Doğru onaylanmaya gerek duyar mı?

Yanlış gerçek değildir. Zira o da doğru gibi zaman ve mekan gibi mefhumlardan bağımsız değildir. Yanlış bir gerçekliktir. Doğrunun gerçek tarafından onaylanmamış halidir.

Gerçek ya da gerçeklik birbirinden çok da farklı şeyler değildir. "Yanlış" vardır ve gerçeğin içindedir. Doğrunun bilinebilmesi için mevcuttur.
 
Aslında epey farklı kavramlar. Eylemler ya da düşünceler gerçek tarafından sınanır ve ortaya bir gerçeklik çıkar. Bu gerçeklik doğru ya da yanlış olabilir. Ya da bugün doğru olan gerçeklik yarın yanlış olabilir.

Sanırım nüansı farkedemediniz. Gerçek ya da gerçeklik doğruyu da yanlışı da kapsar. Gerçek veya gerçeklik için doğrudur ya da yanlıştır diyemezsiniz. Gerçek zihindedir(aynı zamanda zihinden bağımsızdır), gerçeklik de zihindekinin algılanabilir halidir. Gerçeklik şüpheye sahip olur ise gerçek de şüphelenilebilir olmalıdır. Ama şüphe, sadece gerçeğe açılan yoldur. Galat-ı meşhur hali ile "bireysel gerçeklik" denilenin mümkünatı yoktur. Herhangi bir isim verilecek olur ise "yanılsama"dır.
 
Son düzenleme:
Atalarımız bu olayı zaten bir hikaye ile yıllar önce anlatmışlar, buyrun;

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:

– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?

Hoca ne yapsın?

– Haklısın, demiş.

Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:

– Haklı değil miyim?

Hoca:

– Vallahi çok haklısın, demiş.

Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.

– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

– Hatun, demiş, sen de haklısın!
 
Atalarımız bu olayı zaten bir hikaye ile yıllar önce anlatmışlar, buyrun;

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. Hasmı için söylemediğini bırakmamış. Sonra:

– Hocam, Allah aşkına söyle, demiş, haklı değil miyim?

Hoca ne yapsın?

– Haklısın, demiş.

Ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. Onun hemen arkasından hasmı gelmiş. Bu defa da o başlamış atıp tutmaya, yok bana şöyle, yok böyle yaptı demeye. O da Hoca’ya sormuş:

– Haklı değil miyim?

Hoca:

– Vallahi çok haklısın, demiş.

Adam da sakinleşerek gitmiş. Tüm bunlara tanık olan Hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.

– Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

– Hatun, demiş, sen de haklısın!

Güzel de haksız kim?

Not: Hoca Nasreddin'i gülüp geçilebilir hale getiren de birilerinin doğrusu.
 
Sanırım nüansı farkedemediniz. Gerçek ya da gerçeklik doğruyu da yanlışı da kapsar. Gerçek veya gerçeklik için doğrudur ya da yanlıştır diyemezsiniz. Gerçek zihindedir(aynı zamanda zihinden bağımsızdır), gerçeklik de zihindekinin algılanabilir halidir. Gerçeklik şüpheye sahip olur ise gerçek de şüphelenilebilir olmalıdır. Ama şüphe, sadece gerçeğe açılan yoldur. Galat-ı meşhur hali ile "bireysel gerçeklik" denilenin mümkünatı yoktur. Herhangi bir isim verilecek olur ise "yanılsama"dır.
Nüansı fark edememekten ziyade bakış açısı farklılığı. Eh tartıştığımız konu da özünde bu zaten.
 
Aslında mutlak doğru dediğimiz şeye hiçbir zaman ulaşamayabiliriz. Günümüzde geçirebileceğimiz süzgeçlerle bugünün doğrularını bulabiliriz. Bugünün doğruları yarının yanlışları olabilir, olmayabilir de. Bugünün doğrularını ilerlemek için, yarının yanlışlarını bulmak için kabul etmemiz de bir zorunluluk. Sonuç olarak bugünün doğrularını inkar etmek pek de rasyonal değil çıkarımına ulaşabiliriz.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı