İslam ve Hakkında Yanlış Bilinenler

Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Musa B.

Kilopat
Katılım
1 Ekim 2017
Mesajlar
1.633
Makaleler
4
Çözümler
13
Daha fazla  
Cinsiyet
Erkek
Merhaba bu konu altında bu konuyla ilgili münakaşa yapılmasını istiyorum bu sayede herkes fikrini sunabilir. Forum kuralları içerisinde kimseye takma ad, lakap vs vermeden yapılması ise kendi ricamdır.
1-Bir Sosyal kullanıcısı İslam´ın kadınlara inek muamelesi yaptığını yazdı. İslam´ın geldiği topraklarda o dönemde kadınlara yapılan muamele evet öyleydi fakat İslam kadınlara söz hakkı verdi. Canlı canlı gömülmemelerini, mirasın 2/3´ünde hak sahibi olduklarını, cennetin onların ayaklarının altında olduğunu söyleyerek ise onları yüceltti. Burada bunu söylemesini ben şuan ki hain Suud ailesinin devletiyle bağdaştırıyorum. Aklıma ise direkt Muhsin YAZICIOĞLU´nun söylediği şu söz geliyor "Arap kültürünü İslam sanmakla, Batı kültürünü Medeniyet sanmak aynı hatadır!".
2-Ben sizden İslam´ın kutsal kitabı olan Kur´an daki 600 sayfa içerisinde sadece 1 tane bakın onlarca demiyorum 1 (bir) tane hata bulmanızı ve buraya yazmanızı istiyorum. Fakat lütfen ayetlerin yarısını alıp gelmeyin. Yani demek istediğim "Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün" ayetini getiripte ayetin indiği dönemde Müşrikler ile Müslümanların savaşta olduğunu ve savaş zamanı geçerli olan bu ayeti yazıp bu bilgileri vermemeniz. Yani ya tam manasıyla bana yanlış olduğunu kanıtlayın ya da hiç uğraşmayın.
3-Bana Zariyat suresi 47. ayette geçen "Biz evreni yarattık ve genişletmekteyiz" diyen bir insanın nasıl Edwin HUBBLE´ın bulduğu teleskop olmadan, okuma yazma bilmeyen bir kişinin söylediğini ve bunun doğru olduğunu anlatın.
Tekrardan söylemek istiyorum bu konu kavga etme konusu değil, insanların görüşlerini bildirip neden inanmadıklarını anlamamızı veya onların bizim neden inandığımızı anlamalarını sağlamaktır.
 
Aslında bu inanmayanlar neden inanmıyor diye düşünüp araştırsanız bulacaksınız.
"
1) Kehf(18)/83,84,85,86. Sana Zulkarneyn’i sorarlar, “Onu size anlatacağım” de.
Doğrusu biz onu yeryüzüne yerleştirmiş ve her şeyin yolunu ona öğretmiştik.
O da bir yol tuttu.
Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü.
Orada bir millete rastladı. “Zulkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin” dedik.
Kehf(18)/90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
Rahman(55)/33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.

Burada Dünya, eskiden sanıldığı gibi düz ve Güneş’in doğup battığı iki ucu (doğu·batı kenarı) varmış gibi anlatılmış… Ve Zulkarneyn Güneş’in doğduğu yere ulaşınca, orada Güneş üzerine doğduğundan sıcak ve zor bir koşul olduğu örtüsüzlükle özellikle vurgulanmış bir yerleşim yeri bulmuş. Sonunda battığı yere de nihayet ulaştığından bizzat bu bulunduğu yerde Güneş’in bir batalıkta battığına kendi gözüyle tanıklık etmiş. Efsanevi… Pek tabii olay zaten bir mucize gibi anlatılmış olsa da başta öncelikle gerçek, böyle değil.
Ayrıca son ayette de yerin uçları ve bucakları olduğundan bahsedilmiş ki düz değil de yuvarlak olan Dünya’da, yerden yolculuk yaparak neticede yerden ayrılıp uzaya geçip gidebilecek uç kenarlar ve bucaklar yok. Hem artık insanlık yerden ayrılıp uzaya sık gitmektedir.



2) Hac(22)/65. Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca
denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir.
İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor.
Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
Lokman(31)/10. Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.
Rad(13)/2. Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir.

Bilimsel olarak gökler (uzay) Dünya üzerine düşemez. Düşebilecek bir durum da yok; çünkü göklerin (tüm uzayın) yere düşebilmesi için yerin tabanda olması gereklidir. Kuran genelinde de gök görünmez direklerle havada tutulan süslenmiş tavan, yeryüzü de taban olarak kabul edilmiş. Halbuki Dünya, zaten gökler (uzay) içinde olan bir gezegendir. Yani göklerin düşebileceği tabanda bir yer, olmayla hiçbir alakası yoktur. Bu konunun videolu anlatımı için: tıkla .


3) Zariyat(51)/49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Doğada bazı canlılar ve türler çift cinsiyetli veya cinsiyetsizdir. Bunun yanında çifti olmayan ve eşeysiz olarak da üreyen canlı türleri olduğu gibi ikiden fazla cinsiyetin var olduğu veya bireylerin sonradan kendiliğiyle cinsiyet değiştirdiği türler de bulunmaktadır. Ayrıca Kırbaç Kuyruklu Çöl Kertenkelelerinin bir türü, tamamen dişi bireylerden oluşur ve lezbiyen seks yapma zorunluluğu akabinde kendilerini kopyalama mantığıyla ürerler.


4) Fussilet(41)/12. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Mülk(67)/5. Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Saffat(37)/6,7,8,9. Biz en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.

Kuran insanlar için gönderilmiş ve dolayısıyla insanların anlayabileceği şekilde yazılmış olması gerekiyor. Fakat en yakın gökte yıldızların olduğunun söylenmesi şaşırtıcı. Ve sanki yıldızlar birbirlerine yakın ufak taşlar ve şeytanlar da bunlarla taşlanmakta; böylece de üst makama çıkamadıkları söyleniyor. Ayrıca yıldızlar bir nevi devasa ateş topudur. Ama dünyadan evet ufak parlak taşlar ve zinet(süs) gibi görünüyorlar. Ama aslında biliyoruz ki yıldızlar da Güneş gibidir.


5) Rad(13)/13. Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Halbuki O, azabı çok şiddetli olandır.

Burada da fiziksel olan bir olgunun (yıldırımın) elektrik yüklü bulutlar sebebiyle değil de pat diye kendiliğinden olduğu anlatılmış sanki. Ayrıca Allah’ın emretmesiyle sebepsiz gerçekleşip, sadece cezalandırma veya korkutma amaçlı olduklarına dikkat çekilmiş. Ve çevrede yüksek yapılar varken yerdeki insana değil de daima yapılara yıldırımın düşmesi, bilime uygun ama bu anlatılana ters gibi. Bu arada korkutulacak insan olmadığı halde Jüpiter gezegeninde şimşekler Dünya’dan 10 kat daha şiddetlidir.


6) Araf(7)/80,81,84. Lut’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”
Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık. Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.

Eşcinselliğin daha önce hiçbir alemde gerçekleşmediği söylenmiş… Alemler içinde hayvanlar alemi de bulunur. Bugün 1500 hayvan türünde eşcinsellik gözlemlenmiş (örn_video,13+) ve 500′den fazlası akademik makalelerde yayımlanmış. Demek ki hür iradeden yoksun olan hayvanlarda, eşcinsellik o ana dek yoktu; ilginç. Ayrıca günümüz bilimi eşcinselliğin tercihen oluşmadığını, genler veya anne karnında maruz kalınan hormonal etkenler temelli kendiliğinden oluştuğunu söylemektedir. Bu arada bu ve benzer Kuran ayetlerinde, doğal olan ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından da onaylı bir psikolojik rahatsızlık olmayan eşcinselliği aşağılama ve halkı bu masum kişilere karşı kin ve nefrete teşvik etme de görülüyor ki günümüzde bilimle hareket eden ülkelerde bu ağır bir suçtur.


7) Yasin(36)/37,38,40. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Bakara(2)/258. İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kafir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

“Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” ifadesiyle Ay’ın gece Güneş’in ise gündüz izlediği bahsedilen seyirden Güneş’in izlediği yol, aslında kendi gerçek hareket yörüngesi (yüzdüğü yörünge) değil; Dünya’nın kendi ekseninde dönmesi sebepli gözlenen bir yanılmadır. Ayrıca aynı hata Hz. İbrahim olayında da yapılmış. Allah Güneş’i hareket ettirerek doğudan getirmez. Yani kısaca gece ve gündüz döngüsü içerisinde getirilip götürülen veya hareket eden (yüzen) bir Güneş yoktur.


