Kader anlayışı ile ecel anlayışı çelişmez mi?

O hâlde, mesela biri başka birini öldürdüğü zaman onun eceli geldiği için mi ölmüş oluyor? Yani ölen kişi hayatı süresince onu o öldüğü koşullara getiren kararları almasaydı da ne olursa olsun yine o vakitte mi ölecekti? Eğer böyleyse bu insanın kaderinin önceden çizildiği anlamına gelmez mi? Bu şekilde özgür bir iradeden bahsedebilir miyiz?
Kesinlikle İslam alimi falan değilim ama ecelden kasıt zaman kavramı, senin de belirttiğin gibi. Olayların nasıl gelişeceği değişebilir kişinin kararlarına bağlı olarak lakin belirtilen zaman değişemez. İslam anlayışı böyle olmalı. Bu konu özelinde kader önceden çizilmemiş gibi görünüyor ama genel olarak Allah sonsuz bilgiye sahip olduğundan nasıl yaşarsan, nasıl ölürsen, ne yaparsan yap sonucun belli. Allah sonucu biliyor. Kapalı bir kutuda özgür iradecilik oynayan fareler gibiyiz İslam'a göre.
 
Semavi dinlerde Allah'ın insanı özgür bir iradeyle yarattığı, insanın iyi ve kötü ayırdını yapabildiği ve bunun sonucunda da eylemlerinden sorumlu tutulacağı belirtiliyor. Ama aynı zamanda ecel konusunda da o vaktin ne 1 sn geri ne de 1 sn ileri alınabileceği belirtiliyor.

O hâlde, mesela biri başka birini öldürdüğü zaman onun eceli geldiği için mi ölmüş oluyor? Yani ölen kişi hayatı süresince onu o öldüğü koşullara getiren kararları almasaydı da ne olursa olsun yine o vakitte mi ölecekti? Eğer böyleyse bu insanın kaderinin önceden çizildiği anlamına gelmez mi? Bu şekilde özgür bir iradeden bahsedebilir miyiz?

Aslına bakarsanız dinimizde kader inancı çoğunlukla yanlış anlaşılıyor. Kader, özgür iradeyi sınırlamaz.

Bir olumsuzluk yaşandığında insan bunun kaderde yazılı olduğunu ve değiştiremeyeceğini düşünerek vicdanını rahatlatmak ister. Fakat durum her zaman böyle değildir. Kader, özgür irade ile verilmiş kararların sonuçlarıdır.

Gireceğin bir sınava öncesinde çalışmadığında ve sınav beklediğin gibi geçmediğinde "Kaderde varmış, çalışsaydım da olmayacakmış." gibi bir varsayımda bulunmak yanlıştır. Sen özgür iradenle çalışmamayı seçtin ve çalışmayıp başarısız olacağın kaderde yazılıydı. Başka birisi de özgür iradesiyle çalışmayı seçti ve başarıyı yakaladı, onun kaderinde de çalışacağı ve başarılı olacağı yazılıydı.

Ecel mevzusuna gelince, bir kişinin yaşam biçimi ve kararları farklıysa kaderi de buna göre olacağından eceli de farklıdır. Bir insan sağlıklı beslenir ve huzurlu bir yaşam sürerse (olağan kazaları hesaba katmaksızın) kaderi de o kişiye has olacaktır.

Kader ve ecel değişmez ama bu ikisi de zaten kişinin özgür iradesiyle verdiği kararların sonuçlarıdır.

Felsefe veya teoloji (ilahiyat) alanlarında uzmanlığım yok. Din adamı değilim, bunlar şahsi fikir ve kazanımlarım.
 
