acv
Megapat
- Katılım
- 31 Temmuz 2015
- Mesajlar
- 7.593
- Makaleler
- 1
- Çözümler
- 74
Çift yarığa bir elektron gönderdiğimiz de, elektron iki yarıktan birden geçer ve arkada oluşacak dalga deseninin saçaklarından birinde patlar. Young deneyi olarak bilinen bu deneyde elektron dediğimiz parçacık yarıkların 1 tanesinden geçmesi gerekirken, dalga gibi hareket ederek iki yarıktan birden geçer. Ancak elektron acaba hangi yarıktan geçecek diye yarıklardan birinin önüne dedektör koyarsak, elektron dalga hareketi yapıp iki delikten birden geçeceğine, bu sefer tek delikten geçer ve parçacık hareketi yapar.
Peki dedektörü, elektronun hangi yarıktan geçtiğini anlamak için yarıkların önüne değilde, arkasına koyarsak ne olur? Elektronun normalde yaptığı gibi iki yarıktan birden geçmesini bekleriz. Ancak burada çok tuhaf bir olay gerçekleşir. Elektron dalga hareketi yaparak her iki yarıktan birden geçer, sonra dedektörü fark eder ve zamanda geriye giderek yarıkların ikisinden birden geçmek yerine parçacık hareketi yaparak, yarıkların birinden geçer.
İşte bu young deneyinde bildiğimiz uzay zaman algımız çöker, fizik bilimi çöker. Bu noktada kuantum fiziğinin alanına girmiş oluruz. Biz 3 boyutlu varlıklar olarak hapsolduğumuz 3 boyutlu uzay-zaman evrenin ötesini algılayamayız. Oysa ki evrenimiz 3 boyutun çok ötesinde, en az 4 veya 11 boyutlu bir evrendir. Bizim fizik yasalarımız, algılayabildiğimiz 3 boyutlu evrende geçerlidir. Daha ötesi için kuantum fiziği kanunları geçerlidir. Kuantum fiziğinde neden-sonuç çöker, determinizm çöker, akıl-mantık yürütme çöker. Bir şeyin nedeni, sonucuna dönüşebilir. Neden sonuca, sonuç nedene dönüşebilir. Kuantum fiziğinde zamanın tersine simetrisi kavramı vardır. Bir topa vurduğun için top uçup gidebildiği gibi, bir top uçup gittiği için topa vurmuş olabilirsin. Zamanın tersine simetrisi vardır.
İçinde var olduğumuz 3 boyutlu uzay-zamanı ve algıladığımız her maddeyi oluşturan atomları meydana getiren atomaltı parçacıkların dünyasında işler böyle yürür. Bizim fizik kurallarımız o dünyada sökmez. Kendine has kanunları ve kuralları vardır. Bu kurallar ve kanunlar bütünü de kuantum fiziğidir. Bizim fizik kanunlarımıza göre imkansız olan şeyler, kuantum aleminde mümkündür. Kuantum kanunları tüm evrene hakimdir. O yüzden evreni anlamaya çalışırken kendi 3 boyutlu maddesel evrenimizin sınırları dışına çıkıp kuantum fiziği yasalarını iyi anlamamız gereklidir. At gözlüğünü takıp, evrene 3 boyutlu maddeci bakış açısıyla bakmak hiçbir problemi çözmez. Kuantum fiziği ile birlikte, evreni maddeci bakış açısıyla çözümlemeyemiyecemiz ortaya konmuştur.
Lütfen işkembe-i kübra'dan sallamayalım. Dünya üzerinde, aminoasitlerin rastgele yan yana dizilerek bir protein oluşturduğu bir deney yapılmamıştır. Yapılamaz. En basit proteinlerden biri olan, oksijen taşımakla görevli hemoglobin proteini 512 aminoasidin yan yana dizilmesinden oluşur. Proteinler 20 çeşit aminoasidin yan yan dizilmesinden oluşur. Hemoglobin proteinin ilk aminoasidinin doğru aminoasid olma ihtimali 20'de 1 ihtimaldir. İkinci aminoasidin doğru olma ihtimali 20*20=20 üzeri 2'dir. 512 tane aminoasidin doğru şekilde dizilip bir hemoglobin proteinini oluşturma ihtimali 20 üzeri 512'de 1'dir. Matematikte 1 üzeri 50 ihtimalden ötesi imkansız olasılık olarak tanımlanır ki 20 üzeri 512 ihtimali bunun çok çok ötesindedir.
Kaldı ki bir protein hemen dağılır. Onu bir arada tutacak bir zara ihtiyaç duyar. Hücre zarı da zaten pek çok değişik proteinden meydana gelir. Kendiliğinden, imkansız olasılıkla oluşacak protein, yine kendiliğinden imkansız olasılıkla oluşacak hücre zarı tarafından çevrelenmesi gerekir. Hücre zarı olmadan protein oluşamaz, protein olmadan hücre zarı oluşamaz.
Bir şey merak ediyorum. Kuantum dünyasını işin içine kattık, çift yarık deneyini yaptık, bunların hepsini bir araya getirerek söylüyoruz ki, "Her şeyin önceden belli olduğu, determinist bir evrende yaşamıyoruz.". Ancak tanrının bizim aksimize, her koşulda geleceği eksiksiz bilmesi gerekmiyor mudur? İstediğiniz kadar, "Bu evren kesinlikle ve kesinlikle tahmin edilemez" diyebilirsiniz. Bizim böyle bir güce ulaşmamız mümkün olmayabilir ancak bu tanrının bildiğini değiştirmiyor.
Tanrının hem geleceği bilip hem de özgür irade sağlayabilmesini bu cümlelerle açıklayamazsınız.
Bir de, konumuz Allah mı yoksa genel olarak tanrı mı acaba? Ateizm ile İslam gibi dinler aynı kulvarda bile değiller.
En temelinde, iman edilmesini isteyen tanrılar semavi dinlerden çıkmakta ve bunların geçersizliğini kanıtlamak için ontolojik bir tartışma içerisine girmenize gerek yok. Kitaplarında zaten eleştirilecek hayli nokta varken...
Bence asıl sorunumuz, özgür irade verip de iman edilmesini isteyen bir tanrının olup olmadığıdır.