8) Necm(53)/45,46. Şüphesiz O iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az
bir sudan (meniden) yaratmıştır.
Tarık(86)/5,6,7. Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.

Tıp biliminde erkek üreme hücresi olan spermin testislerde üretildiği bilinmektedir. Bel ile kaburga kemikleri arasından denerek eğer böbreklerden bahsedilmişse böbreklerden çıkan sadece idrardır. Zaten bel ile kaburga kemikleri arasından sperm üretilmez. Ve sperm insana dönüşmez; dönüşüme (bölünmeye) başlayıp insan haline gelen annedeki döllenmiş yumurtadır. Canlılarda sperm genetik materyalini aktararak sadece dölleyici görevi görür. Ayrıca günümüzde spermsiz yumurta döllenmesi yapılabildiği gibi doğada lezbiyen seks sonrasında spermsiz üreyen bir kırbaç kuyruklu çöl kertenkelesi türü de bulunmaktadır. (Kesin olmayan bir bilgiye göre; Orta Çağ’da bazı yerlerde tohumun toprağa atılınca çimlenmesi gibi spermin de, tohuma benzer olarak, rahme atıldığında gelişip bebeğe dönüştüğü sanılırmış).


9) Enbiya(21)/30. İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmayacaklar mı?

Günümüz bilimine göre Dünya ile gökler hiçbir zaman bitişik olmadı. Bigbang (büyük patlama) anından önce evren toplu iğne büyüklüğünde bir enerji topuydu. Maddesel değildi. Patlamadan sonra elektronların yavaşlayıp atom çekirdekleri (proton+nötron) çevresinde dönmesiyle maddenin yapı taşı olan atomlar, atomların birleşmesiyle de çeşitli gazlar ve toz bulutları, neticede de yıldızlar ve gezegenler oluştu. Böylece maddesel olan göklerle (tüm uzayla) yer (Dünya), bitişik olmadan, birbirinden bağımsız oluşmuş oldu. Hem tuhaf olan bunu, inkar edenler nasıl gözlemleyebilmişler.


10) Meryem(19)/27,28,29,30. Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”
“Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”
Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.
Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”

Burada galiba Hz. Harun ve Hz. Musa’nın kardeşi olan Meryem ile Hz. İsa’nın annesi karıştırılmış. Çünkü Hz. Meryem’in Harun diye bir kardeşi yoktur.


11) Maide(5)/69. إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالصَّابِؤُونَ وَالنَّصَارَى
مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وعَمِلَ صَالِحًا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ
وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Yukarıdaki ayette gramer hatası bulunmaktaymış. “es-Sâbi’ûne” sözcüğü yanlış bir şekilde i’rab edilmiş. Ayrıca aynı kelimenin, diğer iki ayette ise aynı gramer ortamında doğru şekilde i’rab edildiği söylenmektedir. Bu ayetler de Bakara(2)/62 ve Hacc(22)/17′dir. Ayrıca Kuran’da başka birçok (10′dan fazla) açık dilbilgisi hatası olduğu söylenmektedir.


12) Bakara(2)/282. Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir.

Şahitlikte erkeksiz 2 kadın şahit bile yetmiyormuş. Şahitlikte illa bir erkeğin şart olduğu belirtilmiş gibi. Ayrıca İslami hukuka göre mirasta da orantısal olarak kadına 1, erkeğe 2 hisse düştüğü söylenir. Dolayısıyla bu bilgilerde kadın erkek eşitliği pek görülememektedir.


13) Naziat(79)/27,28,29,30,31. (Ey inkarcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.
O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.
Ardından yeri düzenleyip döşedi.
Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Bakara(2)/29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Furkan(25)/59. Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!

Burada ilk 2 suredeki ifadeler çelişiyor gibi. Önce gök mü düzenlendi, yoksa yer mi. Bir ifadede önce gök, diğerinde ise önce yerin oluşturulduğu (düzenlendiği) söyleniyor. Ayrıca bilimsel olarak yukarıdaki ayetler doğru Dünya ve gök oluşumuna ışık tutmamaktadır. Oluşumda, ne 6 evreli (bölüm bölüm) ne de 6 günlü bir durum söz konusu değildir; milyonlarca ufak ufak değişim ve milyonlarca yıl söz konusudur.


14) Nahl(16)/101. Biz bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

Her şeyin en doğrusunu önceden bilen Allah, sonradan bazı ayetleri yenileriyle değişmiş; ama neden. Geçmişi ve geleceği bildiği halde neden gerek duymuş. Ve peygamberi de zor duruma sokmuş sanki. Yoksa Hz. Muhammet kendi belirlediği ayetleri, en uygun hale getirmek için sürekli düzenliyor muydu.


15) Talak(65)/4. Kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla, henüz adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Surede boşanma hususları vardır. Bu ayette ise bazı bekleme sürelerinden sonra ayrılınabileceği belirtiliyor. Burada ilginç olan nokta ise, ergenlik çağına erişmemiş (henüz adet görmemiş) çocuk kızlarla da evlenilebileceği ve boşanılabileceğidir. Ayrıca bu şekilde evlenenler gayet doğal karşılanmış.


16) Ahzab(33)/50. Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık.

Burada ganimet diye bahsedilen savaşta esir düşmüş kadınlardır. Bu kişiler ganimet olarak sayılıyor.


17) Bakara(2)/29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
İsra(17)/44. Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder.
Fussilet(41)/12. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi.

Bazıları bu ayette atmosferin 7 kat olduğundan bahsedilir der. Halbuki atmosfer 5 ana katmandan oluşur: Troposfer, Stratosfer, Mezosfer(şemosfer), Termosfer, Ekzosfer. Ayrıca tüm farklı gök tabakalarını ayıracak olursak; 11 tabakadan oluşur: Troposfer, Tropopoz, Stratosfer, Stratopoz, Mezosfer, Mezopoz, Termosfer, İyonosfer, Homosfer, Heterosfer, Ekzosfer.


18) İsra(17)/33. Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da öldürmede meşru ölçüleri aşmasın.

Burada sanki Kuran’ın haksızlıkta, kan davasına alt yapı hazırladığı görünüyor. Ama sonraki çıkmazın nasıl halledilebileceği hakkında hiçbir bilgi yok.


19) Rahman(55)/19,20. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.
(Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.
Furkan(25)/53. O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.

İlginç… Bilime ve normal gözlemlere göre bu tip tüm denizler seyrelerek karışmaktadır. Yani aralarında bir engel varmış gibi karışmamaları kesinlikle yanlıştır. Özellikle karışma olmadığı sanılan Cebelitarık için: bknz.


20) Nisa(4)/156,157. Bir de inkarlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar.

Yahudiler “Allah’ın elçisi Meryemoğlu İsa Mesih” asla demez… Yanlışlıkla yazılmış galiba.


21) Nahl(16)/36. Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik.

Her ümmete (veya kavme) peygamber gönderildiği yazılı bu ayette, Kızılderililer unutulmuş olmalı. Kendilerine has farklı inançlara sahip ırk, Amerika Kıtası’nın keşfiyle bulunduklarında ne İslamiyet’i ne Hıristiyanlığı ne de benzer bir inancı duymuşlardı.


22) Tevbe(9)/5. Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın.
Tevbe(9)/29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Bakara/256′ya göre ise dinde zorlama yoktur (birçok Kuran çelişkisinden sadece biri)… Fakat bu ayetlerden basitçe anlaşıldığı üzere, farklı dine mensup olanları Muhammet gerekirse öldürtüyor veya zorla müslüman yapmaya çalışıyor; yapamazsa da hapsediyor. Ayrıca müslüman olmayanları, günümüzde hoşgörü dini diye bahsedilen İslamiyet’e karşı boyun eğdirmeye çalışıyor. Ve direkt yazılana göre haramları sadece Allah değil; Muhammet de belirliyor…


23) Araf(7)/179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik…
Hac(22)/46. Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun?…

Bilimsel olarak düşünme ve anlama organı kalp değil; beyindir. Fakat Orta Çağ’da kalbin bir görevinin de düşünme olduğu sanılırdı. Bu ayetlerde de diğer organlarla beraber ele alınan kalbin, mecazen (duygusallık yönünden) değil direkt organ olarak ele alındığı görülüyor. Zaten ayetlerde duygusallık da işlenmemiştir.


