Antidepresan ve cinsel istek

Psikiyatrideki birçok duruma "Bozukluk" denmesinin sebebi ortada olmayan bir şey yaratılması değil. "Bozukluk", "normal süreçleri sekteye uğratan hastalık" olarak tanımlanıyor. Bir sebep de "hasta" diyerek zaten narin, örselenebilir durumda bulunan insanlara ayrımcılık yapılmaması.

Psikiyatrideki bozuklukların hepsi, yıllar boyunca birçok insanda ortak olarak gözlemlenmiş, normal süreçleri sekteye uğratarak kişilerin hayatına ciddi ölçüde zarar veren durumlar. Etkilenip iştah kesilmesinden çok daha karmaşık, çok daha önemli durumlar. Zaten psikiyatri ve psikoloji de neyin "bozukluk", neyin "normal tepki" olduğunun ayrımını iyi yapıp insanlara yardımcı olmaya çalışıyor.


Bu dediğinize şu açıdan katılmıyorum, travmatik olaylar, hayatımızdaki benzer olaylar sizi depresyona sokmazken, beni sokabiliyor. "Patolojiye bağlı değildir" sözünüz doğru değil. Ortada kişinin "sağlıklı" psikolojik durumdan sapması ve başa çıkma sürecinde yaşanan bir zorluk var. Ve intihara kadar gidebilen ciddi sonuçları olabiliyor. Buna basitçe "doğal süreç" demek doğru değil.

Henüz beyinle ve çalışmasıyla ilgili gerçekten kısıtlı bilgiye sahibiz. Patoloji, illa ki elle tutulur şeyler demek değildir. Bazı insanların genetik veya gelişimsel sebeplerle, psikiyatrik bozukluklara yatkınlıkları olduğunu biliyoruz. Henüz mekanizmalarının, sebeplerinin, kaynaklarının tamamen aydınlatılamamış olması bunları "uydurma, kapitalist düzenin araçları" yapmıyor. Nörolojide de aynı problem var. Birçok nörolojik hastalığın başlangıcını, sebeplerini, mekanizmalarını tam olarak bilemiyoruz.

Yaşadığımız bazı olaylar beyindeki kimyasal ve elektriksel süreçleri kalıcı olarak bozabiliyor. Psikoloji ve psikoterapi, bu bozukluklara fonksiyonel olarak yaklaşıp, bozulduğu gibi "olaylar, düşünceler" üzerinden beyni düzeltmeyi amaçlıyor. Psikiyatri ise kimyasal olarak, ilaçlarla, belirli süreler boyunca bu bozulmuş düzeni yerine koymayı, kişiye destek olmayı, beynin o sırada kendi kendini düzeltmesini amaçlıyor. İkisi de %100 etkili değil sonuçta. Birçok insan ilaçlardan, birçoğu da terapiden fayda görürken diğerinden fayda görmüyor.

Bu da doğru değil mesela. DEHB'ye dair çalışmalardan yola çıkarak ciddi bir genetik tarafı olduğu söylenebiliyor. İkiz çalışmalarında %75-76 gibi bir kalıtım oranından söz ediliyor. Dopamin taşıyıcı ve reseptör proteinlerinde görülebilen mutasyonlar gibi etkisi gösterilmiş genler de var örneğin.

"Bozukluk" olarak tanımlanan psikiyatrik durumlar, sağlıklı süreç ve hislerin normalden sapması olarak tanımlanıyor zaten. DEHB'nin, Depresyonun, OKB'nin zihinsel süreç ve insani hislerle alakası yok. Normalin dışında kalan, insanların hayatını ciddi şekilde etkileyen, fiziksel zarar verebilen bozukluklar hepsi.

Nasılsın sorusuna cevap olarak "kötüyüm" kelimesi baz alarak reçete yazılmıyor. Depresyon, "yataktan çıkmak istememe, normal aktivitelerden keyif alamama, ilgi ve enerji kaybı, gün boyu süren ve haftanın birçok günü süren mutsuzluk hissi, kararsızlık, değersizlik hissi, düşünme becerisinde azalma, ölüm düşüncesinde artış" gibi birçok farklı ve detaylı kriterleri olan, bu kriterlerin kişinin hayatını ciddi şekilde etkilemesi ve belirli süreler devam etmesi açısından değerlendirildiği bir tanıdır.

Yine depresyon ilaçlarının da klinik çalışmalar ve gözlemlerle kanıtlanmış etkileri, kullanım süreleri vardır. Her atak değerlendirilip ilaç tercihi, dozu, süresi ona göre belirlenir, terapilerle desteklenir. Bazen ilaca gerek duyulmaz sadece terapi yapılır. İşini doğru yapmayan insanlardan yola çıkarak geneli kötülememelisiniz.

Majör depresif bozukluğu olan kişilerin MR görüntülemelerinde belirli bölgelerde belirgin fonksiyon azalması ve atrofi (küçülme) görülüyor.
Hasta olduğuna inandırılan bir beyin zaten hastaymış gibi belirti üretir. (Sıkıntı yani anksiyete dediğimiz duyguyu üretir ve bu belirtilerle hastalık belirtileri birbirine girer bilinç düzeyinde sonra sizin bozukluk dediğiniz şey başlar. ) Duygular bozulmaz duygular değişir. Artık birçok ünlü sosyetik psikiyatrist bile söylem değiştirmeye başladı anksiyete bozukluğu diye bir şey yok anksiyete var diye. Ortalık panik atak hastalık değildir diyen doktorlarla dolmaya başladı?

