak ediyorum.

Dediğiniz gibi hocaların kadro vaadiyle öğrencileri sömürdüğünün ben de farkındayım bu nedenle böyle bir beklentim hiç olmadı. Ancak hocalara erişimimin daha kolay olduğu bir ortamda hocalardan almak istediğim bilgiyi söke söke almanın daha kolay olacağını düşündüm. Zaten üniversiteye gidecek olmamdaki ilk amaç kadro almak değil, olabildiğince bu alanda kendimi geliştirmek ki bu üniversite olsa da olmasa da yapabileceğim bir şey. Ancak sadece kendini geliştirmek işin yarısı, bu geliştirmeyle sektöre yepyeni şeyler katmak bir diğer yarısı. Bu nedenle iyi de olsa kötü de bir üniversite diploması en azından yasal anlamda akademisyenliğe adım atma fırsatı sağlar diye düşünüyorum.

Söylediğiniz kalan her şeyi de dikkatlice değerlendireceğim. Yorumlarınız için teşekkür ederim.
 
Son düzenleme:
Ben üniversiteden kötü eğitim alacağımdan korkmuyorum çünkü zaten fazla bir beklentim yok. Kalan tüm açığı da kendim kapatmaya hazırım ancak bu etiket alana atılmama engel olur mu merak ediyorum.

Dediğiniz gibi hocaların kadro vaadiyle öğrencileri sömürdüğünün ben de farkındayım bu nedenle böyle bir beklentim hiç olmadı. Ancak hocalara erişimimin daha kolay olduğu bir ortamda hocalardan almak istediğim bilgiyi söke söke almanın daha kolay olacağını düşündüm. Zaten üniversiteye gidecek olmamdaki ilk amaç kadro almak değil, olabildiğince bu alanda kendimi geliştirmek ki bu üniversite olsa da olmasa da yapabileceğim bir şey. Ancak sadece kendini geliştirmek işin yarısı, bu geliştirmeyle sektöre yepyeni şeyler katmak bir diğer yarısı. Bu nedenle iyi de olsa kötü de bir üniversite diploması en azından yasal anlamda akademisyenliğe adım atma fırsatı sağlar diye düşünüyorum.

Söylediğiniz kalan her şeyi de dikkatlice değerlendireceğim. Yorumlarınız için teşekkür ederim.
Mesajınızı dikkatlice okudum. İşte ne istediğini bilen birisi ile konuşuyorum dedim ve inanın mutlu oldum.
Sayısal bir alandan sözel bir alana geçiş yapmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Burada lisans için denklem değişir ama yüksek lisans için önerebileceğim sadece 2 şehir olur. Lisans diplomanızı 3 üzeri tutup Ales ve dil sınavını da geçerseniz yüksek lisansa girmekte önünüzde engel olmaz. Ama sözel alanlarda, özellikle edebiyat, İstanbul üniversitesi, Ankara dil tarih, Odtü ve Gazi haricinde okul öneremem. Özellikle ilk 3 saydığım üniversite eski ekolde kaliteli eğitimi ile ön plana çıkıyor. Oralarda lisansüstü eğitimde marka hocalarla yayın çıkartarak kendi isminizi oluşturma şansınız var. Lisans üstü eğitim ile lisans eğitimi çok farklı. Lisans eğitimi yine kalabalık olduğundan, eğer sınavlarda hocanın dikkatini çekmediyseniz, hocanıza ulaşamazsınız. Ama lisansüstü eğitimde dersler 8-10 kişilik gruplarda döneceği için hocanızla çok daha sosyal bir ilişki içinde olacaksınız. O zaman istediğiniz bilgiyi söke söke alıyorsunuz.
Lisansüstü eğitime başvururken kötü üniversitenin en büyük eksisi mülakata alınırken karşılaşacağınız ön yargı. 1-0 geride girersiniz. Ama bilginizle tersine çevirmek elinizde olur.
Umarım mutlu olacağınız alanlarda ilerleme fırsatı bulursunuz.
 
Mesajınızı dikkatlice okudum. İşte ne istediğini bilen birisi ile konuşuyorum dedim ve inanın mutlu oldum.
Sayısal bir alandan sözel bir alana geçiş yapmak istediğinizi belirtiyorsunuz. Burada lisans için denklem değişir ama yüksek lisans için önerebileceğim sadece 2 şehir olur. Lisans diplomanızı 3 üzeri tutup Ales ve dil sınavını da geçerseniz yüksek lisansa girmekte önünüzde engel olmaz. Ama sözel alanlarda, özellikle edebiyat, İstanbul üniversitesi, Ankara dil tarih, Odtü ve Gazi haricinde okul öneremem. Özellikle ilk 3 saydığım üniversite eski ekolde kaliteli eğitimi ile ön plana çıkıyor. Oralarda lisansüstü eğitimde marka hocalarla yayın çıkartarak kendi isminizi oluşturma şansınız var. Lisans üstü eğitim ile lisans eğitimi çok farklı. Lisans eğitimi yine kalabalık olduğundan, eğer sınavlarda hocanın dikkatini çekmediyseniz, hocanıza ulaşamazsınız. Ama lisansüstü eğitimde dersler 8-10 kişilik gruplarda döneceği için hocanızla çok daha sosyal bir ilişki içinde olacaksınız. O zaman istediğiniz bilgiyi söke söke alıyorsunuz.
Lisansüstü eğitime başvururken kötü üniversitenin en büyük eksisi mülakata alınırken karşılaşacağınız ön yargı. 1-0 geride girersiniz. Ama bilginizle tersine çevirmek elinizde olur.
Umarım mutlu olacağınız alanlarda ilerleme fırsatı bulursunuz.
Tekrardan teşekkürler yorumlarınız için. Verdiğiniz bilgiler oldukça değerli. Büyük yardımınız dokundu.
 

Geri
Yukarı