24) Nebe(78)/31,32,33,34. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Bu ayetlerin Diyanet Vakfı çevirisi ise şöyledir: “Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır. Bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar ve içki dolu kâse(ler).” Belki de bazılarına göre ayıp bulunabilebilecek bu ifadelerde, karşı gelmekten sakınanlara birtakım nimetlerle birlikte özellikle göğüslerine değinilmiş genç kızların bahşedileceği belirtilmiş. Yorumsuz.


25) Nisa(4)/34. Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.

Bu ayette erkekler kadınlardan bazı yönlerden üstün olduğundan kadının erkek sözü dinlemesi ve itaat etmesi gerektiği belirtilmiş. Ayrıca son cümlede başkaldıran, itaatkâr olmayan kadını dövmeye de değinilmiş. Parantez içlerinin Diyanet yorumlaması olduğunu biliyoruz. Fakat parantezlerle birlikte bile bu ayet, modern hukuka aykırıdır; gelişmiş ülkelerde bu tür ifadeler ve uygulamalar, bireysel özgürlüğe ve kadın erkek eşitliğine ters düştüğünden suç teşkil eder.


26) Maide(5)/38,39. Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Nur(24)/2. Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.

Tövbe edilmezse, tekrar edilirse (kişi durumunu düzeltmezse) anlaşıldığı üzere el kesin kesilecek. Diğer suredeki ayette ise zina için direkt darp uygulamasından bahsedilmiş. Bu uygulamalarla anlaşılıyor ki ağır fiziksel şiddet gerektiğinde önerilen bir ceza tarzı. Fakat bu tarz uygulamalar, modern toplumlarda uygulanmıyor ve zaten insani de bulunmuyor; hele ki böyle sebeplerle sanırım asla da bulunamaz.


27) İnfitar(82)/2. Yıldızlar saçıldığı zaman,

Bu ayet eski Diyanet İşleri mealinde ise böyle: “Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman,”. Pek çok başka çeviri (örn: Elmalılı Hamdi Yazır, Diyanet Vakfı, vb. çevirileri) de buna benzer şekilde. Bu eski çeviri bilimsel olarak imkansız olduğundan Diyanet’in üstteki yeni çeviriyi yaptığı, akla gelmiyor değil. Çünkü devasa yıldızlar Dünya’ya (yere) dökülemez. Zaten evrende dökülebilecekleri bir başka yer de olamaz.


28) Tevbe(9)/30. Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hırıstiyanlar ise, “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Şura(42)/10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
Fatiha(1)/5. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Direkt tanrının kendi ağzından olduğunu bildiğimiz Kuran’nın yukarıdaki ayetlerinin bir tanrı tarafından söylenemeyeceği göze çarpıyor. Ayrıca “de ki” sözü başka birçok ayette hazır yazılı olduğu halde, Hud/2 ayetinin orijinalinde ise bu sözün yazımı bulunmadığından (Diyanet kendi ek düzenlemesiyle parantez içine sonradan yazmıştır) o ayetin de direkt tanrı tarafından söylenemeyeceği anlaşılabiliyor.


29) Bakara(2)/117. O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.
Kaf(50)/38. Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.

Bilimsel olarak göklerin ve gezegenlerin (dünya dahil), bütünü veya herhangi bir bölümü hemen oluvermemiştir. Çünkü günümüzde başka yıldız sistemlerinin oluşum aşaması bizzat gözlemlenmiştir. Yıldız ve gezegenlerin evrimi (oluşumu), anlık oluveren bölümlerle (evrelerle) veya altı günde değil; uzun yıllarda (milyonlarca yılda) yavaşça gerçekleşir. Ayrıca çeşitli tarihi yazıtlarda belirtildiği gibi İslamiyet’ten önce de evrenin 6 günde yaratıldığına inanılırdı. 6 evre ifadesi ise bilim ilerledikçe parantezle yorum olarak sonradan düşünülmüştür.


30) Fussilet(41)/10. O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve …
Neml(27)/88. Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler …

Çeliştiği söylenebilecek iki ifade daha; dağlar sabit mi yoksa hareketli mi yaratıldı? Ve dağlar, yukarıdaki ayette söylendiği gibi bir kereye mahsus, dört gün veya dört evre içinde oluşmuş değillerdir; çünkü her zaman diliminde oluşmaya ve değişmeye sürekli devam etmektedirler.


31) Ahzab(33)/50. Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helal kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Hicret’te yalnız Hz. Muhammet’e tanınmış çok tuhaf bir helallikten ve uç bir nikah anlayışından bahsedilmiş. Yorumsuz.


32) Müminun(23)/5,6. Onlar ki, ırzlarını korurlar.
Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

Bu surede genelde müminlerin özelliklerinden bahsedilmektedir. Bu ayetlerde de müminlerin sadece eşleriyle değil, cariyelerle ilişkilerinde de ırzlarının korunduğu ve kınanmayacakları belirtiliyor.


Ek Bilgi: Eskiden putlara veya gök cisimlerine tapanlar, bunlara namaza benzer veya farklı şekillerde secde ederlerdi. Ve put inancına sahip olanlar put tapınaklarını tavaf ederlerdi. (Örneğin; günümüzde de Budist tapınakları hala aynen 7 kez tavaf edilmektedir).
Putlar tanrıya ulaşmada birer aracıydı ve gerektiğinde önünde secde edilen nesnelerdi. Günümüzde ise namazda secde için yönelinen şey bildiğimiz üzere Kabe’dir. Eskiden Kabe’de bulunan putlar sonradan kaldırılmış ve onların yerine yönelinecek şey, günümüzde artık putlardan arındırılmış bir Kabe olmuştur. Fakat putlar kadırılmış olduğu halde tavaf da hala edilmektedir. Yani dinde Arapların eski gelenek ve ibadetlerinin sürdüğü görülebilmektedir.
Bu arada tarihi kayıtlardan edinilen bilgilere göre tavaf, İslamiyet’ten önce de Kabe’de bulunan putlar için edilirdi. Bu kayıtlara göre o zamanlar Kabe’de bulunan tanrı aracısı putlardan biri de Ay Tanrısı putuydu. Adı Mısır’da “Sin” (Ya-Sin ismi veya suresinin bu ada seslenme olduğunu düşünenler vardır), sıfatı ise nurlu (aydınlatan) kader tanrısı olan bu Ay Tanrısı putu baş tanrıyı temsil ediyordu. Bu Ay Tanrısı’nın, sembolü ise hilal Ay’dı; merak edenler British Müzesi’nde bulunan Ay Tanrısı’nı tasvir eden: bu tarihi kalıntıya bakabilir.
Bir anlatıya göre ise bu putun Araplardaki adı El-ilah’mış (Elilah-Alilah kimdir: 1, 2). Bu sava göre Hz. Muhammet ile, Ay Tanrısı’na inanma şekli önceki tek tanrılı dinlere benzemiş. Fakat dini ibadetler (uygulamalar) ve Ay sembolü hilal ise aynı kalmıştır… Bu arada İslamiyet’ten önceki tek tanrılı Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerinde namaz(secde)’a benzer hareketler veya tavafa rastlanmaz; fakat putlara inananlarda veya Güneş, Ay, vb. gök cisimlerini putlar gibi aracı sembol edinmiş inançlarda rastlanır.

Bazılarına ilginç gelebilecek diğer bir ek bilgi de Arapların çoğunun sahih hadis olarak kabul ettiği Arap kaynaklarında; Hz. Muhammet’in 50′li yaşlarda ergenlik çağına girmiş 9 yaşındaki eşi Hz. Ayşe’yle ilişkiye girdiğinin, hayatında da Ahzab/37 ayetinde de belirtildiği gibi evlatlığı Zeyd Bin Hârise’nin eski eşi Zeynep ile de evlendiğinin ve de ayrıca o dönemde cariyelerle ilişkiye girmenin günah olmadığının belirtilmiş olmasıdır.

Buradaki konudan farklı bir bilgi de verecek olursak; Hıristiyanlığın da değişmeyeceği ve kıyamete kadar baki kalacağı kutsal metinlerinde defalarca geçmektedir. Zaten bu sebeple, onların inancına göre Hz. İsa tüm peygamberlerden sonra özel ve son olarak dünyaya gelmiştir. (Esinlenme 22:18, Matta 5:18, Matta 24:35, vs.)