Hocam ilaçlar beyni düzeltmeyi amaçlıyorsa şu lanet olası ilaçları bırakan herkes neden eski haline dönüyor hadi aç BDT kitabını veya fonlanılan afilli bi pubmed makalesini de şenlenelim. Saha farklı, teoriler farklı. PSİKOLOJİ BOZULMUYOR DUYGULAR DEĞİŞİYOR. Ben çevremdeki insanlarla birebir konuşarak düzeldiklerine şahit oluyorum. Hasta olmayan insanları hasta hissettirdiğiniz için organizma hastaymış gibi tepki veriyor ve davranıyor bunu anlamıyorsunuz. Kısır döngünün içinden insanları çıkaramayıp. Bilinçaltlarına ilaç= hastalık, genetik=hastalık, travma=hastalık, prevelans=hastalık, reseptör=hastalık, 1000tl terapi=hastalık, ruh kanseri valla geçmez=hastalık kodlaması yapıp yapıp sonra bu insanları tedavi etmeye çalışıyorsunuz. Kolunuzdaki bir bene bu kanser işareti kesin kansersiniz desem uzman doktor kimliği ile hop oturup hop kalkmaya depresyona girmeye kaygılanmaya titremeye kusmaya başlarsınız. Bunların hepsi birer sonuç. Bu belirtiler birer sonuç bunlar tedavi edilemez. Gelen düşünceler de tedavi edilemez. Etkileyen şey düşüncenin gerçeğin ta kendisi olarak algılanması, gelmemesi gerektiğinin inancı, belirtilerin de hastalık olarak algılanması. Bu döngüden kurtulan insanlar antidepresanları dağdan aşağı atıyorlar haberiniz olsun.

Sektör sizin hasta kalmanızı ister yoksa kliniklere gitmezsiniz, yardım alma ihtiyacı duymazsınız, yardım alma ihtiyacı duymazsanız kazanamaz ilaç satamaz terapi veremez. Ortada çok büyük bir toplum sağlığı sorunu var bunu görmemek için ya kör olmak ya bu pastadan pay almak gerekiyor. Bu insanların beyninde sorun yok. Adam gibi elle tutulur bir çalışma yok. Şak diye geçiren bir ilaç yok. Duygu bir sonuçtur. Tıpkı grip olduğumuzda öksürmek gibi. Mesele öksürmenin kesilmesi değil grip virüsünün ortadan kaldırılmasıdır. Sen öksürükle uğraşıyorsun, psikiyatri seni öksürükle uğraştırıyor virüs orda dururken. İnsan beyninde bir sorun olduğuna, hasta olduğuna inancak ve buna duyarsız kalacak öyle mi? Zaten anksiyeteyi tavan yaptıran "sen hastasın ilaç içmen lazım intihar edersin" korkutmasıdır.
 
Hasta olduğuna inandırılan bir beyin zaten hastaymış gibi belirti üretir.
Önce kişi belirtilerle gelir, bozukluk tanısı sonra konulur. Ne alakası var? Dünya genelinde milyonlarca insan "tesadüfen" mi daha önce hiç duymadıkları halde DEHB, OKB gibi tanılar alıyor?
Dünyanın bütün ülkelerinde birebir aynı belirtileri gösteriyor insanlar. Böyle organize yalan mı olur?

Artık birçok ünlü sosyetik psikiyatrist bile söylem değiştirmeye başladı anksiyete bozukluğu diye bir şey yok anksiyete var diye. Ortalık panik atak hastalık değildir diyen doktorlarla dolmaya başladı?
Ortalık "COVID yalan" diyen sosyetik doktor da kaynıyor. Var diyen 200 doktora inanmıyorsunuz, yoktur diyen 2 tanesine inanıyorsunuz. Çelişkili değil mi? İşinize geleni alıyorsunuz bence.
şu lanet olası ilaçları bırakan herkes neden eski haline dönüyor hadi aç BDT kitabını veya fonlanılan afilli bi pubmed makalesini de şenlenelim. Saha farklı, teoriler farklı. PSİKOLOJİ BOZULMUYOR DUYGULAR DEĞİŞİYOR. Ben çevremdeki insanlarla birebir konuşarak düzeldiklerine şahit oluyorum.
Ne alakası var, ilaçları bırakan herkes eski haline dönüyormuş. Sahanın neresinde bulunuyorsunuz da bu kadar gözlem yapabildiniz? Her ay yüzlerce OKB, depresyon, anksiyete, panik atak vakası gören, ilaç ve terapi uygulayan doktorlar nasıl görememiş sizin bu gördüklerinizi?

Yapılan birçok çalışmada, beyindeki kimyasal dengelerin bozulduğu, belirli reseptörlerin sayılarının ve belirli genlerin aktifliklerinin değiştirildiği gösterilmiş. MR çalışmalarında beynin belirli bölgelerinin inaktifleştiği, küçüldüğü gösterilmiş. Bütün bunlar yeterli kanıt değil mi?

Terapi de bir çeşit konuşma. Ben zaten ilaçlar %100 etkili demiyorum. Kimi insanlarda ilaçlar gerçekten de etkili olmuyor ve ilaç terapisi uzun yıllar süren, işe yaramayan saçma sapan bir sürece dönüşüyor. Önemli olan ilaçsız terapileri, farklı ilaçları vs değerlendirip denemek.
Hasta olmayan insanları hasta hissettirdiğiniz için organizma hastaymış gibi tepki veriyor ve davranıyor bunu anlamıyorsunuz. Kısır döngünün içinden insanları çıkaramayıp. Bilinçaltlarına ilaç= hastalık, genetik=hastalık, travma=hastalık, prevelans=hastalık, reseptör=hastalık, 1000tl terapi=hastalık, ruh kanseri valla geçmez=hastalık kodlaması yapıp yapıp sonra bu insanları tedavi etmeye çalışıyorsunuz
İlk başta dediğim yere geliyoruz. Dünya genelinde milyonlarca insan, birbirlerinden ve örneğin OKB dediğimiz bozukluktan habersiz bir şekilde, bir anda birebir aynı karakterde belirtiler göstermeye başlayıp doktora gidiyorlar. Depresyon için de, anksiyete için de, DEHB, panik atak için de aynı durum geçerli. Ortalıkta bir bozukluk ve bir ortak nokta var.

Bazı insanların süreçleri dediğiniz gibi yılan hikayesine dönüyor, uzadıkça uzuyor ama bunun suçlusu ortalıkta kocaman bir yalan olması değil. Daha hala beyni ve psikolojiyi yeterince kavrayamamış olmamız önemli bir sebep, bazı hekimlerin ve psikologların yetersizliği de bir başka sebep.

