Rica ederim.
Aslında insan doğruyu bulunca bundan başka insanların da faydalanmasını istiyor. Bunu anlatmaktan zevk alır hale geliyor ki İslam'da Allah'ın bir esması olan
Rahman isminin bir yansıması diyoruz.
Örneğin her yerde görmüşsündür, YouTube'da yüzlerce
Müslüman vs Ateist röportajları var. Ya kardeşim bu Müslüman'lara para mı veriyorlar ki eline mikrofon alıp her önüne gelene yaratıcıyı anlatıyorlar. Videonun reklamlarını da kapatıyorlar. Aç reklamı bari para kas diyorsun izleyenler sayesinde. 2 milyon abonesi var o kanalların ama yapmıyorlar. Dünyanın alıştığımız huzur ve mutluluk sistemine tamamen ters bir şekilde parasız, mal mülksüz kolayca
mutlu olabiliyorlar. Bunu nasıl yaptıklarını da insanlara yaymak istiyorlar. Çünkü bunu aynen benim gibi depresyonlara girip cevapsız sorular içinde boğulup, hayatta her insandan bir tekme yiyen ve intihara doğru giden hiçbir vucut hastalığına denk düşmeyecek
manevi bir hastalıktan, İslam gibi mükemmel bir din ve yaşayış tarzını keşfedip
manevi bir ilaçla kurtulan insanlar yapıyor. Senin
"hayattan zevk almıyorum" cümleni duyunca içimde ister istemez yardım etme hissiyatı beliriyor. Bu yaradılıştan sana tahsis edilen bir duygu bir latife. Maddiyatta bunu bilim ile kanıtlayamazsın. Kansere karşı bir ilaç bulduğunda herkesin faydalanmasını istemek gibi.
Ya adam anne babasından ayrılmış, mal mülkü satıp şehir değiştirip
Hayalhanem'e (gençlerin oluşturduğu İslam'i bir kanal) hizmet etmeye gelmiş. Mutluluktan havaya uçuyor. Dert tasa kalmıyor, üstelik bu müessesede insanlara hizmet ederken bunu söylüyor.
Bu duruma nasıl girdiklerini düşünmeye kalkınca mantığın hiçbir şekilde buna bir cevap bulamıyor. Bunları görünce bir arayış içine girdim. İnan ki her şey ön yargıları kırmakla başlıyor. "kulum bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım" hadisi çok ilgimi çekmişti. Araştırmaya başladıktan sonra birden hayatında garip olaylar olmaya, her sorunun cevabı sen garip bir şekilde önüne çıkmaya başlıyor. Şu an bir inancın olmadığı için yaşadığım duyguların etkisini muhtemelen sana aktaramıyorum ama gerçekten muazzam bir bakış açısı ve aydınlanma kazanıyorsun.
Bak şu an dediklerime saçma, hurafe, olmaz böyle şey diyebilirsin. Ama kesinlikle böyledir deyip, araştırmayacağım deme. Örneğin
Kırmızı Asa izlemeni önerdim. Bunu izle, sonra gel seninle muhabbet edelim. İstersen sana
neden bir yaratıcı olduğunu düşünmemiz gerekiyor? Yaratıcı varsa illa bir dine mi mensup olmalıyız? Olacaksak niye Hristiyan'lık değil de İslam? gibi konuları anlatabilirim. Bunları düşünmemiz gerekiyor, kafa yormamız gerekiyor çünkü bir kere geliyoruz ve kimse sana ölümsüzlük iksiri diye bir şey vermiyor. Her gün birilerinin öldüğünü görüyorsun ve ölüm yokmuş gibi yaşıyorsun.
Bak sana
Risale-i Nur'da okuduğum bir temsili hikayeyi aklımda kaldığı kadarıyla anlatayım;
Birden gözünü açıyorsun sen ve bir adam uzun bir yoldasınız. Yolda yürümeye başlıyorsun ve yol ikiye ayrılıyor. Sağ ve sol yol. Yolun ayrım noktasında bir görevli/personel var. Bu görevli sana bazı bilgiler veriyor.