Ayrıca bu paylaşımdaki konu haricinde, Kurandaki çelişkiler başlığıyla internette yayımlanmış ilginç bir paylaşım için: link.

Not: Linklerdeki sayfalar başkalarına aittir.

Buradaki açıklamalar kişisel değildir, tüm internette ve özgür kaynaklarda da benzerleri yer alan genel bilgilerdir. Ayetler ise (2011) Diyanet mealinden doğrudan alınmıştır…
Bence sorgulamadan hiçbir şeyi reddetmeyin veya hiçbir şeye körü körüne inanmayın; gerçek tanrıya ulaşmak istiyorsanız da bence öncelikle bilimi referans alın.

Yazan (Derleyen):
Kuran’ın Türkçesini baştan sona sayfa atlamadan 2 kez ve içinden yüzlerce kez rastgele okumuş, okumaya da devam eden inancından dolayı alkol bile almayan gayet inançlı bir öğretmendim.
Fakat Kuran irdelendiğinde ise içindeki birçok şeyin gerçek bilimle ters ve
yanlışlıklar içeriyor oluşu, birçok doğa bilimlerine aşık veya sorgulamayı seven
kişi tarafından görülebilmektedir. Bu arada yazılanlar, açıkça görüldüğü gibi
herhangi bir inanışa hakaret veya yerme asla değil; meraklısına amaç gütmeden
tarafsızca bilgi sunmadır. Sevgilerle…
"
 
Aslında bu inanmayanlar neden inanmıyor diye düşünüp araştırsanız bulacaksınız.
"
1) Kehf(18)/83,84,85,86. Sana Zulkarneyn’i sorarlar, “Onu size anlatacağım” de.
Doğrusu biz onu yeryüzüne yerleştirmiş ve her şeyin yolunu ona öğretmiştik.
O da bir yol tuttu.
Sonunda güneşin battığı yere ulaşınca onu, kara balçıklı bir suda batıyor gördü.
Orada bir millete rastladı. “Zulkarneyn! Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin” dedik.
Kehf(18)/90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
Rahman(55)/33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin uçlarından bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçip gidin. Büyük bir güç olmadıkça geçip gidemezsiniz.

Burada Dünya, eskiden sanıldığı gibi düz ve Güneş’in doğup battığı iki ucu (doğu·batı kenarı) varmış gibi anlatılmış… Ve Zulkarneyn Güneş’in doğduğu yere ulaşınca, orada Güneş üzerine doğduğundan sıcak ve zor bir koşul olduğu örtüsüzlükle özellikle vurgulanmış bir yerleşim yeri bulmuş. Sonunda battığı yere de nihayet ulaştığından bizzat bu bulunduğu yerde Güneş’in bir batalıkta battığına kendi gözüyle tanıklık etmiş. Efsanevi… Pek tabii olay zaten bir mucize gibi anlatılmış olsa da başta öncelikle gerçek, böyle değil.
Ayrıca son ayette de yerin uçları ve bucakları olduğundan bahsedilmiş ki düz değil de yuvarlak olan Dünya’da, yerden yolculuk yaparak neticede yerden ayrılıp uzaya geçip gidebilecek uç kenarlar ve bucaklar yok. Hem artık insanlık yerden ayrılıp uzaya sık gitmektedir.



2) Hac(22)/65. Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca
denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir.
İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor.
Şüphesiz ki Allah insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
Lokman(31)/10. Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı.
Rad(13)/2. Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir.

Bilimsel olarak gökler (uzay) Dünya üzerine düşemez. Düşebilecek bir durum da yok; çünkü göklerin (tüm uzayın) yere düşebilmesi için yerin tabanda olması gereklidir. Kuran genelinde de gök görünmez direklerle havada tutulan süslenmiş tavan, yeryüzü de taban olarak kabul edilmiş. Halbuki Dünya, zaten gökler (uzay) içinde olan bir gezegendir. Yani göklerin düşebileceği tabanda bir yer, olmayla hiçbir alakası yoktur. Bu konunun videolu anlatımı için: tıkla .


3) Zariyat(51)/49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.

Doğada bazı canlılar ve türler çift cinsiyetli veya cinsiyetsizdir. Bunun yanında çifti olmayan ve eşeysiz olarak da üreyen canlı türleri olduğu gibi ikiden fazla cinsiyetin var olduğu veya bireylerin sonradan kendiliğiyle cinsiyet değiştirdiği türler de bulunmaktadır. Ayrıca Kırbaç Kuyruklu Çöl Kertenkelelerinin bir türü, tamamen dişi bireylerden oluşur ve lezbiyen seks yapma zorunluluğu akabinde kendilerini kopyalama mantığıyla ürerler.


4) Fussilet(41)/12. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Mülk(67)/5. Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Saffat(37)/6,7,8,9. Biz en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.
Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.
Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.

Kuran insanlar için gönderilmiş ve dolayısıyla insanların anlayabileceği şekilde yazılmış olması gerekiyor. Fakat en yakın gökte yıldızların olduğunun söylenmesi şaşırtıcı. Ve sanki yıldızlar birbirlerine yakın ufak taşlar ve şeytanlar da bunlarla taşlanmakta; böylece de üst makama çıkamadıkları söyleniyor. Ayrıca yıldızlar bir nevi devasa ateş topudur. Ama dünyadan evet ufak parlak taşlar ve zinet(süs) gibi görünüyorlar. Ama aslında biliyoruz ki yıldızlar da Güneş gibidir.


5) Rad(13)/13. Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Halbuki O, azabı çok şiddetli olandır.

Burada da fiziksel olan bir olgunun (yıldırımın) elektrik yüklü bulutlar sebebiyle değil de pat diye kendiliğinden olduğu anlatılmış sanki. Ayrıca Allah’ın emretmesiyle sebepsiz gerçekleşip, sadece cezalandırma veya korkutma amaçlı olduklarına dikkat çekilmiş. Ve çevrede yüksek yapılar varken yerdeki insana değil de daima yapılara yıldırımın düşmesi, bilime uygun ama bu anlatılana ters gibi. Bu arada korkutulacak insan olmadığı halde Jüpiter gezegeninde şimşekler Dünya’dan 10 kat daha şiddetlidir.


6) Araf(7)/80,81,84. Lut’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”
Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık. Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.

Eşcinselliğin daha önce hiçbir alemde gerçekleşmediği söylenmiş… Alemler içinde hayvanlar alemi de bulunur. Bugün 1500 hayvan türünde eşcinsellik gözlemlenmiş (örn_video,13+) ve 500′den fazlası akademik makalelerde yayımlanmış. Demek ki hür iradeden yoksun olan hayvanlarda, eşcinsellik o ana dek yoktu; ilginç. Ayrıca günümüz bilimi eşcinselliğin tercihen oluşmadığını, genler veya anne karnında maruz kalınan hormonal etkenler temelli kendiliğinden oluştuğunu söylemektedir. Bu arada bu ve benzer Kuran ayetlerinde, doğal olan ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından da onaylı bir psikolojik rahatsızlık olmayan eşcinselliği aşağılama ve halkı bu masum kişilere karşı kin ve nefrete teşvik etme de görülüyor ki günümüzde bilimle hareket eden ülkelerde bu ağır bir suçtur.


7) Yasin(36)/37,38,40. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Bakara(2)/258. İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kafir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.

“Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” ifadesiyle Ay’ın gece Güneş’in ise gündüz izlediği bahsedilen seyirden Güneş’in izlediği yol, aslında kendi gerçek hareket yörüngesi (yüzdüğü yörünge) değil; Dünya’nın kendi ekseninde dönmesi sebepli gözlenen bir yanılmadır. Ayrıca aynı hata Hz. İbrahim olayında da yapılmış. Allah Güneş’i hareket ettirerek doğudan getirmez. Yani kısaca gece ve gündüz döngüsü içerisinde getirilip götürülen veya hareket eden (yüzen) bir Güneş yoktur.


8) Necm(53)/45,46. Şüphesiz O iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az
bir sudan (meniden) yaratmıştır.
Tarık(86)/5,6,7. Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.