Ama bu şekilde zorluk yaşayan insanlardansa, 3-5 ay antidepresan alıp ömrü boyunca bir daha depresyon atağı geçirmeyen insanlar çoğunlukta. Kötü, dramatik örnekler her zaman daha göz önünde olduğu için size bu şekilde geliyor olabilir.

Sizin düşünceleriniz pek değiştirilebilecek gibi değil. Katı bir şekilde inanmışsınız inanacaklarınıza. Ama işe yaradığı kanıtlanmış yöntemleri bu şekilde topluma açık alanda kötüleyerek, insanların da terapiye ve ilaçlara olan inancını zedeliyor, başkalarının tedavi süreçlerine zarar veriyorsunuz, farkında değilsiniz. İnsan sağlığı ile uğraşan binlerce bilim insanına ve yaptıkları yüzlerce çalışmaya, onlarca yıllık tecrübeye karşı tek başınıza, doğru düzgün dayanağınız olmadan karşı çıkmaya çalışıyorsunuz.
Zaten anksiyeteyi tavan yaptıran "sen hastasın ilaç içmen lazım intihar edersin" korkutmasıdır.
İşte bir psikiyatri polikliniğinde 1 ay gözlemci olarak zaman geçirseniz, daha önce hiçbir doktor ile konuşmamasına, ilaç içmemesine rağmen ne hallerde insanlar geliyor bir görseniz, bu lafları bu kadar kolay etmezsiniz.
 
Önce kişi belirtilerle gelir, bozukluk tanısı sonra konulur. Ne alakası var? Dünya genelinde milyonlarca insan "tesadüfen" mi daha önce hiç duymadıkları halde DEHB, OKB gibi tanılar alıyor?
Dünyanın bütün ülkelerinde birebir aynı belirtileri gösteriyor insanlar. Böyle organize yalan mı olur?


Ortalık "COVID yalan" diyen sosyetik doktor da kaynıyor. Var diyen 200 doktora inanmıyorsunuz, yoktur diyen 2 tanesine inanıyorsunuz. Çelişkili değil mi? İşinize geleni alıyorsunuz bence.

Ne alakası var, ilaçları bırakan herkes eski haline dönüyormuş. Sahanın neresinde bulunuyorsunuz da bu kadar gözlem yapabildiniz? Her ay yüzlerce OKB, depresyon, anksiyete, panik atak vakası gören, ilaç ve terapi uygulayan doktorlar nasıl görememiş sizin bu gördüklerinizi?

Yapılan birçok çalışmada, beyindeki kimyasal dengelerin bozulduğu, belirli reseptörlerin sayılarının ve belirli genlerin aktifliklerinin değiştirildiği gösterilmiş. MR çalışmalarında beynin belirli bölgelerinin inaktifleştiği, küçüldüğü gösterilmiş. Bütün bunlar yeterli kanıt değil mi?

Terapi de bir çeşit konuşma. Ben zaten ilaçlar %100 etkili demiyorum. Kimi insanlarda ilaçlar gerçekten de etkili olmuyor ve ilaç terapisi uzun yıllar süren, işe yaramayan saçma sapan bir sürece dönüşüyor. Önemli olan ilaçsız terapileri, farklı ilaçları vs değerlendirip denemek.

İlk başta dediğim yere geliyoruz. Dünya genelinde milyonlarca insan, birbirlerinden ve örneğin OKB dediğimiz bozukluktan habersiz bir şekilde, bir anda birebir aynı karakterde belirtiler göstermeye başlayıp doktora gidiyorlar. Depresyon için de, anksiyete için de, DEHB, panik atak için de aynı durum geçerli. Ortalıkta bir bozukluk ve bir ortak nokta var.

Bazı insanların süreçleri dediğiniz gibi yılan hikayesine dönüyor, uzadıkça uzuyor ama bunun suçlusu ortalıkta kocaman bir yalan olması değil. Daha hala beyni ve psikolojiyi yeterince kavrayamamış olmamız önemli bir sebep, bazı hekimlerin ve psikologların yetersizliği de bir başka sebep.

Ama bu şekilde zorluk yaşayan insanlardansa, 3-5 ay antidepresan alıp ömrü boyunca bir daha depresyon atağı geçirmeyen insanlar çoğunlukta. Kötü, dramatik örnekler her zaman daha göz önünde olduğu için size bu şekilde geliyor olabilir.

Sizin düşünceleriniz pek değiştirilebilecek gibi değil. Katı bir şekilde inanmışsınız inanacaklarınıza. Ama işe yaradığı kanıtlanmış yöntemleri bu şekilde topluma açık alanda kötüleyerek, insanların da terapiye ve ilaçlara olan inancını zedeliyor, başkalarının tedavi süreçlerine zarar veriyorsunuz, farkında değilsiniz. İnsan sağlığı ile uğraşan binlerce bilim insanına ve yaptıkları yüzlerce çalışmaya, onlarca yıllık tecrübeye karşı tek başınıza, doğru düzgün dayanağınız olmadan karşı çıkmaya çalışıyorsunuz.

İşte bir psikiyatri polikliniğinde 1 ay gözlemci olarak zaman geçirseniz, daha önce hiçbir doktor ile konuşmamasına, ilaç içmemesine rağmen ne hallerde insanlar geliyor bir görseniz, bu lafları bu kadar kolay etmezsiniz.
Selfie çekilme hastalığı olarak tıbbi literatüre tanı sokan devasa bir sektöre karşı bir düzelen olarak karşı çıkıyorum evet. Ne için sektörü devirmek için mi. Banane sektörden kimi sömürüyorsa sömürmeye devam etsin. Benim acım tüm her şeyi deneyip hala çözüm bulamamış hala içinde kalan 1gram umutla sağa sola gitmeye devam eden aynı şeyleri tekrar tekrar deneyip çözüm bulamayan insanların acı çekmesi. Sizin burnunu karıştırmayı bile reseptöre bağlayan devasa sektörünüz bu insanları geçici olarak bile düzeltse benim için yeterli olur çünkü ben insan acısına ortak olurum. Ben yaşadım bu sorunları siz değil. Siz önünüdeki kağıtlarda yazanların doğru olup olmadığını bilmeden inanmak zorundasınız. Sektör 2*2= 5 dese bunu sorgulamadan inanmak zorundasınız çünkü devasa bir düzen dönüyor. 3-5 dakika sonra bana paranoid teşhisi koymamanız elde değil çünkü bu sektör ona karşı duranı harcar.

