Antalya'dan bir akşam kalkışımda (hava kararmıştı) tam rotate esnasında (V1 sonrasında burnu yerden keserek uçağı kaldırma hareketi) bir kuşa çarptım, o saatte güvercin falan uçmaz muhtemelen baykuş gibi gececi bir kuştu, motora kaçmamış olması şanstı, yine de bu kadar güzel bir hayvanı canından ettiğim için üzüldüm ancak kalkışı iptal edemezdim, zaten hayvancağızı da görmedim, görsem de bir şey değişmezdi ne yazık ki. İzmir'e indiğimde uçağı kontrol ettiğimde radome (uçağın burnu yani

üzerinde kan vardı. Dediğiniz gibi kuşlar gökyüzünün asıl sahipleri ancak bizim de hızlı ulaşıma ihtiyacımız var, İzmir'den Kars'a 2 saatte gitmek varken kuşlara saygımızdan 2 günde gitmeyi de istemiyoruz, insanoğlu olarak biraz konformistiz sanki

Bu arada pilotaj eğitiminde ve simülatörde öyle olaylarla karşılaşıyorsunuz ki bir yerden sonra bu durumları kanıksıyor, serinkanlı oluyorsunuz. Zaten simülatörün ve eğitimin amacı da sizi bu tarz istenmeyen durumları hazırlamak. Yoksa uçuşun kendisini mevcut eğitimimin %20'si ile de yaparım, kalan bilginin %80'i bu tarz istenmeyen durumlar için.
Ayrıca insan garip durumlarla karşılaşınca farklı bir düşünce tarzı da geliştiriyor, mesela eğitimden yeni release olmuştum ve daha 1.5-2 aydır kaptanla yalnız başıma uçuyordum (ondan öncesinde arkada safety pilotu vardı vs.), bir gece yarısı İzmir'den Köln'e gittik ve Köln'de meydan üzerinde son derece tehlikeli dikey oluşumlar/CB vardı (çok acayip bulutlar yani

, kule inişleri belirsiz bir zamana kadar askıya aldı, havada beklemeye başladık, yaklaşık yarım saatlik bekleme yakıtı ayırmıştık kendimize, bekleme yarım saatten uzun sürerse Düsseldorf'a iniş için yakıt ve zaman planlaması yaparak Düsseldorf'un güncel bilgilerini sistemden çekmeye başladım, o esnada yolcu da işkillenmeye başladığı için kaptan kontrolleri bana vererek yolcuya anons geçmeye ve durumu açıklamaya başladı. Ben daha 1.5 aylık aktif uçucu olarak o anda düşünmeye başladım "şu anda bu kaptan kalp krizi geçirse ne yaparım" diye. Evet çok düşük bir ihtimal ancak bunlar da geçmişte yaşanmış şeyler, o kokpitte bir anda tek başınıza kalabilirsiniz, kaptanın veya sizin bir anda bayılmayacağınızın hiçbir garantisi yok, o esnada ne şart altında olursanız olun kaptan olmasa da arkanızdaki 193 kişiye (189 yolcu + 4 kabin görevlisi) , şirketinize, kendinize ve sevdiklerinize karşı sorumluluklarınız aklınızdan geçmeye başlıyor. O esnada aklımdan neler geçtiğini ben bilirim yani

Uzun lafın kısası: Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin. Havacılıkta tüm eğitimler anormal durumlara karşı verilir zaten, anormal durumları öğrenirken arada normal uçmayı öğreniyorsun, ben normal veya simülatör eğitimlerimde dümdüz/standart uçmak için ders verildiğini hatırlamıyorum, ya eğitimde motorlardan biri patlıyordu ya da uçağın bir yerlerinde yangın çıkıyordu. O sebeple yukarıda anlattığım Köln örneği gibi, soğukkanlı olmamak gibi bir şansınız yok, o anda her şey sizin ellerinizde kalabilir, amaç zaten herşey sizin ellerinize kalsa da o uçağı ve içindeki canları sağlıkla ve güvenle yere tekrar indirebilmek.