Düşünce ve hareket ilişkisi

Anne sevgisi aşka benzer bir sevgi aslında. Aşka en yakın hatta. Anne sevgisi müthiş fedakarlık ister. O tokat da fedakarlıktır aslında. O tokat en çok anneyi yaralar ama dediğin gibi çocuğunun iyiliğinden başka niyeti yoktur.
 
O tokat en çok anneyi yaralar ama dediğin gibi çocuğunun iyiliğinden başka niyeti yoktur.

Fakat sanırım kaçırdığınız nokta şu; annenin anlık ruh haline ve bildiğine göre, dışarıdan birinin uyguladığı anda gayr-i meşru olabilecek bir hareket (tokat), aynı şarttaki anne tarafından uygulanınca meşru olabilmektedir. Anne ile dışarıdakinin farkı nedir?

Ve bu iki kişinin aynı hareketinin, çocuk üzerindeki öğretisinde ne fark vardır? Çocuk neyi öğrenir?
 
Çok romantik düşünüyorsunuz ama olay öyle değil. Kişisel çıkarlar hayatta kalma motivasyonumuzu sağlayan şeydir. Birey her zaman ilk kendine sonra kendi skalasındaki bireylere değer vermelidir. Aksi takdirde kazık yiyen siz olur sonra nerede yanlış yaptım diye depresyona girersiniz. Bir de anne babanızın sevgisinde bile bir çıkar vardır.
 
Geçmişte de insanın önceliği kendi çıkarlarıydı çünkü hayatı ve neslinin devamı buna bağlıydı, yerleşik topluluklar oluştukça bu kişisel çıkarlar sorun olmaya başladı ve ortaya hukuk kuralları, din gibi kontrol mekanizmaları ortaya kondu. Bu kontrol mekanizmaları ortaya konsa da kişisel çıkarlar tamamıyla silinmedi ve bu sefer gizli şekilde hareket etmeye başladı. En basitinden topluluk liderliğini ele geçirmek gücü getiriyor ve neslinin devamı için en garanti şekilde yaşamayı sağlıyordu ki insanlar da topluluk liderliği için gizliden gizliye hareket ettiler. Modern zamanlarda da şirket ve devletler içerisinde örneklerini görebilirsiniz insanlar üst mevkiye çıkmak için her türlü eylemi yapabilirler. Aşk ise topluluğun dağılmaması için uydurulan güçsüz erkekleri de topluluk içinde tutmayı hedefleyen ve o erkeklerin de neslinin devamının sağlanması için uydurulan bir kavram. Modern zamanlarda bu tarz amaçların önemi kalmadı çünkü insanlık olarak hem gücümüz hem de nüfusumuz bu dertleri çok uzun zaman önce geride bıraktı. Aşk kavramı 18. yüzyıldan sonra anlamını yitirdi. Belki daha önceleri de yitirmiş olabilir ama nüfus gene azdı dolayısıyla pek eski dönemlere bakılamaz. Sanayi devrimi 18.yüzyılda gerçekleşti ve bir nüfus patlaması oluştu.
 
@Fleew667 @494528 kişisel çikarı yadsımıyorum. Kişisel çıkarin negatiflerini ayırmak gerektiğini düşünüyorum ve insanların da illa ayrılması gereken bir nokta varsa, bunun kişisel çıkar ile temellenmesi gerektiğini ifade ediyorum. Yani yüceltilmesi gereken, "benciller" değildir, Kendi refahını, diğerini düşünmeden inşa etmek de matah bir eylem değildir. Yapmak istiyorsan yaparsın da ondan sonra, "Bu dünya niye böyle?" diye yakınmaman lazım ki sen de onun parçasısın.

Romantik de olduk, güzel. Bakalım daha neler olacagiz?
 
