ExpentoLeviosa
Kilopat
- Katılım
- 9 Aralık 2016
- Mesajlar
- 441
Hasta olduğuna inandırılan bir beyin zaten hastaymış gibi belirti üretir. (Sıkıntı yani anksiyete dediğimiz duyguyu üretir ve bu belirtilerle hastalık belirtileri birbirine girer bilinç düzeyinde sonra sizin bozukluk dediğiniz şey başlar. ) Duygular bozulmaz duygular değişir. Artık birçok ünlü sosyetik psikiyatrist bile söylem değiştirmeye başladı anksiyete bozukluğu diye bir şey yok anksiyete var diye. Ortalık panik atak hastalık değildir diyen doktorlarla dolmaya başladı?Psikiyatrideki birçok duruma "Bozukluk" denmesinin sebebi ortada olmayan bir şey yaratılması değil. "Bozukluk", "normal süreçleri sekteye uğratan hastalık" olarak tanımlanıyor. Bir sebep de "hasta" diyerek zaten narin, örselenebilir durumda bulunan insanlara ayrımcılık yapılmaması.
Psikiyatrideki bozuklukların hepsi, yıllar boyunca birçok insanda ortak olarak gözlemlenmiş, normal süreçleri sekteye uğratarak kişilerin hayatına ciddi ölçüde zarar veren durumlar. Etkilenip iştah kesilmesinden çok daha karmaşık, çok daha önemli durumlar. Zaten psikiyatri ve psikoloji de neyin "bozukluk", neyin "normal tepki" olduğunun ayrımını iyi yapıp insanlara yardımcı olmaya çalışıyor.
Bu dediğinize şu açıdan katılmıyorum, travmatik olaylar, hayatımızdaki benzer olaylar sizi depresyona sokmazken, beni sokabiliyor. "Patolojiye bağlı değildir" sözünüz doğru değil. Ortada kişinin "sağlıklı" psikolojik durumdan sapması ve başa çıkma sürecinde yaşanan bir zorluk var. Ve intihara kadar gidebilen ciddi sonuçları olabiliyor. Buna basitçe "doğal süreç" demek doğru değil.
Henüz beyinle ve çalışmasıyla ilgili gerçekten kısıtlı bilgiye sahibiz. Patoloji, illa ki elle tutulur şeyler demek değildir. Bazı insanların genetik veya gelişimsel sebeplerle, psikiyatrik bozukluklara yatkınlıkları olduğunu biliyoruz. Henüz mekanizmalarının, sebeplerinin, kaynaklarının tamamen aydınlatılamamış olması bunları "uydurma, kapitalist düzenin araçları" yapmıyor. Nörolojide de aynı problem var. Birçok nörolojik hastalığın başlangıcını, sebeplerini, mekanizmalarını tam olarak bilemiyoruz.
Yaşadığımız bazı olaylar beyindeki kimyasal ve elektriksel süreçleri kalıcı olarak bozabiliyor. Psikoloji ve psikoterapi, bu bozukluklara fonksiyonel olarak yaklaşıp, bozulduğu gibi "olaylar, düşünceler" üzerinden beyni düzeltmeyi amaçlıyor. Psikiyatri ise kimyasal olarak, ilaçlarla, belirli süreler boyunca bu bozulmuş düzeni yerine koymayı, kişiye destek olmayı, beynin o sırada kendi kendini düzeltmesini amaçlıyor. İkisi de %100 etkili değil sonuçta. Birçok insan ilaçlardan, birçoğu da terapiden fayda görürken diğerinden fayda görmüyor.
Bu da doğru değil mesela. DEHB'ye dair çalışmalardan yola çıkarak ciddi bir genetik tarafı olduğu söylenebiliyor. İkiz çalışmalarında %75-76 gibi bir kalıtım oranından söz ediliyor. Dopamin taşıyıcı ve reseptör proteinlerinde görülebilen mutasyonlar gibi etkisi gösterilmiş genler de var örneğin.
"Bozukluk" olarak tanımlanan psikiyatrik durumlar, sağlıklı süreç ve hislerin normalden sapması olarak tanımlanıyor zaten. DEHB'nin, Depresyonun, OKB'nin zihinsel süreç ve insani hislerle alakası yok. Normalin dışında kalan, insanların hayatını ciddi şekilde etkileyen, fiziksel zarar verebilen bozukluklar hepsi.
