Abradolf Lincler
Kilopat
- Katılım
- 26 Haziran 2017
- Mesajlar
- 288
- Makaleler
- 1
Daha fazla
- Cinsiyet
- Erkek
Biliyorum ki çoğumuz veganları ilgi çekmeye çalışan, sürekli vegan olduğunu dile getiren ve bunu bir marifetmiş gibi övünüp et yiyen ve bizleri vahşi yaratıklar olarak gören insanlar olarak düşünüyoruz. Ki bence birçoğu da öyle ama aslında elimizde vegan olmak için yığınla sebep var. Bu yazımda bunlardan bahsetmek istiyorum.
Öncelikle bir bakteri türünden bahsedeceğim, çoğu kişinin en azından adını duymuş olduğu E.Coli bakterisi.
Bundan belki bir 50 yıl önce bu bakteri kimseyi ilgilendirmiyordu, şuan ise bizlere et endüstrisinin geldiği durumun yaşayan bir örneğini temsil ediyor.
Bu bakterinin normal yaşam alanı büyükbaş hayvanların kalın bağırsakları. Peki nasıl oluyor da bu bakteriler bizi hasta edebiliyor ve beş yaşından küçük çocukların böbreklerini iflas ettirip onları önce küçük yaşta hemolize bağlı hale getiriyor sonra ölüme sürüklüyor ? Cevap et endüstrisi ve aç gözlü üreticiler. Ve tabii ki biz et tüketicileri. Aç gözlü üreticiler bu kadar büyük bir pazarın ihtiyacını giderebilmek için hayvanlara adeta işkence ederek, dizlerine kadar kendi pislikleri içerisinde kesileceği güne kadar karnın ortasına açılmış bir delikten hiç de doğal yiyecekleri olmayan genetiği değiştirilmiş mısırla besleyerek bize et üretiyorlar. Ve dizlerine kadar pislik içinde olan hayvanlar kesildiklerinde bu pislikteki bakteri ete geçiyor, hani şu hepimizin severek yediği Big Mac'deki ete.
"Ama sonuçta onlar hayvan, insanlar gibi değiller, duyguları yok, abartmayın bu kadar" diyebilirsiniz.
Yanıldığınız nokta şu ki hissetmek, o sahip olmaktan çok gurur duyduğumuz, ama birçoğumuzun kullanmaya teşebbüs etmediği "akıl" gibi insana özel bir "üstünlük" değil. Bütün memeliler, hatta kuşlar ve bazı sürüngenler bile hisseder. Bir maymun yavrusu da sevgiye muhtaçtır, hatta aç kalma pahasına bile.
Konuyu daha fazla uzatmamak adına sadece Harlow Deneyi diyeceğim ve bu deneyi günümüz et üreticilerinin ineklere yaptığı muamele ile karşılaştırmanızı isteyeceğim.
Belki şuan politikacıların önemsemediği ve ciddi çözüm planlarını geleceğe ertelediği küresel ısınma probleminin en büyük sebeplerinden birisi de hayvanların saldığı metan ve karbondioksit gazları. Aslında büyükbaş hayvancılığının tüm ulaşım sektöründen daha fazla sera gazı saldığını düşünürsek sorun biraz büyüyor sanki. Et endüstrisindeki hayvanların küresel ısınmadaki etkisini daha iyi anlamak için bir örnek daha vereceğim;
"evcil hayvanların" bütün memelilere kıyasla ne kadar yer kapladığı.
Elbette bu evcil hayvanların bir çoğunu kediler ve köpekler oluşturuyor ama vahşi hayvanların pastadaki payı giderek azalırken aralarında 20 milyar tavuk, 1.5 milyon ineğin de bulunduğu "evcil hayvanlar" sürekli artıyor. Bu belki tavuklar yada inekler tarafından bakıldığında soylarını devam ettirmek açısından onlar için gayet olumlu bir gelişme gibi görülebilir, ki tıpkı buğdayın bütün dünyayı fethetmesi gibi buda doğrudur.