Tıp biliminde erkek üreme hücresi olan spermin testislerde üretildiği bilinmektedir. Bel ile kaburga kemikleri arasından denerek eğer böbreklerden bahsedilmişse böbreklerden çıkan sadece idrardır. Zaten bel ile kaburga kemikleri arasından sperm üretilmez. Ve sperm insana dönüşmez; dönüşüme (bölünmeye) başlayıp insan haline gelen annedeki döllenmiş yumurtadır. Canlılarda sperm genetik materyalini aktararak sadece dölleyici görevi görür. Ayrıca günümüzde spermsiz yumurta döllenmesi yapılabildiği gibi doğada lezbiyen seks sonrasında spermsiz üreyen bir kırbaç kuyruklu çöl kertenkelesi türü de bulunmaktadır. (Kesin olmayan bir bilgiye göre; Orta Çağ’da bazı yerlerde tohumun toprağa atılınca çimlenmesi gibi spermin de, tohuma benzer olarak, rahme atıldığında gelişip bebeğe dönüştüğü sanılırmış).


9) Enbiya(21)/30. İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmayacaklar mı?

Günümüz bilimine göre Dünya ile gökler hiçbir zaman bitişik olmadı. Bigbang (büyük patlama) anından önce evren toplu iğne büyüklüğünde bir enerji topuydu. Maddesel değildi. Patlamadan sonra elektronların yavaşlayıp atom çekirdekleri (proton+nötron) çevresinde dönmesiyle maddenin yapı taşı olan atomlar, atomların birleşmesiyle de çeşitli gazlar ve toz bulutları, neticede de yıldızlar ve gezegenler oluştu. Böylece maddesel olan göklerle (tüm uzayla) yer (Dünya), bitişik olmadan, birbirinden bağımsız oluşmuş oldu. Hem tuhaf olan bunu, inkar edenler nasıl gözlemleyebilmişler.


10) Meryem(19)/27,28,29,30. Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!”
“Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.”
Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler.
Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”

Burada galiba Hz. Harun ve Hz. Musa’nın kardeşi olan Meryem ile Hz. İsa’nın annesi karıştırılmış. Çünkü Hz. Meryem’in Harun diye bir kardeşi yoktur.


11) Maide(5)/69. إِنَّ الَّذِينَ آمَنُواْ وَالَّذِينَ هَادُواْ وَالصَّابِؤُونَ وَالنَّصَارَى
مَنْ آمَنَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ وعَمِلَ صَالِحًا فَلاَ خَوْفٌ عَلَيْهِمْ
وَلاَ هُمْ يَحْزَنُونَ

Yukarıdaki ayette gramer hatası bulunmaktaymış. “es-Sâbi’ûne” sözcüğü yanlış bir şekilde i’rab edilmiş. Ayrıca aynı kelimenin, diğer iki ayette ise aynı gramer ortamında doğru şekilde i’rab edildiği söylenmektedir. Bu ayetler de Bakara(2)/62 ve Hacc(22)/17′dir. Ayrıca Kuran’da başka birçok (10′dan fazla) açık dilbilgisi hatası olduğu söylenmektedir.


12) Bakara(2)/282. Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir.

Şahitlikte erkeksiz 2 kadın şahit bile yetmiyormuş. Şahitlikte illa bir erkeğin şart olduğu belirtilmiş gibi. Ayrıca İslami hukuka göre mirasta da orantısal olarak kadına 1, erkeğe 2 hisse düştüğü söylenir. Dolayısıyla bu bilgilerde kadın erkek eşitliği pek görülememektedir.


13) Naziat(79)/27,28,29,30,31. (Ey inkarcılar!) Sizi yaratmak mı daha zor, yoksa göğü yaratmak mı? Onu Allah kurmuştur.
Onu yükseltmiş ve ona düzen ve âhenk vermiştir.
O göğün gecesini karanlık yaptı, ışığını da çıkardı.
Ardından yeri düzenleyip döşedi.
Ondan suyunu ve merasını çıkardı.
Bakara(2)/29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
Furkan(25)/59. Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!

Burada ilk 2 suredeki ifadeler çelişiyor gibi. Önce gök mü düzenlendi, yoksa yer mi. Bir ifadede önce gök, diğerinde ise önce yerin oluşturulduğu (düzenlendiği) söyleniyor. Ayrıca bilimsel olarak yukarıdaki ayetler doğru Dünya ve gök oluşumuna ışık tutmamaktadır. Oluşumda, ne 6 evreli (bölüm bölüm) ne de 6 günlü bir durum söz konusu değildir; milyonlarca ufak ufak değişim ve milyonlarca yıl söz konusudur.


14) Nahl(16)/101. Biz bir ayeti değiştirip yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber’e, “Sen ancak uyduruyorsun” derler. Hayır, onların çoğu bilmezler.

Her şeyin en doğrusunu önceden bilen Allah, sonradan bazı ayetleri yenileriyle değişmiş; ama neden. Geçmişi ve geleceği bildiği halde neden gerek duymuş. Ve peygamberi de zor duruma sokmuş sanki. Yoksa Hz. Muhammet kendi belirlediği ayetleri, en uygun hale getirmek için sürekli düzenliyor muydu.


15) Talak(65)/4. Kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla, henüz adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Surede boşanma hususları vardır. Bu ayette ise bazı bekleme sürelerinden sonra ayrılınabileceği belirtiliyor. Burada ilginç olan nokta ise, ergenlik çağına erişmemiş (henüz adet görmemiş) çocuk kızlarla da evlenilebileceği ve boşanılabileceğidir. Ayrıca bu şekilde evlenenler gayet doğal karşılanmış.


16) Ahzab(33)/50. Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık.

Burada ganimet diye bahsedilen savaşta esir düşmüş kadınlardır. Bu kişiler ganimet olarak sayılıyor.


17) Bakara(2)/29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
İsra(17)/44. Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih eder.
Fussilet(41)/12. Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi.

Bazıları bu ayette atmosferin 7 kat olduğundan bahsedilir der. Halbuki atmosfer 5 ana katmandan oluşur: Troposfer, Stratosfer, Mezosfer(şemosfer), Termosfer, Ekzosfer. Ayrıca tüm farklı gök tabakalarını ayıracak olursak; 11 tabakadan oluşur: Troposfer, Tropopoz, Stratosfer, Stratopoz, Mezosfer, Mezopoz, Termosfer, İyonosfer, Homosfer, Heterosfer, Ekzosfer.


18) İsra(17)/33. Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da öldürmede meşru ölçüleri aşmasın.

Burada sanki Kuran’ın haksızlıkta, kan davasına alt yapı hazırladığı görünüyor. Ama sonraki çıkmazın nasıl halledilebileceği hakkında hiçbir bilgi yok.


19) Rahman(55)/19,20. (Suları acı ve tatlı olan) iki denizi salıvermiştir; birbirine kavuşuyorlar.
(Fakat) aralarında bir engel vardır, birbirine geçip karışmıyorlar.
Furkan(25)/53. O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.

İlginç… Bilime ve normal gözlemlere göre bu tip tüm denizler seyrelerek karışmaktadır. Yani aralarında bir engel varmış gibi karışmamaları kesinlikle yanlıştır. Özellikle karışma olmadığı sanılan Cebelitarık için: bknz.


20) Nisa(4)/156,157. Bir de inkarlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar.

Yahudiler “Allah’ın elçisi Meryemoğlu İsa Mesih” asla demez… Yanlışlıkla yazılmış galiba.


21) Nahl(16)/36. Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik.

Her ümmete (veya kavme) peygamber gönderildiği yazılı bu ayette, Kızılderililer unutulmuş olmalı. Kendilerine has farklı inançlara sahip ırk, Amerika Kıtası’nın keşfiyle bulunduklarında ne İslamiyet’i ne Hıristiyanlığı ne de benzer bir inancı duymuşlardı.


22) Tevbe(9)/5. Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın.
Tevbe(9)/29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Bakara/256′ya göre ise dinde zorlama yoktur (birçok Kuran çelişkisinden sadece biri)… Fakat bu ayetlerden basitçe anlaşıldığı üzere, farklı dine mensup olanları Muhammet gerekirse öldürtüyor veya zorla müslüman yapmaya çalışıyor; yapamazsa da hapsediyor. Ayrıca müslüman olmayanları, günümüzde hoşgörü dini diye bahsedilen İslamiyet’e karşı boyun eğdirmeye çalışıyor. Ve direkt yazılana göre haramları sadece Allah değil; Muhammet de belirliyor…


23) Araf(7)/179. Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik…
Hac(22)/46. Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun?…

Bilimsel olarak düşünme ve anlama organı kalp değil; beyindir. Fakat Orta Çağ’da kalbin bir görevinin de düşünme olduğu sanılırdı. Bu ayetlerde de diğer organlarla beraber ele alınan kalbin, mecazen (duygusallık yönünden) değil direkt organ olarak ele alındığı görülüyor. Zaten ayetlerde duygusallık da işlenmemiştir.