Son düzenleme:
@Fleew667 @494528 kişisel çikarı yadsımıyorum. Kişisel çıkarin negatiflerini ayırmak gerektiğini düşünüyorum ve insanların da illa ayrılması gereken bir nokta varsa, bunun kişisel çıkar ile temellenmesi gerektiğini ifade ediyorum. Yani yüceltilmesi gereken, "benciller" değildir, kendi refahını diğerini düşünmeden inşa etmek matah bir eylem değildir. Yapmak istiyorsan yaparsın da ondan sonra bu dünya niye böyle diye yakınmaman lazım ki sen de onun parçasısın.
Ben bu dünya niye böyle diye yakınanlardan değilim. İnsanların güç, cinsellik ve neslinin devamlılığı isteklerinin farkında olarak yaşıyorum hiçbir zaman da insanların eylemlerine şaşırmıyorum. Negatif ve pozitif ya da iyi ve kötü kavramları da insanların toplumu korumak için uydurduğu kavramlardır doğamızda bu kavramlara yer yok. İnsanın doğası öncelikli olarak kendi refahını korumaktır bu öncelik sağlanırken diğer insanları koruyan da zaten hukuk ve din gibi sistemlerdir en başta yazdığım gibi. En basit örnekle bir kız parasız güvencesiz bir erkekle evlenmez çünkü gelecekte çocuğuna ve kendisine bakamaz neslinin devamlılığı sağlayamaz. Eş seçimini de çok dikkatli yapar çünkü eşinden olacak çocuğu 9 ay karnında taşımak ve onu büyütmek emek ister ömründen verir. Cinsellikte bile kişisel çıkar varken bunu inkar etmek ve bu çıkarları bir kenara bırakmalı topluma göre hareket etmeliyiz demek sistemler olmadan imkansızı istemektir.
 
Ben bu dünya niye böyle diye yakınanlardan değilim.

Empati yoksunu bir insanın, ahkam kesmesi kadar garip bir mevzu yok. Dünya sizin için güllük gulistanlıksa hayatınızın devamının kaybolmaması icin çabanız daim olsun. Ne diyeyim? Konu ne yazık ki sadece sizin gördüğünüz dünya ile alakalı değil. Sorunlari olanlar var.
 
Fikir alışverişi yaparken neden hakaret etmeye başladınız anlamadım. İyi günler.

Kaba ve aceleci davranıp, anlamadan ön yargılarımla cevap verdim. Kusura bakmayın.

Negatif ve pozitif ya da iyi ve kötü kavramları da insanların toplumu korumak için uydurduğu kavramlardır doğamızda bu kavramlara yer yok.

Negatif ve kötü, çok da toplumsal kavramlar değildir. Bireysel tanımlari daha fazla tercih edilir. Bu bireysel tanımlardan da ortak bir kötüye ulaşılabilir. Burada "insan doğası" ifadeniz çok da net değil ki insan doğasının bir ucu tam zıttına ulaşabilmektedir. Doğamızda var olanla yeteri ilgilenmemiz sebebiyle kötüler ve iyiler içiçe geçmiş olamaz mı?
 
Son düzenleme:
Uykuya gitmeden önce bir şeyler yazayım madem.

İlk olarak konudaki yorumların %95'ine katılmıyorum. Aslında hemen hemen hiçbirisine katılmıyorum denebilir. Özellikle şu "insan doğası" konusu. Artık o kadar çok yerde görüyorum ki bu tarz genellemeleri, genelleştirme eğilimi sürekli arttığı için derinliğini epey kaybetmiş durumda bu argümanlar. Yorumları tek tek alıntılayıp cevap vermeyeceğim, kendi görüşümü yazıp kaybolacağım paragrafın ile alakalı.

İnsanın, düşünsel herhangi bir oluşumu; herhangi bir başkası tarafından, çıkar maksatlı kullanılabilmektedir. Bu, insanın eseridir.

Bu konuyu önceden başka bir yerde ele almıştık. Sanıyorum ki blog yazılarından birisinde olmalı. İnsan tam anlamıyla kendi çıkarını bir damla bile düşünmeden hareket etmez, edemez. Bu, insanın bencil bir canlı olduğu anlamına da gelmez.