-
sağ yolun bir sahibi, bir yaratıcısı var ama
sol yolun yok. Sana sağ yoldan gidersen belirli kurallara tabii bir yere gideceğini söylüyor. Sana bu kurallar biraz özgürlüğünü kısıtlıyor gibi gelebilir ama senin için en iyisi bu. Örneğin kırmızı ışıkta durmak zorundasın. Sen kendi bakış açınla arabanın içindeyken kırmızı ışıkta durmadan geçersem daha rahat ederim diye düşünebilirsin fakat kaza yapmaman için bu kurala uymak lazım gelir. Bu şehri kuran seni senden daha iyi tanır. Bu kurallar senin için en iyisidir. Burada senin emniyetin bizim için önemlidir.
-İkinci yol olan
sol yol ise sahibi olmayan tamamen özgürce yaşayabileceğin Free takılabileceğin, rahat bir yol. Bu yoldan gidersen sahipsiz, kuralsız bir yere gideceksin. Fakat buradaki serbestiyet ile birlikte bir tehlike ve güvensizlik vardır. Bütün sorumluluk da size aittir. Seçeceğin yolda zorlama yoktur!
Adam düşünüp taşınıyor ve biri sağ yola diğeri sol yola gidiyor.
şimdi sol yolu seçen adamı izliyoruz;
Sol yola girip ilerliyor, dağ tepe aşıp geniş ve sonu görünmeyen uçsuz bucaksız bir çöle giriyor. Bu çölde yürümeye devam ediyor ve arkasından gelen bir ses işitiyor. Kafasını çevirip bakıyor, bir de ne görsün? Bir aslan peşinden ona doğru hücum ediyor. Birden kaçmaya başlıyor, ileride 60 arşın derinliğinde bir kuyuya gözünü kestiriyor. Başka kaçış yolu yok, bomboş bir çölde tek çareyi orası gözüküyor. Kuyuya doğru koşup, 60 arşın derinliğindeki o kuyuya atlıyor. Kuyunun yarısına kadar düşerken, içeride bulunan bir dala sımsıkı yapışıyor ve aşağı düşmüyor.
Kuyunun duvarında yeşermiş o ağacın
sağda ve solda iki kökü var. Bir kökünde
beyaz, diğer kökünde
siyah bir fare var. Bu fareler küçücük dişleriyle bir kökten diğer köke sürekli gidip gelip sırayla o dalın kökünü yavaş yavaş kemiriyorlar. Adam yukarıya bakıyor, kuyunun ağzında
aslan pençesi hazır vaziyette onu bekliyor. Aşağı bakıyor, kuyunun dibinde
dehşetli bir ejderhaya benzer yaratık, ağzını açmış onun düşmesini bekliyor. Kuyunun duvarlarına bakıyor,
akrepler, yılanlar, türlü türlü zararlı böcekler yer etmiş. Dolanıyorlar. Kafasını nereye çevirse ayrı bir
dehşetle karşılaşıyor. Sonra tutunduğu dalın bir ucuna bakıyor ki mükemmel meyveler, elmalar, incirler, portakallar var. Bir ağaçta çeşit çeşit meyveler var.
İşte bu adam akılsızlığından anlamıyor ki bu işte bir iş var. Ortam bu kadar dehşetliyken bu ağaçta bir mükemmellik var.
fakat hiç umursamıyor. bulunduğu durumun vahimiyeti verdiği korkuyu unutmak için gözlerini kapatıyor ve kendini cennette
hayal ediyor. düştüğü çaresizliği kendi kafasında hayal ederek güzelmiş gibi kendini
kandırıyor. Aynen şu şekilde yapıyor;
Şu elmayı yersem mutlu olacağım, bak elim şu incire yeterse vallahi mutlu olacağım. Dalın biraz daha uzak ucundaki karpuzu görüp, bak şunu da alsam varya dünyanın en mutlu insanıyım diyor.