Hocam, panik atak hakkında tıp literatüründe bilmediğim değil bir bakış açısı bakmadığım bir makale bile kalmadı. Sizin hekim kimliğinizle girebildiğiniz sitelere acımdan dolayı ne kimliklerle girip bilgiler edinmeye çalıştım neler yaptım. Elimde bir hiç kaldı. Kullanmadığım ilaç kullanmadığım yöntem terapi kalmadı. Sonra ne mi oldu. Bir tane anadolunun bağrından çıkmış normal bir adam videolarla benim panik atağımı alıp çöpe attı. Şimdi ben senin tıbbına mı inanıyım şayet bu tıp değil tıp benim için gerçek patolojileri anomalileri tedavi eden elle tutulur bilgiler ışığında elle tutulur müdahaleler eden test yapan tahlil yapan tıptır. Yoksa kendi değişimime mi?

İstediğiniz makaleyi getirin sabaha kadar tartışalım. Sen kimsin ki tartışabilirsin hekim misin dediğini duyar gibiyim. 10 makaleden 9 unda bilimsel hiçbir veri olmadan tamamen felsefi kanaatler üzerinden kafa yürütmeler kullanılıyor. Bir psikiyatrist depresyon hastalık değildir derken bir psikiyatrist (youtube'da aratın) "depresyon mübarek bir hastalıktır" (random gülümseme attım kabul edin buraya) diyor. Ben şimdi sizin psikiyatristinize, psikiyatrinize, ilacınıza nasıl inanayım da bana etki etsin. Allahını seversen?
 
Hayvanlar ne be hocam.
Evet garip ama canlılar daha az ilgi çekiyor istek azaldıkça.
Psikiyatri veya Çocuk Ruh Sağlığı uzmanı değilim. Bu konuda net yorum yapamam, ama bildiklerimi söyleyebilirim.

Öncelikle, DEHB özellikle çocuklarda tanı konulan ve okul başarısını ciddi etkileyen bir durum. "10 yaş bile" denecek bir durum değil yani, DEHB'nin yaş grubu orası zaten. Okul başarısı ve okuldaki sosyal davranışları ile şekilleniyor tanı birçok kişi için.

İkincil olarak, DEHB tedavisi için şu anda güncel tedavi şeması:
-Okul öncesi çocuklar için öncelikle "davranışsal değişiklikler", yeterli olmazsa veya durum ciddiyse ilaçlarla desteklenebiliyor.
-Okul çağı ve ergenlik çağı çocukları için ilaçlar + "davranışsal değişiklikler" öneriliyor.

Yani ilaç dışında tedavi aşamaları da var. Bunların da mutlaka uygulanması, çocuğun psikolojik olarak da desteklenmesi gerekir. "Al sen şu ilacı iç" diyip başından savan varsa yeterince özen göstermiyor olabilir.

Son olarak da DEHB'nin ilaç tedavisinde öncelikli tedavi "Ritalin" gibi stimülan ilaçlardır. Ama bağımlılık vs öyküsü olduğunda veya farklı sebeplerle SNRI grubu antidepresanlar da tercih edilebiliyor. Bunların da hem güvenliği hem de etkinliği hakkında çalışmalar var sonuçta.

Dolayısıyla o yaş grubuna ritalin kullanımını değerlendirip antidepresan tercih eden hekimlerin yaptığı bir yanlış yok, en azından büyük çoğunluğunun yok. Bilimsel kanıtlara dayanarak hareket ediyorlar. "Neler dönüyor" diyeceğiniz bir şey yok yani açıkçası. İşini yapıp insanlara faydalı olmaya çalışıyorlar.

Psikiyatride önemli olan, verilen ilacın etkisi ve yan etkilerinin, kişinin fayda görüp görmediğinin ilgili bir şekilde takip edilmesi, fayda-zarar değerlendirmesinin iyi yapılması. Kişinin hayatını ciddi anlamda kötü etkileyen, asıl probleme yeterince etki edemeyen ilaçların dozları veya kendileri, denenmekte olan tedavi yaklaşımı, ilgili bir şekilde değerlendirilip değiştirilmeli. Sorgulanması gereken, hekimin gerekli ilgiyi gösterip göstermediği, size tedavi planı hakkında, içinde bulunduğunuz durum hakkında gerekli bilgileri verip vermediği. Bunları uygulamayan, gerçekten ilgisiz davranan, kanıtlara göre değil eski alışkanlıklara ve ezbere dayanan tedaviler uygulayanlar var mutlaka, o kişilerde aramak lazım sorunu. Psikiyatri biliminin kendisinde değil problem.
Çocuğu spor dallarına yönlendirmek yerine, veriyorsun ilacı susuyor. Çocuk psikopat oluyor. 15 yaşında içeri giriyor.

Olsun annesinin başı ağrımasın. (!)

İlaç tedavisi takibiymiş miş. 10 yaşında bebe ne biliyor ki anlasın durumu. Enerjisi bitiyor. Daha çok uyukluyor. Toplum tarafından akıllı oluyor. Akıllı falan değil. Enerjisini konuşarak ve fiziksel olarak atmayınca içine yönelecek. Bağımlılık yapan ve uyuşturucu etkileri bulunan bir madde(ilaçlar) o yaşta verilir mi?

Alkol içirin en azından. Ne bağımlı olursun ne de ölürsün. Kusuyorsun zaten zehirlenirsen.
 