Evrimleştik artık. Cinsellik konusunu sadece neslin devamlılığını sağlamaktan ibaret görmenin anlamsızlığı bile gün gibi ortada. En basitinden kendimize "fetişler" yarattık. Çünkü cinsellik tekrara binen sıkıcı bir aktiviteye dönüşüyor günün sonunda. Partnerinin tatminini kendi tatmininden ön planda tutan pek çok insan var ki fetişler de bu yüzden var zaten.

Çocuk sahibi olmak istemeyen epey insan mevcut. Doğum oranları bazı ülkelerde inanılmaz düşük. İçgüdüsel hareket etme eylemini konuşmuştuk, hatırla. Büyük filozofların, bilim insanlarının hayatlarından yaptıkları fedakarlıklar gün gibi ortada. Uyku örneğini vermiştim, hatırlarsın.

Düşünsel oluşumlar çıkar maksatlı kullanılabilirler, doğru. Devamındaki iki cümlen de doğru. Ancak:

O hâlde, insanın düşüncesi, insanın onayı, insanın seçimi aynı noktaya dayanmaktadır da o insanın çabası, ne içindir?

Sorusunun sorulduğu adres yanlış. Düşünce, onay ve seçim mekanizmaları tek bir noktaya bağlanamaz. Düşünce soyut bir kavramdır, eylem içermez. Onay ve seçim mekanizmaları da düşüncenin sonuçlarından yalnızca iki tanesidir. Buradaki sorunlar:

1- İnsan, düşündüğü her şeyi pratikte onaylar mı?

2- İnsan, düşündüğü her şeyi pratikte seçer mi?

Elbette hayır... Çıkarın için bir şey düşündüğünü farz et. Misal, arkadaşın ile beraber bir yemek yiyorsun. Burada senin çıkarına fayda sağlayacak bir şey için anlık olarak içindeki "şeytan" seni dürttü ve maddi anlamda bir çıkar sağlaman gerektiğini fark ettin. "Bir şekilde hesabı ona ödetmem lazım." Bu senin maddi çıkarına fayda sağlamaz mıydı? Elbette ki sağlardı. Hatta yakın bir arkadaşın ise manevi olarak ona duygu sömürüsü yapıp, oradan bile bir manevi çıkar elde edebilirdin ama yapmadın. Neden? Vicdan.

Beynimiz şu an dünya üzerinde bildiğimiz en kompleks şey. Her şeye "içgüdü" veya "çıkar" demek, karmaşıklığını idrak etmenin imkansız olduğu bu organizmada kolaya kaçmaktır. Kendisini içgüdülerinden soyutlamayı başarmış insanlar filozof, sanatçı veya bilim insanı olmuşlardır.

Kant bakire ölmüştür mesela. Şaka gibi geliyor değil mi? Gerçek. Kendisi bu tarz cinsel yakınlaşmaları anlamsız, vakit kaybı olarak gören bir insandı çünkü. İçgüdü veya çıkar bunun neresindedir? Cinsel tatminden elde edeceği çıkarın farkında. Peki neden yapmıyor? Çünkü bir deha. İnsan, içgüdülerine karşı gelebilecek mekanizmaya sahiptir. Kendisini diğer canlılardan ayıran da budur zaten.

Eskiden ben de bu şekilde bakıyordum bu olaya. Sonrasında böyle olmadığını kendi yaşadığım deneyimlerde ve okumalarını yaptığım insanlarda gördüm. Kişisel bir konu aslında epey. Yaşadıklarım, okumalarını yaptıklarım insanlardan sonra bakış açım komple değişti.

Ve neden, ayrılıklar, düşünceler, onaylar, aynı noktada tıkanmış; çaba göz ardı edilmiştir?

Hali ile buna da cevap vermiş oldum zaten. Artık uyumaya gidebilirim.
 

Yeni konular

Geri
Yukarı