Nasılsın sorusuna cevap olarak "kötüyüm" kelimesi baz alarak reçete yazılmıyor. Depresyon, "yataktan çıkmak istememe, normal aktivitelerden keyif alamama, ilgi ve enerji kaybı, gün boyu süren ve haftanın birçok günü süren mutsuzluk hissi, kararsızlık, değersizlik hissi, düşünme becerisinde azalma, ölüm düşüncesinde artış" gibi birçok farklı ve detaylı kriterleri olan, bu kriterlerin kişinin hayatını ciddi şekilde etkilemesi ve belirli süreler devam etmesi açısından değerlendirildiği bir tanıdır.
Yine depresyon ilaçlarının da klinik çalışmalar ve gözlemlerle kanıtlanmış etkileri, kullanım süreleri vardır. Her atak değerlendirilip ilaç tercihi, dozu, süresi ona göre belirlenir, terapilerle desteklenir. Bazen ilaca gerek duyulmaz sadece terapi yapılır. İşini doğru yapmayan insanlardan yola çıkarak geneli kötülememelisiniz.
Majör depresif bozukluğu olan kişilerin MR görüntülemelerinde belirli bölgelerde belirgin fonksiyon azalması ve atrofi (küçülme) görülüyor.
Hocam ilaçlar beyni düzeltmeyi amaçlıyorsa şu lanet olası ilaçları bırakan herkes neden eski haline dönüyor hadi aç BDT kitabını veya fonlanılan afilli bi pubmed makalesini de şenlenelim. Saha farklı, teoriler farklı. PSİKOLOJİ BOZULMUYOR DUYGULAR DEĞİŞİYOR. Ben çevremdeki insanlarla birebir konuşarak düzeldiklerine şahit oluyorum. Hasta olmayan insanları hasta hissettirdiğiniz için organizma hastaymış gibi tepki veriyor ve davranıyor bunu anlamıyorsunuz. Kısır döngünün içinden insanları çıkaramayıp. Bilinçaltlarına ilaç= hastalık, genetik=hastalık, travma=hastalık, prevelans=hastalık, reseptör=hastalık, 1000tl terapi=hastalık, ruh kanseri valla geçmez=hastalık kodlaması yapıp yapıp sonra bu insanları tedavi etmeye çalışıyorsunuz. Kolunuzdaki bir bene bu kanser işareti kesin kansersiniz desem uzman doktor kimliği ile hop oturup hop kalkmaya depresyona girmeye kaygılanmaya titremeye kusmaya başlarsınız. Bunların hepsi birer sonuç. Bu belirtiler birer sonuç bunlar tedavi edilemez. Gelen düşünceler de tedavi edilemez. Etkileyen şey düşüncenin gerçeğin ta kendisi olarak algılanması, gelmemesi gerektiğinin inancı, belirtilerin de hastalık olarak algılanması. Bu döngüden kurtulan insanlar antidepresanları dağdan aşağı atıyorlar haberiniz olsun.
Sektör sizin hasta kalmanızı ister yoksa kliniklere gitmezsiniz, yardım alma ihtiyacı duymazsınız, yardım alma ihtiyacı duymazsanız kazanamaz ilaç satamaz terapi veremez. Ortada çok büyük bir toplum sağlığı sorunu var bunu görmemek için ya kör olmak ya bu pastadan pay almak gerekiyor. Bu insanların beyninde sorun yok. Adam gibi elle tutulur bir çalışma yok. Şak diye geçiren bir ilaç yok. Duygu bir sonuçtur. Tıpkı grip olduğumuzda öksürmek gibi. Mesele öksürmenin kesilmesi değil grip virüsünün ortadan kaldırılmasıdır. Sen öksürükle uğraşıyorsun, psikiyatri seni öksürükle uğraştırıyor virüs orda dururken. İnsan beyninde bir sorun olduğuna, hasta olduğuna inancak ve buna duyarsız kalacak öyle mi? Zaten anksiyeteyi tavan yaptıran "sen hastasın ilaç içmen lazım intihar edersin" korkutmasıdır.