Hayır.
Benim düşüncem şu: İki seçenek var, iradesi olan fakat kadirimutlaklığı yüzünden iradesi etkisizleşmiş, harekete geçemeyen bir Tanrı (yani, Tanrı o kadar güçlüdür, o kadar kudretlidir ki harekete geçememektedir) veya kadirimutlak olan, kudreti sonsuz ama iradesiz bir Tanrı. Aralarındaki tek fark birisinin iradeli olup harekete geçememesi, diğerinin de iradesiz olması.
Kudreti nedeniyle iradesi etkisizleşmiş, bu yüzden bir türlü o anlatıdaki görkemine erişememiş, harekete geçemeyen kadirimutlak bir Tanrı veya o görkemine tam anlamıyla erişmiş, ama iradesini gösteremeyeceğimiz, iradesiz bir Tanrı. İkisi arasında bir seçim yapmamız gerekecek çünkü ister kabul edin ister etmeyin, ister ''uydurma'' deyin ister ''x'in yeni versiyonu galiba'' deyin, kadirimutlaklık iradeyle bir şekilde çelişecek.
Bana göre ilk seçenek, kadirimutlak olan, ama kadirimutlaklığı yüzünden iradesi etkisizleşen bir Tanrı daha soğuk, daha cana yakın olmayan bir cevap, aynı şekilde kadirimutlak olan ama iradesiz bir Tanrı ise diğerine kıyasla daha sıcak, daha cana yakın bir cevap, ama elbette ikisi de istediğimiz cevaplar değil, ikisi de soğuk çünkü çocukça bir umutla bakmaktayız Tanrı'ya, fakat hayattan gelen cevaplar çocukça umutları karşılayamamakta. Hayattan gelen cevaplar her zaman daha kaba, daha soğuk, daha cansız, daha acımasız, bu yüzden sizin kafanızdaki Tanrı fikri tamamen çocukça bir umuttan ibaret. Eğer Tanrı varsa ve Tanrı'nın var olduğuna dair bir cevap hayattan gelecekse bu kesinlikle sizin hayal ettiğiniz gibi olmayacak, hayattan gelen cevap çok soğuk olacak ve kesinlikle hayal kırıklığına uğratacaktır.
Nihayetinde Tanrı kendi içerisindeki çelişkileri insan zihninin çözmesine emanet etmiş ve insan zihni de bu çelişkileri ancak ve ancak tutarlılık bağlamından ele alabilmekte. Hâlbuki Tanrı çok daha fazla şey olabilecekken, çok daha fazla şekilde anılabilecekken ''tutarlılık'' konseptine takılı kalmış. Kendisi çok daha fazla şey olabilecek, çok daha fazla şey olmayı arzu edebilecek, çok daha fazla şekilde anılabilecek düzeylerde olmalıydı. Varlığıyla, yokluğuyla, gerekliliğiyle alakalı değil, bence kendisiyle alakalı en önemli çelişki onun bu bağlamda incelenmeyi seçmiş olmasıdır.