The Last of Us Part 2 Remastered düşüncelerim

  • Konuyu başlatan LiXR
  • Başlangıç Tarihi
  • Mesaj 14
  • Görüntüleme 524
Kesinlikle haklısın. The Walking Dead serisi çok daha bambaşka bir seviyedeydi. Grafikler ve mekanikler kötüydü, evet, ama hikayesi gerçekten oyuncuyu içine çekiyor ve büyülüyordu. Karakterlerin duygusal gelişimi, oyuncunun verdiği kararların sonuçlarını hissettirmesi ve olayların doğal akışı insanı kendiliğinden bağlayan bir deneyimdi.

The Last of Us Part II ise tam tersi şekilde oyuncuya bazı şeyleri zorla dayatıyor. Yani seçim hakkı tanımıyor; “biz böyle düşündük, sen de böyle oynamak zorundasın,” hissi veriyor. Sanki oyuncunun kendi duygusal yolculuğunu yaşamasına izin vermek yerine, seni belli bir bakış açısını kabul etmeye zorluyor. Bu da hikayenin doğal akışını bozup, deneyimi yapay bir anlatı yönlendirmesine dönüştürüyor.

Bu konudan çıkarmamız gereken ders şu: Bir oyunda sadece grafiğe bakılmaz; sadece oynanışa veya mekaniklere de bakılmaz. Hikayeye de bakılır. Oyunun sana ne hissettirdiği, nasıl bir anlatı kurduğu ve karakterlerle nasıl bağ kurduğun en az teknik detaylar kadar önemli. Ben bunu bu örnekle çok net anladım.
Haklısın . Sonuçta bir hikaye oyununda karakterlerle bağ kuramadıktan sonra istersen dünyanın en iyi grafiği olsun . Lee' nin ölümünde ağlama noktasına gelmiştim ben harbiden mesela.

Birde şunu ekleyeyim. İlla bir şey seçmemize gerek yok farklı hissetmek için bence mesela Uncharted oyununu örnek vereyim . Seçim yok ama hikayesi gerçekten çok güzel .
 
1. oyunu oynamadan doğrudan 2. oyuna geçtiğimden dolayı mı bilmiyorum, ama ben nedense Abby'yi Ellie'den daha çok sevdim. İkisinin de aynı hedefi var: Baba figürlerinin katledilmesinden dolayı intikam almak. Aralarındaki dinamik de bayağı güzeldi. İkisi de bir noktaya kadar birbirlerini öldürecek raddeye geldi, ama sonra vazgeçti. Çünkü intikam Abby'nin babasını veya Joel'ı getirmeyecekti. Ellie sonda bu döngüyü kırmak istedi. Öldüremedi. Ama bilmiyorum, Abby, Ellie'ye kıyasla oyunu oynarken bana daha çekilir geldi.
 
1. oyunu oynamadan doğrudan 2. oyuna geçtiğimden dolayı mı bilmiyorum, ama ben nedense Abby'yi Ellie'den daha çok sevdim. İkisinin de aynı hedefi var: Baba figürlerinin katledilmesinden dolayı intikam almak. Aralarındaki dinamik de bayağı güzeldi. İkisi de bir noktaya kadar birbirlerini öldürecek raddeye geldi, ama sonra vazgeçti. Çünkü intikam Abby'nin babasını veya Joel'ı getirmeyecekti. Ellie sonda bu döngüyü kırmak istedi. Öldüremedi. Ama bilmiyorum, Abby, Ellie'ye kıyasla oyunu oynarken bana daha çekilir geldi.
Ben en çok Joel'e üzüldüm başka bir şey yaşamadım açıkçası.
 
RDR2 hikayesi ve kurgusu çok iyi?

Dostum, RDR2'nin hikayesi belki de şu ana kadar oynadığım oyunlar arasında en derin ve en ustaca yazılmış olanı. RDR2'yi hikaye bakımından The Last of Us ile kıyaslamak aslında asıl saçma olan şey. Farkında bile değilsin ne yaptığının. Tamam, herkesin kendi düşüncesi var; buna saygı duyuyorum. Ama RDR2'nin hikayesini, The Last of Us'ın hikayesiyle kıyasladığında ortaya gerçekten komik bir tablo çıkıyor.

The Last of Us'ın hikayesi fazla sıradan, hatta tahmin edilebilir bir yapıda. Hikayede “vay be, bunu beklemiyordum” dediğin bir an neredeyse yok. Joel'in ölümü bile basit şekilde işlenmiş; dayak yiyerek ölüyor ve olay doğrudan dramatik etki için konulmuş gibi duruyor. Evet, Arthur da hastalık ve sürekli dayaklarla yıpranarak ölüyor, ancak onun ölümü tamamen farklı bir bağlama sahip. Arthur'un ölümü olay örgüsünün doğal sonucu, yıllar boyunca yaptığı hataların, içsel dönüşümünün ve kefaret yolculuğunun son noktası.

TLOU, oyuncuya “bu karaktere üzül” diyor.

RDR2 ise “bu karakterin neden böyle olduğunu hisset, sorgula, anla” diyor.
 

Technopat Haberler

Yeni konular

Geri
Yukarı