Fakat ne pahasına sorusunu sorduğumuzda karşımıza başka sorular çıkıyor. Çok sevdiğim bir diziden alıntı yapmak istiyorum;
“Bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız. Hepimiz bir yanılsama içindeyken, duyusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde birey olduğumuzu sanan fakat, aslında bir hiç olan bireyleriz.”
Şimdi vegan karşıtı olmanın en büyük argümanını ele alacağım.
"Et yemeyeceğiz de ne yiyeceğiz, hafta sonu mangal var sen de gel vegan megan unutursun."
Bu belki günümüz için gayet yeterli bir argüman, zaten konuyu açma amacım insanları vegan olmaya davet etmek değil veganların neden vegan olduğuna dair fikirlerimi paylaşmak ve onlara neden saygı duyduğumu açıklamak. Şöyle ki bu argüman da geçerliliğini yitirecek gibi duruyor.
Hepimizin gözü modern dünyanın Iron Man'ı Elon Musk'un üzerindeyken, şimdi bir yemek şirketinden, daha doğrusu bir projeden bahsedeceğim; Imposibble foods yani imkansız yiyecekler. Projenin isim seçimi de içeriği kadar ilgi çekici. Anlayacağınız üzere projenin amacı bitkisel yollardan et ürünleri üretmek. Bu şimdilik bütün et sektörüne yetecek kadar büyük bir proje olmasa da özellikle bizim gibi et fiyatlarının çok yüksek olduğu ülkeler için gelecek vadedecektir.
Biraz uzun bir yazı oldu ama uzun zamandır kafamın içindeki monologları bir şekilde kaydetmek istiyordum. Bir word dosyasına kaydedip sabit diskimin tozlu klasörlerine değil aktifliği azalan konu dışı bölümüne yazayım dedim.
...etrafı dikkatlice dinleyin belki paranın şıngırtısını duyabilirsiniz. Ve iyi bir kapitalist olursanız belki küçük mavi elmasları bile görebilirsiniz.
Öncelikle bir bakteri türünden bahsedeceğim, çoğu kişinin en azından adını duymuş olduğu E.Coli bakterisi.
Bundan belki bir 50 yıl önce bu bakteri kimseyi ilgilendirmiyordu, şuan ise bizlere et endüstrisinin geldiği durumun yaşayan bir örneğini temsil ediyor.
Bu bakterinin normal yaşam alanı büyükbaş hayvanların kalın bağırsakları. Peki nasıl oluyor da bu bakteriler bizi hasta edebiliyor ve beş yaşından küçük çocukların böbreklerini iflas ettirip onları önce küçük yaşta hemolize bağlı hale getiriyor sonra ölüme sürüklüyor ? Cevap et endüstrisi ve aç gözlü üreticiler. Ve tabii ki biz et tüketicileri. Aç gözlü üreticiler bu kadar büyük bir pazarın ihtiyacını giderebilmek için hayvanlara adeta işkence ederek, dizlerine kadar kendi pislikleri içerisinde kesileceği güne kadar karnın ortasına açılmış bir delikten hiç de doğal yiyecekleri olmayan genetiği değiştirilmiş mısırla besleyerek bize et üretiyorlar. Ve dizlerine kadar pislik içinde olan hayvanlar kesildiklerinde bu pislikteki bakteri ete geçiyor, hani şu hepimizin severek yediği Big Mac'deki ete.
"Ama sonuçta onlar hayvan, insanlar gibi değiller, duyguları yok, abartmayın bu kadar" diyebilirsiniz.
Yanıldığınız nokta şu ki hissetmek, o sahip olmaktan çok gurur duyduğumuz, ama birçoğumuzun kullanmaya teşebbüs etmediği "akıl" gibi insana özel bir "üstünlük" değil. Bütün memeliler, hatta kuşlar ve bazı sürüngenler bile hisseder. Bir maymun yavrusu da sevgiye muhtaçtır, hatta aç kalma pahasına bile.
