jAMACİA
Centipat
- Katılım
- 8 Temmuz 2022
- Mesajlar
- 742
- Çözümler
- 1
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
Simon olmasa güzel oyun : D
Oyuna puanım 6/10.
Aslında 5 puan olurdu fakat Catherine için bir puan daha verdim. Oyun hiç de nadir mücevherlerden falan değil. Ahım şahım bir hikayesi yok, oynanışı ortalama düzeyde, mekanikleri kötü ve mantıken %100 yapabileceğimiz bir şeyi anca oyun izin verirse yapabiliyoruz. Ayrıca oyunda gereksiz mekanikler var. Örneğin cisimleri tutup fırlatabilme özelliği... Bu bazı mekanlardaki camları kırmak için kullanıyoruz ANCAK sadece oyunun izin verdiği camlar kırılıyor. Onun dışında boş mekanik bu. Oyun ayrıca bir noktada kendi koyduğu kuralları bozuyor ki bu kaliteyi yerlere atan bir durumdur.
Fakat oyunun iyi olduğu yanlar da var. Oyun korku öğelerini çok güzel kullanıyor. Düşmanların hareketlerinde bir mantık bulunuyor. Korkmak ve gerilmek için birebir.
Atmosferi harika yansıtıyor. Suda olduğumuzda oluşan hantallık ve olmadığımız zamanlardaki atiklik hissiyatini çok iyi vermiş. Ses efektleri de üzerine tuzu biberi oluyor. Grafiklerine bayıldım. Her yerde çekip masaüstü duvar kağıdı yapabileceğiniz kalitede ortamlar var.
Diyaloglar muazzam. Seslendirme sanatçıları işlerini çok iyi yapmışlar. Durmalar, duraksamalar, vurgular, sönmeler, kinayeler ve imaları çok iyi becermişler.
Oyunun anlatmak istediği hikaye çok felsefikti, beğendim. Fakat şunu belirtmek lazım; anlatmak istenilen hikaye ile anlatılan hikaye birbirlerinden farklıdır. Oyunun anlattığı hikaye ortalama kalitede (ona altta değineceğim) ama anlatmak istediği hikaye muazzam. İnsanın insan olmasıyla alakalı felsefeyi anlatmaya çalışmış.
Gelgelelim zurnanın zart dediği yere. Spoiler okumak istemiyorsanız bundan sonrasını okumayın.
Dediğim gibi oyun nadir şaheserlerden biri değil. Bir oyunun hak ettiği değeri görmediğini düşünüyor olabilirsiniz ama işin aslında o oyun zaten şu an hak ettiği değeri görüyor. Ne bir eksik ne bir fazla...
Oyun tamamen bilim odaklı giderken DUNBOT bölümündeki adam ile finaldeki ROSS adlı herifin metafiziğin nasıl üstesinden gelip de birdenbire var olup sonra yok olabildiklerini anlatmıyor. Bu tamamen korku yaratmak için kullanılmıştır. Bu da oyunun duruşunu bozuyor. Kaldı ki bir noktada bu durum birbiriyle çelişiyor.
Şöyle ki Ross denen adam bizi öldürmek istediği anda kocaman bir balık çıkageliyor ve bu herifi yiyerek öldürüyor. Neden diye sorsan hiç cevap alamazsın. Nasıl desen çözemezsin. Bu balık bu adamı nasıl yiyebiliyor? Ross metafiziğin ötesine geçmiş birisi değil mi! Fiziksel olan bir şey onu nasıl etkileyebiliyor, nasıl öldürebiliyor?
Sırf ölmesi gerektiği için öldürülüyor. Bu da tabi oyunun mantığını çöpe atıyor.