Öncelikle bu konu Tanrı dediğiniz kavrama göre değişebilir. Semavi dinlerde ve özellikle İslam dininde kader konusu Allah'ın yazması değil bilmesidir. İslam dininde insan kendi kaderini kendisi yazar. İyiyi ve kötüyü seçmek tamamen insanın özgür iradesi ile alakalıdır. Allah böyle yazdığı için benim kaderim böyle demek yanlıştır. Şöyle de örneklendirebiliriz; tek gidişli bir dağ yolu düşünün, ve 2 taraftan belli hızlarda 2 araba birbirine yakınlaşıyor. Arabalar dağdan dolayı birbirlerini görmüyorlar ve bir viraj var. Siz dağın karşısından baktığınız için arabaların hızlarını hesaplayarak tam virajda hangi zamanda çarpışacaklarını elinizdeki kağıda yazıyorsunuz. Ve gerçekten de yazdığınız saatte arabalar çarpışıyor. Bu kaza olayı siz kağıda yazdığınız için olmadı, siz kazanın olacağını görebildiğiniz için oldu. Kader konusu da bunun gibidir. Allah seçimleri bize bırakmıştır. Biz neyi seçip neyi seçmeyeceğimize tamamen kendi özgür hür irademizle karar veririz.

İkinci konuya gelirsek Allah bizim madem cennete veya cehenneme geleceğimizi biliyordu, o zaman bizi niye direk cennette veya cehennemde yaratmadı sorusu; hiç kimse yapmadığı suçun cezasını çekmez. Adam öldürürsen veya tecavüz edersen bunun karşılığını hangi hukuk sistemi ile yönetiliyorsan o hukuk sistemine göre alırsın. Bizim cennete veya cehenneme gideceğimizi Allah biliyor olabilir, fakat nereye gideceğimize biz karar veririz. Yaptığımız sevaplar ve günahların karşılığı olarak cennet veya cehenneme gideriz.

Üçüncü soruna gelirsek de Allah suçlara müdahale etmiyor konusu. Her suçun cezası er ya da geç verilir. Eğer Allah o an işlenen suça müdahale etseydi sence insanlar suç işleyebilir miydi? Düşünsene birini öldürdüğün anda sende aynı şekilde ölüyorsun, veya birine tecavüz ediyorsun, aynı şekilde tecavüze uğruyorsun. Sence bu mantıklı mı? Eğer böyle bir şey düşünülseydi işte o zaman mantıksız olurdu. Bir de şöyle düşün. Tarihte yaşanmış savaşlarda 1 lider milyonlarca kişinin ölümüne sebep oluyor. Bu suçun karşılığını, bu dünyada, hangi mahkemede, nasıl alacak? 1 kere öldürülse eğer geriye kalan milyonlarca insanın hakkı nasıl ödenecek? İşte bu gibi sebeplerden dolayı da Allah suçlara müdahalede bulunmaz. Nasıl ki en ufak bir hakaret suçunda bile kişi mahkemede yargılanıyorsa, milyonlarca insanın ölümüne yol açan tek bir kişinin hesabı da bu dünyanın mahkemesinde değil, Allah katında olan büyük mahkemede görülecektir. Çünkü o suçun cezasının karşılığı bu dünyada asla verilemez.

Aklınıza takılan, mantıksız olduğunu düşündüğünüz, sizi boşluğa düşüren her türlü sorunun cevabı aslında var. Sadece doğru bir şekilde araştırılmadığı için yanlış kanıya düşülüyor. İnternetteki videolardan ya da kaynak gösterilerek yazılan yazıların bile, kaynaklarına bakıldığı zaman iddia edilen yazıların olmadığı görülebiliyor. Son olarak kaynakta yazıyor olsa bile o kaynak ne kadar güvenilir, ve yazarı kim, yazarı hangi görüşe sahip. Bu gibi konularda okuduğunuz kitapların doğru bilgiyi mi içerdiği, yoksa insanları yanlış bir yöne doğru manipüle mi ettiği çok net bir şekilde görülebilir.



Cehenneme gideceğini biliyor olması ceza olmaz. Eğer Tanrı insana görünseydi, emir ve yasakları söyleseydi, emin ol bütün insanlar o emirleri yerine getirip, yasaklardan kaçınırdı. Böyle olunca da zaten bizi yaratmasına gerek olmazdı. Bizleri bu dünyada özgür hür iradeyle yaratıp, cennete mi cehenneme mi gideceğimizi bize bıraktı. Özgür irade aslında meleklerden bile daha üst mertebelere çıkabileceğimiz veya şeytanlardan bile daha aşağılara düşebileceğimiz bir seçme özgürlüğüdür. Tanrı bizleri yaratırken, "Sizi melekler gibi yaratıp güzel bir cennete mi koyayım, yoksa insan olarak yaratıp özgür irade verip meleklere verdiğim cennetin on katı daha güzel bir cennet mi vereyim?" deseydi, bizler 10 katı güzel olan cenneti isteyeceğimiz için özgür iradeli olmayı seçerdik. Ve bu sebeplerden dolayı özgür iradeliyiz. İyiyi ve kötüyü seçmek, doğruyu ve yanlışı seçmek tamamen bizim elimizde.



Ecel insanın ölüm vaktidir. İnsan eceli gelince her hangi bir sebepten ötürü hayatını kaybeder. İnsan birini öldürünce de o kişinin eceli geldiği için ölmüş olur. Onu öldüğü koşullara getiren kararları almasaydı eğer eceli de yaşadığı hayata göre değişirdi. Allah insanın hangi sebeplerden ötürü, ne zaman öleceğini bilir. İnsanın tek bir hayatı vardır. O tek hayatta iki durum düşünülemez. İkinci durumu düşünürsek eğer o kişinin eceli ikinci duruma göre şekillenecektir. Tek bir ölüm vaktini, iki duruma göre şekillendirmek yanlıştır.

Konuyu çok saptırmak istemem ama öncelikle benim bildiğim kadarıyla Allah bizi kendisini tanıma şerefine nail olmamız için yarattı. Bunu yaparken de insana iyilik ve kötülük yönünde kullanabileceği bir irade verdi. Peki madem kendini tanıtmak istiyordu neden hepimizi bir cennete koymadı da bizi bir sınava tabi tuttu? İnsanların aklını saf iyi duygularla donatılmış bir şekilde yaratırdı, herkes kardeşlik içinde mutlu mesut sonsuz güzellikte olan bir cennette yaşardı. Herkes de Allah'ın varlığı konusunda hemfikir olurdu. Sınavı elzem kılan nedir?

Kaldı ki Allah ne kadar iyilik yapmış olursa olsun ona inanmayanları koşulsuz şartsız cehenneme göndereceğini kutsal kitapta belirtmiştir. Birinin hayatını kurtarsam da dünyayı savaşın eşiğinden döndürsem de ona inanmadığım sürece onun için bir kıymeti yok bunların. Eğer gerçekten de "sonsuz merhametli" bir Tanrı varsa benim bu dünya hayatında nasıl bir insan olduğuma bakacaktır, ona inanıp inanmadığıma değil.

Bir diğer mesele de şeytan konusudur. Yine bildiğim kadarıyla ilk insan yaratıldıktan sonra şeytan onun karşısında saygıyla eğilmedi ve o andan sonra Allah'ın bütün kullarını doğru yoldan saptırmaya çalışacağını ifade etti. Allah da şeytanın kıyamete kadar bunu yapmasına müsaade etti. Bunun için tabiri caizse pompalı tüfek metaforunu kullanıyorum ben. Düşünün, 20 kişi bir odadayız, kapıdan içeri psikolojik sorunları olan biri giriyor ve ben de onun eline pompalı bir tüfek veriyorum ve ona istediğini yapmakta özgür olduğunu söylüyorum. Sonra da o kişi içerdeki herkesi tüfekle öldürüyor. Sizce bu olayda ben suçlu olmaz mıyım?