Son düzenleme:
Selfie çekilme hastalığı olarak tıbbi literatüre tanı sokan devasa bir sektöre karşı bir düzelen olarak karşı çıkıyorum evet. Ne için sektörü devirmek için mi. Banane sektörden kimi sömürüyorsa sömürmeye devam etsin. Benim acım tüm her şeyi deneyip hala çözüm bulamamış hala içinde kalan 1gram umutla sağa sola gitmeye devam eden aynı şeyleri tekrar tekrar deneyip çözüm bulamayan insanların acı çekmesi. Sizin burnunu karıştırmayı bile reseptöre bağlayan devasa sektörünüz bu insanları geçici olarak bile düzeltse benim için yeterli olur çünkü ben insan acısına ortak olurum. Ben yaşadım bu sorunları siz değil. Siz önünüdeki kağıtlarda yazanların doğru olup olmadığını bilmeden inanmak zorundasınız. Sektör 2*2= 5 dese bunu sorgulamadan inanmak zorundasınız çünkü devasa bir düzen dönüyor. 3-5 dakika sonra bana paranoid teşhisi koymamanız elde değil çünkü bu sektör ona karşı duranı harcar.

Hocam, panik atak hakkında tıp literatüründe bilmediğim değil bir bakış açısı bakmadığım bir makale bile kalmadı. Sizin hekim kimliğinizle girebildiğiniz sitelere acımdan dolayı ne kimliklerle girip bilgiler edinmeye çalıştım neler yaptım. Elimde bir hiç kaldı. Kullanmadığım ilaç kullanmadığım yöntem terapi kalmadı. Sonra ne mi oldu. Bir tane anadolunun bağrından çıkmış normal bir adam videolarla benim panik atağımı alıp çöpe attı. Şimdi ben senin tıbbına mı inanıyım şayet bu tıp değil tıp benim için gerçek patolojileri anomalileri tedavi eden elle tutulur bilgiler ışığında elle tutulur müdahaleler eden test yapan tahlil yapan tıptır. Yoksa kendi değişimime mi?

İstediğiniz makaleyi getirin sabaha kadar tartışalım. Sen kimsin ki tartışabilirsin hekim misin dediğini duyar gibiyim. 10 makaleden 9 unda bilimsel hiçbir veri olmadan tamamen felsefi kanaatler üzerinden kafa yürütmeler kullanılıyor. Bir psikiyatrist depresyon hastalık değildir derken bir psikiyatrist (youtube'da aratın) "depresyon mübarek bir hastalıktır" (random gülümseme attım kabul edin buraya) diyor. Ben şimdi sizin psikiyatristinize, psikiyatrinize, ilacınıza nasıl inanayım da bana etki etsin. Allahını seversen?
Yani ben size ne desem inanmayacaksınız, sizi ikna edebilecek sabır da bilimsel yetkinlik de bende yok. Onlarca makale okudum diyorsunuz, bütün makaleler antidepresanların panik bozuklukta etkili olduğunu, atak sayısını ve şiddetini belirgin olarak düşürdüğünü, hayat kalitesini belirgin olarak arttırdığını söylüyor.

Aynı durum DEHB, depresyon, anksiyete, şizofreni, yeme bozuklukları gibi psikiyatrinin ilgilendiği her alanda mevcut. Kullanılan her ilaç, plasebo ile karşılaştırılıp istatistiksel olarak değerlendiriliyor, ardından araştırma sonuçları dünyaya sunuluyor, dünyanın dört bir yanından tarafsız bilim insanları araştırmaları inceliyor, değerlendiriyor, kliniklerdeki tecrübelerle birlikte değerlendirip yeni kriterler, yönergeler hazırlıyor, yeni araştırmalar yapıyor.

Ama siz yapılan çalışmaları okumanıza rağmen, "bu çalışma ilaç şirketleri tarafından fonlanmış" diyip kalan her şeyi bir kenara koyacaksanız sizi ikna etmek zaten imkansız bir hal alıyor.

Panik bozukluk, OKB, depresyon, şizofreni nedir bilmeyen binlerce insan, dünyanın farklı farklı ülkelerinde her gün kliniklere gidiyor birebir aynı belirtilerle. Bu nasıl yalan olabilir? Tesadüf olur mu böyle?

Hiçbir sağlıklı fonksiyonunu yerine getiremeyecek kadar ciddi durumda panik bozukluk, OKB, depresyon veya şizofreni ile savaşan kaç kişi gördünüz hayatınızda? Terapi, EKT veya ilaçlar sonrası hayatlarının ne kadar düzeldiğini, eski yaşantılarının nasıl geri geldiğini görseniz bu iddialarınıza bu şekilde devam edemezsiniz. Ama onun için kliniklerde biraz zaman geçirmeniz gerekiyor, internetten hangi araştırmaya kim para sağlamış diye bakarak, veya olumsuz sonuçlanmış tedavi hikayeleri okuyarak olmuyor maalesef.

Sizin bireysel serüveninizin bu kadar üzücü olmasına bir şey diyemiyorum, gerçekten zor bir durum yaşadığınız, ve başınıza bunlar geldiği için de üzgünüm. Ama, ilaçlar da terapi de %100 etkili değil maalesef, ikisinin de etki edemediği insanlar mutlaka var. Kendi kendinize iyileşme hikayenize de bir açıklamam yok, ne önceki sürecinizi biliyorum, ne yapılanları biliyorum, ne de şu anki durumunuzu biliyorum, ama "kendi kendime iyileştim çünkü böyle bir bozukluk yok her şey yalan" diye bir açıklama olmaz, olamaz. Siz tek bir örneksiniz, başka benzer tanıdıklarınız bile olsa çoğunluk değilsiniz. Çünkü dünya genelindeki kliniklerden her gün onlarca ilaç sayesinde hayatına devam edebilen, ilaçları bıraktıktan sonra da sağlıklı bir şekilde hayatına devam eden binlerce insan geçiyor. Bilimin güzel yanı zaten, sizinki gibi öznel tecrübeler ve düşünceler, istisnalar ile değil, daha geniş bir pencereden bakılarak, sistematik bir şekilde gerçeklere ulaşma imkanı sunması. Yoksa hayatta her zaman kendi başımıza gelenler veya kötü örnekler daha baskınmış gibi görünür.

