Bakışlarını yerden kaldırarak yüzünü Yiğit'e doğru çevirdi ve baştan aşağı süzdü. Yiğit de kendisi gibi baştan aşağı tüm vücudu ıslanmış, saçları ise alnına doğru yapışmıştı. Sanırım bu soruya yanıt vermesi gerekiyordu.
“ Yiğit söylediklerini kendi kulakların algılıyor mu acaba? Arşına sadece basit bir soru sormama rağmen kendi acılarını benim acılarımla kıyasladı. Sorun bu değildi zaten. Kendi yaşadığı acıların yanında benim acılarımı hafife almasıydı zoruma giden. Orada onun söylediklerinden sonra emin ol kimse durmazdı.”
Elfida bu sözleri söyledikten sonra Yiğit'in kardeşini savunmasını bekledi ama o tam tersini yaparak kendisini desteklediğini açık bir şekilde ifade etmeyi tercih etti.
“ Elfida, daha birbirimizi bugün gördük. Ne sen beni tam anlamıyla tanıyorsun ne de ben seni. Aynı şekilde kardeşim için de. Arşının annesiyle arasında geçenler arşının kırmızı çizgisi. Bu yüzden de sana karşı biraz sert çıkışmış olabilir, onun adına özür dilerim. Ama senin yaşadığın acıları açıklatmak zorunda bırakması kırıcıydı. Hiç kimse bu sözleri duymayı hak etmez. “
“ Bu kadar yaşadığın derin acılara rağmen dimdik ayakta ve son derece güçlüsün. Dudaklarında yorgun bir gülümseme hakim, gözlerin yaşadığın acıları bas bas bağırsa da sanki buruk bakıyorsun hayata karşı. Yaşamak artık senin için sadece ölümle yaşam arasındaki çizgi gibi gelip gidiyor sürekli. Senin yerinde biri olsaydı bu acıya rağmen ölmeyi dilerdi. Söylesene elfida, sen nasıl yaşıyorsun? Yaşıyorsan buna yaşamak denir mi?”
Elfida bu sözlerden sonra dışarı doğru derin bir nefes bıraktı, ilk defa bir erkeğe karşı kendini bu kadar açmıştı ve anlaşıldığını hissediyordu.
Yarım bıraktığım kitabın bir kesiti.
Para kazanmak değil o da olabilir ama ben yazdıklarım okunsun istiyorum.