Ek not eklemek istiyorum, eğer fizikten tamamen bağımsız iseniz, yani metafizik ile alakalı iseniz, buna Dünya'nın yerçekimi kuvveti dahil olduğu için ondan da bağımsız olursunuz. Güneş sistemi saatte yaklaşık 72 Bin kilometre hızla gittiği için kendinizi anında uzay boşluğunda bulursunuz. Kaçarı yok! Fakat bu benim dediğim çok ince bir ayrıntı, göz ardı edilebilir.
Ross'un motivasyonu ya çok yetersizdi ya da ben/biz yeteri kadar onu tanıyamadık. WAU'yu öldürmesindeki amacı anlamış değilim. WAU'nun neden ölmesi gerektiğini de anlamış değilim? WAU'nun neden zevkle sol kolumu kemirdiğini anlamış değilim? Yapay bir zeka ne ara tat alma duygusu geliştirdi, anlamış değilim. Tabi bunlar da ağızda ekşimtırak bir tat bırakıyor.
Oyunu Simon olarak oynamak da oyuna devasa bir eksi bana kalırsa. 30+ yaşına gelmiş, Kanada'da yaşayan ve bir kitapçıda çalışan yetişkin bir insanın şu yaşına kadar bu kadar hayatı sorgulamamış olması beni benden alıyor. Ya Kanada refah seviye çok yüksek olduğu bir eli yağda bir balda idi ya da bu herif gerizekalı.
Ben ikincisine daha çok ihtimal veriyorum çünkü bu Simon denilen insanlıktan nasibini alamamış şımarık herif oyunun başında neyse sonunda da o. Karakter gelişimi diye bir şey hiç yok! İşler bir yolunda gitmeyince anında etrafındakilere, daha çok Catherine'ye çemkirmeye başlıyor. Bir ara tamam dedim Simon kalıbını aldı. Artık daha olgun olacak, dedim. Ama değişen hiçbir şey yok.
Cahil herifle farkındalık sahibi bir bireyin tutumu farklı olur.
Oyun Simon'un varoluşsal krizini konu alarak ilerliyor. Fakat sonuç sıfır.
Diğer yönden Catherine onunla taşımamızın daha ilk dakikalarında bilincinin kopyalanabildiğini kabullendi ve sözlerinde "Diğer ben, öteki ben..." diye bahsetmeye başladı. Finalde geride kaldığının farkındaydı ve olması gerektiği gibi kabullendi. Ama bizim Simon "Ben, ben, ben..." diyor. Oyun boyu iki defa bu kadını üzdü. Kadın oyun boyunca ona karşı insiyatif aldı, Simon'un psikolojisinin bozulmasını engelledi, ona arkadaş oldu ama Simon yine bencillik edince en sonunda kadının şalterlerini arttırmayı başardı. Simon'un "Beni yalnız bırakma! " deyişi de ne kadar dengesiz birisi olduğunu gösteriyor. Böyle bir kişilikle oyunu oynamak da hikayeye zarar verdi.
Hikayede anlamsız gelen tek şey tüm insanlığı bir uyduya sokmaktı. Catherine "İnsanlığın gelişimine katkı sağlamak, varlıklarını sürdürebilmek..." falan diyor ama artık bir veri olan insanlık elini kolunu kaybetmiş haldeyken artık neler yapabilirler ki? Bütün teknolojik imkansızlıkları bir yana bıraktım, öyle minik bir Ütopya'da yaşamak bile bir noktadan sonra sıkar. Kaldı ki bunlar ayrıca ölümsüz! Tabii uyduları enerji almayı sürdürdükçe...
Oyunun bizim boylarımızdaki yaratıklara neden vurmamıza izin vermediğini de anlamış değilim. İmkan olsa on tanesini tekte alacağım yaratıklardan kaçmak da çok koydu.
Oyun teknik bir hata yapmış bana kalırsa. İkinci finali önce, ilk finali de sonra verseydi çok daha çarpıcı bir son yapardı. Buna eminim. Oyunun Steam sayfasındaki yorum da bana ait.