Psikiyatride çalışan doktorlarla, kardiyolojide çalışan doktorlar; psikiyatri ilaçlarını üreten şirketlerle kardiyoloji ilaçlarını üreten şirketler; bu ilaçları ve alanları araştıran bilim insanları tamamen aynıyken; bir dala inanıp bir diğerini şarlatan ilan etmeniz üzgünüm ama mantığa aykırı. İki tarafın da yöntemleri, araştırmaları, amaçları aynı.
tıp benim için gerçek patolojileri anomalileri tedavi eden elle tutulur bilgiler ışığında elle tutulur müdahaleler eden test yapan tahlil yapan tıptır.
Bunların hepsi psikiyatride de var, size örneklerini defalarca söyledim ama her seferinde görmemiş, duymamış gibi davranıyorsunuz. Hayvan deneylerinde gösterilmiş reseptör ve nörotransmiter miktarları değişikliklerinden, insan araştırmalarında gösterilmiş genetik özelliklerden, mutasyonlardan, MR görüntüleme çalışmalarında gösterilmiş beyindeki fonksiyonel ve fiziksel değişikliklerden söz etmeme rağmen hala "elle tutulur müdahale/test/tahlil yok" diyorsunuz. Kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz, dediklerimi asla dinlemiyorsunuz.
Çocuğu spor dallarına yönlendirmek yerine, veriyorsun ilacı susuyor. Çocuk psikopat oluyor. 15 yaşında içeri giriyor.
DEHB ilaçları susturucu, uyuklatıcı ilaçlar değil. Aksine çocuğun dikkatini toplayıp spor dahil herhangi bir işe odaklanmasını, enerjisini düzgün kullanabilmesini sağlıyorlar. Spor, enstrüman, kitap, ders gibi her türlü konu için geçerli problemler yaratıyor DEHB. "Antidepresan insanı bitirir, robota çevirir" gibi sözler de şehir efsanesinden ve yan etkileri ağır yaşayan insanların genele yayılmasından ibaret. Çoğunluk bunun aksine antidepresan kullandıktan sonra enerjisini, mutluluğunu geri kazanıyor. Zaten defalarca faydaları gösterilmiş ki yıllardır kullanılıyor bu ilaçlar.
İlaç tedavisi takibiymiş miş. 10 yaşında bebe ne biliyor ki anlasın durumu. Enerjisi bitiyor. Daha çok uyukluyor. Toplum tarafından akıllı oluyor. Akıllı falan değil. Enerjisini konuşarak ve fiziksel olarak atmayınca içine yönelecek. Bağımlılık yapan ve uyuşturucu etkileri bulunan bir madde(ilaçlar) o yaşta verilir mi?
Bu ilaçların hepsinin hem etki, hem de yan etki çalışmaları var. Kullanan kişilerin % kaçında ne tür etkiler oluşuyor, hangi dozlarda oluşuyor, geçici mi kalıcı mı oluyor, fayda-zarar dengesi nedir vs gibi onlarca kriter incelenerek kullanılıyorlar.
 
Bunların hepsi psikiyatride de var, size örneklerini defalarca söyledim ama her seferinde görmemiş, duymamış gibi davranıyorsunuz. Hayvan deneylerinde gösterilmiş reseptör ve nörotransmiter miktarları değişikliklerinden, insan araştırmalarında gösterilmiş genetik özelliklerden, mutasyonlardan, MR görüntüleme çalışmalarında gösterilmiş beyindeki fonksiyonel ve fiziksel değişikliklerden söz etmeme rağmen hala "elle tutulur müdahale/test/tahlil yok" diyorsunuz. Kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz, dediklerimi asla dinlemiyorsunuz.
Hocam, Allah aşkına bakın ben fazla dindar bi insan da değilim yani namaz niyaz falan da yok. Dindar okb sorunu yaşayan bir arkadaşın sorunu "Banyoya girip abdest alırken aklıma kabul olmadığı geliyor 6 saat almadan çıkamıyorum" oluyor. Hadi bunu gözünüzü seveyim transmitterlerle reseptörlerle gama ışınlarıyla veya antidepresanla açıklayın. Lütfen bizi aydınlatın. Bu soruna beyin bozuk muamelesi çekiliyor. Adam bu sorun haricinde hepimizden sağlam sağlıklı bi insan. Bu insanın beyninde sorun varsa neden bu konuya kitlenip kalmış abdest alırken reseptörleri hobbidik hobbidik oynuyor mu?

Kaldı ki beyindeki sorunlarla NÖROLOJİ ilgilenir. Psikiyatri nemalanmayı sever 😁
 
Hocam, Allah aşkına bakın ben fazla dindar bi insan da değilim yani namaz niyaz falan da yok. Dindar okb sorunu yaşayan bir arkadaşın sorunu "Banyoya girip abdest alırken aklıma kabul olmadığı geliyor 6 saat almadan çıkamıyorum" oluyor. Hadi bunu gözünüzü seveyim transmitterlerle reseptörlerle gama ışınlarıyla veya antidepresanla açıklayın. Lütfen bizi aydınlatın. Bu soruna beyin bozuk muamelesi çekiliyor. Adam bu sorun haricinde hepimizden sağlam sağlıklı bi insan. Bu insanın beyninde sorun varsa neden bu konuya kitlenip kalmış abdest alırken reseptörleri hobbidik hobbidik oynuyor mu?

Kaldı ki beyindeki sorunlarla NÖROLOJİ ilgilenir. Psikiyatri nemalanmayı sever 😁
Yine aynı şeyi yapıyorsunuz. Aklınıza bir şeyler yerleştirmişsiniz, tekrarlayıp duruyorsunuz. Söylediklerimin hiçbirini ne dinliyor ne de cevaplıyorsunuz.