Son olarak da şunu belirtmek isterim: Sonucu belli olan (Tanrı tarafından bilinen) bir olayda özgür irade denen bir olgudan bahsedilemez. Eğer gerçekten de özgür irade varsa ben diğer patikayı seçtiğimde sonucun değişmesi gerekir. Sonucun değişmesi demek Tanrı'nın her şeyi bilmemesi demektir. Eğer sonuç değişmiyorsa da Tanrı'nın ifade ettiği gibi bir özgür irade bulunmamaktadır.
 
Kaderini ve ecelini sen belirlersin. Biri sana ateş eder ve ölürsün. O kişi senin ecelini getirir. Ama sen kaderini böyle yazdığın için gelmiştir. O adam mesela seninle bir olaydan hasım olduğun için öldürür. Sen onunla hasım olmayı kaderde seçmişsindir. Ve gelir seni vurur. Ecel de kaderdeki yanlış seçiminden dolayı gelir.
 
Kaderini ve ecelini sen belirlersin. Biri sana ateş eder ve ölürsün. O kişi senin ecelini getirir. Ama sen kaderini böyle yazdığın için gelmiştir. O adam mesela seninle bir olaydan hasım olduğun için öldürür. Sen onunla hasım olmayı kaderde seçmişsindir. Ve gelir seni vurur. Ecel de kaderdeki yanlış seçiminden dolayı gelir.
İşte sorun da tam olarak burada. Özgür irade anlayışına göre ben beni öldürenle hasım olmayı seçmeseydim o şekilde ölmezdim ama kader anlayışına göre o şekilde ölmemem demek Tanrı'nın bir şeyleri yanlış bilmesi demektir. Umarım anlatabilmişimdir.
 
İşte sorun da tam olarak burada. Özgür irade anlayışına göre ben beni öldürenle hasım olmayı seçmeseydim o şekilde ölmezdim ama kader anlayışına göre o şekilde ölmemem demek Tanrı'nın bir şeyleri yanlış bilmesi demektir. Umarım anlatabilmişimdir.

Tanrı senin ne yapacağını bir süre öncesinden görebiliyor. Ama tutup senin seçimlerine müdahale etmiyor. Etmiyor ki sınavını kendin bitiresin.
 
Konuyu çok saptırmak istemem ama öncelikle benim bildiğim kadarıyla Allah bizi kendisini tanıma şerefine nail olmamız için yarattı. Bunu yaparken de insana iyilik ve kötülük yönünde kullanabileceği bir irade verdi. Peki madem kendini tanıtmak istiyordu neden hepimizi bir cennete koymadı da bizi bir sınava tabi tuttu? İnsanların aklını saf iyi duygularla donatılmış bir şekilde yaratırdı, herkes kardeşlik içinde mutlu mesut sonsuz güzellikte olan bir cennette yaşardı. Herkes de Allah'ın varlığı konusunda hemfikir olurdu. Sınavı elzem kılan nedir?

Kaldı ki Allah ne kadar iyilik yapmış olursa olsun ona inanmayanları koşulsuz şartsız cehenneme göndereceğini kutsal kitapta belirtmiştir. Birinin hayatını kurtarsam da dünyayı savaşın eşiğinden döndürsem de ona inanmadığım sürece onun için bir kıymeti yok bunların. Eğer gerçekten de "sonsuz merhametli" bir Tanrı varsa benim bu dünya hayatında nasıl bir insan olduğuma bakacaktır, ona inanıp inanmadığıma değil.