Neyse, herkesin mutlaka deneyimlemesi gereken bir oyundur bu. Oynayın, oynattırın.
Oyuna puanım 6/10.
Aslında 5 puan olurdu fakat Catherine için bir puan daha verdim. Oyun hiç de nadir mücevherlerden falan değil. Ahım şahım bir hikayesi yok, oynanışı ortalama düzeyde, mekanikleri kötü ve mantıken %100 yapabileceğimiz bir şeyi anca oyun izin verirse yapabiliyoruz. Ayrıca oyunda gereksiz mekanikler var. Örneğin cisimleri tutup fırlatabilme özelliği... Bu bazı mekanlardaki camları kırmak için kullanıyoruz ANCAK sadece oyunun izin verdiği camlar kırılıyor. Onun dışında boş mekanik bu. Oyun ayrıca bir noktada kendi koyduğu kuralları bozuyor ki bu kaliteyi yerlere atan bir durumdur.
Fakat oyunun iyi olduğu yanlar da var. Oyun korku öğelerini çok güzel kullanıyor. Düşmanların hareketlerinde bir mantık bulunuyor. Korkmak ve gerilmek için birebir.
Atmosferi harika yansıtıyor. Suda olduğumuzda oluşan hantallık ve olmadığımız zamanlardaki atiklik hissiyatini çok iyi vermiş. Ses efektleri de üzerine tuzu biberi oluyor. Grafiklerine bayıldım. Her yerde çekip masaüstü duvar kağıdı yapabileceğiniz kalitede ortamlar var.
Diyaloglar muazzam. Seslendirme sanatçıları işlerini çok iyi yapmışlar. Durmalar, duraksamalar, vurgular, sönmeler, kinayeler ve imaları çok iyi becermişler.
Oyunun anlatmak istediği hikaye çok felsefikti, beğendim. Fakat şunu belirtmek lazım; anlatmak istenilen hikaye ile anlatılan hikaye birbirlerinden farklıdır. Oyunun anlattığı hikaye ortalama kalitede (ona altta değineceğim) ama anlatmak istediği hikaye muazzam. İnsanın insan olmasıyla alakalı felsefeyi anlatmaya çalışmış.
Gelgelelim zurnanın zart dediği yere. Spoiler okumak istemiyorsanız bundan sonrasını okumayın.
Dediğim gibi oyun nadir şaheserlerden biri değil. Bir oyunun hak ettiği değeri görmediğini düşünüyor olabilirsiniz ama işin aslında o oyun zaten şu an hak ettiği değeri görüyor. Ne bir eksik ne bir fazla...
Oyun tamamen bilim odaklı giderken DUNBOT bölümündeki adam ile finaldeki ROSS adlı herifin metafiziğin nasıl üstesinden gelip de birdenbire var olup sonra yok olabildiklerini anlatmıyor. Bu tamamen korku yaratmak için kullanılmıştır. Bu da oyunun duruşunu bozuyor. Kaldı ki bir noktada bu durum birbiriyle çelişiyor.
Şöyle ki Ross denen adam bizi öldürmek istediği anda kocaman bir balık çıkageliyor ve bu herifi yiyerek öldürüyor. Neden diye sorsan hiç cevap alamazsın. Nasıl desen çözemezsin. Bu balık bu adamı nasıl yiyebiliyor? Ross metafiziğin ötesine geçmiş birisi değil mi! Fiziksel olan bir şey onu nasıl etkileyebiliyor, nasıl öldürebiliyor?
Sırf ölmesi gerektiği için öldürülüyor. Bu da tabi oyunun mantığını çöpe atıyor.
Ek not eklemek istiyorum, eğer fizikten tamamen bağımsız iseniz, yani metafizik ile alakalı iseniz, buna Dünya'nın yerçekimi kuvveti dahil olduğu için ondan da bağımsız olursunuz. Güneş sistemi saatte yaklaşık 72 Bin kilometre hızla gittiği için kendinizi anında uzay boşluğunda bulursunuz. Kaçarı yok! Fakat bu benim dediğim çok ince bir ayrıntı, göz ardı edilebilir.