Öncelikle, psikiyatri veya nöroloji alanında çalışmadığım için, detaylı mekanizma açıklayamayacağımı size daha önce söyledim. Zaten beyinle ve işleyişiyle ilgili hala çok eksiğimiz var.

OKB'de Kortiko-striato-talamo-kortikal yol (KSTK) denilen, beynin farklı bölümleri arasında iletişimi sağlayan bir nöron grubunun anormal aktivitesi söz konusudur. OKB'li kişilerde bu nöronların özellikle de belirtiler görüldüğü sırada aktifleştiği, tedavi ile birlikte bu aktivitenin de belirtilerle beraber kaybolduğu gösterilmiştir. Aynı görevler gerçekleştirilirken, OKB'li kişilerde hipokampus, sağlıklı kişilerde striatum denilen beyin bölgesinin aktive olduğu gösterilmiş.

Elimizde kanıt yok değil yani. Henüz tam olarak mekanizma aydınlatılamasa bile, ortada bir sorun olduğu, ve bu sorunun dünya genelinde ortak olarak görüldüğü net bir şekilde biliniyor.

Aynı şekilde depresyon, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, şizofreni, yeme bozuklukları gibi psikiyatrinin ilgilendiği bütün durumların benzer kanıtları, benzer çalışmaları var. Dünya genelinde ortak bir şekilde beyinde bozulmuş paternler, ortak görülen belirtiler var.

OKB'nin en klasik belirtilerinden olan temizlik takıntıları örneğin, hangi ülkeye giderseniz gidin çok benzer şekilde kendisini gösteriyor. Bu kadar büyük bir ortaklık tesadüf mü?

Dini takıntılar örneği ile ne amaçladığınızı anlayabilmiş değilim. Din hayatında önemli ölçüde yer alan kişilerde OKB kendisini bu şekilde gösteriyor. Aynı kişi dinden tamamen uzak büyüseydi, bu sefer baskın olarak bambaşka belirtileri olacaktı. Temizlik takıntısı gibi örneğin.

Nöroloji örneğiniz de saçma. Nöroloji daha çok somut fonksiyonlar ile ilgilenir. Duyular, bellek, motor fonksiyonlar gibi. Psikiyatri ise soyut, ruhsal, duygu ve davranışsal fonksiyonlar ile ilgilenir. Beyin ikisinin de ortak noktasıdır.

Çok övdüğünüz nörolojideki hemen hemen bütün hastalıklar da psikiyatrik bozukluklar ile benzerdir. Onların da mekanizmaları net bir şekilde bilinmemektedir, henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Ama hepsinin sonuçlarına dair dünya genelinde araştırmalar ve klinik tecrübelerle kanıtlanmış ortak bulgular ve belirtiler vardır.

Kusura bakmayın ama ben bu tartışmaya devam etmiyorum. Söylediğim hiçbir şeye inanma niyetinizin olduğunu düşünmüyorum, dolasıyla zamanımı boşa harcıyorum gibi hissediyorum. Size sağlıklı, mutlu hayatlar dilerim. İyi akşamlar.
 
Son düzenleme:
Yine aynı şeyi yapıyorsunuz. Aklınıza bir şeyler yerleştirmişsiniz, tekrarlayıp duruyorsunuz. Söylediklerimin hiçbirini ne dinliyor ne de cevaplıyorsunuz.

Öncelikle, psikiyatri veya nöroloji alanında çalışmadığım için, detaylı mekanizma açıklayamayacağımı size daha önce söyledim. Zaten beyinle ve işleyişiyle ilgili hala çok eksiğimiz var.

OKB'de Kortiko-striato-talamo-kortikal yol (KSTK) denilen, beynin farklı bölümleri arasında iletişimi sağlayan bir nöron grubunun anormal aktivitesi söz konusudur. OKB'li kişilerde bu nöronların özellikle de belirtiler görüldüğü sırada aktifleştiği, tedavi ile birlikte bu aktivitenin de belirtilerle beraber kaybolduğu gösterilmiştir. Aynı görevler gerçekleştirilirken, OKB'li kişilerde hipokampus, sağlıklı kişilerde striatum denilen beyin bölgesinin aktive olduğu gösterilmiş.

Elimizde kanıt yok değil yani. Henüz tam olarak mekanizma aydınlatılamasa bile, ortada bir sorun olduğu, ve bu sorunun dünya genelinde ortak olarak görüldüğü net bir şekilde biliniyor.

Aynı şekilde depresyon, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, şizofreni, yeme bozuklukları gibi psikiyatrinin ilgilendiği bütün durumların benzer kanıtları, benzer çalışmaları var. Dünya genelinde ortak bir şekilde beyinde bozulmuş paternler, ortak görülen belirtiler var.

OKB'nin en klasik belirtilerinden olan temizlik takıntıları örneğin, hangi ülkeye giderseniz gidin çok benzer şekilde kendisini gösteriyor. Bu kadar büyük bir ortaklık tesadüf mü?

Dini takıntılar örneği ile ne amaçladığınızı anlayabilmiş değilim. Din hayatında önemli ölçüde yer alan kişilerde OKB kendisini bu şekilde gösteriyor. Aynı kişi dinden tamamen uzak büyüseydi, bu sefer baskın olarak bambaşka belirtileri olacaktı. Temizlik takıntısı gibi örneğin.

Nöroloji örneğiniz de saçma. Nöroloji daha çok somut fonksiyonlar ile ilgilenir. Duyular, bellek, motor fonksiyonlar gibi. Psikiyatri ise soyut, ruhsal, duygu ve davranışsal fonksiyonlar ile ilgilenir. Beyin ikisinin de ortak noktasıdır.

Çok övdüğünüz nörolojideki hemen hemen bütün hastalıklar da psikiyatrik bozukluklar ile benzerdir. Onların da mekanizmaları net bir şekilde bilinmemektedir, henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Ama hepsinin sonuçlarına dair dünya genelinde araştırmalar ve klinik tecrübelerle kanıtlanmış ortak bulgular ve belirtiler vardır.