Bir diğer mesele de şeytan konusudur. Yine bildiğim kadarıyla ilk insan yaratıldıktan sonra şeytan onun karşısında saygıyla eğilmedi ve o andan sonra Allah'ın bütün kullarını doğru yoldan saptırmaya çalışacağını ifade etti. Allah da şeytanın kıyamete kadar bunu yapmasına müsaade etti. Bunun için tabiri caizse pompalı tüfek metaforunu kullanıyorum ben. Düşünün, 20 kişi bir odadayız, kapıdan içeri psikolojik sorunları olan biri giriyor ve ben de onun eline pompalı bir tüfek veriyorum ve ona istediğini yapmakta özgür olduğunu söylüyorum. Sonra da o kişi içerdeki herkesi tüfekle öldürüyor. Sizce bu olayda ben suçlu olmaz mıyım?

Son olarak da şunu belirtmek isterim: Sonucu belli olan (Tanrı tarafından bilinen) bir olayda özgür irade denen bir olgudan bahsedilemez. Eğer gerçekten de özgür irade varsa ben diğer patikayı seçtiğimde sonucun değişmesi gerekir. Sonucun değişmesi demek Tanrı'nın her şeyi bilmemesi demektir. Eğer sonuç değişmiyorsa da Tanrı'nın ifade ettiği gibi bir özgür irade bulunmamaktadır.

Eğer ki herkesi saf iyi duygularla donatılmış bir şekilde yaratmış olsaydı, ya melek olurduk ya da hiç yaratılmazdık. Sınavı elzem kılan bizlerin özgür irade ile yaratılmış olmamızdır. Eğer herkes Allah'ı gözüyle görseydi özgür irademiz ve sınav olmazdı. Bu haliyle baktığımız zaman özgür iradenin çok büyük bir nimet olduğu ortaya çıkıyor; bizleri meleklerden bile daha üst mertebeye çıkarabilecek bir nimet.

Sonsuz merhametli tanrının, eğer sen onu yok sayarsan merhametli olmasını bekleyemezsin. Temelsiz bina nasıl dikilemezse, tanrıyı inkar ederek yapılan iyiliklerde buna benzer. Tanrıyı inkar edip iyilik yapıyorsan eğer ve yaptığın iyilikler için tanrıdan mükafat bekliyorsan en başta onu inkar etmemen gerekir. İnkar edersen eğer bu tanrının yüceliğine karşı bir başkaldırı olduğu için cezalandırılırsın. Eğer bu soru İslam dininin hiç ulaşmadığı yerlerde sorulmuşsa, o halde insanlar yapmış oldukları iyilikler ve kötülüklere göre hesaba çekilirler. Afrika'nın balta girmemiş ormanlarında medeniyetten tamamen uzakta ilkel yaşayan insanların durumu ise Allah katına kalmış olabilir. Bu konu hakkında net bir bilgi yoktur. Bazı görüşler onların ahirette ayrı özel bir sınava tabi tutulacağını söylerken, bazıları ise yaşadıkları ortama göre yaptığı iyiliklere kötülüklere göre değerlendirileceğini belirtmişlerdir.

İnsana secde etmeyen şeytan değil iblistir. Şeytan genel bir tanımken, iblis aynı insanlar, melekler ve cinler gibi ayrı bir varlıktır. Nasıl ki insanların ve cinlerin içinde şeytanlar olduğu gibi, ibliste şeytanlardandır. Soruna gelirsek anladığım kadarıyla pompalı tüfeği veren tanrı oluyor? Yanlışım varsa düzeltin lütfen. Eğer doğru anladıysam, elinde pompalı tüfek olan şeytan herkesi öldüremez. Dünyanın yarısından çoğu semavi dinlere inanmaktadır. Bu da bize gösteriyor ki şeytan herkesi öldürememiş. Ama şunu da göz önünde bulundurmak gerekir, inancımıza göre kıyamet dünya üzerinde 1 tane bile Müslüman kalmayınca kopacaktır. Yani şeytan şuan herkesi öldürememiş bile olsa er ya da geç emellerine ulaşacaktır. Şeytanın elindeki pompalı tüfek bu gözle baktığımız zaman amaca hizmet etmektedir. Ve şeytana pompalı tüfeği verende bu durumda amaca hizmet ettiği için suçlu duruma düşmez.

