Her var olanı dinî inançlara, o inançların ve "inanç" kavramının genel olarak yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkan, yozlaşmış hassasiyetin eseri olan ve kitlelerce yayılan toplumsal varsayımlara bağlamasanız olmuyor zaten.
İnsan, başta çevresinden başlamak üzere koca bir evreni küçükten büyüğe doğru yönelerek keşfede keşfede merak eder ve bu doğrultuda da evreni incelemek ve hakkında elle tutulabilir denilebilecek gerçekliklere varabilmek adına mantığını kullanmayı tercih eder, değil mi? Neden bilinçsizce davranıp düşünmeyi, sorgulamayı, öğrenmeyi aşılayan bir dini bu durumdan muaf tutuyoruz? Elle tutulabilir bir gerçeğe, adım adım dahi olsa varma imkânımız varken neden "inanç" meselesini yanlış yorumlayıp mutlak bir gerçekmiş gibi var olan her şeye kaynak bilerekten mensup olduğumuz inancı normlaştırıp her noktaya yayma çabasından kendimizi alıkoymuyoruz?
Konuya ilk sayfada bırakmış olduğum mesajı okumanızı öneririm:
Ne alakası var? "Boş safsatadan başka bir şey değil", "İnsanları uyutmanın ayrı bir yolu" da ne demek oluyor? Neden tek bir perspektiften bakmayı bu tip konulara standart bilip bu doğrultuda da objektif davrandığınızı iddia ediyorsunuz?
Bir dine mensupsanız ve cidden o dine samimi bir şekilde inanıyorsanız bir kere kafanızda türeyen, oldukça doğal olan soru işaretlerini es geçmiyor olmanız gerekiyor ve bu doğrultuda o soru işaretlerinize, objektif bir perspektiften -başarılı olmanız ya da olmamanız fark etmiyor- cevap bulma yolunda olmanız gerekiyor. Kafanızdaki soru işaretlerini eksilterek inancınızı zedelemenizin aksine güçlendirebilirsiniz fakat eğer ki bir noktada da bir şeyler ters gidiyor ve doğruluk, halihazırdaki inanç ile yer yer ters düşmeye başlıyorsa işte bilin ki bu durum, güvendiğiniz değerin "inanç" olmaktan öteye gidememesinden kaynaklıdır.
Hepten kulağı tıkayıp çevrenize objektif bir şekilde şöyle bir bakmaya çalışırken kafanıza bir soru işareti geldiğinde "aman aman" diyerek es geçerseniz inanmaktan öteye gidemezsiniz. "İnanmak" ile "emin olmak, bilmek" arasındaki farkı anlayın.