Sana soruyorum bu insan böyle bir durumda gerçekten mutlu olabilir mi ya? Ya fareler zaten kemiriyor o dal kırılacak banko düşeceksin, etrafın akreplerle çiyanlarla kaplı. Aşağıda senin düşmeni bekleyen bir ejderha var, yukarıda aslan her an pençesini vurup sana zarar verebilir. Ama sen diyorsun ki şu meyveleri yersem mutlu olacağım.
gerçekten mutlu olabilir mi? imkanı yok mutlu olamaz.
İşte bu 60 arşın kuyu senin
60 yıllık ömründür. O tutunduğun dal senin tutunduğun
hayat dalındır. o siyah ve beyaz fareler senin ömrünü kemiren
gece ve gündüzdür. yukarıdaki aslan her an gelecek olan
ecelindir. Aşağıda bekleyen ejderha ise muhakkak ki ölüp içine düşeceğin karanlık toprağın altındaki
kabrindir. Etrafındaki böcekler, akrepler ve türlü türlü haşeratlar da hayatın boyunca başına gelen olaylar, sıkıntıların hatta şu an bu konuyu açmana sebep olan
müsibetlerdir. Ve sen böyle vahim bir haldeyken sanki ölüm yokmuş, o kabre girmeyeceğim, o hayat dalı kırılmayacakmış gibi kafanda her şeyi unutup;
Ya bak şu üniversiteyi kazanayım mutlu olacağım, şu işe gireyim dünyanın en mutlu insanı benim, bak şurada bir evim bir arabam olsun başka bir şey istemem diyorsun.
sen gerçekten bu durumda mutlu olabileceğini düşünüyor musun?
Hem madem her şey geçici ve fânidir ve
ölüm ölmüyor ve
kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabır ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Bütün bu olayları sol yoldan değil de sağ yoldan giden adam gibi sahibinin olduğunu ve bunun bir imtihan olduğunu biliriz. O ağzını açıp bekleyen ejderhanın aslında
rabb'e gidecek yol olduğunu, yukarıda bekleyen arslanın senin için bir alem değişikliği olduğunu, kısacık dünya ömründen
ebedi hayata geçiş olduğunu, etrafındaki haşerelerin, böceklerin bir
imtihan olduğunu biliriz. Ve kırmızı ışıkta dur diyorlarsa elbette bir bildikleri vardır deyip bu yolu araştırırız. Örneğin birden uyanıyorsun önünde bir perde var ve en sevdiğin kişiyi örneğin eşini o perdenin arkasında
bıçaklarla kesiyorlar. Ve senin elinden hiçbir şey gelmiyor, perdenin gölgesinden o bıçak darbelerini, kesme seslerini duydukça için içini yiyor. Burada korkmanın sebebi o bıçağın eşine temas edip zarar vermesi olduğunu zannedersin. Hatta bunu okurken de onu kastettiğimi sanırsın. Ben diyorum ki
araştır! aslında o bıçağın bir
sahibi var, o bıçak doktorun elinde ve eşini kanserden kurtarmak için ameliyat ediyor. Birden bütün düşüncelerin değişip o bıçak için para bile verirsin.
aynı şekilde araştır ve gör! bu musibetlerin bir sahibi var. Ağzına düşeceğin ejderha da yukarıdaki arslanda sahipsiz değil. Aynı şekilde sende yaratıcının varlığını araştırmazsan bu belalar içinde kaybolup hayatta mutlu olamazsın. gözünü kapatan gündüzü gece yapmaz, ancak kendine gece olur. Umarım yazdıklarımın bir faydası dokunur. Çünkü ben
rabb'imi tanımadan önce tabiri caizse hayatımın bir hayvandan farkı yoktu. Ve şu an başıma kötü bir olay gelmiyor, gelse de hikmetinden haberdarım. Bıçağın kimin elinde olduğunu biliyorum. Beni hiçbir şey üzemez. Sende üzülme kardeşim!
Lütfen bu hayatta neden olduğumuzu, bu olayları neden yaşadığımızı merak et. Benim bunları düşünmekten gözüme uyku girmiyordu, sende düşün lütfen. Sana her türlü ispatı, yaratıcının varlığını kanıtlarım.
Ve daha fazlası;