24) Nebe(78)/31,32,33,34. Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.

Bu ayetlerin Diyanet Vakfı çevirisi ise şöyledir: “Şüphesiz takvâ sahipleri için de başarı ödülü vardır. Bahçeler, bağlar, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar ve içki dolu kâse(ler).” Belki de bazılarına göre ayıp bulunabilebilecek bu ifadelerde, karşı gelmekten sakınanlara birtakım nimetlerle birlikte özellikle göğüslerine değinilmiş genç kızların bahşedileceği belirtilmiş. Yorumsuz.


25) Nisa(4)/34. Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.

Bu ayette erkekler kadınlardan bazı yönlerden üstün olduğundan kadının erkek sözü dinlemesi ve itaat etmesi gerektiği belirtilmiş. Ayrıca son cümlede başkaldıran, itaatkâr olmayan kadını dövmeye de değinilmiş. Parantez içlerinin Diyanet yorumlaması olduğunu biliyoruz. Fakat parantezlerle birlikte bile bu ayet, modern hukuka aykırıdır; gelişmiş ülkelerde bu tür ifadeler ve uygulamalar, bireysel özgürlüğe ve kadın erkek eşitliğine ters düştüğünden suç teşkil eder.


26) Maide(5)/38,39. Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Her kim de işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah onun tövbesini kabul eder. şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Nur(24)/2. Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.

Tövbe edilmezse, tekrar edilirse (kişi durumunu düzeltmezse) anlaşıldığı üzere el kesin kesilecek. Diğer suredeki ayette ise zina için direkt darp uygulamasından bahsedilmiş. Bu uygulamalarla anlaşılıyor ki ağır fiziksel şiddet gerektiğinde önerilen bir ceza tarzı. Fakat bu tarz uygulamalar, modern toplumlarda uygulanmıyor ve zaten insani de bulunmuyor; hele ki böyle sebeplerle sanırım asla da bulunamaz.


27) İnfitar(82)/2. Yıldızlar saçıldığı zaman,

Bu ayet eski Diyanet İşleri mealinde ise böyle: “Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman,”. Pek çok başka çeviri (örn: Elmalılı Hamdi Yazır, Diyanet Vakfı, vb. çevirileri) de buna benzer şekilde. Bu eski çeviri bilimsel olarak imkansız olduğundan Diyanet’in üstteki yeni çeviriyi yaptığı, akla gelmiyor değil. Çünkü devasa yıldızlar Dünya’ya (yere) dökülemez. Zaten evrende dökülebilecekleri bir başka yer de olamaz.


28) Tevbe(9)/30. Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hırıstiyanlar ise, “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Şura(42)/10. Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.
Fatiha(1)/5. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Direkt tanrının kendi ağzından olduğunu bildiğimiz Kuran’nın yukarıdaki ayetlerinin bir tanrı tarafından söylenemeyeceği göze çarpıyor. Ayrıca “de ki” sözü başka birçok ayette hazır yazılı olduğu halde, Hud/2 ayetinin orijinalinde ise bu sözün yazımı bulunmadığından (Diyanet kendi ek düzenlemesiyle parantez içine sonradan yazmıştır) o ayetin de direkt tanrı tarafından söylenemeyeceği anlaşılabiliyor.


29) Bakara(2)/117. O, gökleri ve yeri örneksiz yaratandır. Bir işe hükmetti mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir.
Kaf(50)/38. Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.

Bilimsel olarak göklerin ve gezegenlerin (dünya dahil), bütünü veya herhangi bir bölümü hemen oluvermemiştir. Çünkü günümüzde başka yıldız sistemlerinin oluşum aşaması bizzat gözlemlenmiştir. Yıldız ve gezegenlerin evrimi (oluşumu), anlık oluveren bölümlerle (evrelerle) veya altı günde değil; uzun yıllarda (milyonlarca yılda) yavaşça gerçekleşir. Ayrıca çeşitli tarihi yazıtlarda belirtildiği gibi İslamiyet’ten önce de evrenin 6 günde yaratıldığına inanılırdı. 6 evre ifadesi ise bilim ilerledikçe parantezle yorum olarak sonradan düşünülmüştür.


30) Fussilet(41)/10. O, dört gün içinde (dört evrede), yeryüzünde yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi ve …
Neml(27)/88. Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler …

Çeliştiği söylenebilecek iki ifade daha; dağlar sabit mi yoksa hareketli mi yaratıldı? Ve dağlar, yukarıdaki ayette söylendiği gibi bir kereye mahsus, dört gün veya dört evre içinde oluşmuş değillerdir; çünkü her zaman diliminde oluşmaya ve değişmeye sürekli devam etmektedirler.


31) Ahzab(33)/50. Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helal kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Hicret’te yalnız Hz. Muhammet’e tanınmış çok tuhaf bir helallikten ve uç bir nikah anlayışından bahsedilmiş. Yorumsuz.


32) Müminun(23)/5,6. Onlar ki, ırzlarını korurlar.
Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.

Bu surede genelde müminlerin özelliklerinden bahsedilmektedir. Bu ayetlerde de müminlerin sadece eşleriyle değil, cariyelerle ilişkilerinde de ırzlarının korunduğu ve kınanmayacakları belirtiliyor.


Ek Bilgi: Eskiden putlara veya gök cisimlerine tapanlar, bunlara namaza benzer veya farklı şekillerde secde ederlerdi. Ve put inancına sahip olanlar put tapınaklarını tavaf ederlerdi. (Örneğin; günümüzde de Budist tapınakları hala aynen 7 kez tavaf edilmektedir).
Putlar tanrıya ulaşmada birer aracıydı ve gerektiğinde önünde secde edilen nesnelerdi. Günümüzde ise namazda secde için yönelinen şey bildiğimiz üzere Kabe’dir. Eskiden Kabe’de bulunan putlar sonradan kaldırılmış ve onların yerine yönelinecek şey, günümüzde artık putlardan arındırılmış bir Kabe olmuştur. Fakat putlar kadırılmış olduğu halde tavaf da hala edilmektedir. Yani dinde Arapların eski gelenek ve ibadetlerinin sürdüğü görülebilmektedir.
Bu arada tarihi kayıtlardan edinilen bilgilere göre tavaf, İslamiyet’ten önce de Kabe’de bulunan putlar için edilirdi. Bu kayıtlara göre o zamanlar Kabe’de bulunan tanrı aracısı putlardan biri de Ay Tanrısı putuydu. Adı Mısır’da “Sin” (Ya-Sin ismi veya suresinin bu ada seslenme olduğunu düşünenler vardır), sıfatı ise nurlu (aydınlatan) kader tanrısı olan bu Ay Tanrısı putu baş tanrıyı temsil ediyordu. Bu Ay Tanrısı’nın, sembolü ise hilal Ay’dı; merak edenler British Müzesi’nde bulunan Ay Tanrısı’nı tasvir eden: bu tarihi kalıntıya bakabilir.
Bir anlatıya göre ise bu putun Araplardaki adı El-ilah’mış (Elilah-Alilah kimdir: 1, 2). Bu sava göre Hz. Muhammet ile, Ay Tanrısı’na inanma şekli önceki tek tanrılı dinlere benzemiş. Fakat dini ibadetler (uygulamalar) ve Ay sembolü hilal ise aynı kalmıştır… Bu arada İslamiyet’ten önceki tek tanrılı Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerinde namaz(secde)’a benzer hareketler veya tavafa rastlanmaz; fakat putlara inananlarda veya Güneş, Ay, vb. gök cisimlerini putlar gibi aracı sembol edinmiş inançlarda rastlanır.

Bazılarına ilginç gelebilecek diğer bir ek bilgi de Arapların çoğunun sahih hadis olarak kabul ettiği Arap kaynaklarında; Hz. Muhammet’in 50′li yaşlarda ergenlik çağına girmiş 9 yaşındaki eşi Hz. Ayşe’yle ilişkiye girdiğinin, hayatında da Ahzab/37 ayetinde de belirtildiği gibi evlatlığı Zeyd Bin Hârise’nin eski eşi Zeynep ile de evlendiğinin ve de ayrıca o dönemde cariyelerle ilişkiye girmenin günah olmadığının belirtilmiş olmasıdır.

Buradaki konudan farklı bir bilgi de verecek olursak; Hıristiyanlığın da değişmeyeceği ve kıyamete kadar baki kalacağı kutsal metinlerinde defalarca geçmektedir. Zaten bu sebeple, onların inancına göre Hz. İsa tüm peygamberlerden sonra özel ve son olarak dünyaya gelmiştir. (Esinlenme 22:18, Matta 5:18, Matta 24:35, vs.)

Ayrıca bu paylaşımdaki konu haricinde, Kurandaki çelişkiler başlığıyla internette yayımlanmış ilginç bir paylaşım için: link.

Not: Linklerdeki sayfalar başkalarına aittir.

Buradaki açıklamalar kişisel değildir, tüm internette ve özgür kaynaklarda da benzerleri yer alan genel bilgilerdir. Ayetler ise (2011) Diyanet mealinden doğrudan alınmıştır…
Bence sorgulamadan hiçbir şeyi reddetmeyin veya hiçbir şeye körü körüne inanmayın; gerçek tanrıya ulaşmak istiyorsanız da bence öncelikle bilimi referans alın.

Yazan (Derleyen):
Kuran’ın Türkçesini baştan sona sayfa atlamadan 2 kez ve içinden yüzlerce kez rastgele okumuş, okumaya da devam eden inancından dolayı alkol bile almayan gayet inançlı bir öğretmendim.
Fakat Kuran irdelendiğinde ise içindeki birçok şeyin gerçek bilimle ters ve
yanlışlıklar içeriyor oluşu, birçok doğa bilimlerine aşık veya sorgulamayı seven
kişi tarafından görülebilmektedir. Bu arada yazılanlar, açıkça görüldüğü gibi
herhangi bir inanışa hakaret veya yerme asla değil; meraklısına amaç gütmeden
tarafsızca bilgi sunmadır. Sevgilerle…
"
Uzun bir yazı, bu hafta içinde tek tek vaktim oldukça yanıtlayacağım öncelikle 1. maddenize ithafen:
“Kara bir balçık” diye tercüme ettiğimiz aynin hamietin tamlaması farklı iki okunuşa göre “siyah balçıklı göze, sıcak göze” anlamlarına gelir. Her iki kıraat da güneşin batışı esnasında okyanusta ve başka bazı denizlerde meydana gelen manzarayı tasvir eder. Buralarda, güneşin battığı noktada ya siyah balçıklı bir göze veya buharlaşmakta olan bir sıcak su gözesi görünümü meydana gelmektedir. Bu iki mânayı birleştirerek, “güneşi siyah balçıklı bir sıcak su gözesine batıyor gibi gördü” şeklinde bir mâna vermek de mümkündür.

Yüce Allah, Zülkarneyn’i yeryüzünde güç, kuvvet, ilim, irfan ve her türlü maddî ve mânevî imkâna sahip bir lider kıldı. Bu imkânlar sayesinde dilediğini elde edebiliyor ve dilediğini yapabiliyordu. O bu imkânları Allah yolunda kullanmak üzere cihad ve fütuhata çıktı. Tefsirlerde nakledildiğine göre Zülkarneyn, batıda Atlas Okyanusu’na veya Karadeniz’e kadar gitti. Orada güneşin deniz ufkunda batışını seyretti. Güneş, sislerle kaplı deniz ufkunda, sanki balçıklı bir su gözesine veya sıcak su gözesine gömülür gibi batıyordu. Kur’an burada coğrafî ve kozmografik bilgi vermemiş, bakanın ufukta gördüğünü tasvir etmiştir.

Tefsircilerin kanaatine göre Zülkarneyn’in sahilde karşılaştığı kavim inkârcı bir topluluk idi. O yüzden Allah Teâlâ onu, bu kavmi cezalandırmak veya eğitmek ve böylece iyilikle yola getirmek arasında serbest bıraktı.
 
Siz de yanlış biliyorsunuz galiba :) Sizin de dediğiniz gibi, İslam orta çağdan kalma bir inanış biçimidir. Mısır tanrı ve tanrıçalarına nasıl eski diyorsak, bu da aynı onun gibi. Bitmesin diye modernleştirilen dinlerden biri. Uğraşmak isteseydim size bir değil bir milyon tane hata bulabilirdim. Tabii bir delil kırk alimi mağlup ederken kırk delil birinizi mağlup edemediği için, her halükarda bir zımbırtı bulup üste çıkacaksınız :) Yanlış anlamayın saldırmıyorum, bugüne kadar alışılagelmiş davranışlar bunlar, benim karşılaştıklarım. Din milletlerin afyonudur, bağımlılık yapar. Keşke mağaradan çıkan ve aslında gölgede yaşadığınızı söyleyen üçüncü mağara adamını dinleseniz. Dilerim ki bir gün, bütün bu zincirlerden kurtulursunuz. Etrafınıza bakın ve dünyayı görün. Umarım keşfedebilirsiniz, gerçekleri.
 
6) Araf(7)/80,81,84. Lut’u da Peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Sizden önce alemlerden hiçbir kimsenin yapmadığı çirkin işi mi yapıyorsunuz?”
“Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.”
Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık. Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.
Ayetin mealini yanlış almışsınız. Asıl meal "Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önce insanlardan hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?""
Siz de yanlış biliyorsunuz galiba :) Sizin de dediğiniz gibi, İslam orta çağdan kalma bir inanış biçimidir. Mısır tanrı ve tanrıçalarına nasıl eski diyorsak, bu da aynı onun gibi. Bitmesin diye modernleştirilen dinlerden biri. Uğraşmak isteseydim size bir değil bir milyon tane hata bulabilirdim. Tabii bir delil kırk alimi mağlup ederken kırk delil birinizi mağlup edemediği için, her halükarda bir zımbırtı bulup üste çıkacaksınız :) Yanlış anlamayın saldırmıyorum, bugüne kadar alışılagelmiş davranışlar bunlar, benim karşılaştıklarım. Din milletlerin afyonudur, bağımlılık yapar. Keşke mağaradan çıkan ve aslında gölgede yaşadığınızı söyleyen üçüncü mağara adamını dinleseniz. Dilerim ki bir gün, bütün bu zincirlerden kurtulursunuz. Etrafınıza bakın ve dünyayı görün. Umarım keşfedebilirsiniz, gerçekleri.
Uğraşıp bulursanız yukarıdaki saygıdeğer sosyal üyesi gibi bende yanıtlarım. Bende aynı şekilde o 40 kanıta 40 kanıtla cevap veririm ama sizde anlamazsınız. Yanlış anlamayın saldırmıyorum :)
 
Ayetin mealini yanlış almışsınız. Asıl meal "Lût’u da (peygamber gönderdik). Kavmine dedi ki: "Sizden önce insanlardan hiçbirinin yapmadığı fuhşu mu yapıyorsunuz?""

Uğraşıp bulursanız yukarıdaki saygıdeğer sosyal üyesi gibi bende yanıtlarım. Bende aynı şekilde o 40 kanıta 40 kanıtla cevap veririm ama sizde anlamazsınız. Yanlış anlamayın saldırmıyorum :)

Asıl meal kısmı beni de zamanında dinden soğutan faktördü Arapça öyle bir dil ki 1 kelimenin onlarca anlamı var meal adı altında istediğiniz her yere çekiyorsunuz.
 
7) Yasin(36)/37,38,40. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.
Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
Bakara(2)/258. İbrahim, “Şüphesiz Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” deyince, kafir şaşırıp kaldı. Zaten Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.
Burada eğer Allah dileseydi Dünyanın dönüş yönünü batıdan doğuya değil doğudan batıya yaparak Güneş´in batıdan gelmesini sağlayabileceğidir. Yani o yanılmanın o zamanki insana anlatılış biçimidir. Aynı şekilde eğer Güneş kendi yörüngesinde dönmeseydi çekim kuvveti azalacak doğal olarakta gezegenleri yörüngelerinde tutamayacaktı. Bu da bir kanıttır.
Asıl meal kısmı beni de zamanında dinden soğutan faktördü Arapça öyle bir dil ki 1 kelimenin onlarca anlamı var meal adı altında istediğiniz her yere çekiyorsunuz.
Ondan dolayı vermiş olduğu ayeti araştırıp bakıyorum. Bir ayette, yukarıda var mı bilmiyorum, metal olması gerekiyor bir yeraltı madeninin gökten indiği söylenir ve bilimsel olarak kanıtlanır ve o ayetin arapçasını eğer düz çevirirsen yağmur anlamı çıkar ve çelişir. Biz Türklerin dilinde dahi bu varken bazı insanlar bunu görmezden gelebiliyor.
8) Necm(53)/45,46. Şüphesiz O iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az
bir sudan (meniden) yaratmıştır.
Tarık(86)/5,6,7. Öyleyse insan neden yaratıldığına bir baksın.
Fışkırıp çıkan bir sudan yaratıldı.
Bu su, bel ile kaburga kemikleri arasından çıkar.
Öldükten sonra dirilmeyi ve âhiret hayatını inkâr eden insanın, kendi yaratılışına bakarak ibret alması ve âhiret olayını buna göre değerlendirmesi istenmektedir. “O su, bel ve göğüs kafesi arasından çıkar” diye çevirdiğimiz 7. âyeti müfessirlerin çoğunluğu, “erkeğin bel kemiği ile kadının kaburga kemiğinden çıkar” şeklinde yorumlamışlardır (Taberî, XXX, 92-93; İbn Kesîr, VIII, 396). Hz. Peygamber’in “Erkek ve kadından hangisinin suyu üstün gelirse çocuk ona benzer” (Müslim, “Hayz”, 33) anlamındaki hadisi de bu ikili işlevi ifade eder. Zira hadis çocuğun, eşlerin her ikisinin “suyunun” birleşmesinden yani sperm ile onun döllediği yumurtadan meydana geldiğini gösterir. Kur’an, buna “katışık (karışımlardan oluşan) meni” anlamında nutfetün emşâc (İnsan 76/2) demektedir. Biz 7. âyetin ilgili kısmını “bel ve göğüs kafesi” diye çevirmeyi uygun bulduk. Çünkü göğüs kafesi içinde akciğer ve kalp, bel kemiğinin (omurga) içinde ise omurilik vardır. Bu kemikler hem vücudun sınırlarını çizer gibidir hem de en hayatî organları içinde barındırmaktadır. Âyette bunlar zikredilerek insan vücudu kastedilmiş, meni ve yumurtanın kadın ve erkek vücudunda oluştuğuna, çocuğun da bunların birleşmesi sonucunda, var oluşunun ilk aşamasına girdiğine işaret edilmiştir (yaratılış safhaları için bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/12-14; Gåfir 40/67; Kıyâmet 75/36-39; Alak 96/1-2). 8. âyette insanı yukarıda anlatılan meniden yaratıp mükemmel bir varlık haline getiren yüce yaratıcının onu öldükten sonra diriltmeye de kadir olduğu vurgulu bir şekilde ifade edilmektedir.
 
Burada eğer Allah dileseydi Dünyanın dönüş yönünü batıdan doğuya değil doğudan batıya yaparak Güneş´in batıdan gelmesini sağlayabileceğidir. Yani o yanılmanın o zamanki insana anlatılış biçimidir. Aynı şekilde eğer Güneş kendi yörüngesinde dönmeseydi çekim kuvveti azalacak doğal olarakta gezegenleri yörüngelerinde tutamayacaktı. Bu da bir kanıttır.

Ondan dolayı vermiş olduğu ayeti araştırıp bakıyorum. Bir ayette, yukarıda var mı bilmiyorum, metal olması gerekiyor bir yeraltı madeninin gökten indiği söylenir ve bilimsel olarak kanıtlanır ve o ayetin arapçasını eğer düz çevirirsen yağmur anlamı çıkar ve çelişir. Biz Türklerin dilinde dahi bu varken bazı insanlar bunu görmezden gelebiliyor.
Tamam hocam ama Allah'ın sözleri olan bir kitabın bu kadar meal ve tefsire ihtiyacının olması çok tuhaf.Hal böyleyken İslam'ı doğru anlayamamak mağduriyeti ortaya çıkıyor.Bakıyorsun Irak'a,İran'a onlar İslam'ı doğru anlayamıyor bakıyorsun Türkiye'ye belirli tarikatlara cemaatlere onlar da İslam'ı doğru anlayamıyor.Zaten bir sürü mezhep olayı var o işe hiç girmiyorum.Yani demek istediğim şey eğer ki Allah bize bir mesaj vermeye çalışıyorsa gerek peygamberler ve gerek kutsal kitaplar ile bunu bence çok daha akıcı bir şekilde yapıp yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi gerekirdi.
 
9) Enbiya(21)/30. İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hala inanmayacaklar mı?
Ayet: “İnkâr edenler, bizim ilk defa gökleri ve yeri bitişik olarak yarattıktan -belli bir süre- sonra, onları ayrı ayrı yapılar halinde düzenlediğimizi ve diri olan her şeyi sudan yarattığımızı görmediler mi?"

- Arapça’da “Görmüyorlar mı? Düşünmüyorlar mı?” anlamlarına gelen “E-Lem- Yere/Tere” şeklindeki istifham/soru sitili, gerçek bir sorgulamaya değil, konuyu pekiştirmeye yöneliktir.

- Hz. Peygamber (a.s.m)’in doğumundan önce gerçekleşen Fil Vakası hatırlatılırken, yine aynı sitile baş vurulmuş ve "E-Lem-Tere = Görmedin mi?” soru üslubu kullanılmıştır.

- Soruda vurgulanan ayetin birkaç mana tabakası vardır. Kur’an’da her asırdaki insanların kendi bilgi-görgü seviyelerine göre alacakları feyiz hisseleri mevcuttur. Kur’an’ın bu engin üslubu bir mucizedir. Ayette, “gökler ve yerin bitişik olup, sonradan onların birbirinden ayrılması” hususu, o asırda da bir şekilde anlaşılıyordu. Bunun en büyük delili, Kur’an’ın şiddetli muarızları bu ayeti işittiklerinde hiç itiraz etmemeleridir. Zaten Kur’an’ın hârika üslubundaki maharet de onlara bir şey anlatabilmekte yatar. Nitekim Abdullah b. Abbas, bu ayetten şunu anlamıştır: Eskiden gökten yağmur gelmiyor ve yerden de bitki bitmiyordu. Bu hal bir retk = bitşiklik halidir. Sonra, şartları oluşturuldu (yani atmosfer teşekkül ettirildi) gökten yağmur, yerden de bitkiler bitiverdi. Bu ise bir fetk = ayrışma anlamına geliyordu. Canlıların sudan yaratılması ise, genellikle sperma ile açıklanıyordu. Bu tespitler de doğrudur ve o zamanki insanları tatmin etmektedir.
Aynı şekilde gök ile yer´in maddesel anlamda bitişik olduğunu yazmamış. Sizin dediğiniz o enerji içerisinde o gök ile yer´i de barındırıyordu haksız mıyım?
Tamam hocam ama Allah'ın sözleri olan bir kitabın bu kadar meal ve tefsire ihtiyacının olması çok tuhaf.Hal böyleyken İslam'ı doğru anlayamamak mağduriyeti ortaya çıkıyor.Bakıyorsun Irak'a,İran'a onlar İslam'ı doğru anlayamıyor bakıyorsun Türkiye'ye belirli tarikatlara cemaatlere onlar da İslam'ı doğru anlayamıyor.Zaten bir sürü mezhep olayı var o işe hiç girmiyorum.Yani demek istediğim şey eğer ki Allah bize bir mesaj vermeye çalışıyorsa gerek peygamberler ve gerek kutsal kitaplar ile bunu bence çok daha akıcı bir şekilde yapıp yanlış anlaşılmalara mahal vermemesi gerekirdi.
Öncelikle saygılı ve özenli yorum ve düşünceleriniz için teşekkürler. Kur´an da geçen bir ayette "Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık." geçmektedir. İslam ilk olarak Araplara indirildiğinden onların anlaması gerekiyordu ki yayılabilsin. Siz bilimde ortaya sunduğunuz düşünceyi kendi milletinizin kullandığı haricinde bir dilde yazıp anlatırsanız ve onların da anlamasını beklerseniz o anlaşılır mı? Daha anlaşılır bir dil olan İngilizce, Türkçe indirilse bir Arap neden ona inanırdı veya anlamaya çalışırdı? Kur´an´ı sanki bir anda inmiş ve bir anda yayılmış gibi düşünmemeniz gerekiyor. O yavaşça, parça parça ve olaylara münhasır olarak indirildi. İyi forumlar.
 
Durum
Mesaj gönderimine kapalı.

Yeni konular

Geri
Yukarı