Kusura bakmayın ama ben bu tartışmaya devam etmiyorum. Söylediğim hiçbir şeye inanma niyetinizin olduğunu düşünmüyorum, dolasıyla zamanımı boşa harcıyorum gibi hissediyorum. Size sağlıklı, mutlu hayatlar dilerim. İyi akşamlar.
Psikolojik sorunlar beyinsel anomali falan değil tamamen algı ve inanç sorunlarıdır. Bilimin gölgesi altına nemalanan psikiyatri bu sorunlarınız sayesinde maddi ve manevi duruşunun sergiler hayatta kalır. Bu sorunlar klinikler açıldıkça psikiyatri yeni açıklamalar yaptıkça ve Kırmızı Oda tarzı diziler pekiştirildikçe çığ gibi büyümektedir. Dikkat edin içerden hiçbir anomali ile gelişmiyor bu sorunlar. Çevresel nedenlerle ortaya çıkıyor. Peki çevresel nedenlerle nasıl ortaya çıkıyor. Çünkü çevreyi ALGILIYORUZ. Her şey algı ve inanç meselesidir. Kolay gelsin. Nacizane tavsiyem sizin de psikiyatriden uzak durmanızdır. Çünkü yarın öbür gün bu sorunları göbeğinde yaşayınca "benim beynim bozuldu" inancına ilk yakalanacak kişiler bu konuların göbeğinde olan ve gerçekleri bilmeyen kişilerdir. Gerçekleri bilen ve bu konuların göbeğinde duran kişiler ise insanları sömürenlerdir. İyi günler.
 
Psikolojik sorunlar beyinsel anomali falan değil tamamen algı ve inanç sorunlarıdır. Bilimin gölgesi altına nemalanan psikiyatri bu sorunlarınız sayesinde maddi ve manevi duruşunun sergiler hayatta kalır. Bu sorunlar klinikler açıldıkça psikiyatri yeni açıklamalar yaptıkça ve Kırmızı Oda tarzı diziler pekiştirildikçe çığ gibi büyümektedir. Dikkat edin içerden hiçbir anomali ile gelişmiyor bu sorunlar. Çevresel nedenlerle ortaya çıkıyor. Peki çevresel nedenlerle nasıl ortaya çıkıyor. Çünkü çevreyi ALGILIYORUZ. Her şey algı ve inanç meselesidir. Kolay gelsin. Nacizane tavsiyem sizin de psikiyatriden uzak durmanızdır. Çünkü yarın öbür gün bu sorunları göbeğinde yaşayınca "benim beynim bozuldu" inancına ilk yakalanacak kişiler bu konuların göbeğinde olan ve gerçekleri bilmeyen kişilerdir. Gerçekleri bilen ve bu konuların göbeğinde duran kişiler ise insanları sömürenlerdir. İyi günler.
Yok ya, dediğim gibi boşa konuşuyorum.

Bulunan genlerden, mutasyonlardan, beyindeki bölgelerin aktivasyon farklılıklarından, farklı beyin bölgelerinde gözlenen küçülmelerden, kanıtlanmış gen ve reseptör üretim farklılıklarından bahsetmeme rağmen hala "içeride sorun yok" nasıl diyebiliyorsunuz? Depresyondaki kişinin beynini inceliyorsunuz, aktif olmaması gereken bölgeler fazla aktif, aksine aktif olması gereken yerlerde aktivite azalması var, depresyon süresi uzadıkça beyinde küçülme görülüyor, bütün bunlar ister terapi ister ilaç olsun kişinin depresyon belirtileri kayboldukça normale dönüyor. OKB örneğini zaten verdim, panik bozuklukla ilişkilendirilmiş gen mutasyonlarından bahsettim. Hala gelmiş "içeride sorun yok tamamen algı ve inanç" diyorsunuz.

Gösterilen bu fiziksel farklılıklar, genetik yatkınlıklar ne o zaman?

Veya diyelim ki OKB yalan. Her şeyi biz uyduruyoruz halkı kandırmak için. Erzincan'da, New York'ta, Stockholm'de, Roma'da aynı anda kliniklere başvuran, ömründe daha önce OKB diye bir şey duymamış kişiler nasıl oluyor da hep bir ağızdan "elimi X kere yıkamadan temiz hissetmiyorum, sürekli aklıma elimin kirlendiği geliyor" gibi tipik OKB bulgularını söyleyebiliyor? OKB'de en sık görülen "temizlik, simetri, tabu düşünceler ve zarar verme" takıntıları nasıl oluyor da bütün bu bilimsel gerçeklerden habersiz insanlarda ortak olarak gözüküyor? Tamam doktorlar şarlatan da kliniklere başvuran kişiler de mi bu büyük oyunun içerisinde? Yoksa sizce insanların takıntılı bir şekilde sürekli kirlendiklerini düşünmeleri, ya arkadaşımı öldürürsem korkusu yaşaması, aklına sürekli dini küfürler gelmesi vs "normal" mi? Bu insanlar kliniğe geldikten sonra başlamıyor ki belirtileri.

Madem ortada uydurma bir hastalık var, birbirinden habersiz binlerce insan nasıl oluyor da birebir aynı semptomlarla dünya genelinde psikiyatri ve psikoloji kliniklerine başvuruyor?

Beyninizde gerçekleşen bütün düşünceler kimyasal ve elektriksel temellere dayanmaktadır. Sizin "algı ve inançtan ibaret" dediğiniz her şeyin altında genler, proteinler, reseptörler ve nöronlar arası elektriksel bağlantılar/iletim yatıyor. Şu an bu bozukluklara sebep olan elektrokimyasal süreçlerin bir kısmını biliyoruz, bir kısmını hala aydınlatamadık. Bu demek değil ki ortada bir problem yok. Beyin ile ilgili süreçleri araştırmak çok zor, beyin ile ilgili her şey fazlasıyla karmaşık, olay bundan ibaret.
 

Geri
Yukarı