Ross'un motivasyonu ya çok yetersizdi ya da ben/biz yeteri kadar onu tanıyamadık. WAU'yu öldürmesindeki amacı anlamış değilim. WAU'nun neden ölmesi gerektiğini de anlamış değilim? WAU'nun neden zevkle sol kolumu kemirdiğini anlamış değilim? Yapay bir zeka ne ara tat alma duygusu geliştirdi, anlamış değilim. Tabi bunlar da ağızda ekşimtırak bir tat bırakıyor.
Oyunu Simon olarak oynamak da oyuna devasa bir eksi bana kalırsa. 30+ yaşına gelmiş, Kanada'da yaşayan ve bir kitapçıda çalışan yetişkin bir insanın şu yaşına kadar bu kadar hayatı sorgulamamış olması beni benden alıyor. Ya Kanada refah seviye çok yüksek olduğu bir eli yağda bir balda idi ya da bu herif gerizekalı.
Ben ikincisine daha çok ihtimal veriyorum çünkü bu Simon denilen insanlıktan nasibini alamamış şımarık herif oyunun başında neyse sonunda da o. Karakter gelişimi diye bir şey hiç yok! İşler bir yolunda gitmeyince anında etrafındakilere, daha çok Catherine'ye çemkirmeye başlıyor. Bir ara tamam dedim Simon kalıbını aldı. Artık daha olgun olacak, dedim. Ama değişen hiçbir şey yok.
Cahil herifle farkındalık sahibi bir bireyin tutumu farklı olur.
Oyun Simon'un varoluşsal krizini konu alarak ilerliyor. Fakat sonuç sıfır.
Diğer yönden Catherine onunla taşımamızın daha ilk dakikalarında bilincinin kopyalanabildiğini kabullendi ve sözlerinde "Diğer ben, öteki ben..." diye bahsetmeye başladı. Finalde geride kaldığının farkındaydı ve olması gerektiği gibi kabullendi. Ama bizim Simon "Ben, ben, ben..." diyor. Oyun boyu iki defa bu kadını üzdü. Kadın oyun boyunca ona karşı insiyatif aldı, Simon'un psikolojisinin bozulmasını engelledi, ona arkadaş oldu ama Simon yine bencillik edince en sonunda kadının şalterlerini arttırmayı başardı. Simon'un "Beni yalnız bırakma! " deyişi de ne kadar dengesiz birisi olduğunu gösteriyor. Böyle bir kişilikle oyunu oynamak da hikayeye zarar verdi.
Hikayede anlamsız gelen tek şey tüm insanlığı bir uyduya sokmaktı. Catherine "İnsanlığın gelişimine katkı sağlamak, varlıklarını sürdürebilmek..." falan diyor ama artık bir veri olan insanlık elini kolunu kaybetmiş haldeyken artık neler yapabilirler ki? Bütün teknolojik imkansızlıkları bir yana bıraktım, öyle minik bir Ütopya'da yaşamak bile bir noktadan sonra sıkar. Kaldı ki bunlar ayrıca ölümsüz! Tabii uyduları enerji almayı sürdürdükçe...
Oyunun bizim boylarımızdaki yaratıklara neden vurmamıza izin vermediğini de anlamış değilim. İmkan olsa on tanesini tekte alacağım yaratıklardan kaçmak da çok koydu.
Oyun teknik bir hata yapmış bana kalırsa. İkinci finali önce, ilk finali de sonra verseydi çok daha çarpıcı bir son yapardı. Buna eminim. Oyunun Steam sayfasındaki yorum da bana ait.
Neyse, herkesin mutlaka deneyimlemesi gereken bir oyundur bu. Oynayın, oynattırın.
Son düzenleme: