Mount & Blade: Warband inceleme

451827

Decapat
Katılım
23 Nisan 2021
Mesajlar
51
Selam millet! Bu yazımda sizlere özellikle de Türk oyuncularının çok sevdiği oyun serisi olan Mount & Blade'in sevilen oyunu Mount & Blade: Warband'den detaylı bir şekilde bahsedeceğim. Kılıcınızı, kalkanınızı kuşanın ve arkanıza yaslanın. Keyifli okumalar dilerim.

GENEL BİLGİLER

İlk piyasaya sürülme tarihi: 30 Mart 2010
Geliştirici: TaleWorlds
Seri: Mount & Blade
Modlar: Tek oyunculu oyun, çok oyunculu oyun
Platformlar: PlayStation 4, Xbox One, Android, Microsoft Windows, MacOS, Linux, Klasik Mac OS, Mac OS
Yayıncılar: TaleWorlds, Koch Media, Paradox Interactive
Türler: Aksiyon Rol Yapma Oyunu, Strateji oyunu



Sistem gereksinimleri



En Düşük:



İşletim sistemi: Windows® XP

İşlemci: Intel Pentium 4 2.0 GHz veya AMD 2.5 GHz

Bellek: 512MB RAM

Ekran kartı: 64MB RAM'li 3D ekran kartı

Sabit disk: 100MB boş alan

Ses: Standart ses



Önerilen:



İşletim sistemi: Windows® XP veya daha iyisi

İşlemci: Intel Core Duo 2.0 GHz veya AMD Athlon 64 X2 3600+

Bellek: 1GB RAM

Ekran kartı: NVIDIA GeForce FX 5200, ATI Radeon 9600 veya daha iyisi

Sabit disk: 100MB boş alan

Ses: Standard ses



HİKAYE

Oyunun geneline baktığımızda, bu oyunun size bir hikaye sunmak için yapılmamış olduğunu fark etmek çok da zor değil. Oyunun yalnızca başında, ufak, küçük, minnacık hikayemsi bir şey bizlere sunuluyor. Bunun dışında ise oyunun bütün gidişatını yaptıklarımızla biz belirliyoruz. Oyundan keyif almak istiyorsanız, kendi aklınızda bir senaryo kurmanız, ve bu senaryoyu RP (roleplay) yaparak oyuna aktarmanız gerekiyor. En azından ben böyle yaptım. Aklıma da başka bir şey gelmedi. Şu oyunun başındaki mini hikayeyi merak ediyorsanız, sizlere anlatayım.



Oyunun en başında, karakterimizin özelliklerini belirledik, tipini düzenledik ve oyuna daldık. (Bunlardan oynanış kısmında bahsedeceğim.) Kalradya adındaki parçalanmış bir imparatorluktan geriye kalan doğmayı seçtiğiniz bir medeniyetin bir şehrinde oyuna başlıyoruz. Karşımızda ise bize doğru koşarak gelen bir haydut var. Biz daha fareyi çevirip etrafa bakamadan ufak çaplı bir dövüşün içine girmek durumunda kalıyoruz. Neyse ki yanımızda bir kılıç, bir kalkan ve bir de arbalet bulunuyor da, bu dövüşü kazanmak hiç de zor olmuyor. Ama yine de bana bir "Bu ne acele yiğidim? Önce bir oyuna alışsaydık." dedirtmedi değil doğrusu. Biz haydutu yendikten sonra ise bize doğru birisi daha koşturmaya başlıyor. "Hayda, yine mi?" diyecek gibi olsam da, çok geçmeden onun doğduğumuz şehrin tüccarı olduğunu anladım. Tüccarla çok kısa bir diyaloğa giriyoruz ve kendimizi bir anda onun evinde buluveriyoruz. Kendisiyle tekrardan konuşmaya başlıyoruz. Kardeşinin haydutlar tarafından kaçırıldığını söylüyor, ve bizden kardeşini kurtarmamızı istiyor. Tabii ki karşılığında da bize bir miktar dinar (oyunun para birimi) veriyor. Böylece oyundaki ilk görevimizi almış oluyoruz. Önce çevredeki köylerden dinar karşılığında grubumuza katılması için gönüllü topluyoruz ve yeterli sayıya ulaştığımız zaman çevredeki bir haydut grubuna saldırıyoruz. Yaptığımız savaşı kazanıyoruz ve hayduttan tüccarın kardeşinin nerede tutulduğunu öğreniyoruz. Haydutun verdiği bilgi ışığında bir haydut sığınağı buluyoruz ve oraya grubumuzla birlikte özel harekat misali baskında bulunuyoruz. Sığınaktaki herkesi öldürdükten sonra tüccarın kardeşini buluyoruz ve onu kurtarıyoruz. Hana gidip tüccar ile konuşuyoruz. Tüccar bize kardeşinin sağ salim eve döndüğünden ve ona ceza vereceğinden bahsediyor. Neyse ki lafı fazla uzatmıyor ve bunun bizim sorunumuz olmadığını söylüyor. Bize daha fazla dinar kazanmayı teklif ediyor. Eğer işi kabul edersek, tüccarlar, grubumuzdakilerle ve şehirdeki insanlarla birlikte yine şehirde bulunan çapulculara saldırıyoruz. Savaşı kazandıktan sonra tüccarın evine gidiyoruz. Tüccar bize adamlarının yaptığı işten bahsediyor. Her şeyin yolunda gitmesi durumunda kısa bir süre sonra tekrar bizimle handa buluşacağını söylüyor. Ve son olarak şehri terk edeceğini söylüyor. İşleri rast gitmiş olsa gerek, onunla hana gittiğimizde karşılaşıyoruz. Bize ülkedeki bazı meselelerden ve kendisi hakkında bizi hiç ilgilendirmeyen ve ilgilendirmeyecek olan bazı meselelerden bahsediyor ve tekrardan şehri terk edeceğini söylüyor. Handa tüccarla girdiğimiz uzunca diyalog, onunla son diyaloğumuz oluyor ve onunla da bütün bağımız kesiliyor. Ve bu sayede artık özgür kalıyoruz ve oyunu gerçekten oynamaya başlayabiliyoruz.

Hikaye kısmını okumak sizin için belki de uzun sürdü ama oynarken inanın bu hiçbir şey. Hele ki sonu olmayan bir oyun için. Hikaye kısmını da burada bitiriyorum.

OYNANIŞ
Gelelim bir oyunu oyun yapan temel şeye. Oynanış. Açıkça söylemek gerekirse, Mount & Blade: Warband'in hem çıktığı yıla göre, hem de bugüne göre oynanış anlamında çok hantal olduğunu düşünüyorum. Temeli savaş sistemine dayalı bir oyunda, oynanışın hantal kalması, oyun zevkini doğrudan etkileyen bir etken hâline geliyor. Vuruş hissiyatından tutun da animasyonlara kadar her şey çok hantal. Peki bu kötü hissettiren oynanış daha iyi olamaz mıydı? Bence olabilirdi. Her ne kadar oyunun yapım bütçesi kısıtlı ve oyunun yapımında çalışan insan sayısı az olsa da, ben her şeye rağmen biz oyunculara daha iyi bir oynanış sunulabileceği görüşündeyim. Sanki isteseler yaparmışlar da, uğraşmamışlar gibi geldi bana. Oyunun çıkması için bir acelen de yok zaten. Öyle büyük bir firma değilsin. Oyunlar aceleye gelince ne olduğunu geçen sene çıkmış olan Cyberpunk 2077'de gördük. Tam tersi, acele etmeyince de neler olduğunu 2013'te çıkış yapmış olan Tomb Raider oyununun yapım sürecini araştırarak görebilirsiniz. Oyun yarıda bırakılıp, o güne kadar çıkmış olan bütün Tomb Raider oyunlarındakinden farklı bir stile sahip olan Tomb Raider yapılmaya başlanmış. Stil değiştirmeden kastım, 2018'de çıkmış olan God Of War'ın serinin kendisinden önce çıkmış olan God Of War oyunlarından her açıdan farklı olması gibi düşünebilirsiniz. Ve sonuç olarak tabii ki başarılı olmuş. Konumuza, yani Mount & Blade: Warband'e geri dönecek olursak, ben bu oyunun aceleye de geldiğini düşünmüyorum. Ortada büyük bir sorun var, fakat nedeni belli değil. Gerçekten ilginç bir durum.

Oynanış kısmında içinizi fazla kararttıysam kusuruma bakmayın. Gelin bir de bu oyunun oynanış kısmının artılarına bir göz atalım. Bu oyunun kendine has bir havası olduğunu oyuna girdiğiniz gibi fark edebilirsiniz. Piyasada bu tarz oyunların az sayıda olmasından mıdır nedir, bu oyun hantal olmasına rağmen bana oynaması gerçekten çok keyif veriyor. Oyundaki amacımız, kendi ordumuzu kurup diğer ülkeler ile savaşıp onları yenmek. Ta ki bütün Kalradya'ya hükmedene kadar. Fakat bu, okunduğu kadar kısa bir süreç değil. Hükmetmek için savaşmak gerekiyor. Savaşmak için lord'un yeminli adamı olmak gerekiyor. Lord'un yeminli adamı olmak için kendimizi kanıtlamış olmamız gerekiyor. Kendimizi kanıtlamak için lord'un verdiği görevleri yapmamız gerekiyor. Verilen çoğu görev için de sağlam bir orduya ihtiyacımız oluyor. Sağlam bir ordu için grubumuzdakilere deneyim kazandırarak onları terfi etmemiz gerekiyor. Grubumuzdaki insanları, bizim ülkemize ait olan köylerden dinar karşılığı alabiliyoruz. Makarayı geriye doğru sardığımızda, işin o kadar da basit olmadığını anlıyoruz.

Oynanış kısmında son olarak karakterimizi geliştirmekten bahsetmek istiyorum. Karakterimizi, kazandığımız deneyim puanlarıyla beraber pek çok özelliğini geliştirebiliyoruz. Bu özellikler de kullanabildiğimiz eşya sayısını artırıyor. Karakterinizi ne kadar çok geliştirirseniz, karakteriniz geliştirdiğiniz alanlarda o kadar başarılı olur ve karakterinizin kullanabildiği eşya sayısı artar. Kullandığımız eşyalar, bizim savaş stilimizden tutun da verdiğimiz hasara, savunmadan tutun da hızımıza kadar her şeyimizi etkileyen önemli bir etken.

Oynanış kısmını da burada bitiriyorum.

GRAFİKLER
Grafikler, kimileri için bir oyundaki en önemli etken, kimileri için de tam tersidir. Bana soracak olursanız, ben iki fikri de desteklemiyorum. Benim cevabım, oyundan oyuna değişir. Örneğin Undertale gibi bir oyunda pixel art kullanılmasının kimseyi rahatsız etmediğini düşünüyorum. Ama Battlefield veya Call of Duty gibi oyun serilerinde, atmosferi hissettirebilmesi açısından oyunun bize sunduğu grafikler çok önemlidir. Asıl oyunumuzdan kopup yine başka oyunlara geçtik. O zaman asıl oyunumuza geri dönelim. Yani Mount & Blade: Warband'e. Oynanış kısmında bahsettiğim mevzu maalesef burada da geçerli. Yine neyden kaynaklandığını bilmediğim bir sebepten dolayı, oyunun grafikleri beni tatmin etse de, oyun bende yetersizlik duygusu uyandırdı. Biliyorum, TaleWorlds, Rockstar Games, Ubisoft, Electronic Arts veya Activision gibi büyük çaplı bir firma değil. İmkanları buna yetmiştir ve sonuç bu çıkmıştır. Anlayışla karşılarım. Fakat oyuncu, bu tarz sorunların sebeplerine takılmaz. Oyunlar onun önündedir. O yalnızca sonuca bakar. Yemek gibi düşünün. Önünüzde tabak tabak, ayrı ayrı yemekler var. Kimisi iyi, kimisi kötü. İçlerinden birisini seçmek durumunda kalsanız, tabii ki de en güzelini seçersiniz. Yemeği kötü olan aşçı size imkanlarından bahsetse, sizin umrunuzda olur mu? Bence olmaz. Çıkan sonuca bakarsınız. Oyunlarda da işler aynen böyle işliyor. Yapımcı firmalarla oyuncular kimi zaman anlaşmazlıklar yaşayabiliyor.

Grafik kısmını da burada bitiriyorum.

MÜZİKLER
Müzikler... Oyunucyu oyuna bağlayan temel unsurlardan birisi. Kimi oyunların müzikleri, eski-yeni fark etmeksizin bazı sebeplerden ötürü güzeldir ve ikonikleşmiştir. Başka bir yazımda sizlere bu ikonikleşmiş müziklerden bahsederim. Benim en sevdiğim oyun müziklerinin de sizlere listesini yaparım. Ama o yazı bu yazı değil. Mount & Blade: Warband'in müzikleri ise ikonikleşmemiş bile olsa bence gayet başarılı. Dinlediğimizde bizi o anki atmosfere kolayca sokan ve dilimize dolanan müzikleriyle TaleWorlds, bu oyunun müzikleri için takdire şayan bulduğum bir çalışma koymuş ortaya.

Müzik kısmının da burada sonuna geldik.

OYUNA OLAN PUANIM

Gerek iyi yönleriyle, gerek kötü yönleriyle, Mount & Blade: Warband, bana başında geçirdiğim süre boyunca keyif vermeyi başardı. Benim bu oyuna verdiğim puan...

7/10

Bu inceleme umarım oyun hakkında fazla fikri olmayanlara ya da oyunu oynayıp oynamamak arasında kalanlara yardımcı olmuştur. İncelememi inceleyip yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz. Bir dahaki yazımda görüşmek üzere, kendinize çok iyi bakın, hoşçakalın.

YAZAR HAKKINDA

Adım Kıvanç YILDIRIM. 18 Aralık 2007'de (14 yaşındayım) İzmir'de doğdum ve hâlâ İzmir'de yaşıyorum. Şu anda Karabağlar Fevzi Özakat Anadolu Lisesi'nde 9. sınıf öğrencisiyim. Meslek seçimi konusunda çok zorlanmış olsam da, sonuç olarak bir oyun editörü olmaya karar verdim. Tabii ki bu işi bir meslekten çok bir hobi olarak görüyorum ama hobimi yaparak aynı zamanda para kazanmak da doğrusu hoşuma giderdi.
 
Son düzenleme:
Çok önceden çıkmış oyunlara şuan inceleme yapmak bana pek mantıklı gelmiyor açıkcası.

Ama yine de ellerine sağlık, bazı katılmadığım fikirler olsa da genel olarak haklısın ve sonuç olarak emek var.
1- Bilgisayarımın kötü olmasından dolayı şu anda piyasada bulunan popüler oyunların bir çoğunu maalesef oynayamıyorum. Oynayamadığım oyunlar için de inceleme yazmak istemiyorum. Oynayabildiğim oyunlar içerisinde ise inceleme yapmaya en uygununu seçiyorum.
2- Katılmadığın fikirler olması çok normal, saygı duyarım. Bu fikirler yorumlarda yazılabilir ve insanlar karşılıklı etkileşim oluşturabilirler.
3- Beğenip yorum yaptığın için teşekkür ederim. Bu benim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
 
1- Bilgisayarımın kötü olmasından dolayı şu anda piyasada bulunan popüler oyunların bir çoğunu maalesef oynayamıyorum. Oynayamadığım oyunlar için de inceleme yazmak istemiyorum. Oynayabildiğim oyunlar içerisinde ise inceleme yapmaya en uygununu seçiyorum.
2- Katılmadığın fikirler olması çok normal, saygı duyarım. Bu fikirler yorumlarda yazılabilir ve insanlar karşılıklı etkileşim oluşturabilirler.
3- Beğenip yorum yaptığın için teşekkür ederim. Bu benim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Türkiye şartlarına göre çok normal, umarım bir gün dilediğin bir bilgisayara sahip olursun.

Asıl ben teşekkür ederim :)
 

Geri
Yukarı