Siz diğer patikayı seçtiğinizde kaderiniz o yönde değişecektir zaten. Gireceğiniz sınava eğer çalışmazsanız haliyle kötü sonuç alırsınız. Eğer siz diğer patikayı seçip çalışırsanız muhtemelen sonucunuzda bu doğrultuda değişecektir. Yukarıda bir arkadaşta bahsetmiş, kader sizin özgür iradenizle yazdığınız hayatınızdır. Tanrının sizin kaderinizi bilmesi, sizin özgür iradeye sahip olmadığınızı göstermez. Şuan oturduğunuz yerden kalkıp iyiyi veya kötüyü seçebiliyorsanız bu sizi özgür iradeli yapar. Sonucun değişmesi tanrının bilmemesi demek değildir. Sizin seçimlerinize göre sonucun değişeceğini tanrı zaten biliyor. Kader ve özgür irade konuları yanlış düşünce şeklinden dolayı kafanızı hayli karıştırıyor. Kader konusuna, Allah'ın insanlar için yazdığı yazı olarak değil de "insanların özgür iradeleriyle yapmış olduğu seçimleri" gözüyle bakarsanız ortada sorunda kalmıyor.

İşte sorun da tam olarak burada. Özgür irade anlayışına göre ben beni öldürenle hasım olmayı seçmeseydim o şekilde ölmezdim ama kader anlayışına göre o şekilde ölmemem demek Tanrı'nın bir şeyleri yanlış bilmesi demektir. Umarım anlatabilmişimdir.

O şekilde ölmemiş olsaydınız, kaderinizde o şekilde olmazdı. Kader önceden belirli bir şekilde yazılan yazı değildir, insanların yaşamlarına göre kendi yazdığı yazıdır ve Allah'ın da bunu bilmesidir. Allah öyle yazdı diye sen o hayatı yaşamıyorsun. Sen zaten özgür iradenin seçimleriyle o hayatı yaşayacaktın, Allah'ta ilmiyle bunu bildiği için senin kaderin o şekilde yazıldı.

Kısaca bahsetmek gerekirse kader Allah'ın yazdığı alın yazısı değil, senin alın yazını bilmesidir.
 
Son düzenleme:
Kaderini ve ecelini sen belirlersin. Biri sana ateş eder ve ölürsün. O kişi senin ecelini getirir. Ama sen kaderini böyle yazdığın için gelmiştir. O adam mesela seninle bir olaydan hasım olduğun için öldürür. Sen onunla hasım olmayı kaderde seçmişsindir. Ve gelir seni vurur. Ecel de kaderdeki yanlış seçiminden dolayı gelir.
Aynen Özge Can Aslan gibi öldürülmüş insanlar da geçmişte yakılarak öldürülmeyi seçmişti değil mi? "Ecel kaderdeki yanlış seçimden gelir", kızı öldüren kişilerle hiçbir geçmişi yoktu ve tanımadığı insanlardı, bu kız nasıl ecelini seçmiş oluyor? 19 yaşında gencecik kız yakılarak öldürüldü, bu kızın suçu neydi? Hiç.

Ne kader var ne de ecel. Tek objektif gerçek olasılıktır. Dışarıya çıktığınızda ölme ihtimaliniz artar çünkü başınıza gelecek şeylere karşı kendinizi açmış oluyorsunuz. (Oranları sallıyorum.) Ekmek almaya gittiğinizde fırıncıda kavga çıkma ve sizin de yaralanma ihtimaliniz %3 olsun, siz her fırına gittiğinizde bütün ihtimaller arasında zar atılır ve gelen zara göre yaşayacağınız deneyim değişir. Siz fırına her gittiğinizde ve başınıza bu olay gelmediğinde diğer sefere denk gelme oranı artar. Olasılığa kader diyorsunuz ama farkında değilsiniz.
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Yeni mesajlar

Geri
Yukarı