Konuyu daha fazla uzatmamak adına sadece Harlow Deneyi diyeceğim ve bu deneyi günümüz et üreticilerinin ineklere yaptığı muamele ile karşılaştırmanızı isteyeceğim.
Belki şuan politikacıların önemsemediği ve ciddi çözüm planlarını geleceğe ertelediği küresel ısınma probleminin en büyük sebeplerinden birisi de hayvanların saldığı metan ve karbondioksit gazları. Aslında büyükbaş hayvancılığının tüm ulaşım sektöründen daha fazla sera gazı saldığını düşünürsek sorun biraz büyüyor sanki. Et endüstrisindeki hayvanların küresel ısınmadaki etkisini daha iyi anlamak için bir örnek daha vereceğim;
"evcil hayvanların" bütün memelilere kıyasla ne kadar yer kapladığı.

Elbette bu evcil hayvanların bir çoğunu kediler ve köpekler oluşturuyor ama vahşi hayvanların pastadaki payı giderek azalırken aralarında 20 milyar tavuk, 1.5 milyon ineğin de bulunduğu "evcil hayvanlar" sürekli artıyor. Bu belki tavuklar yada inekler tarafından bakıldığında soylarını devam ettirmek açısından onlar için gayet olumlu bir gelişme gibi görülebilir, ki tıpkı buğdayın bütün dünyayı fethetmesi gibi buda doğrudur.
Fakat ne pahasına sorusunu sorduğumuzda karşımıza başka sorular çıkıyor. Çok sevdiğim bir diziden alıntı yapmak istiyorum;
“Bence insan bilinci evrimde trajik bir şekilde ilerledi. Çok fazla bilinçlendik. Doğa kendinden bağımsız bir bakış açısı yarattı. Bizler doğa kanunlarına göre var olmaması gereken yaratıklarız. Hepimiz bir yanılsama içindeyken, duyusal deneyimler ve hislerin gelişimi sayesinde birey olduğumuzu sanan fakat, aslında bir hiç olan bireyleriz.”
Şimdi vegan karşıtı olmanın en büyük argümanını ele alacağım.
"Et yemeyeceğiz de ne yiyeceğiz, hafta sonu mangal var sen de gel vegan megan unutursun."
Bu belki günümüz için gayet yeterli bir argüman, zaten konuyu açma amacım insanları vegan olmaya davet etmek değil veganların neden vegan olduğuna dair fikirlerimi paylaşmak ve onlara neden saygı duyduğumu açıklamak. Şöyle ki bu argüman da geçerliliğini yitirecek gibi duruyor.
Hepimizin gözü modern dünyanın Iron Man'ı Elon Musk'un üzerindeyken, şimdi bir yemek şirketinden, daha doğrusu bir projeden bahsedeceğim; Imposibble foods yani imkansız yiyecekler. Projenin isim seçimi de içeriği kadar ilgi çekici. Anlayacağınız üzere projenin amacı bitkisel yollardan et ürünleri üretmek. Bu şimdilik bütün et sektörüne yetecek kadar büyük bir proje olmasa da özellikle bizim gibi et fiyatlarının çok yüksek olduğu ülkeler için gelecek vadedecektir.
Biraz uzun bir yazı oldu ama uzun zamandır kafamın içindeki monologları bir şekilde kaydetmek istiyordum. Bir word dosyasına kaydedip sabit diskimin tozlu klasörlerine değil aktifliği azalan konu dışı bölümüne yazayım dedim.
...etrafı dikkatlice dinleyin belki paranın şıngırtısını duyabilirsiniz. Ve iyi bir kapitalist olursanız belki küçük mavi elmasları bile görebilirsiniz.
Son düzenleme: